quaresmalılar tarafından ileri sürülmüş, biz beşiktaşlılar tarafından, kabulu olmayan iddiadır. nitekim beşiktaşın varlığını, büyüklüğünü, felsefesini; galibiyet ve kupa ile ilişkilendireceksek, uzun süredir boğazımızı parçalayarak söylediğimiz bestemizin, şu kısmından küçük bir alıntı yapmak farz olmaktadır;
---------------alıntı---------------
şereftir bu yolda sende yürümek,
hep kol kola; bir gün değil, her gün beşiktaş!
---------------alıntı---------------
adile naşit'in herhangi bir şey içerken ki yaptığı hareketle aynı ayarda olandır.
hakkında, şöyle enteresan bir video bulunan yazar.
http://tinyurl.com/ccz7h3c
http://tinyurl.com/ccz7h3c
for the love of god, parçasının bir kısmını, şu şekilde çalabildiğim manyak adam;
http://kiwi6.com/file/3q97c0ffj9
http://kiwi6.com/file/3q97c0ffj9
prens lev nikolayeviç mişkin'in petersburg-varşova treninde rogojin ile karşılaşmasıyla başlayan, dostoyevski romanıdır. anlatılması ve anlamlandırılması güç olan enterasan bir "budalalık" tasviri vardır bu romanda; ana karakter prens mişkin'in, olan biten herşeyin ardından, olumlu düşünebilmek için adeta bahane araması, bu budalalığın en yalın halini oluşturabilir[ybkz]swh[/ybkz]. kötü ihtimali de düşünmekten ziyade, kötü ihtimalle yaşayan biz insanların bu tuhaf "hayatı olumlama" durumu karşısında, önce çok şaşırmaktan hemen sonra çok etkilenmekten başka yapabileceğimiz bir şey kalmıyor pek tabii ki.
roman, tarih sever insanlar için de ayrı bir değer taşıyor; nitekim 1868 yılında yazılmış bir roman ve orta çağ'ın tüm yapısını gözler önüne seriyor. siyasal fikirler, sosyal statüler, insanlar arası ilişkiler vs.
bunun yanında, sosyolojik ve psikolojik oluşumlar da dikkat çekiyor; toplum düzeni ile ilgili fikirler havada uçuşuyorken, psikolojik izlenimler ve değişkenlik çarpıcı biçimde aktarılıyor; karakterlerin duygu-durumları, kendi düşünceleri ve bunun etraftan yansımaları bu aktarımı oldukça güçlendiren öğeler.
teknik olarak, oldukça derin fikirler barındırmasına ve sınırlı şekilde de olsa, her karakterin tasvir edilmesine rağmen; muhteşem bir akıcılık ile son sayfasına kadar, bıkmadan okunabilecek bir hal alıyor. dostoyevski'nin , her karaktere yüklediği anlamlar ve özellikler, her bir farklı düşünceyi temsil ediyor ve romanın akıcı üslubuyla birleştiğinde, okuyanı boğmadan, düşündüğü her şeyi, bize de düşündürmeyi başarıyor.
romanın öyküsel olarak değeri ise, romanın en zayıf kısmını oluşturuyor; kitabın sonuna geldiğinizde, aklınızda o romanla ilgili bir "felsefe" kalıyor ancak öykü sizi tatmin edebilecek şekilde bitmiyor. requem for a dream tadına bir final ile büyük bir şok yaratıp, hafızanıza "olmadı" şeklinde kazınıyor.
not: okumanız tavsiye edilir.
roman, tarih sever insanlar için de ayrı bir değer taşıyor; nitekim 1868 yılında yazılmış bir roman ve orta çağ'ın tüm yapısını gözler önüne seriyor. siyasal fikirler, sosyal statüler, insanlar arası ilişkiler vs.
bunun yanında, sosyolojik ve psikolojik oluşumlar da dikkat çekiyor; toplum düzeni ile ilgili fikirler havada uçuşuyorken, psikolojik izlenimler ve değişkenlik çarpıcı biçimde aktarılıyor; karakterlerin duygu-durumları, kendi düşünceleri ve bunun etraftan yansımaları bu aktarımı oldukça güçlendiren öğeler.
teknik olarak, oldukça derin fikirler barındırmasına ve sınırlı şekilde de olsa, her karakterin tasvir edilmesine rağmen; muhteşem bir akıcılık ile son sayfasına kadar, bıkmadan okunabilecek bir hal alıyor. dostoyevski'nin , her karaktere yüklediği anlamlar ve özellikler, her bir farklı düşünceyi temsil ediyor ve romanın akıcı üslubuyla birleştiğinde, okuyanı boğmadan, düşündüğü her şeyi, bize de düşündürmeyi başarıyor.
romanın öyküsel olarak değeri ise, romanın en zayıf kısmını oluşturuyor; kitabın sonuna geldiğinizde, aklınızda o romanla ilgili bir "felsefe" kalıyor ancak öykü sizi tatmin edebilecek şekilde bitmiyor. requem for a dream tadına bir final ile büyük bir şok yaratıp, hafızanıza "olmadı" şeklinde kazınıyor.
not: okumanız tavsiye edilir.
çoğu zaman, "toyluğa" nağme yapan; saygıyı öğretme uyarısıdır.
(bkz: bir tat bir doku)
---------------alıntı---------------
beyinden bahsediyorum, bir organ. sen belki bilmezsin; karaciğerin büyüğü, kıvrımlı. bazılarında düz olur; telaşlanacak bir şey yok.
---------------alıntı---------------
---------------alıntı---------------
beyinden bahsediyorum, bir organ. sen belki bilmezsin; karaciğerin büyüğü, kıvrımlı. bazılarında düz olur; telaşlanacak bir şey yok.
---------------alıntı---------------
---------------alıntı---------------
tuhaf... çok tuhaf...
---------------alıntı---------------
(bkz: çağatay koçtuğ)
tuhaf... çok tuhaf...
---------------alıntı---------------
(bkz: çağatay koçtuğ)
kadınlardan anlayan erkeğin "benden hoşlanıyor" şeklinde yorumlaması gereken olaydır. unutmayınız; sevimli veya tatlı buluyorsa hoşlanıyordur, yakışıklı buluyorsa beğeniyordur.
intiharların en onurlusudur; son dakikaya kadar, vazgeçebilme şansına sahip olmaya rağmen, vazgeçmemek; yaşayamayacağını "bilgece" kabul edip, oyunu bitirmektir.
bu noktaya gelebilmek , hayata birşeyler katamadığı ve artık hayatında birşeyler katmadığı kişi olmak; çevresinde bir tek dürüst insan bulamamak ve belki çok güçlü ancak umutsuz hislere kapılmak ile olur.
az evvelde bahsedildiği gibi, kabullenmek ve bitirmek gereklidir; o kadar cesur olunabilirse, tüm korkaklığa rağmen...
bu noktaya gelebilmek , hayata birşeyler katamadığı ve artık hayatında birşeyler katmadığı kişi olmak; çevresinde bir tek dürüst insan bulamamak ve belki çok güçlü ancak umutsuz hislere kapılmak ile olur.
az evvelde bahsedildiği gibi, kabullenmek ve bitirmek gereklidir; o kadar cesur olunabilirse, tüm korkaklığa rağmen...
aynı zamanda;
"sen zahmet etme yerinden,
gürültü yapmam derinden!
parmaklarım üzerinden,
su gibi akar giderim!"
şeklinde düşünen insandır.
ahmet kaya
kafama sıkar giderim
"sen zahmet etme yerinden,
gürültü yapmam derinden!
parmaklarım üzerinden,
su gibi akar giderim!"
şeklinde düşünen insandır.
ahmet kaya
kafama sıkar giderim
doğum gününü, tüm içtenliğimle kutladığım abimdir. sadece bir kere karşılaşmam ve hatta pek de konuşamamama rağmen, kendisine karşı derin bir sevgim ve saygım oluşmuştu.
nice mutlu yıllara abi.
nice mutlu yıllara abi.
son günlerde başlamış olan "o gitsin; bu gelsin, o adam mı ya?" minvalinde oluşan sözlük içi tartışma ortamının da -kendi adıma- etkeni olduğunu düşündüğüm olaydır.
benim için, yazacak değerli bir şey yoksa, yazma, kuralı geçerli olduğundan, aslında çoktan beridir bir şeyler de paylaşamıyordum sözlükte. bu platform üzerinden yazmayı "paylaşmak" olarak nitelendirdiğim için, yazdığım şeylerin diğer yazarlar tarafından okunup, okunmadığı; yorumlanıp yorumlanmadığı gibi faktörler önemli geliyor bana. son zamanlarda çıkan bu "tartışma" ortamı da bahsettiğim paylaşım meselesini biraz engelliyor sanki. gündem o kadar "atarlı" giderken, yazılanlar da pek değerli görülüp, okunuyor gibi gelmiyor bana.
çok sık ve iyi yazan bir yazar olmadığımdandır, zaten çok nadir gelen ilhamın yansımasının böyle içime kaçmasıda daha da pes ettiriyor beni.
dolayısı ile, sözlükte çevrimiçi olup entry yazmamak, ortamda kendine yer bulamamaktan, defalarca, entry yazıp "şutla" butonuna basamamaktan, "bir katkım olmuyor ki" düşüncelerinde boğulmaktan ibaret iğrenç bir tatminsizlik duygusunun yansımasıdır.
not: bu bir öz-eleştiridir.
benim için, yazacak değerli bir şey yoksa, yazma, kuralı geçerli olduğundan, aslında çoktan beridir bir şeyler de paylaşamıyordum sözlükte. bu platform üzerinden yazmayı "paylaşmak" olarak nitelendirdiğim için, yazdığım şeylerin diğer yazarlar tarafından okunup, okunmadığı; yorumlanıp yorumlanmadığı gibi faktörler önemli geliyor bana. son zamanlarda çıkan bu "tartışma" ortamı da bahsettiğim paylaşım meselesini biraz engelliyor sanki. gündem o kadar "atarlı" giderken, yazılanlar da pek değerli görülüp, okunuyor gibi gelmiyor bana.
çok sık ve iyi yazan bir yazar olmadığımdandır, zaten çok nadir gelen ilhamın yansımasının böyle içime kaçmasıda daha da pes ettiriyor beni.
dolayısı ile, sözlükte çevrimiçi olup entry yazmamak, ortamda kendine yer bulamamaktan, defalarca, entry yazıp "şutla" butonuna basamamaktan, "bir katkım olmuyor ki" düşüncelerinde boğulmaktan ibaret iğrenç bir tatminsizlik duygusunun yansımasıdır.
not: bu bir öz-eleştiridir.
sorunun, ne türbanlı olmakta; ne de türbanın, aydınlığı engellemesi olmadığı genellemedir. türkiyede, birşeyler bilen, bildiğini savunabilen; güçlü olan karşısında, boyun eğmeyen insanların oluşmasını engelleyen bir tabaka ve hatta bir sistem olduğu sürece, türbanlı veya tübansız, aydın olmayacaktır.
bu yolla, kemalizm gibi, önemli bir değere bok atmak, cahillikten öte birşey de değildir.
bu yolla, kemalizm gibi, önemli bir değere bok atmak, cahillikten öte birşey de değildir.
bir saattir, gülmekten, koltukta sabit durmama engel olan, ilginç videonun da artık bulunduğu topluluktur.
eşik kopuyor, parmaklar devam;http://tinyurl.com/7t3dqeg
eşik kopuyor, parmaklar devam;http://tinyurl.com/7t3dqeg
e-kolay.net'ten gelen, kar yağışı konulu, muhteşem açıklayıcı başlığın dahil olduğu kümedir;
http://b1202.hizliresim.com/u/7/2htvz.jpg
http://b1202.hizliresim.com/u/7/2htvz.jpg
twitter'ına çılgınca mantionlar yapılan, efsane oyuncudur.
http://b1202.hizliresim.com/u/6/2hhl0.jpg
http://b1202.hizliresim.com/u/6/2hhl0.jpg
tüm dünya üzerindeki insanların upuzun hayatlarını, tek kelimeyle özetlemeyi başaran bir düşüncedir. zira bir insan, ya herhangi bir dine veya süregelmiş inanışa itimat eder, ya da tinercilik sektörüne giriş yapar.
trajik bile denemeyecek kadar içler acısı bir düşüncedir bu; bir hükümetin, en çok sorumlu olduğu işi, yani vatandaşın eğitimini ve yaşam garantisini sağlamak için çaba harcamayıp, tinerciliği, dindarlığın 'zıttı' olarak değerlendirip,yanlış yol olarak nitelendirmesi; hiç bir şekilde karışamayacağı, vicdan ve inançlar konusunda ise 'baş öğretmenliğe' soyunması, sanırım nedenini de açıklıyor.
başbakan ve cumhurbaşkanı hakkında, tek bir kelime edilemeyen ancak ulu önderini "yasa ile korunamaz" mantalitesi altında yok etmeye çalışan bu ilginç ülkede, bir gün açıklama yapılıp, "şeriat kanunları geçerli kılınmıştır, din sınıfı oluşturulacaktır" denirse, şimdi ki günlerimizin, iyi günler, olduğunu hatırlamamız gerekecektir. işbu entry, bu hatırlatmayı, en azından yazan kişiye hatırlatabilmek için yazılmıştır.
trajik bile denemeyecek kadar içler acısı bir düşüncedir bu; bir hükümetin, en çok sorumlu olduğu işi, yani vatandaşın eğitimini ve yaşam garantisini sağlamak için çaba harcamayıp, tinerciliği, dindarlığın 'zıttı' olarak değerlendirip,yanlış yol olarak nitelendirmesi; hiç bir şekilde karışamayacağı, vicdan ve inançlar konusunda ise 'baş öğretmenliğe' soyunması, sanırım nedenini de açıklıyor.
başbakan ve cumhurbaşkanı hakkında, tek bir kelime edilemeyen ancak ulu önderini "yasa ile korunamaz" mantalitesi altında yok etmeye çalışan bu ilginç ülkede, bir gün açıklama yapılıp, "şeriat kanunları geçerli kılınmıştır, din sınıfı oluşturulacaktır" denirse, şimdi ki günlerimizin, iyi günler, olduğunu hatırlamamız gerekecektir. işbu entry, bu hatırlatmayı, en azından yazan kişiye hatırlatabilmek için yazılmıştır.
türk futbol tarihinin, açık ara, en kaypak ve çirkef oyuncusunun, senelerdir uygulayabildiği ilginç tekniktir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?