maç günü
heyecani sabahtan baslayan kofte-ekmek kokulu kutlu gun.
akşam olmak bilmeyen günlerdir.
28 eylül 2016 beşiktaş dinamo kiev maçı öncesi azaba dönüşen gün. zaman geçmiyor amkom
yine uzun uzun geçecek olan, bitmek tükenmek bilmeyecek ve stada gidene kadar ömrümüzden ömür gidecek.
(bkz: 19 mart 2015 beşiktaş club brugge maçı)
(bkz: 19 mart 2015 beşiktaş club brugge maçı)
12 mart 2015 club brugge beşiktaş maçı için mesaide olan ben gibileri sıkıştıracak gün. geçmek bilmez, bitmek bilmez
hayatın her evresinde farklı duygular yaşatan gün.
80'li yıllar : küçücük bir çocuktum. babam hafta içi "bu hafta maça gideceğiz" deme gafletine düşerse, pazar sabahı 6,30 bilemedin 7 gibi dikilirdim başına "baba, babaaa maça gidicektik hani?"[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz] güzel babam, kartal babam ters ters bakar "oğlum saat kaç, daha çok erken değil mi?" diyerek biraz sabırlı olmamı isterdi. sonra her pazar sabahından farklı olarak erkenden kahvaltı yapılır ve maça gidilirdi. bayram gibi olurdu benim için o gün.
90'lı yıllar : artık boyum, posum yerine geldiğinden tek başıma maçlara gitmeye başlamıştım. kartal babam kendi harçlığından kısar bana extra harçlık ayarlardı maça gideceğim için. nereden bilmem bir darbukam vardı. siyah-beyaz kurdeleler, okul defter ve kitaplarını süslemek için satılan stickerlarla süslemiştim. siyah deri montumun sağ koluna da bir beyaz tshirtten kestiğim kartal desenini diktirmiştim. ablamda makinada bayrak dikmişti bana, değişik bir desenle. herşeyi yüklenir, yollara düşer ve sevgiliye giderdim. yüreğim kıpır, kıpır. hiç bir korkuya yer yoktu. çünkü staddaki herkes abim, amcam, dayımdı. kimse, kimseye zarar vermezdi. hele ki küçüklerine, asla.
2000'li yıllar : askerden döndükten sonra, asker öncesi iyice duhul ettiğim çarşı grubunun artık sevilen, aranan bir neferi olmuştum. maç günü de artık gitgide uzamıştı. deplasmandaysa maçımız 2 bazen 3 güne uzardı maç günü. kendi sahamızdaki derbide bile 2 gün olurdu o maç günü. heyecan yine vardı ama farklılaşmıştı. o tertemiz heyecan yerini daha hesaplı heyecanlara bırakmıştı. bir çok bilinmeyenli denklemin, bir türlü bulunamayanlarından biriydim. en nihayetinde evlilik çağı gelip, başımı bağlayınca maç günü heyecanı da olması gerektiği kadarına gerilemişti tekrar.
şimdi maç günü sabahtan başlıyor ve son düdükle bitiyor. belki çok spektaküler bir galibiyet alırsak gece yarısına kadar yorumları izliyorum. yoksa o da yok.
80'li yıllar : küçücük bir çocuktum. babam hafta içi "bu hafta maça gideceğiz" deme gafletine düşerse, pazar sabahı 6,30 bilemedin 7 gibi dikilirdim başına "baba, babaaa maça gidicektik hani?"[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz] güzel babam, kartal babam ters ters bakar "oğlum saat kaç, daha çok erken değil mi?" diyerek biraz sabırlı olmamı isterdi. sonra her pazar sabahından farklı olarak erkenden kahvaltı yapılır ve maça gidilirdi. bayram gibi olurdu benim için o gün.
90'lı yıllar : artık boyum, posum yerine geldiğinden tek başıma maçlara gitmeye başlamıştım. kartal babam kendi harçlığından kısar bana extra harçlık ayarlardı maça gideceğim için. nereden bilmem bir darbukam vardı. siyah-beyaz kurdeleler, okul defter ve kitaplarını süslemek için satılan stickerlarla süslemiştim. siyah deri montumun sağ koluna da bir beyaz tshirtten kestiğim kartal desenini diktirmiştim. ablamda makinada bayrak dikmişti bana, değişik bir desenle. herşeyi yüklenir, yollara düşer ve sevgiliye giderdim. yüreğim kıpır, kıpır. hiç bir korkuya yer yoktu. çünkü staddaki herkes abim, amcam, dayımdı. kimse, kimseye zarar vermezdi. hele ki küçüklerine, asla.
2000'li yıllar : askerden döndükten sonra, asker öncesi iyice duhul ettiğim çarşı grubunun artık sevilen, aranan bir neferi olmuştum. maç günü de artık gitgide uzamıştı. deplasmandaysa maçımız 2 bazen 3 güne uzardı maç günü. kendi sahamızdaki derbide bile 2 gün olurdu o maç günü. heyecan yine vardı ama farklılaşmıştı. o tertemiz heyecan yerini daha hesaplı heyecanlara bırakmıştı. bir çok bilinmeyenli denklemin, bir türlü bulunamayanlarından biriydim. en nihayetinde evlilik çağı gelip, başımı bağlayınca maç günü heyecanı da olması gerektiği kadarına gerilemişti tekrar.
şimdi maç günü sabahtan başlıyor ve son düdükle bitiyor. belki çok spektaküler bir galibiyet alırsak gece yarısına kadar yorumları izliyorum. yoksa o da yok.
akşamın bir türlü olmamasıyla dikkat çeken gün. bugüne kadar hep öyle oldu, sanırım bugün de öyle olacak. senelerdir ilk kez maça gidecek gibi aynı heyecanı yaşıyorum maç günlerinde.
(vurgula: laylaylaylaylaylaylaylaylaaaaaayyyyyy ooooooooooo beeeşiikktaaaşşş)[ybkz]swh[/ybkz]
(vurgula: laylaylaylaylaylaylaylaylaaaaaayyyyyy ooooooooooo beeeşiikktaaaşşş)[ybkz]swh[/ybkz]
uzun bir zamanın ardından hasretle beklenen gündür.saatler geçsin takımla buluşma gerçekleşsin istenir.beşiktaş özleminin sona erdiği gündür.
farklı bir hava, farklı bir sabah ile başlayan gündür. hele ki; maç gününü semtte geçirecek kadar şanslıysanız, işte gün o gün aydınlanır.
zamanın bir türlü geçmediği, yapılan işe bir türlü konsantre olunamayan gündür.
umutsuz ve günün sıradanlaşmamasını sağlayacak olan gündür.
(bkz: 22 eylül 2012 gaziantepspor beşiktaş maçı)
(bkz: 22 eylül 2012 gaziantepspor beşiktaş maçı)
bir tarihi yazacak gündür, 15 mart 2012 olanı. çeyrek finali müjdeleyecektir bizlere
her halükarda günün güzel geçmesini sağlayandır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?