aşık olmak

hurremsoultan
karşı cinslen tam zamanında kıvamında karşılaşma sonrası tam kıvamında tam zamanında hoşlaşmak derken üstüne bir dolu yazılım yapmak. dünyanın en bulunmaz şahaseri ilan etmek.güzel bence.
seren1903
sanırım tam olarak şöyledir;

evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin...
sokağa fırlayacaksın...
sokaklar da dar gelecek..
tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...
ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...
kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar küçüleceksin...
birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
"yasamak güzel."
"boş ver, her şey unutulur."
sen hiç birini duymayacaksın...
göz yaşlarından etrafı göremez hale geleceksin.
ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin...
hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
"ölüme çare bulundu" ya da "yarın kıyamet kopacakmış" deseler başını kaldırıp "ne dedin?" diye sormayacaksın...
yalnız kalmak isteyeceksin...
hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
ikisi de yetmeyecek...
geçmişi düşüneceksin...
neredeyse dakika dakika...
ama kötüleri atlayarak...
onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin...
gittiğin yerlere gitmek...
bu sana hiç iyi gelmeyecek...
ama bile bile yapacaksın...
biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese,kaçacaksın...
aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yaşamak için direneceksin...
hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin....
aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
herkesi ona benzetip...
kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
hiçbir şey oyalamayacak seni...
ilaçlara sığınacaksın...
birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan.
sadece bir müddet buzlu camın arkasından seyrettiren...

bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek... boğazın düğümlenecek,
dinleyemeyeceksin...
uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
sabahı iple çekeceksin...
bazen de "hiç güneş doğmasa" diyeceksin...
ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin
nafile...
düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...
her sıçrayarak uyandığında onun adını söylediğini fark edeceksin...
telefonun çalmasını bekleyeceksin...
aramayacağını bile bile...
her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...
ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...
yüreğin burkulacak...
canın yanacak...
bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...
defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için nefret edeceksin...
yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin...
onunla hiçbir anının olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
ama bir umut...
onunla bir gün bir yerde karşılaşma umudu...
bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
gel gitler içinde yaşayacaksın...
buna yasamak denirse...

razı mısın bütün bunlara...?
hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?
o halde aşık olabilirsin...

(bkz: can dündar)
besiktaskli
sanırım (i: kasım da aşk başkadır) filminden etkilenmiş olmamdan ötürü genellikle bu mevsimlerde aklım ve kalbimin uğruna kavga ettiği eylem.

kalbim "evet, sen de yapabilirsin" derken
aklım "saçmalama kızım, ne zorun var bak keyfine" diyor. bakalım bu kez hangisi galip gelecek bu maçta beklemedeyim.
huzur tribünde
karşılıklı olduğu takdirde güzelliğine güzellik katacak, insanın yüreğinden hissettiği takdirde gerçek anlamını bulacak, arada canını acıtacak ama her zaman değil.. yinede ondan alınan haz ve mutluluk acıyı kapatacak. sürekli onu düşünüp, her baktığın yerde onu görmekle devam edecek olandır.[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz]
roll a joint
olunan andan itibaren tüm yemeklerin daha lezzetli gelmesi gibi bir tespit fırsatı olan duygu. evet şu an 2. kez bu duyguyu tadıyorum[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz]. karşılıklı olacağını hissediyorum sadece ben erken başladım.[ybkz]swh[/ybkz]

bir de karşılıklı olduğunda üç günlük dünyanın en güzel şeyidir. saf ve doğal.
hurremsoultan
ulan insan aşık olur mu be.







isyan dolu tanım: mutluluk dolu kıpır kıpırlığa kucak açtıran eylem. [ybkz]swh[/ybkz] [ybkz]swh[/ybkz]
last director
tahammül etmektir aşık olmak...
her tartışmada yüreğinin ağzına gelmesidir, haklı haksız demeden sırf bitmesin, yüreğinden eksilmesin diye adı, bin defa da olsa bin defa açıklamaktır doğruyu yanlışı...
istemsiz refleksler doğurur aşık olmak.
kıskançlık mesela...
güvenmediğinden değil paylaşamadığından döner gözün, sen de biliyorsundur ama o an unutuverirsin sadece.
onun acısını kendi yüreğinde hissetmektir aşık olmak...
ne kadar yarası, ne kadar sancısı, ne kadar yoku varsa... hepsini kendi vücuduna kendi ruhuna kazımaktır.
iki ayrı bedende tek olmaktır aşık olmak...
bazen zaten tek olmaktır...
bazen başkasıyla tek oluşunu izlemektir, ki o en acısıdır...
aşık olmak yatağı değil de yastığı ıslatmaktır...

belirli aralıklarla mutluluk ama genelde sağanak ölümdür aşk...
anlayamaz kimse bu aşkı
yeni yeni öğrendiğim, en güzelini tattığım duygu. garip bir zamanda çıktı karşıma, ama öyle olmaz mıydı zaten, öyle anlatılırdı; zamansız olurdu böyle şeyler. birden bire olurdu, anlamazdın. o adam hayatımın her noktasına dokunmaya başladı birden bire. istanbul sokakları adıyla anılır oldu. güzel olan her şeyi ona bağlamaya başladım sonra, güneşin doğmasının sebebi oymuş gibi, beşiktaş'ın galibiyetlerinin, şansımın yaver gitmesinin sebebi tam da oymuş gibi. ben kaybolmaya başlamışken, hayatı sevdirmeye başladı, kendini sevdirdiği gibi. kısa zamanda en güvendiğim oldu, en yakınım oldu, en çok sevdiğim, en çok yanında olmak istediğim oldu. sanki hep oradaymış gibi, beni tanıyormuş, beni benden iyi biliyormuş da zamansızı, belki de tam zamanını beklemiş gibi. her insan biraz eksiktir evet ama, tam oldum ben seninle. iyi ki geldin sevgilim, tüm iyi ki'ler bizimle olsun.
last director
nasıl olduğunu, nasıl yaşanılacağını öğretirken öğrendiğimdir.

bugüne kadar hep şaircilik oynadığım zamanlarımın ve karaladığım senaryolarımın hüzünbaz temasının beslenme çantasıydı aşk. ve aşık olmak yılmaz erdoğan'ın dediği gibi, en kötüsünün bile işe yarayacağı, yazana değilse bile okuyana faydalı olacak olan hüzün yolculuğuydu...

yıllarca yürüdüm durdum, o beslenme çantası sırtımda hüzün yollarında...

sonra o kadınla tanıştım...

yeşil gözlerinin içinde yorgunluk, üşengeç bir telaş vardı. üzerine aldığı bir sürü valizin içine ne koyacağını bilemeden çıkmıştı yola ve sanki varacağı yerin çok da önemi yoktu. henüz düşmüştüm ben de dağın zirvesinden ama serde erkeklik var ya bok sürdürmüyorduk namımıza işte, dik duruyorduk dosta düşmana karşı.

sonra... sonralar geçti aramızdan...

o sonra'larda her gün biraz daha sızdı yüreğime, yaren oldu, can oldu, canan oldu.

1+1 değil 1x1 olduk, tek olduk iki ayrı yürekte...

hüzünler de sevinçler de aynı yanak çukuruna doldu...

şarkılar hep o kadını anlatmaya başladı sonra.
hepsi hem de... alakalı alakasız ona yormaya başladım. size de olmuştur illa ki. bir ayrılık şarkısı mesela, dinlersin, hüzünlenecek çok noktası vardır ama içinde umut, içinde aşk, içinde büyük bir sevda olan herhangi bir cümlesini seçer, şarkının orasına odaklanırsınız ya. olmuştur lan illa ki size de, öyle oldu işte her şarkı.

üşüdüğüm gecelerimde üstüme serdiğim gökyüzü, yarınlarımın mavisi oldu.

ben aşka belirli aralıklarla mutluluk ama genelde sağanak ölüm derdim, sonra yeşil gözleri değdi ömrüme, anladım ki aşk; albert einstein'in keşfettiği atom bombasıydı. kötü kimselerin eline geçtiğinde koskoca bir ömrü heba edebilir ancak iyi niyetli kişilerce sonsuz bir enerji yaratabilirdi...

bana bu sonsuz enerjiyi veren, bana bu sonsuz mutluluğu yaşatan canemın, yeşil gözlüm, iyi ki geldin sevgilim, tüm iyi ki'ler bizimle olsun.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol