google'a why ad... yazarken farkettiğim milli sorun.
(bkz: why do turkish people add me on facebook)
iki müslüman devletin savaşında hayatını kaybedenlerin hangisinin hakettiği sorunsalına cevap bulunamamış bir mertebedir.
ismini vermek istemediğim bazı yazarların ara sıra bana verdikleri oydur.
şimdi ki adı tunceli'dir. sarp bir coğrafyaya sahip, ulaşılması zor, pek de yol üstü olmayan bir şehirdir. osmanlı döneminde de bir türlü devlet düzeni kurulamamış bir şehirdir. vergi vermemiş, asker göndermemiş, devlet otoritesini kabul etmemiş bir şehirdir. bu da demek oluyor ki aslında osmanlı zamanında dahi fiilen fethedilememiştir. osmanlı doğuya her sefere gittiğinde sarp dağların etrafından dönüp geçmiş dersime girmemiştir. osmanlı hakimiyetinin ortasında kalmış bir ada gibidir. özellikle yavuz sultan selim gözünü karartıp ele geçirmeye çalışmış ve büyük katliamlar yapmış ama fiilen yine başarılı olamamıştır. kendine özgü bir dili ve tasavvufi bir islam anlayışı vardır. bu inanış şekli yabancı insanların pek gelip geçmediği bir yer olmasından kaynaklanmaktadır. velhasıl kelam bu durum cumhuriyet dönemine kadar sürmüştür. cumhuriyet döneminin başlaması ile dersim misak-ı milli sınırları içerisinde kalmış ve develet otoritesinin tahsisi için zapt edilmesi gereken bir mesele halini gelişmiştir. devlet sınır hattı problemlerini giderdikten sonra iç meselelere eğilmiş ve bunların başında da dersim meselesi gelmiştir. dersim olayları bir isyanın bastırılması şeklinde cereyan etmemiş fiilen dersim'in fethedilmesi şeklinde gerçekleşmiştir. 1935 yılında çıkarılan kanuna göre dersim "tunçeli" adlı operasyon ile fethedilmiş ve devlet yönetimine girmiştir. şehrin şimdi ki ismi ise o zaman ki operasyonun isminden gelmektedir. bölge halkı tarafından kabullenmemesi ise bu nedendir.
tunceli ile erzincan arasındaki sınırın bir kısmını teşkil eden sarp ve yüce dağdır. bu dağın tunceli tarafına bakan eteklerinde 40 civarı gözeden çılgınlar gibi su çıkar. bu sular kısa bir mesafede birleşerek munzur nehrini oluşturur.
ismini ise munzur adlı bir çobanın efsanesinden alır. bölge halkı çoban munzur'un ermişliğini anlatan bu efsaneye inanır.
özetle efsane şu şekildedir.
munzur zengin bir ağanın yanında çobanlık yapmaktadır. bir gün ağa hacca gider. aradan bir süre geçer ve çoban munzur bir gün süt kaynatan evin hanımına gelip ağam biraz süt istiyor der. evin hanımı herhalde garibanın canı çekti, ağanında burada olmadığını bilmiyor diye düşünür ve neyse bozamayayım deyip kaynattığı sütten bir kaba koyup verir. aradan bayağı zaman geçer ve ağa hacdan döner. döner dönmez munzur'u sorar. evin hanımı neden soruyorsun dediğinde ağa; hanım hiç sorma hacdayken canım bir süt çekti, bir de baktım bizim munzur bana sıcak süt getirdi sonrada verip ortadan kayboldu der. neyse önce hanım sonrada diğer ahali munzur'un ermişliğine kanaat getirirler. bu arada munzur hayvanları sağma işi ile uğraşmaktadır. tam elinde bir kap sütle eve doğru dönerken bütün ahali munzur'un elini ayağını öpmek için üzerine koşmaya başlarlar ve munzur korkup kaçar. kaçarken elinde taşıdğı sütten kırk yere döker. her döküldüğü yerden ise çılgınlar gibi süt beyazlığında su fışkırır. sonra ortadan kaybolup gider.
ismini ise munzur adlı bir çobanın efsanesinden alır. bölge halkı çoban munzur'un ermişliğini anlatan bu efsaneye inanır.
özetle efsane şu şekildedir.
munzur zengin bir ağanın yanında çobanlık yapmaktadır. bir gün ağa hacca gider. aradan bir süre geçer ve çoban munzur bir gün süt kaynatan evin hanımına gelip ağam biraz süt istiyor der. evin hanımı herhalde garibanın canı çekti, ağanında burada olmadığını bilmiyor diye düşünür ve neyse bozamayayım deyip kaynattığı sütten bir kaba koyup verir. aradan bayağı zaman geçer ve ağa hacdan döner. döner dönmez munzur'u sorar. evin hanımı neden soruyorsun dediğinde ağa; hanım hiç sorma hacdayken canım bir süt çekti, bir de baktım bizim munzur bana sıcak süt getirdi sonrada verip ortadan kayboldu der. neyse önce hanım sonrada diğer ahali munzur'un ermişliğine kanaat getirirler. bu arada munzur hayvanları sağma işi ile uğraşmaktadır. tam elinde bir kap sütle eve doğru dönerken bütün ahali munzur'un elini ayağını öpmek için üzerine koşmaya başlarlar ve munzur korkup kaçar. kaçarken elinde taşıdğı sütten kırk yere döker. her döküldüğü yerden ise çılgınlar gibi süt beyazlığında su fışkırır. sonra ortadan kaybolup gider.
bir erkeğin hal ve hareketleri ile kadını andırmasını tanımlamak için kullanılır. dilimizde ki karşılığı kadınsı'dır.
malzeme bilimine göre malzemeler kuvvet altında şekil değiştirirler. bu şekil değişimi kalıcı ve geçici şekil değişimi olarak ikiye ayrılır. örneklemek gerekirse bir bakır teli bükmek için bir kuvvet uyguladımızda üzerinde bir miktar şekil değişimi meydana gelirken kuvvet uygulamayı bıraktığımızda bir kısmı da ortadan kalkar. ortadan kalkan şekil değişimine elastik şekil değişimi denilir. kalıcı olan şekil değişimine plastik şekil değişimi denilir.
bizim plastik dediğimiz malzemelerin aslında daha teknik ismi polimerlerdir. plastik ismi ile özdeşleşmesi kuvvet altında metallere ve seramiklere göre çok daha fazla plastik şekil değiştirmesinden kaynaklanmaktadır.
bizim plastik dediğimiz malzemelerin aslında daha teknik ismi polimerlerdir. plastik ismi ile özdeşleşmesi kuvvet altında metallere ve seramiklere göre çok daha fazla plastik şekil değiştirmesinden kaynaklanmaktadır.
ezginin günlüğü - eksik bir şey mi var?http://m.youtube.com/watch?v=92pkp2gX7hc
fransızların 1969 yılından 2000 yılına kadar tam 31 yıl boyunca bir kaç sefer makyajlayıp türkiye başta olmak üzere tüm dünyaya itelediği otomobildir. sağlam ekmeğini yemişlerdir.
ayar cıvatası demektir. şeklen başı olmayan cıvataya benzer. ingilizcesi "set screw"dur. dili dönmeyen ustalarımızca dilimize kazandırılmıştır.
ikinci dünya savaşı sırasında hitler gözünü bu günün rusya'sına çevirmiş ve sefer kararı almıştır. yalnız kış döneminde gelen sefer planları önünde aşırı soğuk gibi bir problem varıdır çünkü o tarihlerde halen atifriz bulunmamıştır ve motoru soğutma için kullanılan su donmaktadır. alman mühendisleri bu sorunu çözmek için su soğutmalı motor yerine hava soğutmalı motorları geliştirmişdir. bu teknoloji savaş sonrasında da uzun süre volkswagen tarafından kullanılmıştır.
hippiler 1970'li yıllarda ülkemize gelip sultan ahmet civarında buluşup beraber olimpos'ta tatil yaparlarmış. türkler ise uzun saçlı, sakal traşını olmamış, çadırlarda kalan bu ecnebilere bir türlü ısınamamıştır ve hippilere bitli turist lakabını takmıştır.
sanayi usataları tarafından dilimize kazandırılmış bir kelimedir. arabaların cam tavanları için kullanılır. uydurma bir kelime de değildir. almanya'ya ilk giden gurbetcilerimiz biraz para kazanıp araba sahibi olup türkiye'ye geldiklerinde arabaları arıza yapınca sanayini yolunu tutarlarmış. türk ustalarıda almancı arabalarıda daha evvel hiç görmedikleri cam tavanı görünce ne olduğunu sorarlar. gurbetci kardeşlerimiz de türkçesi olmadığı için almanca ismini söylerlermiş. almanca'da cam tavan yerine "schiebedach" kelimesi kullanılmaktadır. böylelikle türk ustaları duya duya aklıllarında kaldıkları kadarıyla şipitak kelimesini dilimize kazandırmışlardır.
bıçaklar çelikten üretilirler. imalat sırasında çeliğin şekillendirilmeye uygun bir sertlikte olması istenir. kullanım sırasında ise aşınmaya karşı dayanıklı olması (körelmemesi) için nispeten daha sert olması istenir. imalat sonrası bıçaklar sertleştirilirler. bu sertleştirme işlemine su verme denilir. su verme işlemi temelde çeliği belirli bir sıcaklığa kadar ısıtıp hızlı soğutma esasına dayanır. soğutma işlemi sıcak çeliğin suya atılması ile yapılır ve su verme işleminin adı buradan gelir. bu işlemin iki sefer üst üste yapılması ne kadar gerçektir tartışılır ama bunu söyleyen bıçakçılar esasında bıçaklarının zor köreldiği iddiasındadırlar.
ayrı dünyalarda yaşadığımızı düşündüğüm yazardır.
kendimi cahil hissetmeme neden olan bir diğer konudur.
healthsoldier'in akıllarda hergangi bir soru işareti bırakmaycak şekilde açıkladığı bilinmeyendir.
ülkemizin yarısı tarafından doğru olma ihtimali olmadıklarına kanaat getirilmiş legal yollar ile kayda geçmiş gerçek telefon görüşmeleridir.
26 şubattan önce ölürsem cenazemi maç bitince stattan kaldırın diye vasiyetimi verdiğim maçtır.
yuh mına koyayım dediğim anne!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?