yiğidi öldürmeden önce, hakkını vereceğim maçtır. tebrikler beşiktaşım! yorgun argın, kırgın hâlinle bu maçtan çıkardığın 3 puan için, emeğine sağlık.
gaziantepspor'un çok ciddi problemleri var, özellikle takım olarak hücum etme konusunda. ilk yarıda denedikleri tek hücum varyasyonu; defanstan bir ver-kaç/duvar pasıyla çıkmak ve topu alan oyuncunun, cenk tosun'a şişirmesiyle tek adamdan gol bulmak. bu taktik, doğal olarak, işlemedi bu akşam. cenk'in çaprazdan bulduğu pozisyonlarda 1-2 kez iyi şut çıkardığı oldu ama, o kadar.
peki biz ne yaptık bu dakikalarda? söyleyeyim: orta sahada sürekli pas hataları, hücum etmedeki isteksizlik ve hantallık; bunun yanında, savunmada her şeye rağmen direnen tomas sivok - veli kavlak - atiba hutchinson üçlüsü... ayrıca; oğuzhan özyakup'un, veli'nin yanında, ön liberoda oynaması ve manuel fernandes'in onlara uzak kalışı da başka bir etken. hugo almeida'nın golüne kadar, açıkçası karamsar bir tablo vardı ortada. 28. dakikada, ceza sahası içerisinde yaptığı sert vuruşla, takımımızı 1-0 öne geçirmeyi başardı (ve bunu, hemen 1 dakika öncesinde sol çaprazdan yaptığı kötü vuruş sonrası, şahsım tarafından sol ayağının gereksizliğiyle nitelendikten sonra yaptı. çok sever beni, çok). "ulan ne oluyor?" derken fernandes'e yapılan hareket sonucu kazandığımız penaltı (ki bu konuda polemiğe girmeyeceğim, pozisyon pek de penaltı gibi görünmedi bana), tribünlerin "pozisyon dışarıda, allah belanı versin" tezahüratı ve ardından almeida'nın kötü kullandığı penaltı sonucu şans ile kazandığımız 2. gol... her şey tozpembe gibi oldu birden sanki. ilk devre, antep'in bocalaması ve bizim rahatlamış olmamız sayesinde sallana sallana tamamlandı.
2. yarıda başka bir beşiktaş vardı sahada. skor üstünlüğünü ele almasına karşın, futbol iştahını tazelemiş bir kartal... rakibin erken tamamladığı 3 oyuncu değişiklik hakkı ve yine de mayayı tutturamamış olmasından dolayı oyundan tamamen düşmesiyle, sazı eline almaya başladı takım. oğuzhan kendine geldi önce, ardından gökhan töre biraz silkelendi, fernandes külhanbeyine dönüştü. daha sonra almeida'nın sakatlanması (ki hiç şaşırmadık sağ arka adelesini tutuyor olmasına), mustafa pektemek'in oyuna dahil olması, ileride topu tutabilen ve hücum presle kazandığı topları tekrar pozisyona sokan bir takıma dönüşüverdik birden. muhammed demirci girdi oyuna ve öyle bir serbest vuruş kullandı ki... direğe çarptığını gördüğümüzde, meşhur "hassiktir" anını yaşadık sanırım hepimiz. 85. dakikada necip uysal'ı kenarda görünce, yıllar sonra kayıp kardeşimi görmüşçesine sevindim. maç da, son bölümünde art arda kaçırdığımız pozisyonlardan sonuç alamayınca, 2-0 sona erdi.
biraz da bireysel performanslara değinelim, detayları orada açalım.
tolga zengin: rakip seni 1-2 pozisyonla zorladıysa da sadece, yine güven verdin hemşerim. sana da, seni bu takıma kazandıranlara da, helal olsun.
serdar kurtuluş: roberto hilbert'ten tek eksiğin, dip çizgiye kadar inip etkili ortalar açamaman. ama onu da sık sık denemeye çalışıyorsun şu an için yeterli olmayan fizik kondisyonunla, fark ediyoruz. savunmada, kademe ve müdahalelerde, gayet iyisin; hücumda da, basit oynadığın sürece sana bir yanlışımız olmaz kardeeş.[ybkz]swh[/ybkz]
tomas sivok: senin kredin kolay kolay tükenmez babacım. arada bi dalgınlaşıyorsun, "top nerde amk?!" moduna giriyorsun ama; savunmanın merkezi, olmazsa olmazı sensin. standardını sevdiğim.
julien escude: rakip tek forvetle oynayınca, tolga'nın yanına geçip çekirdek çitlediğinizden midir nedir, pek göremedim seni bugün. arada "yerden oyun kuramaz bunlar şimdi, ben bi al-ver yapayım geliyorum, çekirdekleri bitirme bak" dediğini duyduğum zamanlar oldu, o kadar.
atiba hutchinson: nam-ı diğer "joker". sol bekte oynadı yine bugün ve hiç sırıtmadı. mücadeleci oyunu, yerinde müdahaleleri ve 2 metrelik pergelleriyle attığı 3 adımla rakip sahaya geçişi doğuyor geceme. aman sen iyi ol başkan, aman iyi bak kendine. aman diyim bak...
veli kavlak: senin değerini anlamaya başlıyor herkes yavaş yavaş. lan o nasıl bi azim arkadaş? rakibin çoğu hücum denemesini, duvar örerek kestin; yetmedi, gittin hücum presle adamları sahasına hapsettin, dikine tek paslar yaptın, sahanın her yerine ayak bastın. görev adamı kimliğini de aşmaya başlıyor bu sezon. maşallah diyoruz, fazla uzatmıyoruz.
oğuzhan özyakup: maça öyle ağır ve isteksiz başladın ki, bugün ilk 11'de çıktığın için tavan yapan hevesimiz kırıldı birden. ön libero senin yerin değil, eyvallah, ama biraz mücadele etseydin be kardeşim. neyse, gitaristimiz slaven bilic'in kulağını çekmesiyle kendini toparladın ikinci yarı, biraz da serbest oynadın, anlamadık sanma. geç de olsa ritmini bulman güzeldi, çalışmaya devam kardeşim. necip'ten de vücut geliştirmeyle ilgili biraz tavsiye al, teyzeme bile göndersem bir yaz tatilinde 10 kilo aldırır olum sana![ybkz]swh[/ybkz]
manuel fernandes: reyiz yine standart oynadı. arada top ezdi, arada top çaldı, seyirtti, ters bakış attı, çok sayıda olmasa da etkili sayılabilecek duran toplar kullandı. penaltı kazandırmak dışında ekstra bir şey yapmadı bugün. ama varlığı, takımın daha iyi motive olmasını sağlıyor gibi geliyor bana.
gökhan töre: 3 günlük süre, yorgunluğunu tam olarak atmana engel olmuş, doğaldır. veli'den sonra en çok koşan, en çok mücadele eden adamsın. aman aman bir hareketini göremedik belki ama, hiç de sırıtmadın oyun içerisinde. yani her iki mânâda da... yenilgiye tahammülü olmayan mahalle çocukları gibi; takımı önde de olsa, son dakikaya kadar tüm ciddiyetiyle mücadele eden bir çocuk düşünün işte. şimdiden, sezon sonundaki muhtemel vedanı düşünmeye başladım. üzülmek ve net bir yargıya varmak için çok erken olsa da... neyse, bir de not: teker teker götür evlâdım! araban iki kişilik zaten, bünye yorgun; bu ay, venüs'ün etkisi altında olduğundan, özellikle bel sağlığına dikkat et.[ybkz]swh[/ybkz]
olcay şahan: bak beyim, sana iki çift lâfım var! gittiğin yol, yol değil. sahada ruh gibi koşuyorsun sağa sola resmen. ilk yarı adını bile duymadım uzunca bir süre. ayağına aldığın topları eziyorsun, pas versen rakibin ayağına... geçen sezon[ybkz]swh[/ybkz], seni savunanların başında geliyordum ama; böyle gidersen, kesiği yiyeceksin en geç 2-3 maç sonra. bi silkelen, kendine gel be arkadaş. mami başını eğmiş, gözlerini yukarı dikmiş, bilic'e bakıyor arkandan. tercih senin...
hugo almeida: 2 tane gol attın, uzaktan bol bol karavana salladın, ikinci yarının ortasında da yere yığılıp sağ arka adeleni tutmaya başladın. gol atsan sakatlanıyorsun, atmasan bir işe yaramıyorsun; seninle başım dertte, ne yapsam bilmiyorum.
mustafa pektemek: sakatlanan avarel osman'ın yerine girdin, yine tehlikeli işlere giriştin; holosko'ya özenip milletin içinden geçmeye çalıştın, sırtını rakibe dayayıp gereksiz mücadelelere kalkıştın, ayağında topu çok tuttun ve kırdırıyordun yine kendisini bir baltaya... daha basit, daha seri oynarsan, kral olacaksın. sabırla bekliyoruz.
muhammed demirci: evet mami... ben yanıldım ama; sanırım bu sezon, o sezon. kısa süre görev alsan da hırsınla, yeteneğinle, formsuz olcay'ın yerini alacağının sinyalini çaktın bugün yine.
necip uysal: canım kardeşim, genç kaptan, beşiktaş'ın gerçek çocuğu! 5 dakika da olsa, seni görmek güzeldi. bu sezon fazla görüşemeyeceğimizi düşünmekle birlikte, beni yanıltmanı beklemekle geçecek günlerim. sen bu takıma lâzımsın; biliriz ki herkes gider, sen kalırsın.
birkaç edit toplu hâlde: dolma parmak ve ayık kafayla yapılan imlâ, kelime tercih yanlışları.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?