confessions

saniyede yirmidört kare

5. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 1454
  2. takipçi 0
  3. puan 32649

1 mayıs işçi bayramı

saniyede yirmidört kare
dünyada ilk kez 1886'da türkiye'de de 1921'de kutlanmaya başlanan bayram. işçilerin hakları için yılda bir kere kol kola girip 'biz buradayız, bu kadar çokuz, bizim isteklerimize kulak tıkayamazsın, biz insanız!'' deme şekli. devlet baba da korkuyor haliyle. ben devlet olsam, ben de korkarım o kadar sendikadan örgütlenmeden. düşünsene aniden bu kadar insanın benim için çalışmayı bıraktığını. 1 gün bile olsa kaybedebileceğim paranın haddi hesabı yok. o sebeple işçileri sindirmeliyim. ben ne kadar paraya, kaç saat, hangi şartlarda çalışmalarını istiyorsam öyle olmalı. sendikalaşmak mı? yediği kaba sıçıyor bu cahiller de peh...gerektiği durumlarda ülkedeki politik çıtırdamaları, sağ-sol çatışmalarını lehime kullanıp alan tarayıp onlarca insanı öldürebilirim. [ybkz]swh[/ybkz]

'işçiyi taksim'e kavuşturduk' övünmesiyle bunu zaten 'hakları' olan işçiye bir lütufmuş gibi sunan akp hükümeti döneminde kutlanan bilmemkaçıncı 1 mayıs. daha kutlamalara başlamadan gece yarısından hemen sonra polis baskınları ve gözaltıları başladı. birkaç saat sonra da gün doğacak işçiler bayramlarına heyecanla uyanacak, traşlarını olup en güzel kıyafetlerini giyecek ve meydanlarına gidecek. çocukken ''top benim bana ne oynatmıyorum'' diyen çocuğun büyümüş versiyonu hükümet de ''taksim benim ulan izin vermiyorum girmenize'' diyerek şanlı barikatlarını kuracak. günler öncesinde meydana yığdığı polislerine ve tomalarına 'emri verip' orada hak mücadelesi veren işçilere, ailelerine ve emekçi dostlarına saldıracak. sonra badem bıyıklı birilerini malum televizyon kanallarında göreceğiz. cümlesine ''marjinal gruplar'' diye başlayacak, ''milli irade'' ile devam edip ''biz bunlara prim vermeyiz''le bitirecek. çünkü her şey kutsal devletimizin bekası için yapılmış olacak. bu ''beka'' ki olası tüm şiddeti meşru kılacak.

değil çalışmanın, yaşamanın bile büyük emek istediği bu ülkede hem yaşama hem de çalışma mücadelesindeki önce babamın, iki abimin ve tüm emekçilerin bayramı kutlu olsun.

yayla çorbası

saniyede yirmidört kare
diğer adıyla yoğurtlu çorba veya naneli çorba. bebeklik dönemlerinden kalma bir aşkla, hâlâ kendisini çok seviyorum. annemin dediğine göre, bebekken resmen bir yayla çorbası bağımlısıymışım. ilk isyanımı yayla çorbası olmayan öğüne çıkarmışım, yaşım 1.5 falan. [ybkz]swh[/ybkz]

heyecanlanmak

saniyede yirmidört kare
herhangi bir nesneye karşı olan ilgiyi diri tutmaya yarar. eğer o heyecan yapılacak bir işe duyuluyorsa, verimi %73.2 oranında arttırıyor. bazı işkolik insanların temel prensibi işe heyecan duymaktan geçebiliyor. örneğin ben, heyecan duymadığım bi' projeye başlamıyorum. ancak bir handikaplı durumu var, heyecanın kontrol edilememesi durumunda kişi heyecanını telaşa bırakıp abidik gubidik şeyler yapabiliyor.(genel olarak ilişkilerde oluyor mesela bu)

hay day

saniyede yirmidört kare
farmville klasmanında bir çiftlik oyunu. galiba şu anda sadece iphone ve ipad için mevcut. kesinlikle grafikleri, çizimleri ve içeriği çok daha zengin. hayvanlar çok komik bi kere. ekip biçme, biçtiklerinle meyve suyundan kurabiyeye-peynire-kazağa kadar üretme, hayvan bakma, ticaret yapma, balık tutma, madencilik gibi çok geniş bir çiftlik deneyimi var. [ybkz]swh[/ybkz]

bi' kaptırdığınızda bırakamıyorsunuz ki, bırakamıyorum. varını yoğunu bu oyuna yatırmış, acayip yüksek bir leveldeki ev arkadaşıma kızarken; bi bakayım şuna nedir ne değildir, dalga geçilecek bi yer bulayım da dalga geçeyim diye baktım. bakış o bakış. sanal hayvanı ile uyuyup uyanan, ölünce de toprağa gömecek kadar duygusal bi' neslin ferdiyim oğlum ben, böyle şeker mi şeker hayvanlı tarlalı bi'şey var neden bağımlı olmayayım ha? gözümü hay day ile açıyorum, uyumadan önce gelecek olan geminin, üretimi bitecek olan malın saatini hesaplıyorum da öyle uyuyorum.

(bkz: gülme komşuna gelir başına)

fitness skating

saniyede yirmidört kare
inline skatelerden sokakta, pistte spor veya ulaşım amaçlı kullanılan sağ ayak topuğunda bir adet freni olan en yaygın kullanılan paten. tekerlekler yarı silikon-tam silikon veya genişliklerine göre değişir. yumuşaklık patenin yağ gibi kaymasına neden olan etken, tekerlekler büyüdükçe de hızı artıyor. giriş seviyesi bir patenle dört-beş hareketle aldığınız yolu, profesyonel patenle tek harekette alabiliyorsunuz.

paten kaymak çok zor görülebilir ancak dışarıdan görüldüğü kadar zor değildir. tahminen ikinci-üçüncü denemede ayakta durmayı başarıp, sonrakilerde de hız almaya başlayabilirsiniz. ritminizi tam oturtup, bedeninizi pateninize göre ayarladığınızda tadından yenmez bir spordur. güzel müzikle birleşince, hem ruhen hem de bedenen bir benzeri olmayan hazzı yaşatır. hafif bi' rüzgar eser, birazcık terlemişsinizdir de. iyi gelir. [ybkz]swh[/ybkz]

ayrıca şaşırtıcı biçimde çok güzel bacak, karın ve kalça [ybkz]swh[/ybkz] çalıştırır, bedene duruş estetiği verir. üstelik bunların hepsini eğlenerek yaparsınız.

inline skate

saniyede yirmidört kare
diğer adı rollerblade olan, türkçe'de sadece paten olarak geçen extreme spor dalı. inline skate ingilizce'de durumu tam ifade ediyor. düz çizgi, sıralı [ybkz]swh[/ybkz] olarak isteğe göre, üç-dört-beş tekere sahiptir. iki teker önde iki teker arkada olanlara veya buz pistinde kullanılana da paten deniyor. [ybkz]swh[/ybkz] kendi içinde kullanım yerlerine, tekerlek genişliklerine ve sertliklerine göre ayrılırlar.

(bkz: aggressive skating)
(bkz: fitness skating)
(bkz: speed skating)

sözlük yazarlarının unutamadığı rüyaları

saniyede yirmidört kare
kafam çok doluyken uyuduğumda daha bir karışık olan rüyalardır.

bir sokakta yürüyorum, elimdeki poşette üç tane ekmek var. biraz uzakta bir ingiliz atı görüyorum. asil mi asil, siyah mı siyah. büyüleniyorum adeta ''senden benden daha asil şerefsizler!'' deyip, atın yanına gidiyorum. sırt çantamda kameram varmış, yeni almışım ve acayip de pahalıymış. diyorum ki, hayatımda ilk defa böylesi güzel at görmüşken biraz çekim yapayım, hem de kamerayı denemiş olurum. atın yanına gittim. iki adım ötesinde biraz yükselti var, oraya çıkıp çantamdan kameramı çıkarmaya başladım. elimde de ekmekler olduğu için beceremedim. salak gibi önce çantayı sonra ekmekleri atın üzerine koydum, kamerayı daha rahat alabilmek için. at huysuzlandı, sırtına ekmek koyduğumu görünce ekmeği yiyebilmek için atağa geçti, korkup geri kaçtım. o saniye bir şey oldu, sanki karşıdan baraj kapağı açılmış gibi, atın olduğu yere sıvı bir şeyler aktı. orası aniden bataklığa dönüştü. kamera ve ekmekler atın üzerinde kaldı. düştü düşecek ama. at da bataklığın içinde kaldı, hareket edemiyor. sadece kafasını oynatabiliyor, o da sırtındaki ekmeği alabilmek için. alamıyor da.

yoldan 6-7 kişi topluyorum, atı bataklıktan kurtarmak için organize oluyoruz. yükseltiye çıkıp, biiir ikiii üççç deyince atı çekeceğiz yükseltinin üzerine. bu arada kamera ve ekmekler halen sırtında, düşmemiş. hem atı hem de kamerayı kurtarma derdindeyim. atın etrafına geçip, ata dokunduğumuz anda at hareketleniyor. hepimiz yere düşüyoruz. ekmeklerden birisi de düşüyor, düşen ekmeğı bataklık çekiyor gözden kayboluyor. kamera hâlâ çantada ve sonu ekmek gibi olabilir. telaşlanıyorum. etrafımdaki insanlar aniden kaçıp kayboluyor. yalnız kalıyorum. yükseltiden uzanabildiğim kadar ekmeğe uzanıp, ata vermeye ve kamerayı alıp gitmeye karar veriyorum. tam ekmeğe uzanırken, at dönüp elimi kapıyor. parmağımı ısırıyor. işaret parmağımda bir oyuk var, ama kanamıyor; sadece çok acıyor.

atın olduğu yerden çıkıp koşmaya başlıyorum. deli gibi koşuyorum. bir apartmana girip kapıyı yumrukluyorum. kapıyı okulun kantincisi hüseyin abi açıyor. ''ooo nerelerdesin sen, gel buyur.'' diyor. nefes nefese ''abi yok gelemem ekmek lazım bana.'' diyorum, bir solukta atı ve kamerayı anlatıyorum. hüseyin abi, içeri koşup ekmek alıyor. beraber atın olduğu yere doğru koşmaya başlıyoruz.

atın olduğu yere yaklaştıkça orada bi' kalabalık olduğunu görüyorum. polisler, insanlar, haber kameraları hatta bir adet de canlı yayın aracı. at çok zor durumda, çevrelemişler hayvanı. bir şey yapacaklar. korkuyorum. bu arada kamera ve ekmekler hâlâ atın sırtında. daha hızlı koşmaya başlıyorum ve o saniye her şey ağır çekimle gerçekleşiyor. saniyeler içinde bütün polisler, nerden baksan 20-30 tanesi, biber gazıyla, bıçaklarla, jopla atın üzerine saldırıyorlar. at yere düşüyor ve ölüyor. hem koşuyorum hem bağırıyorum hem de ağlıyorum atı öldürdükleri için. kamera umurumda değil, at öldü at. var gücümle bağırıyorum: (vurgula: ''faşist devlet! katil polis!!'')

türkiye'de idam cezasının olmaması

saniyede yirmidört kare
olmaması gerekendir. hatta gerekliliğinin konuşulması bile kanımca caiz değildir. önce idam nedir, neden idam cezası verilir'i tartışmak gerekir. devlet dediğimiz yapının bir insanın ölümüne karar vermesi gibi bir yetkisi olamaz, ancak bir insanın idama sebebiyet verecek suçları işlemesini önlemek esas görevidir, görevden öte (vurgula: zorunluluktur). pedofiliye, tecavüze, işkence ile bir insan öldürmeye neler sebep oluyor önce bunu araştırmalıdır. misal toplumun eğitim seviyesini yükseltmek ve akıl sağlığını korumak için çalışmalıdır.

eğer herkes için eşit bir hukuk sisteminden bahsedebiliyor olsaydık şu an bu konuyu konuşuyor bile olmazdık. bu da başka bir mesele.

tera

saniyede yirmidört kare
silkroad online'dan sonra aynı klasmanda beni heyecanlandırabilmiş yegane oyun. grafikleri ayrı bir muhteşemlikken, karakter çizimleri ve karakter yaratım sürecinden edindiğim izlenimler, of anasını ağlatmışlar ulan. elf kadın var, güpgüzel kadınlar var. başka neolsun! yaz aylarında daha iyi bir ekran kartına sahip olduktan sonra derhal oynayıp, oyunla ömür çürütmek planındayım.

ilgilisine, şöyle güzel bir türkçe videosu var:http://www.youtube.com/watch?v=_MdXzkKHurM

ismail abi

saniyede yirmidört kare
birkaç gündür videolarını açıp açıp izlediğim canım abim. gerçekten abim. siz bilmiyorsunuz, ismail abi benim abim!

hayatım boyunca bir dizi karakterini bu kadar özleyebileceğim, sevebileceğim aklıma gelmezdi. dizi karakteri ulan, gerçek değil, kahretsin nasıl gerçek değil?! bir dilek hakkım olsa, ismail abi'yi gerçeğe çevirmek oldurdu sanırım. beraber iş arardık, ne iş olursa yapardık.

durup dururken aklıma geldiğinde mutlu eden, içimi acıtan, ağlatan ama aynı zamanda aptal bi' tebessümü suratımda da eksik etmeyen bir dizi karakteri bizimle beraber bu lanet dünyada yaşasaydı kesinlikle dünya daha güzel bi' yer olurdu, bundan adım kadar eminim.

sen o gemiye binip babanla sahiden oralardan çekip gitmişsin ve çok mutluymuşsun gibi düşünmekten başka çarem yok abi. şimdi ben gemilere el sallıyorum, sen o gemideymişsin de bir gün gelecekmişsin gibi...
http://www.youtube.com/watch?v=JmeGMIw7D-4
42 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol