soyadı tosun olmasına rağmen, kartal olacağı konuşulan futbolcu. [ybkz]swh[/ybkz]
şu, yirmili yaşlarda olanlarına itirafta bulunmak ve bir şeyleri tekrardan hatırlatmak istediğim taraftar.
zamanında süleyman seba diye bir başkanımız vardı, bildiğin babamızdı bizim babamız. efendi, karakter sahibi, dürüst. bırak bir başkanı, bir insanda olması gereken bütün erdemlere sahip bir adamdı. elimizden çalınan şampiyonluklar için, bir kez olsun bile rakip taraftarları incitmeyen bir güzel adam. az parayla çok iş nasıl yapılır, o yoklukta beşiktaş sevgisi nasıl büyütülür yıllarca öğreten bir koca çınar. takımın başına gordon milne, altyapının başına da serpil hamdi tüzün'ü getirmişti. takım şiir gibi top oynuyordu, şiir. hele hele altyapımız bildiğin fabrikaydı, fabrika. bir gün feyyaz ile yönetimden bir kaç kişinin sürtüştüğü haberlerini okuduk gazetelerden, gülüp geçtik tabii. feyyaz uçar lan bu, beşiktaşımızın bestelere konu olmuş efsanelerinden birisi. nereye gidecekti ki hem, öyle veya böyle takımda tutardı yönetim. ama öyle olmadı maalesef. transfer ücreti olarak aldığı çek yüzünden ve koskoca bir hiç uğruna, gitti fenerbahçe'ye imza attı feyyaz uçar. attı veya attırıldı, hiç oralara girmek istemiyorum. lakin feyyaz o imzayı fenere attığı gün, benim gibi bir çok beşiktaşlının sinirden ağladıklarını da hiç unutmadım. güzelim kolej takımı kimliğinden, o ayrıcalıklı ve renklilerin gıpta ile baktığı takımdan, flaş transferler yapan bir takıma bürünmek zorunda bırakılmıştık ister istemez. endüstriyel futbola yenilmemizin başlangıcı ve kırılma noktası olarak gördüğüm için, size çok net bir örnek vereyim; sadece ertuğrul sağlam'ın transferi için harcanan parayı, yıl olmuş 2014 halen daha harcayan tek bir türk takımı yoktur yeryüzünde. bakın o kadar da iddialıyım o transfer için harcanan parada, isteyen açsın araştırsın. zamanında seba yönetimine ertuğrul transferi için o kadar baskı yapıldı ve yönetim o kadar gaza getirildi ki, el mahkum yapmak zorunda kaldılar. peki ya sonuç? santrfor olarak alınan ertuğrul, sağ bek olarak beşiktaş'tan ayrıldı gitti. samsunspor bizden aldığı o parayla nice transferler yaparak ayakta kaldı, hemde yıllarca. hatta ertuğrul geri döndü samsunspor'a. ha yeri gelmişken söyleyeyim, bir sergen yalçın komedisi de yaşadık biz. iş bilmez yönetici uğur ekşioğlu yüzünden, bir baktık sergen istanbulspor'a transfer olmuş. yahu güler misin, ağlar mısın arkadaş! yönetici dediğimiz adamlar sayesinde, ellerimizle yetiştirdiğimiz nice değerlerin kıymetini hiç bilemedik. en dramatiği de bu zaten.
dedik ya taraftar profilimiz değişti diye, kalktık süleyman seba'yı beğenmez olduk hal böyleyken. ahmet dursun seba gitsin diye bağırmaya başladık ne alakaysa. sonrasında yeni yönetim arayışları girdi devreye. serdar bilgili diye bir adam çıktı ortaya, hooop denize düşen yılana sarılır misali kenetlendik adamın etrafında. hoş, onursal başkanımız hasan arat'ı destekliyordu ama biz iyice sıkılmıştık artık eski yönetici kafasından. yenilikçi olmak zorundaydık, geçmiş geçmişte kalmıştı. hem yöneticilerimiz bir halttan anlamıyor ve altyapıdan çıkardığımız onlarca futbolcuyu bir çırpıda harcayıp duruyordu. değişim şarttı şart, diyalektik kaçınılmazdı.
serdar bilgili, hüsnü güreli ile başladı işe. mali yapılanmayı dört dörtlük yerine getirdi bu ikili, yalan yok. düştükleri batak şimdiki fikret orman ve yönetiminin düştüğü kadar büyük olmasa bile, çok geçmeden düzlüğe çıkardılar kulübü. hem ilk başlarda her şey güzel gidiyordu ve zaten zaman kaybetmeden 100.yılımızda şampiyon olduk. tarihin en efsane kadrolarından birisini kurmuştu yönetim, alkışlamamak olmazdı. çok değil bir sene sonra ne olduysa oldu yine, yeni, yeniden. önce bir günde cem papila faciası yaşadık, sonra 11 puan fark eridi gitti. akıl almaz bir şekilde fenerbahçe şampiyon oldu. öylece bakakaldık. suçlu kimdi, kimlerdi diye tartışmanın anlamsızlaştığı zamanlardı. 14 yıl alnının akıyla beşiktaşımıza başkanlık yapmış süleyman seba gibi bir adamı tek kalemde göndermiş bir taraftardık lan biz, serdar bilgili'de kim olacaktı ki! hem beşiktaş'ın hakkını da savunamamıştı zaten. çok geçmeden verdik ayarı, gönderdik tabii. artık daha büyüğünü, daha kapitalistini, daha acımasızını bulmaya çalışıyorduk. renklilerin başkanları gibi bir adam lazımdı bize. masaya yumruğunu vurduğu zaman ses getirecek bir adam lazımdı, aynı aziz yıldırım gibi. sonrası aşikâr. tüpçü ve yaşattıkları hepinizin malumu keza. uzun uzadıya yazmamıza gerek yok.
demem o ki; 14 yıl adam gibi başkanlık yapmış süleyman seba'yı gönderdik. yerine kötünün iyisi serdar bilgili geldi ve iki yıl bile dayanamadan onu da gönderdik. sonrasında tüpçü geldi ve öyle olmaz böyle olur amk diyerek üstümüzden buldozer gibi geçti gitti.
taraftar olarak geçmişte yaptığımız büyük ve affedilmez hatalar adına, şu yirmili yaşlardaki beşiktaşlı kardeşlerimizden tüm samimiyetimle özür dilerim. endüstriyel futbola yenilip kendimizi toparlayamadık ve sizlere enkazların en büyüğünü bıraktık. hiçbiriniz bunu haketmediniz biliyorum, hiçbirinizin içindeki beşiktaş sevgisi bu moloz yığını tarafından dümdüz edilemedi onu da biliyorum. sevinmek için sevmedik şiarı da en çok size yakışıyor, bunu da adım gibi biliyorum. yalnız iş işten geçmeden ve bir daha kötü günler görmememiz adına biraz daha sabretmenizi diliyorum. az kaldı az, gerçekten az kaldı. mevcut yönetimin nasıl bir enkaz devraldığını bilen ve o enkazda en az tüpçü kadar payı bulunan bir beşiktaşlı olarak söylüyorum ki, lütfen biraz daha sabredin. şu stadımız bitsin, mabedimiz eskisinden çok daha güzel olacak ve kronometreyi sıfırlayıp yarışa yeniden başlayacağız.
madem haydi kalk ayağa yürü güneşe diyoruz, az daha sabredelim. en güzelini hakeden hep sizdiniz ve sakın endişeniz olmasın, daha nice nice güzel günler göreceğiz güneşli günler.
zamanında süleyman seba diye bir başkanımız vardı, bildiğin babamızdı bizim babamız. efendi, karakter sahibi, dürüst. bırak bir başkanı, bir insanda olması gereken bütün erdemlere sahip bir adamdı. elimizden çalınan şampiyonluklar için, bir kez olsun bile rakip taraftarları incitmeyen bir güzel adam. az parayla çok iş nasıl yapılır, o yoklukta beşiktaş sevgisi nasıl büyütülür yıllarca öğreten bir koca çınar. takımın başına gordon milne, altyapının başına da serpil hamdi tüzün'ü getirmişti. takım şiir gibi top oynuyordu, şiir. hele hele altyapımız bildiğin fabrikaydı, fabrika. bir gün feyyaz ile yönetimden bir kaç kişinin sürtüştüğü haberlerini okuduk gazetelerden, gülüp geçtik tabii. feyyaz uçar lan bu, beşiktaşımızın bestelere konu olmuş efsanelerinden birisi. nereye gidecekti ki hem, öyle veya böyle takımda tutardı yönetim. ama öyle olmadı maalesef. transfer ücreti olarak aldığı çek yüzünden ve koskoca bir hiç uğruna, gitti fenerbahçe'ye imza attı feyyaz uçar. attı veya attırıldı, hiç oralara girmek istemiyorum. lakin feyyaz o imzayı fenere attığı gün, benim gibi bir çok beşiktaşlının sinirden ağladıklarını da hiç unutmadım. güzelim kolej takımı kimliğinden, o ayrıcalıklı ve renklilerin gıpta ile baktığı takımdan, flaş transferler yapan bir takıma bürünmek zorunda bırakılmıştık ister istemez. endüstriyel futbola yenilmemizin başlangıcı ve kırılma noktası olarak gördüğüm için, size çok net bir örnek vereyim; sadece ertuğrul sağlam'ın transferi için harcanan parayı, yıl olmuş 2014 halen daha harcayan tek bir türk takımı yoktur yeryüzünde. bakın o kadar da iddialıyım o transfer için harcanan parada, isteyen açsın araştırsın. zamanında seba yönetimine ertuğrul transferi için o kadar baskı yapıldı ve yönetim o kadar gaza getirildi ki, el mahkum yapmak zorunda kaldılar. peki ya sonuç? santrfor olarak alınan ertuğrul, sağ bek olarak beşiktaş'tan ayrıldı gitti. samsunspor bizden aldığı o parayla nice transferler yaparak ayakta kaldı, hemde yıllarca. hatta ertuğrul geri döndü samsunspor'a. ha yeri gelmişken söyleyeyim, bir sergen yalçın komedisi de yaşadık biz. iş bilmez yönetici uğur ekşioğlu yüzünden, bir baktık sergen istanbulspor'a transfer olmuş. yahu güler misin, ağlar mısın arkadaş! yönetici dediğimiz adamlar sayesinde, ellerimizle yetiştirdiğimiz nice değerlerin kıymetini hiç bilemedik. en dramatiği de bu zaten.
dedik ya taraftar profilimiz değişti diye, kalktık süleyman seba'yı beğenmez olduk hal böyleyken. ahmet dursun seba gitsin diye bağırmaya başladık ne alakaysa. sonrasında yeni yönetim arayışları girdi devreye. serdar bilgili diye bir adam çıktı ortaya, hooop denize düşen yılana sarılır misali kenetlendik adamın etrafında. hoş, onursal başkanımız hasan arat'ı destekliyordu ama biz iyice sıkılmıştık artık eski yönetici kafasından. yenilikçi olmak zorundaydık, geçmiş geçmişte kalmıştı. hem yöneticilerimiz bir halttan anlamıyor ve altyapıdan çıkardığımız onlarca futbolcuyu bir çırpıda harcayıp duruyordu. değişim şarttı şart, diyalektik kaçınılmazdı.
serdar bilgili, hüsnü güreli ile başladı işe. mali yapılanmayı dört dörtlük yerine getirdi bu ikili, yalan yok. düştükleri batak şimdiki fikret orman ve yönetiminin düştüğü kadar büyük olmasa bile, çok geçmeden düzlüğe çıkardılar kulübü. hem ilk başlarda her şey güzel gidiyordu ve zaten zaman kaybetmeden 100.yılımızda şampiyon olduk. tarihin en efsane kadrolarından birisini kurmuştu yönetim, alkışlamamak olmazdı. çok değil bir sene sonra ne olduysa oldu yine, yeni, yeniden. önce bir günde cem papila faciası yaşadık, sonra 11 puan fark eridi gitti. akıl almaz bir şekilde fenerbahçe şampiyon oldu. öylece bakakaldık. suçlu kimdi, kimlerdi diye tartışmanın anlamsızlaştığı zamanlardı. 14 yıl alnının akıyla beşiktaşımıza başkanlık yapmış süleyman seba gibi bir adamı tek kalemde göndermiş bir taraftardık lan biz, serdar bilgili'de kim olacaktı ki! hem beşiktaş'ın hakkını da savunamamıştı zaten. çok geçmeden verdik ayarı, gönderdik tabii. artık daha büyüğünü, daha kapitalistini, daha acımasızını bulmaya çalışıyorduk. renklilerin başkanları gibi bir adam lazımdı bize. masaya yumruğunu vurduğu zaman ses getirecek bir adam lazımdı, aynı aziz yıldırım gibi. sonrası aşikâr. tüpçü ve yaşattıkları hepinizin malumu keza. uzun uzadıya yazmamıza gerek yok.
demem o ki; 14 yıl adam gibi başkanlık yapmış süleyman seba'yı gönderdik. yerine kötünün iyisi serdar bilgili geldi ve iki yıl bile dayanamadan onu da gönderdik. sonrasında tüpçü geldi ve öyle olmaz böyle olur amk diyerek üstümüzden buldozer gibi geçti gitti.
taraftar olarak geçmişte yaptığımız büyük ve affedilmez hatalar adına, şu yirmili yaşlardaki beşiktaşlı kardeşlerimizden tüm samimiyetimle özür dilerim. endüstriyel futbola yenilip kendimizi toparlayamadık ve sizlere enkazların en büyüğünü bıraktık. hiçbiriniz bunu haketmediniz biliyorum, hiçbirinizin içindeki beşiktaş sevgisi bu moloz yığını tarafından dümdüz edilemedi onu da biliyorum. sevinmek için sevmedik şiarı da en çok size yakışıyor, bunu da adım gibi biliyorum. yalnız iş işten geçmeden ve bir daha kötü günler görmememiz adına biraz daha sabretmenizi diliyorum. az kaldı az, gerçekten az kaldı. mevcut yönetimin nasıl bir enkaz devraldığını bilen ve o enkazda en az tüpçü kadar payı bulunan bir beşiktaşlı olarak söylüyorum ki, lütfen biraz daha sabredin. şu stadımız bitsin, mabedimiz eskisinden çok daha güzel olacak ve kronometreyi sıfırlayıp yarışa yeniden başlayacağız.
madem haydi kalk ayağa yürü güneşe diyoruz, az daha sabredelim. en güzelini hakeden hep sizdiniz ve sakın endişeniz olmasın, daha nice nice güzel günler göreceğiz güneşli günler.
beşiktaşımıza gelmiş, hoş gelmiş sefa gelmiş futbolcu.
bu sezon başkan yalakası görünümlü ve sadece stada odaklanan bir abiniz olarak söylüyorum; üç, dört hafta sonra oynayacağımız derbide, köpek taklidi yapan orospu evladına giderin kralını yapsa benim için on numara bir transfer olduğunu kanıtlar. başka hiçbir beklentim yok ama ekstradan iyi de oynarsa tadından yenmez. lakin önceliğim belli.
bu sezon başkan yalakası görünümlü ve sadece stada odaklanan bir abiniz olarak söylüyorum; üç, dört hafta sonra oynayacağımız derbide, köpek taklidi yapan orospu evladına giderin kralını yapsa benim için on numara bir transfer olduğunu kanıtlar. başka hiçbir beklentim yok ama ekstradan iyi de oynarsa tadından yenmez. lakin önceliğim belli.
gün itibariyle, sadece hava muhalefeti nedeniyle inşaat çalışması durmuş mabet. başka bir olay yok, mühürlenme olayı söz konusu değil.
evlat olsa sevilmezdi, adını stada vermişler yine sevilmiyor. takla atsa nafile lan, sevmiyorum amk.
amerika'da gol be diye bağıran başkan.
https://www.youtube.com/watch?v=Gsc-hhKkn3Y#t=38
https://www.youtube.com/watch?v=Gsc-hhKkn3Y#t=38
beşiktaşlı adamdan troll olmayacağını bilmesi gereken yazar. ha ben trollüm lan sanane amk diyorsa, o zaman da adam olmadığı sonucu ortaya çıkıyor. seçimini yapması lazım, acil.
aynı yolun yolcusuyuz da, olum çok erken lan daha. aptallığın lüzumu yok amk, otur oturduğun yerde.
beşiktaş'ta en çok nefret ettiğim kişi olarak tarihteki yerini alacak futbolcu. ne yıldırım demirören ne bir başkası, bu çocuğa karşı anlatılmaz bir kin besliyorum lan. galatasaraylı olduğundan mıdır nedir bilmiyorum ama yok böyle bir şey amk, valla yok. olum nasıl söylesem evine ateşler salmak istiyorum lan, siktirgit şu takımdan artık.
http://www.youtube.com/watch?v=FXXTTOmuoTE
bir grup yorum parçasıdır.
dalların sevdası düşmüş toprağa
umutlar sığmıyor meydanlara
gözlerinde umut yüreğinde aşk
bağdaş kurar mısın soframa
isterim ki senden isterim ki
inancıma aşık zindanıma ışık olasın
yürüyesin gönlümün yollarına
sarasın beni sarasın
mendilinde öfke çıkınında bilinç
uykusuz kalır mısın kitaplarıma
dudağında alev avucunda sevinç
kulak verir misin çığlığıma
isterim ki senden isterim ki
yılgınlıkta inanç zulme karşı direnç olasın
yürüyesin gönlümün yollarına
sarasın beni sarasın
http://www.youtube.com/watch?v=wAUUHA9YqVU
dalların sevdası düşmüş toprağa
umutlar sığmıyor meydanlara
gözlerinde umut yüreğinde aşk
bağdaş kurar mısın soframa
isterim ki senden isterim ki
inancıma aşık zindanıma ışık olasın
yürüyesin gönlümün yollarına
sarasın beni sarasın
mendilinde öfke çıkınında bilinç
uykusuz kalır mısın kitaplarıma
dudağında alev avucunda sevinç
kulak verir misin çığlığıma
isterim ki senden isterim ki
yılgınlıkta inanç zulme karşı direnç olasın
yürüyesin gönlümün yollarına
sarasın beni sarasın
http://www.youtube.com/watch?v=wAUUHA9YqVU
bir ahmed arif şiiri.
bir ufka vardık ki artık
yalnız değiliz sevgilim.
gerçi gece uzun,
gece karanlık
ama bütün korkulardan uzak.
bir sevdadır böylesine yaşamak,
tek başına
ölüme bir soluk kala,
tek başına
zindanda yatarken bile,
asla yalnız kalmamak.
şafakları ben balığa çıkarım
akan akmayan sularda
benim, bütün tezgahlarda paydosa giden
bir bahar akşamı dünyada.
ben dört duvar arasında değilim
pirinçte, pamukta ve tütündeyim,
karacadağ, çukurova ve cibalide.
zehirli kör yılanları
ve sıtmasıyla
gün yirmidört saat insan avında
karacadağda çeltikler.
bir kız çocuğunun gözyaşı gibi
- ayak bileklerinde bir dizi boncuk,
sol omzunda nazarlık,
dağ başında unutulmuş üşümüş,
minicik bir aşiret kızının -
damla-damla, berrak olur pirinci.
kamyonlarla, katır kervanlarıyla
beyler sofrasına gider...
çukurovam,
kundağımız, kefen bezimiz
kanı esmer, yüzü ak.
sıcağında sabır taşları çatlar,
çatlamaz ırgadın yüreği.
dilerse buluttan ak,
köpükten yumuşak verir pamuğu.
külhan, kavgacıdır delikanlısı,
ünlü mahpusanelerinde anadolumun
en çok çukurovalılar mahpustur,
dostuna yarasını gösterir gibi,
bir salkım söğüde su verir gibi,
öyle içten
öyle derin,
türkü söylemek, küfretmek,
çukurova yiğidine mahsustur...
tütünü bilir misin?
"kız saçı" demiş zeybekler,
su içmez her damardan,
yerini kolay beğenmez,
üşür
naz eder,
darılır
iki parmak arasında kıyılmış,
bir parçası var kalbimin
incecik, ak kağıtlara sarılır,
dar vakit yanar da verir kendini.
dostun susan dudağına...
sokaklardan,
kıyılardan,
gök mavisinden,
ekmeğinden,
canevinden ayrı düşmeye
yani bütün hasretlerin kahrına
ve zehrine çaresiz kalmaların,
ilk nefesi hızır gibi yetişir
cibalide sarılan cıgaranın...
tütün isçileri yoksul,
tütün işçileri yorgun,
ama yiğit
pırıl - pırıl namuslu.
namı gitmiş deryaların ardına
vatanımın bir umudu..
http://www.youtube.com/watch?v=bf6dNSxfX7Q
bir ufka vardık ki artık
yalnız değiliz sevgilim.
gerçi gece uzun,
gece karanlık
ama bütün korkulardan uzak.
bir sevdadır böylesine yaşamak,
tek başına
ölüme bir soluk kala,
tek başına
zindanda yatarken bile,
asla yalnız kalmamak.
şafakları ben balığa çıkarım
akan akmayan sularda
benim, bütün tezgahlarda paydosa giden
bir bahar akşamı dünyada.
ben dört duvar arasında değilim
pirinçte, pamukta ve tütündeyim,
karacadağ, çukurova ve cibalide.
zehirli kör yılanları
ve sıtmasıyla
gün yirmidört saat insan avında
karacadağda çeltikler.
bir kız çocuğunun gözyaşı gibi
- ayak bileklerinde bir dizi boncuk,
sol omzunda nazarlık,
dağ başında unutulmuş üşümüş,
minicik bir aşiret kızının -
damla-damla, berrak olur pirinci.
kamyonlarla, katır kervanlarıyla
beyler sofrasına gider...
çukurovam,
kundağımız, kefen bezimiz
kanı esmer, yüzü ak.
sıcağında sabır taşları çatlar,
çatlamaz ırgadın yüreği.
dilerse buluttan ak,
köpükten yumuşak verir pamuğu.
külhan, kavgacıdır delikanlısı,
ünlü mahpusanelerinde anadolumun
en çok çukurovalılar mahpustur,
dostuna yarasını gösterir gibi,
bir salkım söğüde su verir gibi,
öyle içten
öyle derin,
türkü söylemek, küfretmek,
çukurova yiğidine mahsustur...
tütünü bilir misin?
"kız saçı" demiş zeybekler,
su içmez her damardan,
yerini kolay beğenmez,
üşür
naz eder,
darılır
iki parmak arasında kıyılmış,
bir parçası var kalbimin
incecik, ak kağıtlara sarılır,
dar vakit yanar da verir kendini.
dostun susan dudağına...
sokaklardan,
kıyılardan,
gök mavisinden,
ekmeğinden,
canevinden ayrı düşmeye
yani bütün hasretlerin kahrına
ve zehrine çaresiz kalmaların,
ilk nefesi hızır gibi yetişir
cibalide sarılan cıgaranın...
tütün isçileri yoksul,
tütün işçileri yorgun,
ama yiğit
pırıl - pırıl namuslu.
namı gitmiş deryaların ardına
vatanımın bir umudu..
http://www.youtube.com/watch?v=bf6dNSxfX7Q
http://www.youtube.com/watch?v=Zk8WONt9C8g
bir ahmet telli şiiri.
bir çocuk sularda kaybolan
bulutu çekiyor düşlerin ağıyla
eprimiş bir geleceği,gri anları
karşılıksız soruları çekiyor üstüste
sorular mı,hedefini bulamayan
bir bumerangtı çocuğun elinde
söz ve ihanet buluşunca
cinnet geçiriyor şiir ve çocuk
tökezliyor bütün dinazorlarını
okyanuslara gömüyorken
celladım diyor sevgili celladım
bekle beni biraz cesaret
bak nasıl koşuyorum peşinden
uçurumları atlayarak
tarih mi, yollara düşmenin
kedere benzeyen yeridir tarih
anıları bileyen her yolculuk
sezgi cehennemi oluyor çocukta
kaybolan ve durmadan kaybolan
neydi,neydi bilmiyor hiç kimse
ki insanlar rüya görmüyor
ve sıfır nedir biliyorlar
düş kuranlarsa çoktandır
meczup sayılıyor artık
çölde keşfedildi ve yeniden
bir kez daha kaybedildi ütopya
http://www.youtube.com/watch?v=q_0ls0Wk5uo
bir çocuk sularda kaybolan
bulutu çekiyor düşlerin ağıyla
eprimiş bir geleceği,gri anları
karşılıksız soruları çekiyor üstüste
sorular mı,hedefini bulamayan
bir bumerangtı çocuğun elinde
söz ve ihanet buluşunca
cinnet geçiriyor şiir ve çocuk
tökezliyor bütün dinazorlarını
okyanuslara gömüyorken
celladım diyor sevgili celladım
bekle beni biraz cesaret
bak nasıl koşuyorum peşinden
uçurumları atlayarak
tarih mi, yollara düşmenin
kedere benzeyen yeridir tarih
anıları bileyen her yolculuk
sezgi cehennemi oluyor çocukta
kaybolan ve durmadan kaybolan
neydi,neydi bilmiyor hiç kimse
ki insanlar rüya görmüyor
ve sıfır nedir biliyorlar
düş kuranlarsa çoktandır
meczup sayılıyor artık
çölde keşfedildi ve yeniden
bir kez daha kaybedildi ütopya
http://www.youtube.com/watch?v=q_0ls0Wk5uo
bir ahmet arif şiiri.
yangınlar,
kahpe fakları,
korku çığları
ve irin selleri, aç yırtıcılar,
suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
pusatsız, duldasız, üryan
bir cana bir de başa
seher vakti leylim - leylim
cellat nişangahlar aynasındasın.
oy sevmişem ben seni...
üsküdar'dan bu yan lo kimin yurdu!
he canım...
çiçekdağı kıtlık, kıran,
gül açmaz, çağla dökmez.
vurur alnım şakına
vurur çakmaktaşı kayalarıyla
küfrünü, medetsiz, munzur.
şahmurat suyu kan akar
ve ben şairim.
namus işçisiyim yani
yürek işçisi.
korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
ne salkım bir bakış
resmin çekeyim,
ne kınsız bir rüzgar
mısra dökeyim.
oy sevmişem ben seni...
ve sen daha demincek,
yıllar da geçse demincek,
bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
yaran derine gitmiş,
fitil tutmaz, bilirim.
ama hesap dağlarladır,
umut, dağlarla.
düşün, uzay çağında bir ayağımız,
ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
düşün, olasılık, atom fiziği
ve bizi biz eden amansız sevda,
atıp bir kıyıya iki zamanı
yarının çocukları, gülleri için,
koymuş postasını,
görmüş restini.
he canım,
sen getir üstünü.
uy havar!
muhammed, isa aşkına,
yattığın ranza aşkına,
deeey, dağları un eder ferhadın gürzü!
benim de boş yanım hançer yalımı
ve zulamda kan - ter içinde asi,
he desem, koparacak dizginlerini
yediveren gül kardeşi bir arzu
oy sevmişem ben seni
http://www.youtube.com/watch?v=UnPkZgP7gzA
yangınlar,
kahpe fakları,
korku çığları
ve irin selleri, aç yırtıcılar,
suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
pusatsız, duldasız, üryan
bir cana bir de başa
seher vakti leylim - leylim
cellat nişangahlar aynasındasın.
oy sevmişem ben seni...
üsküdar'dan bu yan lo kimin yurdu!
he canım...
çiçekdağı kıtlık, kıran,
gül açmaz, çağla dökmez.
vurur alnım şakına
vurur çakmaktaşı kayalarıyla
küfrünü, medetsiz, munzur.
şahmurat suyu kan akar
ve ben şairim.
namus işçisiyim yani
yürek işçisi.
korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
ne salkım bir bakış
resmin çekeyim,
ne kınsız bir rüzgar
mısra dökeyim.
oy sevmişem ben seni...
ve sen daha demincek,
yıllar da geçse demincek,
bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
yaran derine gitmiş,
fitil tutmaz, bilirim.
ama hesap dağlarladır,
umut, dağlarla.
düşün, uzay çağında bir ayağımız,
ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
düşün, olasılık, atom fiziği
ve bizi biz eden amansız sevda,
atıp bir kıyıya iki zamanı
yarının çocukları, gülleri için,
koymuş postasını,
görmüş restini.
he canım,
sen getir üstünü.
uy havar!
muhammed, isa aşkına,
yattığın ranza aşkına,
deeey, dağları un eder ferhadın gürzü!
benim de boş yanım hançer yalımı
ve zulamda kan - ter içinde asi,
he desem, koparacak dizginlerini
yediveren gül kardeşi bir arzu
oy sevmişem ben seni
http://www.youtube.com/watch?v=UnPkZgP7gzA
bir ahmet telli şiiri.
sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin
anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde
yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım
taşı delemiyor bir çığlık ve apansız
su oluyorum ipince, kendime sızıyorum
dünya yetmiyor bazan, bırakıp gidebilir miyim?
kuşları ürkütülmüş bir dal gibiydin, öylesine mahzun!
efkar da yakışırdı sana, ilk kadeh kekik kokardı
unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü
sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları
sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi
kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları
sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam mektup yazarım dağlar kadar
kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!
http://www.youtube.com/watch?v=VGVmtWIalR0
sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar
meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin
anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde
yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım
taşı delemiyor bir çığlık ve apansız
su oluyorum ipince, kendime sızıyorum
dünya yetmiyor bazan, bırakıp gidebilir miyim?
kuşları ürkütülmüş bir dal gibiydin, öylesine mahzun!
efkar da yakışırdı sana, ilk kadeh kekik kokardı
unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü
sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları
sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi
kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları
sen dostumdun benim gülünce güneşler açan
bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam
her akşam mektup yazarım dağlar kadar
kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun
unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!
http://www.youtube.com/watch?v=VGVmtWIalR0
bir ahmet telli şiiri.
sözün yine hep aşktan yanaysa
sevgilim sen sakla bir kaçağı
belki yorgun ve yaralıdır hâlâ
ölüm basmıştır son sığınağı
sus ve sadece dinle sessizliği
perdeleri çek ışıkları söndür
bir selam bir haber gönderir belki
sesleri hiç duyulmayan dostlar
bir cigara sar bitlis tütününden
bir çay demle sonra, anısı kalsın
bekle başında onun sabaha dek
belki benim sana böyle sığınan
yapayalnız ve öylesine yorgun
kimliği duvarlarda kalan bir kaçak
http://www.youtube.com/watch?v=8OfzxevkgsY
sözün yine hep aşktan yanaysa
sevgilim sen sakla bir kaçağı
belki yorgun ve yaralıdır hâlâ
ölüm basmıştır son sığınağı
sus ve sadece dinle sessizliği
perdeleri çek ışıkları söndür
bir selam bir haber gönderir belki
sesleri hiç duyulmayan dostlar
bir cigara sar bitlis tütününden
bir çay demle sonra, anısı kalsın
bekle başında onun sabaha dek
belki benim sana böyle sığınan
yapayalnız ve öylesine yorgun
kimliği duvarlarda kalan bir kaçak
http://www.youtube.com/watch?v=8OfzxevkgsY
bir ahmet telli şiiri.
saçlarını gittikçe kısalttığın günlerde
sen söylemiştin bu sözleri unutmadım
her aşk bir ayrılık gizler, ayrılıklarsa
bir merhabanın sıcaklığını taşır kendisinde
kalıcı olan hiçbir şey yok diyordun
an'lar var yalnız ömrü karşılayan
şimdi sımsıcak bir kar yağıyor yine
yüreğimin üstüne yağıyor hiç durmadan
ellerin nasıl da üşüyor, bozacının
karlı sesi doluyorken odamıza
hava gittikçe kirleniyor bu kentte
ve aralıksız kar yağıyor kar yağıyor
kar ayrılık hüznüdür ve ne çok
ayrılıklar yaşandı şu son birkaç yılda
yurdundan ayrılanları düşünüyorum ve birisi
özledim diyor, ülkemin kar kokusunu da özledim
hiçbir an'ını tanımlamaya kalkmadan
kısacık ömürler biçiyoruz kendimize
sonra yolculuklara çıkıyoruz, bir kentten
ötekine giderken özlüyoruz bir başkasını
özlediğimiz birileri olmalı diyordun
yanındayken bile özlediğimiz birileri
öyleyse kalkıp ati'ye gitmelisin, istanbul'a
belki hâlâ saklıyordur bir gülü kimbilir
yaşandı mı o sıcak kış, yaşlandık mı
aynalara bakmaya vakit bulamadık
dönüp dönüp birbirimize bakmalardan
yaşandı mı o sımsıcak kış, ne dersin
http://www.youtube.com/watch?v=ixML69yt9a8
saçlarını gittikçe kısalttığın günlerde
sen söylemiştin bu sözleri unutmadım
her aşk bir ayrılık gizler, ayrılıklarsa
bir merhabanın sıcaklığını taşır kendisinde
kalıcı olan hiçbir şey yok diyordun
an'lar var yalnız ömrü karşılayan
şimdi sımsıcak bir kar yağıyor yine
yüreğimin üstüne yağıyor hiç durmadan
ellerin nasıl da üşüyor, bozacının
karlı sesi doluyorken odamıza
hava gittikçe kirleniyor bu kentte
ve aralıksız kar yağıyor kar yağıyor
kar ayrılık hüznüdür ve ne çok
ayrılıklar yaşandı şu son birkaç yılda
yurdundan ayrılanları düşünüyorum ve birisi
özledim diyor, ülkemin kar kokusunu da özledim
hiçbir an'ını tanımlamaya kalkmadan
kısacık ömürler biçiyoruz kendimize
sonra yolculuklara çıkıyoruz, bir kentten
ötekine giderken özlüyoruz bir başkasını
özlediğimiz birileri olmalı diyordun
yanındayken bile özlediğimiz birileri
öyleyse kalkıp ati'ye gitmelisin, istanbul'a
belki hâlâ saklıyordur bir gülü kimbilir
yaşandı mı o sıcak kış, yaşlandık mı
aynalara bakmaya vakit bulamadık
dönüp dönüp birbirimize bakmalardan
yaşandı mı o sımsıcak kış, ne dersin
http://www.youtube.com/watch?v=ixML69yt9a8
http://www.youtube.com/watch?v=JEQK2IkPIhs
http://www.youtube.com/watch?v=LGszKrMnq8M
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?