daha

şizofren
mete özgencil in uzay heparı için yazdığı, sezen aksu nun besteleyip candan erçetin tarafından seslendirilen şarkıdır.

daha,
sorulur mu hiç kader, daha
biçtiğin yarın nedir, merakla beklerim

daha,
yorulur muyum sanıyorsun
geçtiğim üç beş aşk ile biraz acı

daha,
çok olmalı
yok olmalı
yeter mi bu acı, ah bu acı

daha,
yetmiyorsun, yetmiyor, daha
yenik düşer diye, bekleme boş yere

daha,
vazgeçer miyim sanıyorsun
geçtiğim harabeler hala ayaktalar

daha,
çok olmalı
yok olmalı
yeter mi bu acı, ah bu acı...

http://tinyurl.com/5uxw4tg
isyan devrim beşiktaş
hakan günday'ın son eseridir. kendine has bir dili olan hakan günday'ın kendini özlettiği cümlelerine kavuşmamızı sağlamıştır. kitabın arka kapağında şöyle yazıyor;

siz bu cümleyi okurken, bir yerlerde insanlar, ülkelerindeki savaş, açlık ve yoksulluktan kaçmak için sonu zifiri bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. ancak bu hikaye o kaçak göçmenlerle değil, onları kaçıranlardan biriyle ilgili. adı gazâ. babası bir insan kaçakçısı, gazâ da onun çırağı. henüz 9 yaşında. yani, hayata ve insana dair, öğrenmemesi gereken ne varsa, hepsini öğrenecek yaşta.

doğu ile batı arasındaki fark, türkiye'dir. hangisinden hangisini çıkarınca geriye türkiye kalır, bilmiyorum ama aralarındaki mesafe türkiye kadar, ondan eminim. ve biz orada yaşıyorduk. her gün politikacıların televizyonlara çıkıp jeopolitik öneminden söz ettiği bir ülkede. önceleri çözemezdim ne anlama geldiğini. meğer jeopolitik önem, içi kapkaranlık ve farları fal taşı gibi otobüslerin, sırf yol üstünde diye, gecenin ortasında mola verdiği kırık dökük bir binanın ada ve parsel numaralarıyla yapılan çıkar hesapları demekmiş. 1565 km uzunluğunda koca bir boğaz köprüsü anlamına geliyormuş. ülkede yaşayanların boğazlarının içinden geçen dev bir köprü. çıplak ayağı doğu'da, ayakkabılı olanı batı'da ve üzerinden yasadışı ne varsa geçip giden, yaşlı bir köprü. kursağımızdan geçiyordu hepsi. özellikle de, kaçak denilen insanlar... elimizden geleni yapıyorduk... boğazımıza takılmasınlar diye. yutkunup gönderiyorduk hepsini. nereye gideceklerse oraya... sınırdan sınıra ticaret... duvardan duvara...
huzur tribünde
hakan günday'ın kitabının bir bölümünde şöyle bir diyalog geçiyor;


spoiler--

Aslında sormayacaktım ama sordum:

Rastin, bu insanlar için bir fedakarlık yapıyorsun diye, onları cezalandırman mı gerekiyor?

Hiç beklemeden yanıt vermedi. sormamı bekliyormuş gibi.

Hayır. ben böbrek veriyor. kendim için. onlar için.
gitmek için. problem yok. ben onlara bunu yapıyor. çünkü ben evden ayrılıyor. onlar yüzünden. anladı? Ben afganistan gidiyor. afganlar yüzünden. afganlar, bunlar. ev , cehennem. ben. kabil, hep bunlar için mücadele. savaş! bunlar için! ama boşuna! nasıl der, kalabalık? people? afganistan, insanlık, kalabalık?

''Halkmı?''

''Evet, ben hep halk için mücadele. ama ne zaman ben hapis, halk yok! çok arkadaş öldü. hapis. sordun, neden istanbul üniversite olmadı. çünkü ben hapis! anladı? hep halk için! bunlar için! ama ne zaman ihtiyaç var halk yok! üzülme, bu küçük ceza onlar için. ben arkadaşlar öldü. anladı?
Galiba anlıyordum. yine de anlamadığım bir nokta vardı.
''Ama arkadaşlarını öldürüp seni hapse atanlar bu insanlar değil herhalde, değil mi?
''Daha kötü! dedi rastin. ''Bunlar sustular.!

spoiler--



neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol