geçtiğimiz günlerde alıp okuduğum kitap. tümer metin kendi ağzından hikayesini anlatmış. okuyanların kendisini anlamasını istemiş ama fb tv'de katıldığı programda; yıllarca oynadığı, en özel şampiyonluklarından birinde bulunduğu, taraftarıyla derin bir bağı olan ve kaptanlık yaptığı beşiktaş'tan "o kulüp" diye bahsetmesini açıklayamamış. evet gidişinde murat aksu'nun rolü de inkar edilemez, tümer duygusal adam ve böyle insanlar genelde anlık kararlar alırlar ama yine de hayatının hatasını yaptı. bunu kendisi de biliyor, kitabında da inönü'ye fener formasıyla döndüğünde bu pişmanlığı yaşadığını yazmış zaten. ya askerlik ya da para ya da her ne boksa o şey fener'e gitmesine yol açtı ve tümer'in efsane olarak kalmasını engelledi. kitapta bunun pişmanlığını gördüm ben. yazık etti kendine. gitmese kim bilir daha kaç kere yumrukları kalbimize vuracaktık.
metin olmak
tümer metin'in yayınlamış olduğu kitap. türkiye'de benzer kitaplar neredeyse hiç olmadığı için ayrı bir önem de taşımaktadır.
alıntı
"zonguldakspor altyapı ve zonguldakspor a takımı doğanspor ilk "takımım" olarak, bana futbolla ilgili çok şey katmasının yanı sıra, daha da önemlisi bana "evet ben futbolcu olmak istiyorum" dedirtti. aile içinde de futbola olan tutkumun gün geçtikçe arttığının fark edilmesiyle, şükrü amcam elimden tutup beni, o zamanlar 1. lig'de oynayan memleketimin takımı zonguldakspor altyapısına yazdırdı. o zamanlar ortaokul öğrencisiydim. altyapıya yazıldığım ilk günü dün gibi hatırlıyorum. kulübün kapısından içeri girdiğim anı... o aidiyet duygusunu... bir takımın, bir kulübün bir parçası olma hissini...
bir yandan her şeyin hayal gibi geliştiğini, diğer yandan da hayallerimin yavaş yavaş gerçekleştiğini hissediyordum. sayısız geceler, odamda yatağımın tam karşısındaki duvarda asılı metin tekin posterine bakıp hayaller kurarak uyumuşumdur. aynı takımda aynı forma altında oynadığımızı... tabii ki çubuklu forma... ona asist yaptığım bir gol sonrası birlikte sevindiğimizi... ve daha nicelerini... tamam, kabul, tam olarak hayallerim gerçekleşmedi belki ama işte oradaydı. benden birkaç adım ötede... zonguldakspor-beşiktaş maçı... aynı forma altında değildik ama aynı sahadaydık... attığı golün asistini atmamıştım ona belki ama kullandığı taç atışı için kenardan topu ona ben atmıştım. o, hayalini kurduğum çubuklu formayı giyiyordu. ben zonguldakspor altyapı oyuncusu olarak kenarda top toplayıcıydım. taç atışını kullanmak için kenara, bana doğru yürürken; ben duvarımdaki resmin canlandığını hissettim. o kenara doğru hızlı adımlarla yürürken ben ona topu attım. top ona doğru giderken dondu her şey bir anda. bir fotoğraf karesi gibi... top havada asılı kaldı. dünya durdu. dakikalar, saatler, günler geçti öylece... benim zihnimde... artık her şey mümkündü hayatta benim için..."
alıntı
"zonguldakspor altyapı ve zonguldakspor a takımı doğanspor ilk "takımım" olarak, bana futbolla ilgili çok şey katmasının yanı sıra, daha da önemlisi bana "evet ben futbolcu olmak istiyorum" dedirtti. aile içinde de futbola olan tutkumun gün geçtikçe arttığının fark edilmesiyle, şükrü amcam elimden tutup beni, o zamanlar 1. lig'de oynayan memleketimin takımı zonguldakspor altyapısına yazdırdı. o zamanlar ortaokul öğrencisiydim. altyapıya yazıldığım ilk günü dün gibi hatırlıyorum. kulübün kapısından içeri girdiğim anı... o aidiyet duygusunu... bir takımın, bir kulübün bir parçası olma hissini...
bir yandan her şeyin hayal gibi geliştiğini, diğer yandan da hayallerimin yavaş yavaş gerçekleştiğini hissediyordum. sayısız geceler, odamda yatağımın tam karşısındaki duvarda asılı metin tekin posterine bakıp hayaller kurarak uyumuşumdur. aynı takımda aynı forma altında oynadığımızı... tabii ki çubuklu forma... ona asist yaptığım bir gol sonrası birlikte sevindiğimizi... ve daha nicelerini... tamam, kabul, tam olarak hayallerim gerçekleşmedi belki ama işte oradaydı. benden birkaç adım ötede... zonguldakspor-beşiktaş maçı... aynı forma altında değildik ama aynı sahadaydık... attığı golün asistini atmamıştım ona belki ama kullandığı taç atışı için kenardan topu ona ben atmıştım. o, hayalini kurduğum çubuklu formayı giyiyordu. ben zonguldakspor altyapı oyuncusu olarak kenarda top toplayıcıydım. taç atışını kullanmak için kenara, bana doğru yürürken; ben duvarımdaki resmin canlandığını hissettim. o kenara doğru hızlı adımlarla yürürken ben ona topu attım. top ona doğru giderken dondu her şey bir anda. bir fotoğraf karesi gibi... top havada asılı kaldı. dünya durdu. dakikalar, saatler, günler geçti öylece... benim zihnimde... artık her şey mümkündü hayatta benim için..."
kitabı almak isteyen arkadaşlardan ricam; korsanını bulup satın alınız. para için bizi satanın üstümüzden para kazanmasını istemiyorum.
ilk fırsatta alacağım kitap. giderek yumuşuyorum tümer'e karşı.
ama ölene kadar yarasın içimizde sen. hiç bir şekilde iyileşmeyecek yara. kabuk bağlar anca.
ama ölene kadar yarasın içimizde sen. hiç bir şekilde iyileşmeyecek yara. kabuk bağlar anca.
tümer metin konusunda hep kafamda soru işaretleri olmuştur. bir çok siyah beyaz renklere sevdalı arkadaşım bu soru işaretlerine anlam veremedi. umarım bu kitap cevapları bulmama yardımcı olur.
kitaptan bölüm
--spoiler--
“2006 yılında Fenerbahçe’ye transfer olduktan sonra herkes benim hikâyemi kendince yorumlayarak anlattığında, yazmaya karar verdim. O dönem susmamı gerektiriyordu. Hiçbir yerde konuşmadım; hiç kimseye konuşmadım. Bir gün profesyonel olarak futbol oynamayı bıraktığımda, kendi ağzımdan kendi hikâyemi yayımlama kararıyla... Bugüne kadar susmamı sağlayan, motive edici bir karar oldu bu. Sabah uyanıp gazeteyi açıp, kendimle ilgili bir haber okuduğumda, televizyonda birisinin benim hakkımda konuştuğunu gördüğümde ya da restoranda yemek yerken yan masadaki sohbette adımı duyduğumda susup her seferinde kâğıda kaleme sarıldım. O gazeteciyle ya da yan masadaki kişiyle konuşur gibi yazdım…
Kelimelerin benim hayatımda her zaman önemli yeri olmuştur. Daha Zonguldak’tan dışarı hiç çıkmamış futbol aşığı bir ergen olduğum yaşlarda, odamın duvarları Yusuf Hayaloğlu, Rudyard Kipling şiirleri ve okuyup etkilendiğim yazılarla kaplıydı. O kelimeleri, bir gün kendimi anlatırken kullanacağımı, yazmaya başlayana kadar düşünmemiştim. Önce transferi kendi kelimelerimle yazdım. Sonra ara ara günlük tutar gibi Fenerbahçe’deki günlerimi, yaşadıklarımı, anılarımı yazdım. Sonra Yunanistan’a gittim. Üç buçuk yıl yalnız kaldım. Kelimelerim İngilizceye döndü. Türkçeyi, düşünmek dışında sadece yazmak için kullandım. Daha çok yazdım. Gurbeti yazdım. Yunanistan günlerimi yazdım. Gurbette Beşiktaş maçlarını izlerken, her şeyin çubuklu forma ve Metin Tekin hayaliyle başladığı günleri yazdım.
En sonunda, 2001’de Beşiktaş’a, 2006’da Fenerbahçe’ye gidişimi ya da Yunanistan günlerimi anlatabilmem için, önce, benim nereden geldiğimi anlatmam gerektiğine karar verdim. Bu yüzden de 14 Ekim 1974’ten başladım yazmaya…”
“Kulağıma eğilip, “Neden bu kadar sivrisin? Neden bu kadar farklılaşıyorsun? Biraz daha ortalama adamı oynasana, ortalama adam olsana” dedi. Beni biliyor, tanıyordu. Ortalama olmazsam, sahip olduklarımı kaybedeceğimi düşünüyordu. Bulunduğun yerin ve konumun tadını çıkart, diyordu. Kendince haklıydı belki de ama o’na “Hocam o zaman ben, ben olamam ki” dedim. Ki olamazdım da... Ortalama adamı oynayamazdım, tutamazdım kendimi… Sürekli kendimi kendim gibi olmaktan alıkoyarak başarılı olamazdım.”
--spoiler--
kitaptan bölüm
--spoiler--
“2006 yılında Fenerbahçe’ye transfer olduktan sonra herkes benim hikâyemi kendince yorumlayarak anlattığında, yazmaya karar verdim. O dönem susmamı gerektiriyordu. Hiçbir yerde konuşmadım; hiç kimseye konuşmadım. Bir gün profesyonel olarak futbol oynamayı bıraktığımda, kendi ağzımdan kendi hikâyemi yayımlama kararıyla... Bugüne kadar susmamı sağlayan, motive edici bir karar oldu bu. Sabah uyanıp gazeteyi açıp, kendimle ilgili bir haber okuduğumda, televizyonda birisinin benim hakkımda konuştuğunu gördüğümde ya da restoranda yemek yerken yan masadaki sohbette adımı duyduğumda susup her seferinde kâğıda kaleme sarıldım. O gazeteciyle ya da yan masadaki kişiyle konuşur gibi yazdım…
Kelimelerin benim hayatımda her zaman önemli yeri olmuştur. Daha Zonguldak’tan dışarı hiç çıkmamış futbol aşığı bir ergen olduğum yaşlarda, odamın duvarları Yusuf Hayaloğlu, Rudyard Kipling şiirleri ve okuyup etkilendiğim yazılarla kaplıydı. O kelimeleri, bir gün kendimi anlatırken kullanacağımı, yazmaya başlayana kadar düşünmemiştim. Önce transferi kendi kelimelerimle yazdım. Sonra ara ara günlük tutar gibi Fenerbahçe’deki günlerimi, yaşadıklarımı, anılarımı yazdım. Sonra Yunanistan’a gittim. Üç buçuk yıl yalnız kaldım. Kelimelerim İngilizceye döndü. Türkçeyi, düşünmek dışında sadece yazmak için kullandım. Daha çok yazdım. Gurbeti yazdım. Yunanistan günlerimi yazdım. Gurbette Beşiktaş maçlarını izlerken, her şeyin çubuklu forma ve Metin Tekin hayaliyle başladığı günleri yazdım.
En sonunda, 2001’de Beşiktaş’a, 2006’da Fenerbahçe’ye gidişimi ya da Yunanistan günlerimi anlatabilmem için, önce, benim nereden geldiğimi anlatmam gerektiğine karar verdim. Bu yüzden de 14 Ekim 1974’ten başladım yazmaya…”
“Kulağıma eğilip, “Neden bu kadar sivrisin? Neden bu kadar farklılaşıyorsun? Biraz daha ortalama adamı oynasana, ortalama adam olsana” dedi. Beni biliyor, tanıyordu. Ortalama olmazsam, sahip olduklarımı kaybedeceğimi düşünüyordu. Bulunduğun yerin ve konumun tadını çıkart, diyordu. Kendince haklıydı belki de ama o’na “Hocam o zaman ben, ben olamam ki” dedim. Ki olamazdım da... Ortalama adamı oynayamazdım, tutamazdım kendimi… Sürekli kendimi kendim gibi olmaktan alıkoyarak başarılı olamazdım.”
--spoiler--
tümer metin'in piyasaya çıkmış olan kitabının adı. otobiyografi. doğan kitap'ta satışta.
ahushahhu
http://www.dogankitap.com.tr/kitap/Metin+Olmak-1729
ahushahhu
http://www.dogankitap.com.tr/kitap/Metin+Olmak-1729
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?