atiba'nın sol bek oynadığı maç.
1 eylül 2013 beşiktaş gaziantepspor maçı
hugo almeida'nın 28. dakikada attığı golle öne geçtik. 1-0
hugo almeida'nın penaltıdan attığı golle 35. dakikada farkı ikiye çıkardık. penaltı pozisyonu tartışmalı.
(vurgula: edit:) penaltı pozisyonuhttp://s14.directupload.net/images/130901/qslmq6hk.swf
(vurgula: edit 2:)http://i.imgur.com/65JLJdy.jpg
(vurgula: edit:) penaltı pozisyonuhttp://s14.directupload.net/images/130901/qslmq6hk.swf
(vurgula: edit 2:)http://i.imgur.com/65JLJdy.jpg
bana göre lüzumsuz bir penaltıyla ilk yarıyı 2-0 önde kapattığımız karşılaşmamız. otorite değilim o ayrı mesele.
yalnız dikkatimi çeken, beşiktaş 2 farkla öne geçtikten sonra umutları sönen spikerlerin seslerinin iyice cılızlaşması. bitse de gitsek tadında anlatmaya çalışmaları maçı.
giren çıkan ligtv'ye.
yalnız dikkatimi çeken, beşiktaş 2 farkla öne geçtikten sonra umutları sönen spikerlerin seslerinin iyice cılızlaşması. bitse de gitsek tadında anlatmaya çalışmaları maçı.
giren çıkan ligtv'ye.
2-0 kazandığımız maç. muhammed'in direkten dönen frikiği herkesi heyecanlandırdı.
yiğidi öldürmeden önce, hakkını vereceğim maçtır. tebrikler beşiktaşım! yorgun argın, kırgın hâlinle bu maçtan çıkardığın 3 puan için, emeğine sağlık.
gaziantepspor'un çok ciddi problemleri var, özellikle takım olarak hücum etme konusunda. ilk yarıda denedikleri tek hücum varyasyonu; defanstan bir ver-kaç/duvar pasıyla çıkmak ve topu alan oyuncunun, cenk tosun'a şişirmesiyle tek adamdan gol bulmak. bu taktik, doğal olarak, işlemedi bu akşam. cenk'in çaprazdan bulduğu pozisyonlarda 1-2 kez iyi şut çıkardığı oldu ama, o kadar.
peki biz ne yaptık bu dakikalarda? söyleyeyim: orta sahada sürekli pas hataları, hücum etmedeki isteksizlik ve hantallık; bunun yanında, savunmada her şeye rağmen direnen tomas sivok - veli kavlak - atiba hutchinson üçlüsü... ayrıca; oğuzhan özyakup'un, veli'nin yanında, ön liberoda oynaması ve manuel fernandes'in onlara uzak kalışı da başka bir etken. hugo almeida'nın golüne kadar, açıkçası karamsar bir tablo vardı ortada. 28. dakikada, ceza sahası içerisinde yaptığı sert vuruşla, takımımızı 1-0 öne geçirmeyi başardı (ve bunu, hemen 1 dakika öncesinde sol çaprazdan yaptığı kötü vuruş sonrası, şahsım tarafından sol ayağının gereksizliğiyle nitelendikten sonra yaptı. çok sever beni, çok). "ulan ne oluyor?" derken fernandes'e yapılan hareket sonucu kazandığımız penaltı (ki bu konuda polemiğe girmeyeceğim, pozisyon pek de penaltı gibi görünmedi bana), tribünlerin "pozisyon dışarıda, allah belanı versin" tezahüratı ve ardından almeida'nın kötü kullandığı penaltı sonucu şans ile kazandığımız 2. gol... her şey tozpembe gibi oldu birden sanki. ilk devre, antep'in bocalaması ve bizim rahatlamış olmamız sayesinde sallana sallana tamamlandı.
2. yarıda başka bir beşiktaş vardı sahada. skor üstünlüğünü ele almasına karşın, futbol iştahını tazelemiş bir kartal... rakibin erken tamamladığı 3 oyuncu değişiklik hakkı ve yine de mayayı tutturamamış olmasından dolayı oyundan tamamen düşmesiyle, sazı eline almaya başladı takım. oğuzhan kendine geldi önce, ardından gökhan töre biraz silkelendi, fernandes külhanbeyine dönüştü. daha sonra almeida'nın sakatlanması (ki hiç şaşırmadık sağ arka adelesini tutuyor olmasına), mustafa pektemek'in oyuna dahil olması, ileride topu tutabilen ve hücum presle kazandığı topları tekrar pozisyona sokan bir takıma dönüşüverdik birden. muhammed demirci girdi oyuna ve öyle bir serbest vuruş kullandı ki... direğe çarptığını gördüğümüzde, meşhur "hassiktir" anını yaşadık sanırım hepimiz. 85. dakikada necip uysal'ı kenarda görünce, yıllar sonra kayıp kardeşimi görmüşçesine sevindim. maç da, son bölümünde art arda kaçırdığımız pozisyonlardan sonuç alamayınca, 2-0 sona erdi.
biraz da bireysel performanslara değinelim, detayları orada açalım.
tolga zengin: rakip seni 1-2 pozisyonla zorladıysa da sadece, yine güven verdin hemşerim. sana da, seni bu takıma kazandıranlara da, helal olsun.
serdar kurtuluş: roberto hilbert'ten tek eksiğin, dip çizgiye kadar inip etkili ortalar açamaman. ama onu da sık sık denemeye çalışıyorsun şu an için yeterli olmayan fizik kondisyonunla, fark ediyoruz. savunmada, kademe ve müdahalelerde, gayet iyisin; hücumda da, basit oynadığın sürece sana bir yanlışımız olmaz kardeeş.[ybkz]swh[/ybkz]
tomas sivok: senin kredin kolay kolay tükenmez babacım. arada bi dalgınlaşıyorsun, "top nerde amk?!" moduna giriyorsun ama; savunmanın merkezi, olmazsa olmazı sensin. standardını sevdiğim.
julien escude: rakip tek forvetle oynayınca, tolga'nın yanına geçip çekirdek çitlediğinizden midir nedir, pek göremedim seni bugün. arada "yerden oyun kuramaz bunlar şimdi, ben bi al-ver yapayım geliyorum, çekirdekleri bitirme bak" dediğini duyduğum zamanlar oldu, o kadar.
atiba hutchinson: nam-ı diğer "joker". sol bekte oynadı yine bugün ve hiç sırıtmadı. mücadeleci oyunu, yerinde müdahaleleri ve 2 metrelik pergelleriyle attığı 3 adımla rakip sahaya geçişi doğuyor geceme. aman sen iyi ol başkan, aman iyi bak kendine. aman diyim bak...
veli kavlak: senin değerini anlamaya başlıyor herkes yavaş yavaş. lan o nasıl bi azim arkadaş? rakibin çoğu hücum denemesini, duvar örerek kestin; yetmedi, gittin hücum presle adamları sahasına hapsettin, dikine tek paslar yaptın, sahanın her yerine ayak bastın. görev adamı kimliğini de aşmaya başlıyor bu sezon. maşallah diyoruz, fazla uzatmıyoruz.
oğuzhan özyakup: maça öyle ağır ve isteksiz başladın ki, bugün ilk 11'de çıktığın için tavan yapan hevesimiz kırıldı birden. ön libero senin yerin değil, eyvallah, ama biraz mücadele etseydin be kardeşim. neyse, gitaristimiz slaven bilic'in kulağını çekmesiyle kendini toparladın ikinci yarı, biraz da serbest oynadın, anlamadık sanma. geç de olsa ritmini bulman güzeldi, çalışmaya devam kardeşim. necip'ten de vücut geliştirmeyle ilgili biraz tavsiye al, teyzeme bile göndersem bir yaz tatilinde 10 kilo aldırır olum sana![ybkz]swh[/ybkz]
manuel fernandes: reyiz yine standart oynadı. arada top ezdi, arada top çaldı, seyirtti, ters bakış attı, çok sayıda olmasa da etkili sayılabilecek duran toplar kullandı. penaltı kazandırmak dışında ekstra bir şey yapmadı bugün. ama varlığı, takımın daha iyi motive olmasını sağlıyor gibi geliyor bana.
gökhan töre: 3 günlük süre, yorgunluğunu tam olarak atmana engel olmuş, doğaldır. veli'den sonra en çok koşan, en çok mücadele eden adamsın. aman aman bir hareketini göremedik belki ama, hiç de sırıtmadın oyun içerisinde. yani her iki mânâda da... yenilgiye tahammülü olmayan mahalle çocukları gibi; takımı önde de olsa, son dakikaya kadar tüm ciddiyetiyle mücadele eden bir çocuk düşünün işte. şimdiden, sezon sonundaki muhtemel vedanı düşünmeye başladım. üzülmek ve net bir yargıya varmak için çok erken olsa da... neyse, bir de not: teker teker götür evlâdım! araban iki kişilik zaten, bünye yorgun; bu ay, venüs'ün etkisi altında olduğundan, özellikle bel sağlığına dikkat et.[ybkz]swh[/ybkz]
olcay şahan: bak beyim, sana iki çift lâfım var! gittiğin yol, yol değil. sahada ruh gibi koşuyorsun sağa sola resmen. ilk yarı adını bile duymadım uzunca bir süre. ayağına aldığın topları eziyorsun, pas versen rakibin ayağına... geçen sezon[ybkz]swh[/ybkz], seni savunanların başında geliyordum ama; böyle gidersen, kesiği yiyeceksin en geç 2-3 maç sonra. bi silkelen, kendine gel be arkadaş. mami başını eğmiş, gözlerini yukarı dikmiş, bilic'e bakıyor arkandan. tercih senin...
hugo almeida: 2 tane gol attın, uzaktan bol bol karavana salladın, ikinci yarının ortasında da yere yığılıp sağ arka adeleni tutmaya başladın. gol atsan sakatlanıyorsun, atmasan bir işe yaramıyorsun; seninle başım dertte, ne yapsam bilmiyorum.
mustafa pektemek: sakatlanan avarel osman'ın yerine girdin, yine tehlikeli işlere giriştin; holosko'ya özenip milletin içinden geçmeye çalıştın, sırtını rakibe dayayıp gereksiz mücadelelere kalkıştın, ayağında topu çok tuttun ve kırdırıyordun yine kendisini bir baltaya... daha basit, daha seri oynarsan, kral olacaksın. sabırla bekliyoruz.
muhammed demirci: evet mami... ben yanıldım ama; sanırım bu sezon, o sezon. kısa süre görev alsan da hırsınla, yeteneğinle, formsuz olcay'ın yerini alacağının sinyalini çaktın bugün yine.
necip uysal: canım kardeşim, genç kaptan, beşiktaş'ın gerçek çocuğu! 5 dakika da olsa, seni görmek güzeldi. bu sezon fazla görüşemeyeceğimizi düşünmekle birlikte, beni yanıltmanı beklemekle geçecek günlerim. sen bu takıma lâzımsın; biliriz ki herkes gider, sen kalırsın.
birkaç edit toplu hâlde: dolma parmak ve ayık kafayla yapılan imlâ, kelime tercih yanlışları.
gaziantepspor'un çok ciddi problemleri var, özellikle takım olarak hücum etme konusunda. ilk yarıda denedikleri tek hücum varyasyonu; defanstan bir ver-kaç/duvar pasıyla çıkmak ve topu alan oyuncunun, cenk tosun'a şişirmesiyle tek adamdan gol bulmak. bu taktik, doğal olarak, işlemedi bu akşam. cenk'in çaprazdan bulduğu pozisyonlarda 1-2 kez iyi şut çıkardığı oldu ama, o kadar.
peki biz ne yaptık bu dakikalarda? söyleyeyim: orta sahada sürekli pas hataları, hücum etmedeki isteksizlik ve hantallık; bunun yanında, savunmada her şeye rağmen direnen tomas sivok - veli kavlak - atiba hutchinson üçlüsü... ayrıca; oğuzhan özyakup'un, veli'nin yanında, ön liberoda oynaması ve manuel fernandes'in onlara uzak kalışı da başka bir etken. hugo almeida'nın golüne kadar, açıkçası karamsar bir tablo vardı ortada. 28. dakikada, ceza sahası içerisinde yaptığı sert vuruşla, takımımızı 1-0 öne geçirmeyi başardı (ve bunu, hemen 1 dakika öncesinde sol çaprazdan yaptığı kötü vuruş sonrası, şahsım tarafından sol ayağının gereksizliğiyle nitelendikten sonra yaptı. çok sever beni, çok). "ulan ne oluyor?" derken fernandes'e yapılan hareket sonucu kazandığımız penaltı (ki bu konuda polemiğe girmeyeceğim, pozisyon pek de penaltı gibi görünmedi bana), tribünlerin "pozisyon dışarıda, allah belanı versin" tezahüratı ve ardından almeida'nın kötü kullandığı penaltı sonucu şans ile kazandığımız 2. gol... her şey tozpembe gibi oldu birden sanki. ilk devre, antep'in bocalaması ve bizim rahatlamış olmamız sayesinde sallana sallana tamamlandı.
2. yarıda başka bir beşiktaş vardı sahada. skor üstünlüğünü ele almasına karşın, futbol iştahını tazelemiş bir kartal... rakibin erken tamamladığı 3 oyuncu değişiklik hakkı ve yine de mayayı tutturamamış olmasından dolayı oyundan tamamen düşmesiyle, sazı eline almaya başladı takım. oğuzhan kendine geldi önce, ardından gökhan töre biraz silkelendi, fernandes külhanbeyine dönüştü. daha sonra almeida'nın sakatlanması (ki hiç şaşırmadık sağ arka adelesini tutuyor olmasına), mustafa pektemek'in oyuna dahil olması, ileride topu tutabilen ve hücum presle kazandığı topları tekrar pozisyona sokan bir takıma dönüşüverdik birden. muhammed demirci girdi oyuna ve öyle bir serbest vuruş kullandı ki... direğe çarptığını gördüğümüzde, meşhur "hassiktir" anını yaşadık sanırım hepimiz. 85. dakikada necip uysal'ı kenarda görünce, yıllar sonra kayıp kardeşimi görmüşçesine sevindim. maç da, son bölümünde art arda kaçırdığımız pozisyonlardan sonuç alamayınca, 2-0 sona erdi.
biraz da bireysel performanslara değinelim, detayları orada açalım.
tolga zengin: rakip seni 1-2 pozisyonla zorladıysa da sadece, yine güven verdin hemşerim. sana da, seni bu takıma kazandıranlara da, helal olsun.
serdar kurtuluş: roberto hilbert'ten tek eksiğin, dip çizgiye kadar inip etkili ortalar açamaman. ama onu da sık sık denemeye çalışıyorsun şu an için yeterli olmayan fizik kondisyonunla, fark ediyoruz. savunmada, kademe ve müdahalelerde, gayet iyisin; hücumda da, basit oynadığın sürece sana bir yanlışımız olmaz kardeeş.[ybkz]swh[/ybkz]
tomas sivok: senin kredin kolay kolay tükenmez babacım. arada bi dalgınlaşıyorsun, "top nerde amk?!" moduna giriyorsun ama; savunmanın merkezi, olmazsa olmazı sensin. standardını sevdiğim.
julien escude: rakip tek forvetle oynayınca, tolga'nın yanına geçip çekirdek çitlediğinizden midir nedir, pek göremedim seni bugün. arada "yerden oyun kuramaz bunlar şimdi, ben bi al-ver yapayım geliyorum, çekirdekleri bitirme bak" dediğini duyduğum zamanlar oldu, o kadar.
atiba hutchinson: nam-ı diğer "joker". sol bekte oynadı yine bugün ve hiç sırıtmadı. mücadeleci oyunu, yerinde müdahaleleri ve 2 metrelik pergelleriyle attığı 3 adımla rakip sahaya geçişi doğuyor geceme. aman sen iyi ol başkan, aman iyi bak kendine. aman diyim bak...
veli kavlak: senin değerini anlamaya başlıyor herkes yavaş yavaş. lan o nasıl bi azim arkadaş? rakibin çoğu hücum denemesini, duvar örerek kestin; yetmedi, gittin hücum presle adamları sahasına hapsettin, dikine tek paslar yaptın, sahanın her yerine ayak bastın. görev adamı kimliğini de aşmaya başlıyor bu sezon. maşallah diyoruz, fazla uzatmıyoruz.
oğuzhan özyakup: maça öyle ağır ve isteksiz başladın ki, bugün ilk 11'de çıktığın için tavan yapan hevesimiz kırıldı birden. ön libero senin yerin değil, eyvallah, ama biraz mücadele etseydin be kardeşim. neyse, gitaristimiz slaven bilic'in kulağını çekmesiyle kendini toparladın ikinci yarı, biraz da serbest oynadın, anlamadık sanma. geç de olsa ritmini bulman güzeldi, çalışmaya devam kardeşim. necip'ten de vücut geliştirmeyle ilgili biraz tavsiye al, teyzeme bile göndersem bir yaz tatilinde 10 kilo aldırır olum sana![ybkz]swh[/ybkz]
manuel fernandes: reyiz yine standart oynadı. arada top ezdi, arada top çaldı, seyirtti, ters bakış attı, çok sayıda olmasa da etkili sayılabilecek duran toplar kullandı. penaltı kazandırmak dışında ekstra bir şey yapmadı bugün. ama varlığı, takımın daha iyi motive olmasını sağlıyor gibi geliyor bana.
gökhan töre: 3 günlük süre, yorgunluğunu tam olarak atmana engel olmuş, doğaldır. veli'den sonra en çok koşan, en çok mücadele eden adamsın. aman aman bir hareketini göremedik belki ama, hiç de sırıtmadın oyun içerisinde. yani her iki mânâda da... yenilgiye tahammülü olmayan mahalle çocukları gibi; takımı önde de olsa, son dakikaya kadar tüm ciddiyetiyle mücadele eden bir çocuk düşünün işte. şimdiden, sezon sonundaki muhtemel vedanı düşünmeye başladım. üzülmek ve net bir yargıya varmak için çok erken olsa da... neyse, bir de not: teker teker götür evlâdım! araban iki kişilik zaten, bünye yorgun; bu ay, venüs'ün etkisi altında olduğundan, özellikle bel sağlığına dikkat et.[ybkz]swh[/ybkz]
olcay şahan: bak beyim, sana iki çift lâfım var! gittiğin yol, yol değil. sahada ruh gibi koşuyorsun sağa sola resmen. ilk yarı adını bile duymadım uzunca bir süre. ayağına aldığın topları eziyorsun, pas versen rakibin ayağına... geçen sezon[ybkz]swh[/ybkz], seni savunanların başında geliyordum ama; böyle gidersen, kesiği yiyeceksin en geç 2-3 maç sonra. bi silkelen, kendine gel be arkadaş. mami başını eğmiş, gözlerini yukarı dikmiş, bilic'e bakıyor arkandan. tercih senin...
hugo almeida: 2 tane gol attın, uzaktan bol bol karavana salladın, ikinci yarının ortasında da yere yığılıp sağ arka adeleni tutmaya başladın. gol atsan sakatlanıyorsun, atmasan bir işe yaramıyorsun; seninle başım dertte, ne yapsam bilmiyorum.
mustafa pektemek: sakatlanan avarel osman'ın yerine girdin, yine tehlikeli işlere giriştin; holosko'ya özenip milletin içinden geçmeye çalıştın, sırtını rakibe dayayıp gereksiz mücadelelere kalkıştın, ayağında topu çok tuttun ve kırdırıyordun yine kendisini bir baltaya... daha basit, daha seri oynarsan, kral olacaksın. sabırla bekliyoruz.
muhammed demirci: evet mami... ben yanıldım ama; sanırım bu sezon, o sezon. kısa süre görev alsan da hırsınla, yeteneğinle, formsuz olcay'ın yerini alacağının sinyalini çaktın bugün yine.
necip uysal: canım kardeşim, genç kaptan, beşiktaş'ın gerçek çocuğu! 5 dakika da olsa, seni görmek güzeldi. bu sezon fazla görüşemeyeceğimizi düşünmekle birlikte, beni yanıltmanı beklemekle geçecek günlerim. sen bu takıma lâzımsın; biliriz ki herkes gider, sen kalırsın.
birkaç edit toplu hâlde: dolma parmak ve ayık kafayla yapılan imlâ, kelime tercih yanlışları.
her hafta üzerine koyan bir takımı gördüğümüz bir müsabaka.
bunu, iki ayrı yönden ve birbirine 2+2=5 mantığında katkı yaptığını da önümüzdeki maçlarda -yani uzun lig maratonunda- daha net göreceğiz. tabii ki bazı maçlar veya hatta 2-3 maçlık seri şekilde kötü oynanacak (dolayısıyla puanlar kaybedilecek) dönemler de olabilir. buna bir lafım yok.
ne demek bu 2+2=5?
şöyle özetleyeyim:
çoğu kişi -ben de dahil- beşiktaş'ın ilerleyen haftalarda takım olarak daha iyi oturacağını düşünüyor. evet bu ilk "2".
diğer "2" ise, bilic'in her hafta, oynayacağı takımın daha fazla maçını izlemiş olarak takımı hazırlayacağı. yani, bu maçın ikinci devredeki deplasman maçına çıktığımızda, bilic'in elinde taktiksel olarak çok daha fazla bilgi olacak.
bunu türkiye'de -yalnızca büyük takımlar için söylüyorum- çok az yapan teknik direktörler var. bunları örnek vermeden önce bunu hiç yapmayanların bariz 1-2 örneğini vereyim ki olay anlaşılsın. örneğin schuster rakibe bakmazdı. bu da çok iyi bir mantık ve ben de desteklerim. yani, büyük takımsan rakibe bakmaksızın kendi oyununu-sistemini oynatmaya çalışırsın. takım olaraksa en uç örnek barcelona'dır.
bilic içinse bilinen en iyi örnek bence mustafa denizli ve lucescu'dur. bunlar ise, rakip kim olursa olsun o maça yönelik işler yaparlar. salt bu şekilde yaparsan olmaz ama bu yapıyı 1-2 sezon içinde kendi sistemini de oturtarak orta - uzun dönemde kendi futbolunu kabul ettirecek şekilde yapacaksan ok. ama maalesef burada da yönetim vb. açısından istikrar konusu var. zaten asıl konunun bu olduğunu düşünüyorum. bunun için de yegane örnek benim gözümde lucescu'dur. yani ilk başta maç maç olayı ele alıp, 1 ila 3 sezon sonunda sistemi oturtmak. adam tek başına shakhtar'ın yeni stadını resmen ödül paraları ve oyuncu satarak finanse etti.
neyse, sonuçta ne olursa olsun bilic bu sezon sonunda gitmez bence. tabii çok büyük sürprizler olmazsa.
bu maçta gördük ki, bilic ilk iki haftadaki antep'in oynadığı maçlara bakarak neden bu kadar önde basılması gerektiğini anlamış. hem antep kötü, hem de oynamaktan öte oynatmamak istedikleri için kontratak bile yapamayacaklarını iyi görmüş.
yine son olarak, bursa maçında beşiktaş bu maçtakinden biraz farklı olarak, biraz daha trabzon maçına yakın bir oyunla karşımıza çıkabilir. yani, bu maç kadar ileride basmak yerine, tam anlamda kendi yarı sahasını parselleyip rakibi biraz daha hem hata hem de boşluk vermeye zorlayabilir.
batalla'ya köpek adam vereceğni sanmıyorum ama biraz daha "ikili sıkıştırma" yaparak bursa'yı bozmayı düşünecektir; bence...
bunu, iki ayrı yönden ve birbirine 2+2=5 mantığında katkı yaptığını da önümüzdeki maçlarda -yani uzun lig maratonunda- daha net göreceğiz. tabii ki bazı maçlar veya hatta 2-3 maçlık seri şekilde kötü oynanacak (dolayısıyla puanlar kaybedilecek) dönemler de olabilir. buna bir lafım yok.
ne demek bu 2+2=5?
şöyle özetleyeyim:
çoğu kişi -ben de dahil- beşiktaş'ın ilerleyen haftalarda takım olarak daha iyi oturacağını düşünüyor. evet bu ilk "2".
diğer "2" ise, bilic'in her hafta, oynayacağı takımın daha fazla maçını izlemiş olarak takımı hazırlayacağı. yani, bu maçın ikinci devredeki deplasman maçına çıktığımızda, bilic'in elinde taktiksel olarak çok daha fazla bilgi olacak.
bunu türkiye'de -yalnızca büyük takımlar için söylüyorum- çok az yapan teknik direktörler var. bunları örnek vermeden önce bunu hiç yapmayanların bariz 1-2 örneğini vereyim ki olay anlaşılsın. örneğin schuster rakibe bakmazdı. bu da çok iyi bir mantık ve ben de desteklerim. yani, büyük takımsan rakibe bakmaksızın kendi oyununu-sistemini oynatmaya çalışırsın. takım olaraksa en uç örnek barcelona'dır.
bilic içinse bilinen en iyi örnek bence mustafa denizli ve lucescu'dur. bunlar ise, rakip kim olursa olsun o maça yönelik işler yaparlar. salt bu şekilde yaparsan olmaz ama bu yapıyı 1-2 sezon içinde kendi sistemini de oturtarak orta - uzun dönemde kendi futbolunu kabul ettirecek şekilde yapacaksan ok. ama maalesef burada da yönetim vb. açısından istikrar konusu var. zaten asıl konunun bu olduğunu düşünüyorum. bunun için de yegane örnek benim gözümde lucescu'dur. yani ilk başta maç maç olayı ele alıp, 1 ila 3 sezon sonunda sistemi oturtmak. adam tek başına shakhtar'ın yeni stadını resmen ödül paraları ve oyuncu satarak finanse etti.
neyse, sonuçta ne olursa olsun bilic bu sezon sonunda gitmez bence. tabii çok büyük sürprizler olmazsa.
bu maçta gördük ki, bilic ilk iki haftadaki antep'in oynadığı maçlara bakarak neden bu kadar önde basılması gerektiğini anlamış. hem antep kötü, hem de oynamaktan öte oynatmamak istedikleri için kontratak bile yapamayacaklarını iyi görmüş.
yine son olarak, bursa maçında beşiktaş bu maçtakinden biraz farklı olarak, biraz daha trabzon maçına yakın bir oyunla karşımıza çıkabilir. yani, bu maç kadar ileride basmak yerine, tam anlamda kendi yarı sahasını parselleyip rakibi biraz daha hem hata hem de boşluk vermeye zorlayabilir.
batalla'ya köpek adam vereceğni sanmıyorum ama biraz daha "ikili sıkıştırma" yaparak bursa'yı bozmayı düşünecektir; bence...
bilic ile aybaba'nın beşiktaşı arasındaki en bariz farkın ortaya çıktığı maçtır.
geçen sezon ileride topa sahip olan rakibe önde basarak kazanılan toplarla, olcay-holosko gibi topsuz oyunda iyi oyuncuların yetenekli ayaklarla duvar pası yaparak skor bulduğu, bir dar alan oyunu oynamaktaydık. yalnız işin savunma boyutunda, tek hamleli ve ağır merkez defanslar ve kademe bilgisi oldukça zayıf bek oyuncuları yüzünden kevgire dönmekteydik. diğer sebepler ise, takımın adeta ofanslar ve defanslar olarak iki gruba ayrılması, ileride yapılan rakibi bozan presi rakip orta sahamızda top çeviriken de yapmamız (boşuna kendini yırtmıyordu sir koşu temposu diye!) yani alan daraltma denen olgudan bir haber olmamız; bu nedenle de savunma ve orta saha arasında da bloklaşma yaşamamızdı. serbest oyuncu rolünde oynatılan fernandes de cabası tabi.
bu sezon ise geçen sezonun tam aksine rakip topa sahip olduğunda tüm takımın topun arkasına geçtiği, enerjisini akıllı kullanan, oyuncuların defansif pozisyon hakimiyetini kazandığı ve dolayısıyla alan hakimiyetini sağlayan, yine geçen senenin aksine daha geniş oynayan, özellikle hücum oyuncularının topsuz oyunda olduğu kadar toplu oyunda da başarılı olması gereken bir takım haline büründük
veli kavlak'ın yükselen form durumunda birçok kişi hem fikir. yalnız sanıldığının aksine bu durum veli'nin yükselen formu veya kendine geliştirmesiyle alakalı bir durum değil. nasıl ki olcay geçen sezon takımda fark yaratan oyuncu olup bu sezon geçen sezonki çizgisinden uzaksa, aynı mantık veli'de de tam tersi şekilde geçerli. geçen sezon ki veli de ball winnig midfielder oynuyor, şimdi ki veli de. yalnız fark şurada, veli enerjisini boşa tüketmiyor artık, çünkü rakibin etkili olacağı bölgelerde o kadar iyi alan savunması yapıyoruz ki bu veli'nin oyununa haliyle olumlu yansıyor. geçen sezon ki veli en iyi oyununu yanında çakılı adam olarak oynayan toraman'la sahaya yansıtıyordu. neden mi? cevabını da artık siz verin. yalnız ön libero ya da defansif orta saha değil bu adam hep söylüyorum, olmaz olamaz da. sezgi ve dayanıklılık gibi son derece önemli iki ön libero meziyetinden yoksun kendisi. neyse daha fazla uzatmayayım en iyisi.
geçen sezona göre kadroda yalnızca 4 farklı isim vardı sahada. teknik adam farkını ortaya koymak bakımından oldukça önemli bir veri bu da.
son notlar;
* atiba sol bekte ersan'dan iyi ama olmaz, oldurmaya kalkmayın. dikkat edin, atiba sıklıkla bindiriyor ama orta yapacağı pozisyonu sıklıkla yaratmasına rağmen ters ayaklı olduğundan yapamıyor. önünde olcay gibi faydasız bir oyuncu da olduğundan sol taraftan verim alamıyoruz. şu ana kadar defansif görevlerini layıkıyla yaptı ama zorlu maçlar gelmeden o konuda da bir fikir yürütmek mantıksız olur.
* oğuzhan-ferdi yan yana oynasın dedik ama bu şekilde değil, oğuzhan oyun görüşüyle, tekniğiyle, dikine oynama yeteneğiyle deep lying playmaker oynar mı? pekala oynar ama bu çocuğun tüm bu özelliklerinden ziyade en öldürücü özelliği gole dönük oynaması. onun yeri ferdinin yeri.
* olcay out>dentinho in = lokum.
edit: imlâ.
geçen sezon ileride topa sahip olan rakibe önde basarak kazanılan toplarla, olcay-holosko gibi topsuz oyunda iyi oyuncuların yetenekli ayaklarla duvar pası yaparak skor bulduğu, bir dar alan oyunu oynamaktaydık. yalnız işin savunma boyutunda, tek hamleli ve ağır merkez defanslar ve kademe bilgisi oldukça zayıf bek oyuncuları yüzünden kevgire dönmekteydik. diğer sebepler ise, takımın adeta ofanslar ve defanslar olarak iki gruba ayrılması, ileride yapılan rakibi bozan presi rakip orta sahamızda top çeviriken de yapmamız (boşuna kendini yırtmıyordu sir koşu temposu diye!) yani alan daraltma denen olgudan bir haber olmamız; bu nedenle de savunma ve orta saha arasında da bloklaşma yaşamamızdı. serbest oyuncu rolünde oynatılan fernandes de cabası tabi.
bu sezon ise geçen sezonun tam aksine rakip topa sahip olduğunda tüm takımın topun arkasına geçtiği, enerjisini akıllı kullanan, oyuncuların defansif pozisyon hakimiyetini kazandığı ve dolayısıyla alan hakimiyetini sağlayan, yine geçen senenin aksine daha geniş oynayan, özellikle hücum oyuncularının topsuz oyunda olduğu kadar toplu oyunda da başarılı olması gereken bir takım haline büründük
veli kavlak'ın yükselen form durumunda birçok kişi hem fikir. yalnız sanıldığının aksine bu durum veli'nin yükselen formu veya kendine geliştirmesiyle alakalı bir durum değil. nasıl ki olcay geçen sezon takımda fark yaratan oyuncu olup bu sezon geçen sezonki çizgisinden uzaksa, aynı mantık veli'de de tam tersi şekilde geçerli. geçen sezon ki veli de ball winnig midfielder oynuyor, şimdi ki veli de. yalnız fark şurada, veli enerjisini boşa tüketmiyor artık, çünkü rakibin etkili olacağı bölgelerde o kadar iyi alan savunması yapıyoruz ki bu veli'nin oyununa haliyle olumlu yansıyor. geçen sezon ki veli en iyi oyununu yanında çakılı adam olarak oynayan toraman'la sahaya yansıtıyordu. neden mi? cevabını da artık siz verin. yalnız ön libero ya da defansif orta saha değil bu adam hep söylüyorum, olmaz olamaz da. sezgi ve dayanıklılık gibi son derece önemli iki ön libero meziyetinden yoksun kendisi. neyse daha fazla uzatmayayım en iyisi.
geçen sezona göre kadroda yalnızca 4 farklı isim vardı sahada. teknik adam farkını ortaya koymak bakımından oldukça önemli bir veri bu da.
son notlar;
* atiba sol bekte ersan'dan iyi ama olmaz, oldurmaya kalkmayın. dikkat edin, atiba sıklıkla bindiriyor ama orta yapacağı pozisyonu sıklıkla yaratmasına rağmen ters ayaklı olduğundan yapamıyor. önünde olcay gibi faydasız bir oyuncu da olduğundan sol taraftan verim alamıyoruz. şu ana kadar defansif görevlerini layıkıyla yaptı ama zorlu maçlar gelmeden o konuda da bir fikir yürütmek mantıksız olur.
* oğuzhan-ferdi yan yana oynasın dedik ama bu şekilde değil, oğuzhan oyun görüşüyle, tekniğiyle, dikine oynama yeteneğiyle deep lying playmaker oynar mı? pekala oynar ama bu çocuğun tüm bu özelliklerinden ziyade en öldürücü özelliği gole dönük oynaması. onun yeri ferdinin yeri.
* olcay out>dentinho in = lokum.
edit: imlâ.
iki golden sonra izlemek için ancak evime geldiğim, eve geldikten sonra maçın özetini rapor yapmam sebebiyle üç kere kaçırdığım, tam özeti yakaladım derken golleri hep tekrarlarında izlediğim için hakkında pek yorum yapamayacağım. 2-0 gibi güzel bir skorla ve tribünlerin maç sonunda "lider buraya, lider buraya" seslenişiyle futbolcuları tribüne davet ederek tamamlanan maç.
tekrar izleyip yorumlarımı sağlamlaştırdığım maç.
dakika saniye itibari ile 88:20'de bence net penaltı var. bunu geçiyorum. bu pozisyonu necip başlatmış. sonrasında da beşiktaş'a frikik veriliyor ve muhammed'in topu direkten dönüyor.
hadi ben bu maçın son beş dakikasından "hay-layts" yaptım diyelim. ama gerçekten de bu maçın son beş dakikası -bence- 2-3 yıl sonraki beşiktaştır.
imkanı olanlar dediğim; son beş dakikayı tekrar izlesin; sonra yorum yapsın.
bir de gavurların tabiri ile "first touch" denilen bir konu var. bu da tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan dediğimiz sorunun cevabıdır.
ahan da her iki sorunun cevabı oğuzhan'dır. çünkü first touch'ı olan adam zaten pası da verir, çalımı da atar ve hatta şutu da çeker. "teknik" dediğimiz kavramın mayası bence "first touch"dır. tekrar izleyin her maçını ve her hareketini; hem ferdi reyiz'in hem de oğuzhan'ın.
ardından gelenler de var: misalen (bkz: muhammed demirci)
dakika saniye itibari ile 88:20'de bence net penaltı var. bunu geçiyorum. bu pozisyonu necip başlatmış. sonrasında da beşiktaş'a frikik veriliyor ve muhammed'in topu direkten dönüyor.
hadi ben bu maçın son beş dakikasından "hay-layts" yaptım diyelim. ama gerçekten de bu maçın son beş dakikası -bence- 2-3 yıl sonraki beşiktaştır.
imkanı olanlar dediğim; son beş dakikayı tekrar izlesin; sonra yorum yapsın.
bir de gavurların tabiri ile "first touch" denilen bir konu var. bu da tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan dediğimiz sorunun cevabıdır.
ahan da her iki sorunun cevabı oğuzhan'dır. çünkü first touch'ı olan adam zaten pası da verir, çalımı da atar ve hatta şutu da çeker. "teknik" dediğimiz kavramın mayası bence "first touch"dır. tekrar izleyin her maçını ve her hareketini; hem ferdi reyiz'in hem de oğuzhan'ın.
ardından gelenler de var: misalen (bkz: muhammed demirci)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?