elimde çokça shot bardağı olan antibiyotik.[ybkz]swh[/ybkz]
(bkz: şifa niyetine)
(bkz: yarasın)
the national fanfare of kadebostany adlı grubun la saeta ezgileri ile olagetirdiği şarkı. poyraz karayel dinleyenlere de tanıdık gelebilir melodi. biraz yunan, az ispanyol, çok akdenizli, hep yalnız.
enstrümental halini şuradan şey edebilirsiniz;https://www.youtube.com/watch?v=yLhbfjyvIWo
enstrümental halini şuradan şey edebilirsiniz;https://www.youtube.com/watch?v=yLhbfjyvIWo
geçmiş doğumgünü kutlu olasıca olan, sözlükte tek başına yardırıveren yazar bey kardeşimiz
leyla ile mecnun dizisinin osman sonant tarafından canlandırılan ana karakteri.
arada bir gidip karşı kıyıyı, insanları seyrettiğim, hayatımda kanlı canlı insanlardan daha fazla yeri olan hayali ama bi o kadar da gerçek kahramanlarla konuştuğum, gelip geçenlerin beni deli sandığı sahil.
gelmeyeceğini bile bile umut eden insanın kendi kendine hayıflanmasıdır.
akademik eğitimin bir parçası olan bir fakültenin en büyük gerçekliklerinden biridir.
(bkz: teknoloji fakültesi)
(bkz: teknoloji fakültesi)
ay halesi anlamına gelen kelime. kadın ismi.
az evvel posta kutuma düşen mesajıyla beni mutlu etmiş yazar. duyuru muyuru ama olsun be [ybkz]swh[/ybkz]
#393659
diyeceğimi dediğim, dediğimin olduğu maç.
diyeceğimi dediğim, dediğimin olduğu maç.
batı tribünü biletimi doğu tribünü bileti ile değiştirdiğim, yeni aksiyon kameramla birlikte doğu tribününden takip edeceğim karşılaşma
şahsen kısa süreli bir tanışıklığımız oldu kendisi ile. hatta yıllar önce bir ödül töreninde adaylar arasında idi kendisi, saygı duyardım kendisine. ancak son dönemlerde çok güzel açıklamalar yapmayı bir kenara bıraktı, inceden inceden bilic'e saldırıyor.
evet; bu ülkede beşiktaş'la birlikte güzel şeyler yapanlara ekmek yedirilmiyor. bunu da içimizdeki irlandalılar yapıyor. bizim düştüğümüz hata ise düşmanı dışarıda aramak aslında. güntekin onay'ın da irlanda pasaportu aldığını son yazısı ile görmüş olduk.
evet; bu ülkede beşiktaş'la birlikte güzel şeyler yapanlara ekmek yedirilmiyor. bunu da içimizdeki irlandalılar yapıyor. bizim düştüğümüz hata ise düşmanı dışarıda aramak aslında. güntekin onay'ın da irlanda pasaportu aldığını son yazısı ile görmüş olduk.
sözlüke olan butonlardan biri. bir süredir yazarlar fm'de favori oyuncularının isimlerini yazıyormuş gibi bir his bıraktı son kontrolümde bende.
turu siktir edecek olursak benim galip gelmeyi müthiş istediğim maç. evet bir yerde okumuştum; bir şampiyonun yüreğini asla hafife almayın diye bir lafı vardı rudy tomjanoviç'in.
evet; liverpool kötü günler geçiriyor, cezalısı, sakatı vs... bir sürü bok püsür oyuncuları da var diyelim ancak hesaba pek çok kişinin katmadığı şey beşiktaş'ın da aynı yüreğe sahip olduğu.
ekşi sözlükte bir arkadaş bu lafı söyleyip liverpool bu kupayı bilmem kaç kez kaldırdı vesaire bir sürü şey söylemişti, eyvallah. ama benim slaven bilic'in beşiktaş'ının, bizim beşiktaş'ımızın bir şekilde galip geleceğine inancım var.
ne diyordu bilic efendi; hiç kimse umudumuzu bizden söküp alamaz
biz umut ediyoruz efendiler.
umut ediyoruz ve orada olacağız.
sevgiyle
evet; liverpool kötü günler geçiriyor, cezalısı, sakatı vs... bir sürü bok püsür oyuncuları da var diyelim ancak hesaba pek çok kişinin katmadığı şey beşiktaş'ın da aynı yüreğe sahip olduğu.
ekşi sözlükte bir arkadaş bu lafı söyleyip liverpool bu kupayı bilmem kaç kez kaldırdı vesaire bir sürü şey söylemişti, eyvallah. ama benim slaven bilic'in beşiktaş'ının, bizim beşiktaş'ımızın bir şekilde galip geleceğine inancım var.
ne diyordu bilic efendi; hiç kimse umudumuzu bizden söküp alamaz
biz umut ediyoruz efendiler.
umut ediyoruz ve orada olacağız.
sevgiyle
isyan devrim beşiktaşın verdiği bakınız ile yardırdığı başlık olmakla birlikte ben de o ibneler arasındayım.
(bkz: hiç kimse umudumuzu bizden söküp alamaz)
(bkz: hiç kimse umudumuzu bizden söküp alamaz)
şahsıma ait bir blog. bir çeşit günah çıkarma odası gibi düşünün. söyleyemediklerimi söylediğim bir yer gibi... gereksizinden bir yer işte, yazıyoruz...
siz hiç birlikte ilk defa dinlediğiniz şarkılara bir şeyler ithaf ettiniz mi
Siz hiç şehrin ışıklarına nazır bir apartmanın on dördüncü katından atlamayı düşündünüz mü?
Ben ara ara düşünüyorum bu meseleyi de ölmek bana yakışan bir vedalaşma biçimi değil sanki? Vedalaşma işini beceremem ya zaten, olsun...
Benim yaşadığım şehirde gökyüzü yok epeydir. Karanlık çöktüğü vakit, koyu apartman siluetlerinden gözüme çarpan ışıkları yıldız sandığım doğrudur. Zaten pamuk şekerin de pamuktan yapıldığını düşünürdüm de yemezdim hiç çocukken. Pamuk yenir miydi ya? Nasıl yapıldığını öğrendiğim gün en büyük ikinci hayal kırıklığımı yaşamıştım.
İlki mi?
Ona da gelir elbet sıra, anlatırım bir gün...
Hep sormak istediğim bir şey var da çekiniyorum. Sizin de gözlerinden şiirsiz geçemediğiniz biri oldu mu hiç? Öyle derin bakan...
Ne demiştik? On dört katlı bir apartmanın on dördüncü katından kendini atmak... Yok yok, yakışmaz bana böylesi gitmek. Ben hep bir trene binip gitmeyi hayal etmiştim, ondan hep...
Eğer ayıp olmazsa bir şey daha sormak istiyorum da utanıyorum... Zaten hep bu utangaçlığım yüzünden kayıplarım...
Birileriyle birlikte ilk defa dinlediğiniz şarkılar olmuştur ya, o şarkıları o birilerine ithaf etmek yerine o şarkılara bir şeyler ithaf ettiniz mi hiç? Hiç o kadar değerli oldu mu o şarkılar sizin için?
Biliyor musun? Karadeniz'liyim ben. Garip bir mizah anlayışım var bu yüzden ve sanırım bu genetik bizde... Belki de Çernobil yüzündendir, bilmiyorum... Bütün kötü şeyleri ona iteliyoruz çünkü. Hatta utangaç olmamın sebebi de odur kesin...
Bir insan sevdiğini söylemekten neden çekinir? Hani cesur oluyordu erkekler? Gözünü budaktan sakınmayan adamlar neden gönüllerini sakınıyorlar?
Ne diyorduk? Şarkılar... Bazı şarkıların nasıl yazıldığını düşündüğünüz oldu mu hiç?
Ulan hakikatten, nasıl yazıyorlar o şarkıları?
Yârin geçeceği yol olmayı istemek, üstelik bunu nezaketten ödün vermeden dile getirmek, sevdiğini ağlamaktan söz etmek nasıl duyguların ifadeye dökülmüş biçimi ola ki?
Biz içinden geçenleri kalem alıp kağıda dökenler utangaç adamlarız ve sanırım bütün bir insanlığın edebi eserleri aslında bizim gibi adamların sevgilerini dile dökme hususunda sahip oldukları beceriksizliklerinden ibaret. Gerçi böyle söyleyince beceriksiz olmak bir meziyetmiş gibi oldu ama, neyse...
Denizi sevdiğim doğrudur. Bir çift göze memleketimin denizini hapsedecek olduğum da, denizi hapsettiğim o gözlerde boğulacak gibi olduğum da doğrudur.
Mesele de tam burada başlamaktadır zaten; o gözlerin sahipsiz olduğu yerde...
Yalnızlığımın sebebi de Çernobil olabilir mi?
Hani her kötü şeyi ona iteliyoruz ya, şansımı deneyeyim dedim...
Bazen bazı konularda nasıl başarılı olduğumu soruyorlar. İstiyorlar ki; çok çalışmaktan diyeyim. Geçenlerde "yalnızlıktan" diye cevap verdiğim için işitmediğim laf kalmadı. Oysa yalnızlıkta insanın bir şeyleri başarmasına sebep olabiliyor. Çoğu boş şeyler olsa da...
Yaşadığım şehirde gökyüzü yok demiştim ya hani, eklemiştim bir de karanlık beton siluetlerden gelen ışıkları yıldız sandığımı... Oysa ne çok isterdim saçları geceyi boyayan bir kadının saçlarından bütün bir güneş sistemini seyredebilmeyi...
Bütün bu şiirler daha anlamlı olmaz mıydı o vakit? Bütün bu şarkılar ve gökyüzü...
Siz hiç yaşadığınız şehri terk etmeyi düşündünüz mü?
Haddimi aştıysam eğer çok özür dilerim. Niyetim bu değildi aslında...
Evet; bir şeyleri söylemekten çekinen bir adamım. Bazı şeyleri...
Söylemekten değil ama korkum kaybetmekten. Çünkü bir kere kaybedince hep öyle olacakmış gibi geliyor...
Bütün bu şiirler, şarkılar ve hatta dünya edebiyat tarihinin neredeyse tamamı bu yüzden hep...
Hep bu yüzden...
Ne diyorduk en son?
Siz hiç birlikte ilk defa dinlediğiniz şarkılara bir şeyler ithaf ettiniz mi?
Ben ara ara düşünüyorum bu meseleyi de ölmek bana yakışan bir vedalaşma biçimi değil sanki? Vedalaşma işini beceremem ya zaten, olsun...
Benim yaşadığım şehirde gökyüzü yok epeydir. Karanlık çöktüğü vakit, koyu apartman siluetlerinden gözüme çarpan ışıkları yıldız sandığım doğrudur. Zaten pamuk şekerin de pamuktan yapıldığını düşünürdüm de yemezdim hiç çocukken. Pamuk yenir miydi ya? Nasıl yapıldığını öğrendiğim gün en büyük ikinci hayal kırıklığımı yaşamıştım.
İlki mi?
Ona da gelir elbet sıra, anlatırım bir gün...
Hep sormak istediğim bir şey var da çekiniyorum. Sizin de gözlerinden şiirsiz geçemediğiniz biri oldu mu hiç? Öyle derin bakan...
Ne demiştik? On dört katlı bir apartmanın on dördüncü katından kendini atmak... Yok yok, yakışmaz bana böylesi gitmek. Ben hep bir trene binip gitmeyi hayal etmiştim, ondan hep...
Eğer ayıp olmazsa bir şey daha sormak istiyorum da utanıyorum... Zaten hep bu utangaçlığım yüzünden kayıplarım...
Birileriyle birlikte ilk defa dinlediğiniz şarkılar olmuştur ya, o şarkıları o birilerine ithaf etmek yerine o şarkılara bir şeyler ithaf ettiniz mi hiç? Hiç o kadar değerli oldu mu o şarkılar sizin için?
Biliyor musun? Karadeniz'liyim ben. Garip bir mizah anlayışım var bu yüzden ve sanırım bu genetik bizde... Belki de Çernobil yüzündendir, bilmiyorum... Bütün kötü şeyleri ona iteliyoruz çünkü. Hatta utangaç olmamın sebebi de odur kesin...
Bir insan sevdiğini söylemekten neden çekinir? Hani cesur oluyordu erkekler? Gözünü budaktan sakınmayan adamlar neden gönüllerini sakınıyorlar?
Ne diyorduk? Şarkılar... Bazı şarkıların nasıl yazıldığını düşündüğünüz oldu mu hiç?
Ulan hakikatten, nasıl yazıyorlar o şarkıları?
Yârin geçeceği yol olmayı istemek, üstelik bunu nezaketten ödün vermeden dile getirmek, sevdiğini ağlamaktan söz etmek nasıl duyguların ifadeye dökülmüş biçimi ola ki?
Biz içinden geçenleri kalem alıp kağıda dökenler utangaç adamlarız ve sanırım bütün bir insanlığın edebi eserleri aslında bizim gibi adamların sevgilerini dile dökme hususunda sahip oldukları beceriksizliklerinden ibaret. Gerçi böyle söyleyince beceriksiz olmak bir meziyetmiş gibi oldu ama, neyse...
Denizi sevdiğim doğrudur. Bir çift göze memleketimin denizini hapsedecek olduğum da, denizi hapsettiğim o gözlerde boğulacak gibi olduğum da doğrudur.
Mesele de tam burada başlamaktadır zaten; o gözlerin sahipsiz olduğu yerde...
Yalnızlığımın sebebi de Çernobil olabilir mi?
Hani her kötü şeyi ona iteliyoruz ya, şansımı deneyeyim dedim...
Bazen bazı konularda nasıl başarılı olduğumu soruyorlar. İstiyorlar ki; çok çalışmaktan diyeyim. Geçenlerde "yalnızlıktan" diye cevap verdiğim için işitmediğim laf kalmadı. Oysa yalnızlıkta insanın bir şeyleri başarmasına sebep olabiliyor. Çoğu boş şeyler olsa da...
Yaşadığım şehirde gökyüzü yok demiştim ya hani, eklemiştim bir de karanlık beton siluetlerden gelen ışıkları yıldız sandığımı... Oysa ne çok isterdim saçları geceyi boyayan bir kadının saçlarından bütün bir güneş sistemini seyredebilmeyi...
Bütün bu şiirler daha anlamlı olmaz mıydı o vakit? Bütün bu şarkılar ve gökyüzü...
Siz hiç yaşadığınız şehri terk etmeyi düşündünüz mü?
Haddimi aştıysam eğer çok özür dilerim. Niyetim bu değildi aslında...
Evet; bir şeyleri söylemekten çekinen bir adamım. Bazı şeyleri...
Söylemekten değil ama korkum kaybetmekten. Çünkü bir kere kaybedince hep öyle olacakmış gibi geliyor...
Bütün bu şiirler, şarkılar ve hatta dünya edebiyat tarihinin neredeyse tamamı bu yüzden hep...
Hep bu yüzden...
Ne diyorduk en son?
Siz hiç birlikte ilk defa dinlediğiniz şarkılara bir şeyler ithaf ettiniz mi?
türkiye cumhuriyeti'nin en yüksek rütbeli[ybkz]swh[/ybkz] şehididir. bir suikast sonucu şehit olmuştur.
"Anıt Sayaç’, Türkiye’de kadına yönelik şiddetten ölen kadınların anısını yaşatmak için internet üzerinden kurulmuş bir anıt ve her gün güncellenen bir sayaçtır.
Kadına yönelik şiddet olaylarında 2012 yılının Ocak ve Eylül ayları arasında 125 kadının hayatını kaybettiği açıklandı. Anıt Sayaç kadın cinayetlerinin artarak devam ettiği böyle bir ortamda farkındalık yaratmak ve bilinmeyen verileri açığa kavuşturmak için düşünüldü. Ölen kadınlarımızın isimleriyle anılacağı bu web sitesi, kadına karşı şiddet konusunda toplumun duyarlılığını geliştirme projesi olmanının ötesinde ölen kadınlara adanmış bir anıttır.
Artış tehdidi tabiatında gizli bu sayaç, şiddetin sürekliliğinin de habercisidir. Kaygı veren bir artış, ağırlaşan bir birikim yanında, aciliyete davet eden bir geri sayım da var ‘Anıt Sayaç’ta. Sayaç attıkça umut eksilmekte; tane tane tükenmektedir." diye bir açıklama vardır hakkımızda kısmında sitenin.
ben bir ziyaret ettim, biraz daha yandı canım.
Kadına yönelik şiddet olaylarında 2012 yılının Ocak ve Eylül ayları arasında 125 kadının hayatını kaybettiği açıklandı. Anıt Sayaç kadın cinayetlerinin artarak devam ettiği böyle bir ortamda farkındalık yaratmak ve bilinmeyen verileri açığa kavuşturmak için düşünüldü. Ölen kadınlarımızın isimleriyle anılacağı bu web sitesi, kadına karşı şiddet konusunda toplumun duyarlılığını geliştirme projesi olmanının ötesinde ölen kadınlara adanmış bir anıttır.
Artış tehdidi tabiatında gizli bu sayaç, şiddetin sürekliliğinin de habercisidir. Kaygı veren bir artış, ağırlaşan bir birikim yanında, aciliyete davet eden bir geri sayım da var ‘Anıt Sayaç’ta. Sayaç attıkça umut eksilmekte; tane tane tükenmektedir." diye bir açıklama vardır hakkımızda kısmında sitenin.
ben bir ziyaret ettim, biraz daha yandı canım.
bir ogün sanlısoy şarkısı var; sen uyurken albümünden. ben, berkin elvan için kaleme alındığını, söze döküldüğünü, notalarla işlendiğini düşünüyorum. baba adam ogün. sözde değil; bir oğlu var. bir oğlu; engeli yüzünden okuma hakkı elinden alınmaya çalışılan bir oğlu. evlat acısı nedir bilir kanımca. yaşamasa da bilir. bellidir bu hislerle kaleme alındığı...
http://www.dailymotion.com/video/x2gupb8
http://www.dailymotion.com/video/x2gupb8
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?