confessions

isyan devrim beşiktaş

4. nesil Yazar - - Yazar -

  1. toplam entry 1902
  2. takipçi 0
  3. puan 34607

17 gençlik

isyan devrim beşiktaş
çanakkale dardanelspor'un genellikle serserilerden oluşan taraftar topluluğudur. şehirdeki tüm boş beleş adamlar toplanıp bu grubu kurmuş, kendi egolarını tatmin etmektedirler. şimdilerde o kadar etkili olmasalar da bundan yıllar evvel bedava girilen bir maçta bağırmadığı için bir üniversite öğrencisini gözümüzün önünde tekme tokat dövmüşlerdi. amigolardan biri elindeki davul tokmağını çocuğun kafasında kırmıştı da çocuğu zor çıkarmıştık tribünden.

çanakkale dardanelspor

isyan devrim beşiktaş
çanakkaleli çocukları değil de genellikle çocuk yaşta dışarıdan getirdiği futbolcuları parlatıp satmasıyla meşhur olmuş takımdır. bir zamanlar birinci lig için kalbur üstü yabancılarla tecrübeli futbolcuları toplamış, o sırada kadrosundaki gençleri de aralarına karıştırarak gayet iyi bir takım oluşturmuşlardı. fakat sonra yaşlananlar bırakınca gençleri de büyük takımlara satan başkan takımı da kötü günlere sürüklemiştir.

şu sıralar ikinci ligde ortalama bir takım görüntüsündedir. yıllardır ne uzayıp ne kısalan bu takım her sene birkaç futbolcuyu süper lige gönderip onların parasını yemektedir. bir zamanlar üç büyüklerin çok zor çıktığı çanakkale deplasmanı şimdi sıradan takımlar için bile garanti üç puan olarak görülmektedir.

ukde

isyan devrim beşiktaş
tek bir sözüyle beni kendisine hayran bırakmış kayra eseridir. bir gece kafam hafiften güzelken sevgilim dinletti, o cümleye vuruldum şarkının devamını anlayamadım. daha sonra tekrar tekrar dinleyerek şarkının güzelliğini anladım. sözleri şöyledir; [ybkz]swh[/ybkz]

önümde küllük, tıka basa dolu küllük
izmaritler üstü pembe ruj, tahrik oldu
olmayıp da n'apsın, belli tık yok
bundan sonra olmasıysa hayli hayli zor
çıkarttı gözlüğü sonra sildi camları
bunu yaparken insanın güveni hep sıfır
hafta ortasında öğle vakti dandirik bi bar
sonunu bildiğim bir gün, ses çıkarmadım
ve geldi bekledikleri, tam da tahminim gibi
bir anda dört adam dört, kuşattı çevreyi
açık ve net şekilde talebeler bir yerde
muhabbetinse belli seyri, her zamanki yerde
müzikten, okuldan, biraz da hatunsal durumdan
harlanan geyikle geçti dakkalar
hatunsal durum dedim, yanlış anlama
hepsinin bir tane olayı var, bozdur harca
yine de pek güzel, emin ol ki pek güzel
şimdi sövseler bile aranacak bu günler
çünkü sonrasında zerre meymenet yok
olsa zati burada olmam, o da ayrı not
azimle sıçtım deldiğim bir tek duvar yok
(vurgula: yirmibeş yaşımda beni aşan bir memlekette
işimdeyim, gücümdeyim
yük olmak istemem
durduk yerde, hiçbir kimseye)

her senaryo belli, dört adamsanız tabi
bir öfke dahilinde sohbet, kader mi sanki?
aynen öyle, bildiğin sualler (nakarat)
her bir akşamın sonunda arkadaş dilindeler.

hepsi hızlı gitti, ben de pek tabi ki öyle
tipine baktım onların, sonra kendimin
gördüğümse geride kalmış bir devir
sade koy da geç dedim ve sade içtim.
içimden öyle söylemiştim ancak içimde vardı ukde
artık öyle zor sabahlamak veya uyanmamak
yeni bir düstur oldu
tıraş olup da suratı cümleten kanatmak
sızlanıp vızıldamak değil, derdim alışmak
uyku yoksa dahi on buçukta gubba yatmak
fazla tribe girmeden hemen hesabı istedim
malum işte orda zordu lüzumsuz öfke
içerde daha da kalmadan can havli dışarı çıktım
sarhoş olmanın gazıyla yazmışım mesaj
"kafaya takma, fox'ta var tosun paşa"
sevinmişim farazi'den gelen cevaplara
tabanvay eşliğinde yürüye yürüye taksim'e
mesajlaşırken öyle karar verdik farazi'yle
on onbeş dakka sonra geldi kendisi
"anahtar bende kaldı iş yerinde kimse yok"
dedim güzel, ufak bir binboa renk katar bu akşama
sonrasında konuşa konuşa aşağıya
hafta ortasında akşam üstü taksim
sonunu bildiğim bir gün, gram ses etmedim

(nakarat)

iş hanlarından her şekilde çok çekinmişimdir
içine girdi miydi bende tüyler ürperir
durumu farklı kılabilen bir şeyler isterim
ikinci katta terzinin yanında iş yeri
hemen girişte solda evraklarla dolu masa
karşı cam bakar pavyonumsu bir mekana
nedense şaşmışım peruk satan o dükkana
yarın mesai var, içip sıçıp da sızlama
sağıma soluma bakar iken dibini buldu votka
açıldı futbol sohbeti aynı dakkalarda
keşke her yorum yapan fikret engin olsa
çakıl taşıyla razıyım o dakka futbola
"haklısın devam et" dedikten sonra
tutmayan kuponlarından birini koydu ortaya
dedim "farazi latifeler peşinde koşma
acıktı burda karnım, on onbeş midye alsana"
kısa bir müddet söylenip inerken aşağı
ben de hanın içinde gitmişim tuvalete
işim normalinden daha uzun sürünce
kapıya geldi bak farazi, hanın bekçisiyle
dedim "telaşe yok, motoru bozmuşuz biraz"
yirmi dakka sonra ordan odaya tekrar
evraklarla dolu masa olmuş komple votka
bekçinin yanında vardı uganda bayrağı
bayrak altı saklanan altın rengi saatler
olanı biteni sormak istedim
tam o dakka koşarak içeri girdi ugandalı saatçi
teşekkür etti elini sıktı emektar bekçinin
zapıtadan kaçarken bekçi çekmiş almış
onun gazıyla başladı capoeira dansına
o günden sonra hiçbir boktan emin olmadım
sonunu bildiğim bir gün, ses çıkartmadım.

https://www.youtube.com/watch?v=oySBhO9pURg

mesela yani

isyan devrim beşiktaş
kayra'nın harika solo çalışmasıdır. altyapıyı bu kez farazi değil canbeatz yapmıştır.

"keşke yirmi ton jöleyle beni de güldürenler olsa, mesela yani." sözüyle akla gelen kişi malumdur elbette.

şarkının tüm sözleri de şöyledir;

dibin tutarsa bak telaşe, böyle zulme gülme
dinamit elde gidene dek bir bekle, mesela yani (nakarat)
yarına yeni bir tövbe gelse
keşke yirmi ton jöleyle beni de güldürenler olsa, mesela yani


sefer taslı katil, ben mülayim sert'im
ayakkabında taş misali, ızdırabın emmi
yüzünden elli kez tren kazası geldi geçti
yirmi bin franga söyle kimde kral dairesi
ser bir paspas, kazma olsanız kazılmaz
ıslatıp kemerle dövseniz de bende tek silah
gelir limon yerim masanda ıslah etsin
kan kusarken ıstakayla mıhlayın beni
bak yedirdim, meselayı yani
o gafti erkek ağzı burada anca sinek pisliği
ağzının tavanlarında kursalar salıncak
sallanıp da kendi pisler, gider sifon çeker
hele bir destur aslanım, o bohça dörde katlanır
reste rest, benim elimde hacı bekir lokumları
sipariş ettim ölümü kendime, gecikmesin diye
mermiler temiz mi? mesela yani

(nakarat)

amorti kazım elde son biletle yolumu kessin
kenefe talip olma şansı sade bana nasip
tepem atarsa tek bir an,
uçan kafayla son sözüm, amigo orhan
ölümü zorladın dün akşam
gözleriyle kan çeken bir evde şimdi gölgen
ızdırabı jaws olup da güçle dişleyen
hele bir bak ne diycem
lüzumsuz öfkelerle beslenirken orada
kibire saplanıp da ölmesen
son üçlük ve jordan
full dopingle armstrong
uche kırık bacakla zıplasın rüyana paydos
kalbi son vapurda şöyle martılara da fırlat
yer altında kara kuşakla korkusuz bu korkak
çek kopar, kürsülerde bol kesimli martaval
istesen de gizlemez vebali hiçbir leş fular, full zarar
tek bir hamle dakkasında voltran
şimdi şarkı ismi belli, mesela yani

(nakarat)

(sözler alıntı değil alın teri!) [ybkz]swh[/ybkz]

https://www.youtube.com/watch?v=5Wt7e-vrM4Q

kartal sözlük

isyan devrim beşiktaş
yazdıkça yazasımın geldiği sözlük. fakat sözlükle ilgili isteklerimizin olması durumunda ne yapacağımızı bilmiyorum açıkçası. mesela sözlüğün yazılımıyla ilgili bir sıkıntım var. sayfayı aşağı indirdiğimde sol frame de sayfayla birlikte iniyor. diğer tüm sözlüklerde olduğu gibi sol frame'in anasayfadan bağımsız bir şekilde olması daha güzel ve kullanışlı olur sanki.

ayrıca kullanılan oyların geri alınabilmesi gibi bir sistem de yapılmalı bence. yanlışlıkla oy verdiğimizde o oyu geri alabilmeliyiz.

steve komphela

isyan devrim beşiktaş
bir zamanlar çanakkale dardanelspor'da da top koşturmuş futbolcudur. o zamanlar ben de çanakkale dardanelspor altyapısında oynuyordum. bir gün antrenman sonrası biz de tesislerin önündeydik o sırada komphela geliyordu bizi gördü. ben de o zamanlar rıdvan modeli platin sarısı saçlarımlaydım. benim yanımdan geçerken naber lan sarii diyerek kafamı okşamıştı. zaten ufacık olan kafam koca elleri arasında kaybolmuştu, çok korkmuştum o zaman. sonra televizyonlarda her gördüğümde bu adam benimle konuştu diye anlatıyordum.

daha

isyan devrim beşiktaş
hakan günday'ın son eseridir. kendine has bir dili olan hakan günday'ın kendini özlettiği cümlelerine kavuşmamızı sağlamıştır. kitabın arka kapağında şöyle yazıyor;

siz bu cümleyi okurken, bir yerlerde insanlar, ülkelerindeki savaş, açlık ve yoksulluktan kaçmak için sonu zifiri bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. ancak bu hikaye o kaçak göçmenlerle değil, onları kaçıranlardan biriyle ilgili. adı gazâ. babası bir insan kaçakçısı, gazâ da onun çırağı. henüz 9 yaşında. yani, hayata ve insana dair, öğrenmemesi gereken ne varsa, hepsini öğrenecek yaşta.

doğu ile batı arasındaki fark, türkiye'dir. hangisinden hangisini çıkarınca geriye türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe türkiye kadar, ondan eminim. ve biz orada yaşıyorduk. her gün politikacıların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminden söz ettiği bir ülkede. önceleri çözemezdim ne anlama geldiğini. meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farları fal taşı gibi otobüslerin, sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numaralarıyla yapılan çıkar hesapları demekmiş. 1565 km uzunluğunda koca bir boğaz köprüsü anlamına geliyormuş. ülkede yaşayanların boğazlarının içinden geçen dev bir köprü. çıplak ayağı doğu'da, ayakkabılı olanı batı'da ve üzerinden yasadışı ne varsa geçip giden, yaşlı bir köprü. kursağımızdan geçiyordu hepsi. özellikle de, kaçak denilen insanlar... elimizden geleni yapıyorduk... boğazımıza takılmasınlar diye. yutkunup gönderiyorduk hepsini. nereye gideceklerse oraya... sınırdan sınıra ticaret... duvardan duvara...

kaşınmak

isyan devrim beşiktaş
bazen olur olmadık yerde başınıza gelecek hadise. bir de tatlı tatlı oluyor bu meret. kaşıdıkça kaşıyasınız gelir. hele benim gibi cildiniz beyaz ve fazlasıyla hassas ise bir anda kıpkırmızı ve kabarmış bir ciltle karşılaşabilirsiniz. bu sebeple sevgilimin hışmına çok uğradım. ilk zamanlarda buna alışkın olmayan yârim kaşındıktan sonra kızaran yerlerim için fizikî şiddetle karşılık veriyordu. şimdi yavaş yavaş alıştı artık ama yine de çok kabartmışsam kendimi kötü bakışları fiziki şiddetten daha etkili oluyor.

nokia asha 210

isyan devrim beşiktaş
nokia'nın diğerlerine göre oldukça hafif akıllı telefonu. telefonu ilk kez elinize aldığınızda maket olduğunu ya da bataryasının konmadığını düşünüyorsunuz. klavyeli bir telefon olmasına rağmen tuşlarının diğer telefonlara göre büyük olması nedeniyle benim gibi dolma parmaklı kişiler için de gayet kullanışlıdır.
92 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol