günümüz metropol şehirlerinde yapabilmenin artık bir lüks sayıldığı "insan hakkı".
artık çimlere basmamamız gerektiğini tabelalarla kafamıza kakan site bahçelerinden geçip yapay plastik çimlerle kandırılan avm köşelerinde yürüyüp az kalan doğal çimlik arazilerde de ayağımıza çam kırığı, pislik, taş vs. gelmesi korkusuyla iyice uzaklaştığımız doğanın son çığlığı.
öyle acınacak hale gelmişiz ki ilginç terlik tasarımı olarak artık tabanı cim şeklinde ürünler bile satmaya başlamışlar!
http://www.geekalerts.com/u/kusa-grass-sandals.jpg
komşularla tanışma vesilesi olarak da değerlendirilebilecek bir kaza türü. ayrıca kriz yönetimi ve stres testi konularında da insana kendini ve çevresindekini tanıma şansı verir.
başıma bir kere geldi. ve benimle birlikte içeride 2 kişi daha vardı. evli bir çiftti ve henüz tanışmadığım üst komşulardan biriydiler. asansörde yaklaşık olarak 30 dakika mahsur kaldık. bunun 15 dakikası sesimizi duyurmaya çalışarak, 3-4 dakikası gelecek yardımı bekleyerek ve en az 10 dakika da kurtarma çabalarıyla gitti.
bu süre zarfında kadının depresif hallerini, erkeğin vurdumduymaz ve saçma sapan espriler yapmaya çalışıp ortamı yumuşatmaya çalışırken aslında daha da eline yüzüne bulaştırmasını izledim durdum. hatta bir ara kadının, kocasını benden kıskandığını veya kocasının bu hımbıl halinden olayı utanıp onu köşeye çekip ortada o, ben de kapı tarafında bekledim.
ilk 5 dakika çok fazla panik olmadı. ama sesimizi duyan olmadıkça ve telefonlarımızın hiç bir şekilde sinyal alamadığına şahit oldukça önce kadın, sonra onun etkisiyle ben biraz korkmaya başladık. kadın sürekli aklına kötü olasılıkları getiriyor, bunu da sesli sesli açıkladıkça beni de olumsuz etkiliyordu. örneğin bu binanin eski olduğunu ve muhtemelen asansörü tutan iplerin de eskimiş olabileceğini, her an kopabileceğini aklına getirdi. yere serbest düşen bir asansörün içindeki insanın ne yaparsa en az hasarla veya ölmeden kurtulabileceğini llise yıllarında fizik hocasının anlattığını ancak o günlerde şu anki kocasıyla salak salak fingirdediği için hiç birini dinlemedigini bile aynen bu kelimelerle söyledi.
insanın panik anında kendi kendine yarattığı terbiye baskısını nasıl da sıyırıp atabileceğini işte o an anladım.
15 dakika boyunca apartmana başka biri girip çıkmaz mı? çıkmadı işte! yaklaşık 15 dakika sonra biri sesimizi duydu ve yönetime haber verdi... yönetimin de teknisyeni bulup getirmesi 5 dakika kadar sürünce bizim işkencemiz daha da sürdü.
asıl sinir bozucu durum ise kapının acilip da tam iki kat arasında kalan asansörün önce santim santim aşağı indirilmesi, ama en son da artık daha fazla yerinden oynatılamadığı için yaklaşık 1 metrelik bir yükseltiyi dışarıdaki teknisyenin elinden tutarak çekilmek suretiyle çıkmamız istendi.
korku filmlerinden aklımızda kalan meşhur sahnelerde tam çıkarken o asansör hareket eder ve adam tam belinden ikiye bölünür... onu aklımıza getirerek içerden ikimiz de çıkamadık. bombayi da kadının kocası patlatıp ben çıkarım o zaman diyerek kanguru gibi hoplayıp çıktı. kadın, kocasının düşüncesizliğine mi yansın, içindeki durumun vahametine mi yansın bilemedi... neyse, bildiği tüm duaları edip tek hamlede çıkarken duvara çarpıp dizleri kanaya kanaya kurtuldu. en son da ben çıktım ve bu hikayemiz burada son buldu.
başıma bir kere geldi. ve benimle birlikte içeride 2 kişi daha vardı. evli bir çiftti ve henüz tanışmadığım üst komşulardan biriydiler. asansörde yaklaşık olarak 30 dakika mahsur kaldık. bunun 15 dakikası sesimizi duyurmaya çalışarak, 3-4 dakikası gelecek yardımı bekleyerek ve en az 10 dakika da kurtarma çabalarıyla gitti.
bu süre zarfında kadının depresif hallerini, erkeğin vurdumduymaz ve saçma sapan espriler yapmaya çalışıp ortamı yumuşatmaya çalışırken aslında daha da eline yüzüne bulaştırmasını izledim durdum. hatta bir ara kadının, kocasını benden kıskandığını veya kocasının bu hımbıl halinden olayı utanıp onu köşeye çekip ortada o, ben de kapı tarafında bekledim.
ilk 5 dakika çok fazla panik olmadı. ama sesimizi duyan olmadıkça ve telefonlarımızın hiç bir şekilde sinyal alamadığına şahit oldukça önce kadın, sonra onun etkisiyle ben biraz korkmaya başladık. kadın sürekli aklına kötü olasılıkları getiriyor, bunu da sesli sesli açıkladıkça beni de olumsuz etkiliyordu. örneğin bu binanin eski olduğunu ve muhtemelen asansörü tutan iplerin de eskimiş olabileceğini, her an kopabileceğini aklına getirdi. yere serbest düşen bir asansörün içindeki insanın ne yaparsa en az hasarla veya ölmeden kurtulabileceğini llise yıllarında fizik hocasının anlattığını ancak o günlerde şu anki kocasıyla salak salak fingirdediği için hiç birini dinlemedigini bile aynen bu kelimelerle söyledi.
insanın panik anında kendi kendine yarattığı terbiye baskısını nasıl da sıyırıp atabileceğini işte o an anladım.
15 dakika boyunca apartmana başka biri girip çıkmaz mı? çıkmadı işte! yaklaşık 15 dakika sonra biri sesimizi duydu ve yönetime haber verdi... yönetimin de teknisyeni bulup getirmesi 5 dakika kadar sürünce bizim işkencemiz daha da sürdü.
asıl sinir bozucu durum ise kapının acilip da tam iki kat arasında kalan asansörün önce santim santim aşağı indirilmesi, ama en son da artık daha fazla yerinden oynatılamadığı için yaklaşık 1 metrelik bir yükseltiyi dışarıdaki teknisyenin elinden tutarak çekilmek suretiyle çıkmamız istendi.
korku filmlerinden aklımızda kalan meşhur sahnelerde tam çıkarken o asansör hareket eder ve adam tam belinden ikiye bölünür... onu aklımıza getirerek içerden ikimiz de çıkamadık. bombayi da kadının kocası patlatıp ben çıkarım o zaman diyerek kanguru gibi hoplayıp çıktı. kadın, kocasının düşüncesizliğine mi yansın, içindeki durumun vahametine mi yansın bilemedi... neyse, bildiği tüm duaları edip tek hamlede çıkarken duvara çarpıp dizleri kanaya kanaya kurtuldu. en son da ben çıktım ve bu hikayemiz burada son buldu.
ayrıca ingilizce seslendirilmiş bir isveç balatının ismidir. ilk seslendiren rednex olsa da en güzel ritchie blackmore gitarından ve candice night gırtlağından dinlenir...
http://www.youtube.com/watch?v=qoYbVosc93U
http://www.youtube.com/watch?v=qoYbVosc93U
meşhur bahanelerdendir. büyük çoğunluğu olumsuz bir reaksiyon riskine karşı ertesi gün herhangi bir sorumluluk göğüslememek için "mış gibi" yapmaktadır. bazen işe yarar.
hayatın ta kendisi.
şakası çok yapılır ama ben ciddiyim. doğmadan önce şu yaşıma kadar olan hayatımı film gibi izletseler, var mısın deseler; yokum ulan derim. yokum ben bu eziyette! kim bilir belki gün gelir bundan kisa/orta/uzun bir süre onra huzura kavuşurum. o huzur parayla mı olur, sağlıkla mı, inançla mı yoksa tümüyle mi gelir bilemem. ama o gelene kadar ben gitmezsem iyidir.
"ey huzur, bu insan seni bekledi bekledi umudunu yitirip gitti."
şakası çok yapılır ama ben ciddiyim. doğmadan önce şu yaşıma kadar olan hayatımı film gibi izletseler, var mısın deseler; yokum ulan derim. yokum ben bu eziyette! kim bilir belki gün gelir bundan kisa/orta/uzun bir süre onra huzura kavuşurum. o huzur parayla mı olur, sağlıkla mı, inançla mı yoksa tümüyle mi gelir bilemem. ama o gelene kadar ben gitmezsem iyidir.
"ey huzur, bu insan seni bekledi bekledi umudunu yitirip gitti."
hayatımın anlamı, aşkım, yaşama nedenim diyemem. zaten böyle iddialı lafları hiç bir kişi veya kurum için diyemedim.
sanırım bağlılık özrüm var.
ama çevremde değer verdiğim birçok olgudan çok daha üstte bir makama yerleştirdiğim ruhtur benim için beşiktaş.
bir spor klübünden çok bir duruş, varoluş.
sanırım bağlılık özrüm var.
ama çevremde değer verdiğim birçok olgudan çok daha üstte bir makama yerleştirdiğim ruhtur benim için beşiktaş.
bir spor klübünden çok bir duruş, varoluş.
tüm hayatım için kendi kendime söylediğim sözdür. bir nevi yasam mottosu. elbette elimde olmayan birçok nedenin hayatıma buyuk etkileri de olmuştur ancak genel toplama baktığımda çizdiğim çizginin ve o çizgi üzerinde yürüme başarımın/başarısızlığımın sorumlusu hep bendim, ben kalacağım.
çoğunluğun yaşamına ters olarak gunduz uyuyup geceleri çalışanlar için gayet olağan bir durumdur.
son sezonu formalite icabı kontrat zorlamasıyla çekilen dizidir. aslında zaten dizinin sonu bir önceki sezonda gösterilmişken bir de paralel evrenin zamanında ileri-geri gidip sevenlere elveda demeden son bir sezon daha izlettirelim demişlerdir.
ilk sezonlar gizemli sorularla doluyken sonlara doğru yanıtlar yerini bulmaya başladı.
aklıma takılan birkaç ayrıntı ve havada kaldığını düşündüğüm bazı olaylar dışında senaryo bütünlüğü gayet yerindeydi. oyunculuk, görsel kurgu ve izleyiciyi eğlendirirken bilgilendirici özelliğine de diyecek laf yok elbette.
ilk sezonlar gizemli sorularla doluyken sonlara doğru yanıtlar yerini bulmaya başladı.
aklıma takılan birkaç ayrıntı ve havada kaldığını düşündüğüm bazı olaylar dışında senaryo bütünlüğü gayet yerindeydi. oyunculuk, görsel kurgu ve izleyiciyi eğlendirirken bilgilendirici özelliğine de diyecek laf yok elbette.
insanların ne kadar zalim, palavraci, adaletten ve eşitlikten uzak olduğunu neredeyse canı pahasına yüzümüze defalarca vuran masum çocuk.
neler neler dendi hakkında...
polise saldırdı dendi. görünüşü doğu kökene benzediği için terörist dendi. bile bile kendini vurdurttu bile yazan oldu.
sahi biz ne zaman bu kadar acımasız olduk?
en trajikomik protestoyu da internette bir 50 lira banknotun üzerindeki yazıda görmüştüm: "dikkat, bu parayla bakkala ekmek almaya giderken başınızdan vurulabilirsiniz."
neler neler dendi hakkında...
polise saldırdı dendi. görünüşü doğu kökene benzediği için terörist dendi. bile bile kendini vurdurttu bile yazan oldu.
sahi biz ne zaman bu kadar acımasız olduk?
en trajikomik protestoyu da internette bir 50 lira banknotun üzerindeki yazıda görmüştüm: "dikkat, bu parayla bakkala ekmek almaya giderken başınızdan vurulabilirsiniz."
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?