iş arkadaşı

19çarşı03
küçük yaştan beri çalışan biri olarak söyleyeceğim ki kesinlikle iş arkadaşlarınızı seçemiyorsunuz.İlk süreçte uyum sorunu çekilebiliyor hatta hala da uyum problemini aşamayabilir insan.
Gerçekten çok garip diyologlar içerisine girebilir insan karşısındakilerle ve kendi kendine ki bu gerçekten gariptir.Benimde sık sık yaptığım budur."ben nerdeyim,siz nerdesiniz aq" diyebiliyor insan kendi kendine benim gibi.
iş arkadaşlarınızı sevdiniz sevdiniz,sevmediniz yandınız.o mesai bitmez,işe gitmek istemezsiniz.velasıl kelam iş arkadaşlarınızı sevmeye çalışın ama kabullenmek zorunda değilsiniz."o öyle,biz onu öyle kabullendik" falan gibi zırvalarla karşı karşıya gelebilirsiniz.size tavsiyem kabullenmeyin;"banane lan hayırdır,ben niye kabulleniyorum,o öyleyse bende böyleyim" diyebilin.
gamzelim
çoğu zaman annenden babandan sevgilinden fazla görüştüğün kişiliklerdir.eğerki iyi anlaşıyorsan kafa dengiyse günleriniz güzel geçer,ama hiç sevmediğin biriyse hiç çekilmez
leia
çalıştığınız yerde birlikte görev yaptığınız kişidir.
türlü türlü faydaları ve aynı zamanda sakıncaları da bulunan insanlardır.ama ne derece, nereye kadar arkadaştır bu seviyeyi sizin belirlemeniz gerekir.
cihan tekin
iş arkadaşı denen şeye saygı duyun, belki içten içe de biraz sevin ama çok sevmeyin,
fazla anlam yüklemeyin, korkularını bilmeyin.
çünkü korkularını bildiğiniz şahıs artık sizin için herhangi biri olamıyor.
Daha fazlası, daha fazlası demek oluyor.

Sonra gidiyorlar filan bunlar
ya da gitmek zorunda kalıyorlar.
Kalan olmak adama çok koyuyor.


Onlar bile "yeni bir iş umudu" deyu deyu gülümsüyor belki ama siz hep orada,
anılarla kalıyorsunuz günün sekiz-dokuz saati boyunca. Toparlanmanız zor oluyor.
Evlenip bir yastıkta kocayamamak gibi, çocuk büyütüp evden kaçtığına şahit olmak gibi yani.
Gibi gibi yani.

Yeri geliyor eski bir dosyayı arşivden çıkartmanız gerekiyor, isim-soyisim altına atılmış imzasıyla yine ve yine gözgöze gelmek zorunda kalıyorsunuz.

Yeri geliyor, oturduğu masada size bakan başka gözler görüyorsunuz. Suçlayacak birileri veya bir şeyler arıyor ve bulamıyorsunuz. Birilerine yumruk atmak, bir şeyleri ölesiye parçalamak istiyorsunuz ama sebep bulamıyorsunuz. Bir hayalet size "nanik!" yapıp duruyor sanki mesai bitene kadar. Yumruk atıyorsunuz ve içinden geçip gidiyor. Hava yani, boşluk, hiçliğe düşman oluyorsunuz. Hiçbir şeye düşman olabilir misiniz? Olunuyormuş, olunurmuş, ben anladım.

Bir Beşiktaş-Fenerbahçe maçı ertesi odaya giriyorsunuz,
"Nasıl yendik ama?" diyeceksiniz, o masada oturan artık Fenerli olmuyor.

çayın birisi artık şekersiz değil ki hem…
Kahve desen, orta şekerli hiç değil mesela…

Sonra, ağır ağır alışma süreci…
işimi yaparım, akşam evime giderim moduna giriyorsunuz.

Olmuyor.

Sıra bana gelsin diye dua edecek hale geliyorsunuz sonra.
Sıra size gelmiyor.

Sizin sorumlu olduğunuz insanlar aklınıza geliyor sonra.
Sıranın size gelmemesi gerekiyor.
içten içe gelsin diye dua ediyorsunuz, bu sefer o insanlara ihanet gibi geliyor.

Hiçbir şey olmuyor yani.
Hiçlik insana pek bir şey hissettirmiyor.

Gemi batmış, siz koca okyanusun ortasında kalakalmışsınız. Kara görünmüyor.
Suyun üzerine bırakmışsınız bedeninizi, dalgalar nereye götürürse işte.
Yıldızları filan izlerken buluyorsunuz kendinizi.

Her okyanusta köpek balığı vardır. Denk gelirse…
Gelir ya da gelmez. Artık ondan sonrası size ait olmuyor zaten.
Kader diyorlar buna.

Gelse kimse size kızamaz ya da suçlayamaz.
Gelmezse öyle sürüklenirseniz gider işte.
Donuk bir suratla, yıldızları filan izleye izleye.

Tuhaf bir salma hali yani…
Salmak diyorum…

"Nasılsın?" diye sorana "Hiiiiiiiç!" demek
"Günaydın" diyene "Sana daaaaaa!" deyip
hiç durmadan geçip gitmek gibi ruh halleri.
Loş ışıklı, uzun koridorlarda hislerin donması, bedenin öyyyyyle akması hali…

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol