buharı zehirlidir, koklanmamalı veya deriye temas ettirilmemelidir.
en sevileni, çok sevileni hemen kırılan.
eğitim sisteminde en ufak bir iyileştirme yapmadan dershane kapatmaya çalışan zat-ı muhterem. hadi bu kısım çok tartışılır, tartışılmalıdır da; ancak mevzunun bambaşka boyutlara gitmesi, hükümet-cemaat kanadındaki savaşlar rte'nin sanki yarın çıkıp 'mesele dershane değil sen hâlâ anlamadın mı?' diyecekmiş gibi hissi uyandırıyor bende. etme bulma dünyası mı o? cemaat mi hükümeti var etti yoksa hükümet mi cemaati, şimdilik yumurta-tavuk sorunsalına benzese de adam yine umursamıyor ve işine bakıyor, biz de burada böyle sinirlenip tırnak falan yiyoruz. o kadar.
ayrıca, bi mgk vardı n'ooldu ona?
ayrıca, bi mgk vardı n'ooldu ona?
kadına toplumsal cinsiyet normları tarafından atfedilen sıfatlardan birisi olan 'bayan' kelimesinin neden yanlış olduğunu feminist kuram çerçevesinde tartışan site.
www.bayandegilkadin.com
www.bayandegilkadin.com
ne zaman duysam ense kökümden başlayan bir şiddet eğilimi getiren hitap şekli. uzun uzun her türlü sosyal ortamda çatır çatır kavgasını da ederim, bayan diyeni ve demekte ısrar edeni de rencide ederim. uzun açıklaması şurada mevcuttur efendim. www.bayandegilkadin.com
şüphesiz ki çiftin yüzüklü olan eli havada olan fotoğraf mutlaka olmalıdır, nişanlı olmak bunu gerektirir çünkü. allah mutlu mesut etsindir, ayy ne kadar tatlılardır. 5 binlik tek taş mı o? Hüüüeee! [ybkz]swh[/ybkz]
(bkz: kalbim beşiktaş'a zikreder)
ne yazık ki anlamını tam olarak bilmediğimiz, öğrenmemekte de ısrar ettiğimiz, özellikle son yıllarda çok söylenen slogan.
aslında bir tür isyan, bir insanın yaşama hakkına gasp edilen bir dünyada kadının en saf haykırışı. az gelişmişi, çok gelişmişi ya da gelişmekte olan ülke fark etmez, kadın her yerde her şekilde bu şiddete maruz kalıyor, karşısındaki zat-ı muhterem de her zaman aciz ve acınası durumda değişmiyor, değişmeyecektir!
aslında bir tür isyan, bir insanın yaşama hakkına gasp edilen bir dünyada kadının en saf haykırışı. az gelişmişi, çok gelişmişi ya da gelişmekte olan ülke fark etmez, kadın her yerde her şekilde bu şiddete maruz kalıyor, karşısındaki zat-ı muhterem de her zaman aciz ve acınası durumda değişmiyor, değişmeyecektir!
öhm! ilgili entrydeki 'adam'dır. #316196
bana önce bu şehri sevdirdi, sonra kendini, sonra beşiktaş'ı, soğuk havayı, geç kahvaltıyı, uzun uykuyu, kendimi, aşkı ve geri kalan tüm insanlığı.ben de ona karşılık olarak kabak yemeğini sevdirdim, gerisini vallahi bilmem. [ybkz]swh[/ybkz] kaç gündür anlatıyor sözlüğü sevdiceğim, şöyle başlıklar vardı, böyle insanlarla tanıştım, uzun süredir sözlük yazarlığı yapmayan beni bile heyecana getirdi ve sabahın bu saatinde koştum geldim. iyi de ettim. giriş nick altısı ancak bu denli karışık olabilir, neyse hep dediğim gibi bayım; buralar benim!
-o ayaklar denk alınsın.
bana önce bu şehri sevdirdi, sonra kendini, sonra beşiktaş'ı, soğuk havayı, geç kahvaltıyı, uzun uykuyu, kendimi, aşkı ve geri kalan tüm insanlığı.ben de ona karşılık olarak kabak yemeğini sevdirdim, gerisini vallahi bilmem. [ybkz]swh[/ybkz] kaç gündür anlatıyor sözlüğü sevdiceğim, şöyle başlıklar vardı, böyle insanlarla tanıştım, uzun süredir sözlük yazarlığı yapmayan beni bile heyecana getirdi ve sabahın bu saatinde koştum geldim. iyi de ettim. giriş nick altısı ancak bu denli karışık olabilir, neyse hep dediğim gibi bayım; buralar benim!
-o ayaklar denk alınsın.
ağır bir lanete uğradığını düşündüren takım ve çocukluğumdur.
çocukluğum samsunspor taraftar grubu şirinler'in yaşadığı maçtan önce toplandığı, bezlere yazı yazdıkları mahallede geçti. belki de en güzel yıllarımdı. şimdi beşiktaş'ı böyle güzel sevmemi de o yıllara bağlıyorum direkt bir taraftar grubunun içinde büyümek, maç günlerinde babam tarafından kırmızı beyaz giydirilmek. hatta hayatımda gittiğim ilk maç da samsunspor-beşiktaş olması. yooo dostum yooo, bunlar tesadüf değil!
o dönem taraftar grubu oldukça kalabalık ve faaldi. samsunspor'un da samsunspor olduğu yıllardı. takıma destek samsunlu iş adamlarından gelirdi, sonra ne oldu bilmiyorum, maddi sıkıntılar oldu, belediye başkanı değişti, samsun sanayileşti yatırımlar o yöne mi kaydı ne oldu, o zamanlar galip öztürk de yok tabii. taraftar küstü sonra samsunspor'a, takım da iyice kötüye gitti. 1. lige de çıkamadı. ama yine kemik bir taraftar grubu, her maça evimin de üzerinde olduğı samsun'un en meşhur caddesi 56'lar üzerinden gitmeye devam etti. her defasında da 'sosyete uyuma takımına sahip çık!' diye bağırdı. geçen senelerde bir ara 1. lige çıktı, taraftar grubu yeniden bir araya getirilmeye çalışıldı, büyük yürüyüşler, organizasyonlar düzenlendi ama nafile, ne olduysa toparlanamadı.
uzakken özlenen, içinde olunca da kaçmak istenilen canım memleketim. değeri ancak çok uzun süre gidilmeyince anlaşılıyor. doğup büyüdüğün, sokak sokak ezbere bildiğin, şehir artık sadece arada bir gidilen ve baba evi olduğu için başka kutsallaşıyor. hatta bazen en zor durumlarda sığınılacak mabet oluyor.
son yıllarda acayip gelişti bu şehir, ortalama 5-6 ayda bir gidebiliyorum ama her defasında yaşadığı değişim şaşırtıyor. karadeniz'in incisi olmak gibi sapıkça bir takıntısı var, anlamıyorlar ki, karadeniz'in her bir köşesi zaten inci!
son yıllarda acayip gelişti bu şehir, ortalama 5-6 ayda bir gidebiliyorum ama her defasında yaşadığı değişim şaşırtıyor. karadeniz'in incisi olmak gibi sapıkça bir takıntısı var, anlamıyorlar ki, karadeniz'in her bir köşesi zaten inci!
paketteki son sigarayı tersten yakmak.
şarkının en güzel yerinde ipod'un şarjının bitmesi.
şarkının en güzel yerinde ipod'un şarjının bitmesi.
sevmek büyük bir şey, karşılıksız, çıkarsız. güzel insan sever ancak, beşiktaşlı olmak 'çok sevmekle' alakalıdır. lüksü sever gibi, burjuvaziye tapar gibi değil, toprağı sever gibi, bulutları, yağmuru, bisikletleri ve uçurtmaları da tabii. çok sevdik be abi! sevmek, neyse o, kusuruyla değil, sevdikçe kusursuzlaşan bi' şey gibi.
meğerse benim içimde hep varmış bu 'sevgi'. sonra beşiktaş'ı sevmeyi öğrendim. güzel insan oldum beşiktaşlılığımla.
maç öncelerinde, özellikle derbilerde, evde iki gün öncesinden derbi havasına giriliyor. mutfaktan 'siiiiyaaaaaaaaah' diye bağırıyorum ansızın, içeriden 'beyaaaazzzz!' geliyor. en sevdiğim marşı, kalbim beşiktaş'a zikrederi dinliyorum sabah uyanır uyanmaz. canım uyanınca marş dinlemek istiyor çünkü bazen. bazen 'gidileceeeek çoook deplaaaassmaaan vaaar!' diye gaz veriyorum kendime bulaşık yıkamaya giderken. kadınlar bilir, en büyük deplasman bulaşıktır. [ybkz]swh[/ybkz]
büyük büyük öfkeleniyorum ama kalabalıkta öfkemi içimde tutmayı da öğreniyorum beşiktaşlı olurken, sevinince atkımı alıp sallıyorum kolum kopacak gibiyken bırakıyorum, sonraki gol için. serde anarşizim yatıyor, tam sol yanımda, sığmıyor bazen öfke tabi; isyana geliyorum. ağlıyorum da bazen, utanmıyorum bundan, canımın acımasından. son galatasaray derbisinde, ipsiz sapsızın sahaya girmesinden sonra titriyor dizlerim, ellerim başımın arasında 'ceza yağacak, ceza yağacak! yapmasınlar, nolur yapmasınlar!' diye bağırıyorum kalabalığın ortasında ağlayarak. eve dönüş boyunca konuşmuyorum, konuşursan ağlarsın çünkü. yıkımı ağır, beşiktaşlı olmak bunu gerektirirmiş çünkü. ağır yıkılıyorum ama çabuk toparlanıyorum 'sonraki maçlara' diyoruz. bir gün olacak kızım, biliyoruz!
hayatımda ilk defa bir şeye geç kaldığımı anlıyorum gün geçtikçe, beşiktaşlı olmaya geç kalmışım. yine de geçmiş önemli maçları ve beşiktaş tarihini öğrenmeye çalışıyorum. sevmek güzel şeydir ve insan olduğunu hatırlatır her türlü duyguyu hissetmek. ben beşiktaş'ı hissediyorum. öğrendiğim her şeyde daha bir seviyorum, sevmeye neden aramıyorum, olduğu gibi seviyorum, dedim ya toprağı sever gibi, ben sevdikçe kusursuz oluyor.
meğerse benim içimde hep varmış bu 'sevgi'. sonra beşiktaş'ı sevmeyi öğrendim. güzel insan oldum beşiktaşlılığımla.
maç öncelerinde, özellikle derbilerde, evde iki gün öncesinden derbi havasına giriliyor. mutfaktan 'siiiiyaaaaaaaaah' diye bağırıyorum ansızın, içeriden 'beyaaaazzzz!' geliyor. en sevdiğim marşı, kalbim beşiktaş'a zikrederi dinliyorum sabah uyanır uyanmaz. canım uyanınca marş dinlemek istiyor çünkü bazen. bazen 'gidileceeeek çoook deplaaaassmaaan vaaar!' diye gaz veriyorum kendime bulaşık yıkamaya giderken. kadınlar bilir, en büyük deplasman bulaşıktır. [ybkz]swh[/ybkz]
büyük büyük öfkeleniyorum ama kalabalıkta öfkemi içimde tutmayı da öğreniyorum beşiktaşlı olurken, sevinince atkımı alıp sallıyorum kolum kopacak gibiyken bırakıyorum, sonraki gol için. serde anarşizim yatıyor, tam sol yanımda, sığmıyor bazen öfke tabi; isyana geliyorum. ağlıyorum da bazen, utanmıyorum bundan, canımın acımasından. son galatasaray derbisinde, ipsiz sapsızın sahaya girmesinden sonra titriyor dizlerim, ellerim başımın arasında 'ceza yağacak, ceza yağacak! yapmasınlar, nolur yapmasınlar!' diye bağırıyorum kalabalığın ortasında ağlayarak. eve dönüş boyunca konuşmuyorum, konuşursan ağlarsın çünkü. yıkımı ağır, beşiktaşlı olmak bunu gerektirirmiş çünkü. ağır yıkılıyorum ama çabuk toparlanıyorum 'sonraki maçlara' diyoruz. bir gün olacak kızım, biliyoruz!
hayatımda ilk defa bir şeye geç kaldığımı anlıyorum gün geçtikçe, beşiktaşlı olmaya geç kalmışım. yine de geçmiş önemli maçları ve beşiktaş tarihini öğrenmeye çalışıyorum. sevmek güzel şeydir ve insan olduğunu hatırlatır her türlü duyguyu hissetmek. ben beşiktaş'ı hissediyorum. öğrendiğim her şeyde daha bir seviyorum, sevmeye neden aramıyorum, olduğu gibi seviyorum, dedim ya toprağı sever gibi, ben sevdikçe kusursuz oluyor.
rüzgârıyla ünlü şehir. son günlerde bu ününün hakkını fazlasıyla vermektedir. kış, soğuk bir nebze çekilebilirdi ah o adeta felç eden soğuk rüzgârı olmasa!
bunlar bir kenara keyiflidir de. eğer boğaza yakın bir evde oturuyorsanız, gemi düdüğü sesi her defasında mutlu eder. muhtemelen bir daha hayatınızın hiçbir döneminde 475tl kiraya boğaz kenarında bir evde oturamayacağınızı bildiğinizden düdük sesi daha bir tatlı gelir. hayatımın çok enteresan bir döneminde geldim bu şehire, 3.5 yılımı verdim, henüz biraz daha var verilecek günler, olsun veririz; çünkü o da bana hayatımın aşkını verdi. sırf bunun için bile, soğuğuna, uyuz esnafına, hiçbir şey bulunamayan mağazalarına, sürekli sıkış tepiş olan otobüslerine ve memlekete binyirmiüç kilometre uzak olmasına katlanılır. katlanılmalıdır.
bunlar bir kenara keyiflidir de. eğer boğaza yakın bir evde oturuyorsanız, gemi düdüğü sesi her defasında mutlu eder. muhtemelen bir daha hayatınızın hiçbir döneminde 475tl kiraya boğaz kenarında bir evde oturamayacağınızı bildiğinizden düdük sesi daha bir tatlı gelir. hayatımın çok enteresan bir döneminde geldim bu şehire, 3.5 yılımı verdim, henüz biraz daha var verilecek günler, olsun veririz; çünkü o da bana hayatımın aşkını verdi. sırf bunun için bile, soğuğuna, uyuz esnafına, hiçbir şey bulunamayan mağazalarına, sürekli sıkış tepiş olan otobüslerine ve memlekete binyirmiüç kilometre uzak olmasına katlanılır. katlanılmalıdır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?