beşiktaş

25 /
gidiyorum bu
ricardo quaresma ile yollarını ayırdığını borsaya resmen bildirmiştir. portekizli oyuncu bu sezon türkiye'de herhangi bir takıma transfer olursa 5 milyon euro tazminat ödeyecek.

http://tinyurl.com/csvqlfu
italyanhakem
armasında türk bayrağı taşıyan, namalup tek şampiyon olan, yüzüncü yılında şampiyon olup ligi sallamış olan, renklerindeki kırmızıyı kurtuluş savaşında ölen şehitlerimizin yasını tutmak için siyaha çeviren, ne durum da olursa olsun türkiye liginin en asil takımı.

hayatın anlamı, karşılıksız sevilen, izlenen. sportif başarı ne olursa olsun her daim arkasında olan bir taraftar grubuna sahip takım
(bkz: çarşı)

beşiktaşlılık duruşuyla adamlığı öğreten
şampiyonluk için sevileyen arma aşkıyla sevilen
herkesin tutamayacağı bir takım.
halkın takımı.
ben hiç gri olmadım hep siyaah beyazdım...
ala rase
---------------alıntı---------------
Her yerde karşıma çıkarsın. Anaokulundaki; sonrasında ölümüme kadar sürecek dostluklarımın mayasısın… Denetime gittiğimde data alamadığım müşterinin elinde yuvarladığı stres topunda yazan “yakarız bu gezegeni” cümlesinin gizli öznesisin. Babamın bana ödediği borcusun, kallavi geçinen baba oğulun konuştuğu en güzel belirtili nesnesin, Allah nasip ederse de kızıma oğluma en büyük yükümlülüğümsün… Aşık olduğum kıza aşkımı ifade etmeye kalkarken dolaylı tümlecimsin.. Askerde; en çok özlediğimsin, nöbetlerimin yarenisin…

Tribünde, tüm sıfatları turnikede bırakanlarla da Bafra’da en dumanaltı kahvede kalbi dümbeleğe dönen çocukla da paylaşmak zorunda olduğum, hayatımda sevdiğim tek zorunluluğa konu olan sevdamsın. En kara günümde en güzel anımda; belki yanımda olan değil de aklımın kalbimin en ortasında olanlarımdansın…

Yaşlandıkça, mantığını sorguladığım, sorguladıkça dünyanın gerisine koyverip daha bir bağlandığımsın… En güzel insanları etrafına toplayıp beraber ayin yaptığımsın.

Aklımı alacak, oynatacak kadar güzelsin… Ortaokulda sırf güzelliğinden ötürü sıra altında gazeteden kesip cüzdanıma koyduğum armana baktırıp hülyalara daldıracak kadar güzelsin… 29 yaşında, çokça profesyonel olmam gerekirken; en amatör yanım, en şahane zaafımsın…

Tribün temizlikçilerinin, ciro manyaklarının, taraftarlığıyla değil kurumsallığıyla sana yaklaşmaya kalkanlara karşısında olacağımsın…

Mezarımda dahi bitmeyecek sevdamsın… Simsiyah hayatımın, bembeyaz umudusun…
---------------alıntı---------------


http://tinyurl.com/cue83ck
gidiyorum bu
---------------alıntı---------------

Ağustos’ta Beşiktaş filmiyle ilgili haberleri okuduğumuzda inönü sinemasına gitmeye pek gönülsüzdük: Dekor eski, ışıklar yetersizdi. Kast için yıldız oyuncularla anlaşılamamış, başroller daha önce yan rol tecrübesi bile olmayan genç aktörlere verilmişti. 4 aylık filmin sonundaysa herkes şaşkın! üstünde ciddi şüphelerimiz olan genç yönetmen, harika bir film izletti bize. Ve dev bütçelerle çekilmiş fantastik filmleri de gölgede bıraktı bu performansıyla…

Egemen gitmişti. Rüştü futbolu bırakmıştı. Simao ülkeyi terk etmişti. Quaresma’yı yönetim istemiyordu. üstüne üstlük iki genç yıldız ismail’le Mustafa da ağır sakatlıklar geçirmişlerdi. Takım 20’lik gençlerle, uzun zamandır oynamayan yedeklere kalmıştı artık! Bu şartlarda Beşiktaş’ın Aralık’ı ligin en iyi top oynayan ve en fazla gol atan şampiyonluk adayı olarak bitireceği hayalini Ağustos’ta herhalde Aybaba dışında kimse kurmamıştır…

Tabii Beşiktaş’ın ilk yarıdaki masalsı hikâyesini doğru okuyabilmek için siyah-beyazlıların 80’lerin sonu-90’ların başındaki efsanevi Seba dönemini de hatırlamak gerek. Neredeyse tamamı Beşiktaş altyapısından yetişmiş bir ekip ve idealist bir hocayla 6 sezon üst üste ligi ilk ikide bitiren o takımın mayasında aynen bu sezon olduğu gibi “feda” zihniyeti vardı. O ekibin kaptanı Samet Aybaba da bu yılki takımına aynı ruhu enjekte etti yalnızca.

Yine o efsanevi takımın yıldızlarından Feyyaz Uçar da, 2000’lerin başında Beşiktaş’ın transfere milyon dolarlar saçtığı dönemde bu kulübün yönteminin bu olamayacağını çok güzel bir dille anlatmıştı MiLLiYET’TEKi köşesinde: “Biz üst üste üç şampiyonluk alırken, ligi namağlup zirvede bitirirken bile üçüncü sayfa takımıydık. çünkü bu kulübün mazisinde şaşa ve iddia değil, eğitim ve tevazu vardır. Bu kulüp ne zaman üçüncü sayfa takımı olmaktan sıkılıp birinci sayfaya atlamak istedi; o zaman kimyası şaştı, gerçek hüviyetinden koptu…”

Herkes gelişti

Feyyaz Uçar’ın üç muhteşem cümlede özetlediği, Samet Aybaba’nın sahneye koyduğu bu anlayış Beşiktaş’a 30 hak edilmiş puan ve taraflı-tarafsız saygı kazandırdı ilk yarıda. Ama Aybaba’nın tabii ki tek başarısı saha dışında değildi.

Samet Hoca transferde belki çok başarılı sayılmazdı, taraftarın Uğur’un, McGregor’ın veya Escude’nin performanslarından memnun olduğunu söylemek sanırım zor. Ama Aybaba kadrodaki hemen herkesi geliştirmeyi başarıp, hemen herkese kariyerinin en iyi dönemini yaşatınca transferlerin katkısı da beşinci planda kaldı bu sene. Hilbert harika gitti, gelişimi durdu dediğimiz Necip her geçen gün ofans katkısını artırdı. Holosko yeniden doğdu, Veli başka bir oyuncuya dönüştü. Oğuzhan, Ersan ve Olcay takımın beklenmedik ana arterleri olurken, Fernandes ve Almeida da kendi kariyerlerinin zirvesine ulaştılar. Bir ekipte birey birey herkes gelişince, takım da gelişti doğal olarak…

Ortak yürek var, ortak akıl henüz yok

Beşiktaş’ta herkes gelişince, herkes hücum düşününce hem ligin en golcü takımı, hem de ligin en fazla farklı oyuncudan skor katkısı alan takımı ortaya çıktı. ilk yarıda iki cephede tam 14 farklı oyuncu skor buldu, siyah-beyazlılar 17 haftanın 9’unda 3 gol barajını aştı. Tabii ki bu aksiyoner düşünceye bir bedel ödenecekti, o bedel de şu oldu: Beşiktaş ilk yarıda sadece 3 takımdan gol yemedi, özellikle skoru yakaladıktan sonra oyunu tutamaması, galibiyeti koruyamaması dikkat çekti. Beşiktaş her maça “ortak yürek”le saldırarak başladı, birçok rakibini ilk yarıda sürklase etti. Ama gençlik enerjisi tükenip oyunu soğutmak gerektiğinde “ortak akıl” devreye giremedi, siyah-beyazlıların birçok puanı ikinci devrelerde avucundan kayıp gitti.

---------------alıntı---------------[ybkz]swh[/ybkz]
gunese yuruyen adam
- en güzel gol: manuel fernandes'in manisaspor'a attığı gol

-en güzel asist: antalyaspor maçı'nda fernandes'in almeida'ya yaptığı alley up asist.

- rakipleri en kısa sürede arka arkaya göt etme rekoru: süper final'in 4 ve 5. haftasında perşembe günü fenerbahçeyi yenip galatasaraylıları, pazar günü galatasarayla son 86 ve 88 de iki gol atıp berabere kalarak fenerbahçelileri beşiktaş diye bağırtırken, ikisine de adam olun mesajı vermiştik.
- en duygusal an: 19.03 teki manisa maçında 3. golden sonra ışıklar sönünce tüm takımı tribüne çağırıp "şampiyon olmasak bile seveceğiz seni yine de" tezahüratının yapıldığı an.

- yılın sürprizi: hiç beklenmedik bir şekilde takımı sırtlayıp, fernandes'in yükünü azaltan oğuzhan özyakup. kendini aşan filip holosko

- en sağlam defans oyuncusu: tomas sivok.

yılın hitleri: sevemez kimse seni - gitme hep kalbimde kal - karanlık kuruldu geceye

- en iyi tribün performansları: bu sezonki tüm maçlarda stada gelen taraftarlar muthişlerdi her zaman olduğu gibi ama kapalı'nın dolu olduğu maçlarda çok daha güzeldi. özellikle galatasaray, trabzon, bursa maçları. bunlar içinden birini seçeceksek trabzon maçı olabilir. ikinci yarı tek kale tek yürek oynadık ama bu tek puana yetti., 90+3 başka takım taraftarı olsa ayakta duramayacağı bir anda tüm stat saldır beşiktaşım oley ile inlemişti. çok özel bi andı. partizan'la oynanan basketbol maçında da muthiş bir atmosfer vardı. ama karabük deplasmanı efsanedir.

- yılın güzel olayları: yıldırım demirören gibi bir yükü atmak, 4 kupalı basketbol takımımız, feda senesinde her şeyini forma için verecek bir takım kurulması, oğuzhan'ın sahne alması, fernandes'in sırtında kambur olarak gördüğü quaresma, simao, bebe, sidnei'den kurtulması(!)(kabul edelim ki reyiz vatandaşları varken sorumluluk almıyordu.) samet hoca'nın özlediğimiz futbolu geri getirmesi, basketbola taraftarın ilgisinin artması ve yeni yönetimin işini çok iyi yapması. allah yardımcıları olsun.
yılın takımı: 4 kupalı şampiyon basket takımımız ve 2012-2013 futbol takımı. iki takımımız da sahada gereken emeği harcadı mı diye soru işareti bırakmadan tribünde bizim harcadığımız kadar emek harcadılar. benim oyuncularımın hepsi şampiyon!

yılın maçı: 18 kasım 2012 mp antalyaspor beşiktaş maçı
antalyaspor 3-5 beşiktaş

en güzel anları: arena'da 85. dakikada galatasaraylıların 'ın galibiyeti belkide kutlamak için yaktıkları meşaleleri 88 de 3. golü yememek için kullanması.
süper finalde 4 günde tüm renklileri, matematiğin amına koyarak, alın topunuzu adam gibi oynayın, şampiyonluğu siktirtmeyin, şimdi ne bok yerseniz yiyin diyerek beşiktaş diye bağırtmak.

uzun lafın kısası 2012'de böyle geldi geçti. futbol olarak çok iyi değildi. özellikle geçen sezon.
-ama demirören'in gitmesi,
-carvalhal'in antep maçında attığı depar,
-basketbol takımının katıldığı tüm şampiyonaları kazanması,
-takımın yıllar sonra yeniden kenetlenmesi,
-berabere kalınan maçlarda bile taraftarın takımı hakettiği üzere, elleri kızarana kadar alkışlaması,
-almeida ve holosko'nun kendine gelmesi,
-sevemez kimse seni benim sevdiğim kadar'ın tribüne kazandırılması,
-oğuzhan, necip, ersan, hasan, muhammed, erkan ve emre'nin takıma adapte olması... ve daha niceleri yılın güzel olaylarıydı.

evet dayılar benden bu senelik bu kadar. yazımı ve seneyi samet aybaba'ya teşekkür ederek kapatmak istiyorum.
senin oynattığın futbol değil hocam. senin takımının oynadığı oyun bizim çocukluğumuzun beşiktaşı. rüyalarımızın beşiktaşı. kimseyle dalaşmadan, kimseyle diyaloğa girmeden, herkese saygılı bir şekilde topunu oynayıp, taraflı tarafsız herkesin takdirini toplayan beşiktaş. tıpkı süleyman seba döneminde olduğu gibi. yine o yıllardaki gibi herkesin gönlündeki şampiyon beşiktaş. bize çocukluğumuzun beşiktaşı'nı geri veren fikret orman ve arkadaşlarına, teknik ekibe oyuncularımıza teşekkür ediyorum. 2013'te her şey güzel olsun beşiktaşım. kupalar bizi bekler. yürü güneşe!

zahmet okuyan herkese teşekkür ederiz. seneye görüşmek dileğiyle! forza beşiktaş
systemfailed
2012-2013 sezonunun ilk yarısını kendi taraftarının bile beklemediği bir yerde bitiren takımdır.

şimdi sezonun ilk maçında büyükşehir belediye maçı'nın ilk yarısında sergilenen oyun tüm taraftarımızı karamsarlığa sürüklemişti. ikinci yarıda biraz olsun kıpırdanma oldu, atak futbolu sergilendi, sahadan 1 puanla ayrılmamıza rağmen ilk yarıdaki karamsarlıktan kurtulmuştuk. sonraki hafta erken bir derbi vardı. kendilerini uzay takımı diye lanse eden galatasaraydı rakip. dürüm teami adeta sahaya gömmüştük. ancak tam 3 puanı aldık dediğimiz sırada her galataray maçında olduğu gibi hakem sahneye çıktı. kaybedilen 2 puanı kalbimize gömdük yolumuza devam ettik. bir sonraki derbi olan fenerbahçe maçına kadar dengesiz sonuçlar aldık. oynanan futbol çoğu kişiye yeterli gelmiyordu. sonra fenerbahçe maçı geldi. maç tamamen fenerin kontrolünde geçti ve sahadan 3 farklı yenik ayrıldık. ancak çok önemli bir dönüm noktası vardı bu maçta bizim açımızdan. veli kavlak gördüğü kırmızı kart nedeniyle cezalı duruma düştükten sonra oğuzhan özyakup çıktı ortaya.

genç oğuzhan, yıldızımız fernandes ile çok güzel bir uyum yakaladı. bu uyuma necip uysal da katılınca ortaya müthiş bir şey çıktı ve takım devre arasına gelene kadar iyi futbol ve başarılı sonuçlar aldı.

şimdi sezon içine baktığımızda en önemli eksiğimiz sol bek. öncelikli transfer buraya olmalı. bir diğer eksiğimiz de forvet hattı. hugo almeida bana göre kim gelirse gelsin bu takımın birinci forveti olmalı. ancak yedeği mehmet akyüz veya batuhan olmamalı. o yüzden o bölgeye bir transfer şart.

sözün özü takım ikinci devre bu uyumu korursa ve büyük maçlardan en azından ikisini kazanırsa şampiyonluk gelecektir.
megaira
babam beşiktaş'lıydı ama sorsan kadroyu sayamazdı. küçük abim de öyle. bu yüzden benim beşiktaş'lı olmamın miras olmadığını biliyorum. asilik adına da verilmiş bir karar değildi. taraftardaki ruhu sevdim ben... yensek de yenilsek de takımını sonuna kadar sahiplenen, hatalarını bile kabullenen taraftarı sevdim. asil renkleri barındırmasını, armasında bayrağımızı taşımasının gururu kadar başka bir şey mutlu etmedi beni. kısaca beşiktaş'ı beşiktaş yapan değerleri sevdim. kısacası seni sevdim beşiktaş'ım...
ala rase
bu takımın kötü gitmesi için başkasına gerek yok. kendi içimizdekiler yeter. açıklamaya bak ya ;



--alıntı--

samet aybaba sezon başında takıma transfer istemiyordu. bunu da göz ardı etmemek gerekir. 4 tane sezon başında 2 tane de şimdi yapıldı. imkan olsa demek ki daha fazlası yapılacaktı.

--alıntı--

yalçın karadeniz
kanayan
mahallenin en yaramaz ama bir o kadar da terbiyeli, en ders çalışmaz ama bir o kadar da akıllı, deliler gibi top peşinde koşan ama bir o kadar da çelimsiz çocuğu. bir güzel çocuk işte lan, sevimli mi sevimli.

bu aralar hasta olmuş bu çocuk. teşhisi biraz geç olsa da, yatırmışlar yatağa. üvey babası çekip gitti gideli biraz nefes aldıydı da, hastalık ciğerlerine işlemiş garibimin. epey de hırpalanmış meğersem, sesi sedası da çıkmamış pek. bizim mahalleli bu durumu hazmedemedi tabii, bir şeyler yapmak istedi. şimdilik sadece verilen ilaçları alıp, doktorun söylediklerini uygulayacak çocuk. mahalleli ise sadece ellerinden tutup moral verebilecek, zati şimdilik yapabileceği tek şey bu. doktorların söylediğine göre yapılması gereken aslında tam da buymuş, devamlı moral vermek. biz de bir şey sandıydık dinine yandığımın beşiktaş kanserini. sabah akşam, nöbetleşe gidiyoruz yanına şimdilerde. durumu gün geçtikçe iyileşmeye başladı. ara sıra soruyor kerata, 'yarın da gelecek misiniz' diye, tey allam. güler misin, ağlar mısın?

sana gelmediğimiz gün öldüğümüz gündür lan bizim, manyak mısın olum..
25 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol