yugoslavya basketbol akademisinin mezun ettiği en parlak talebelerden olan bir miktar hırçın, az biraz da kırık (vurgula: hırvat) pivot. 80'lerin sonunda bozidar maljkovic yönetimindeki efsane (vurgula: jugoplastika) takımının toni kukoc ile birlikte lokomotifliğini üstlenmiş; 1989 ve 1990 yılında avrupa şampiyonluğunu yaşamıştır. ayrıca 1989 yılında boston celtics tarafından ikinci turda seçilmiş olsa da, tıpkı diğer arkadaşları gibi[ybkz]swh[/ybkz] (vurgula: nba)'e gitmek için acele etmeyerek "yau dünyaya bir daha mı geleceğiz. vuralım pizzanın,spagettinin,lazanyanın gözüne" diyerek (vurgula: italya)'nın (vurgula: virtus roma ) takımına transfer olmuştur.
üç yıl bu takımda karbonhidrat depoladıktan sonra yediklerini eritmek üzere boston garden'ın yolunu tutan (vurgula: radja), 40 numaralı formasıyla parkelerde arz-ı endam etmiş, kötü savunmasına rağmen (vurgula: celtics)'in gerileme dönemine denk geldiği için o haliyle bile takımın en önemli oyuncusu olmuştur. dört sezonluk (vurgula: celtics) kariyerini noktalayınca illa ki yeşil illa ki yonca diyerek (vurgula: yunanistan)'a dümeni kırmış ve (vurgula: panathinaikos) ile sözleşme imzalamıştır. burada da iki adet lig şampiyonluğu kupası kaldırır. bir sezon ülkesinin (vurgula: zadar) takımında oynadıktan sonra, bu sefer (vurgula: yunanistan)'ın diğer önemli takımı olan (vurgula: olympiakos)'tan gelen teklifi değerlendirir. bir yıl sonra "aga açmadı burası beni" diyerek müsade ister ve sılaya geri dönerek önce (vurgula: cibona), sonra basketbola başladığı yer olan (vurgula: kk split)'te (jugoplastika'nın günümüzdeki ismi) forma giyerek aktif basketbol yaşamını noktalar.
her ne kadar ülkemizde pek çok basketbol yazarı ismini "dino radya" olarak okusa da, asıl okunuşu "dino raca"dır sevgili romalılar. "radya" diye okuyanın saçını çekin, kaleminin ucunu kırın hatta örtmene şikayet edin.
ha bir de hep düşünür dururum;(vurgula: lakers ) vlade divac'ı, (vurgula: blazers) drazen petrovic'i draft ederken bizim (vurgula: celtics) niye bu çatlağı seçti diye. galiba şu sebepten;
http://tinyurl.com/bvatv5l
yugoslav ekolünde miyagi san olarak tanımlayabileceğimiz 1952 doğumlu efsane sırp koç. o meşhur dino radja'lı, toni kukoc'lu, velimir perasovic'li, zan tabak'lı, zoran savic'li muhteşem jugoplastika split takımının yaratıcısı. ki bu takımla 1989 ve 1990 yılında avrupa şampiyonluğunu kazanmıştır. bununla da yetinmemiş 1993 yılında dönemin önemli fransız takımlarından csp limoges ile 1996'da ise yunanistan devi panathinaikos ile aynı kupayı kaldırmıştır. 2005 yılında real madrid'i ispanya şampiyonluğuna taşımıştır. şimdilerde slovenya milli takımının koçluğunu yürütmektedir.
yugoslav basketbol ekolünün beşi bir yerdesinden[ybkz]bozidar maljkovic[/ybkz][ybkz]dusan ivkovic[/ybkz][ybkz]svetislav pesic[/ybkz][ybkz]bogdan tanjevic[/ybkz] belki de en hırçın olanı şeklinde tanımlayabileceğimiz 1960 doğumlu büyük sırp koç. partizan, joventut badalona, real madrid, benetton treviso ve şu anda çalıştırmakta olduğu panathinaikos takımı ile hem ulusal hem uluslararası arenada kaldırılmadık kupa bırakmamıştır.
69-78'lik panathinaikos galibiyetiyle sonuçlanarak serinin beşinci maça uzamasını sağlayan müsabakadır. aynı zamanda bu maçta zeljko obradovic, david blatt'a "güzel kardeşim sen kısa pantalonunla ortaokulda konuşanları tahtaya yazarken, ben (b: partizan) ile bu turnuvanın şampiyonluk kupasını kaldırıyordum" mesajını kibarca iletmiştir. herşey bir yana bu serinin uzaması basketbolseverlerin en doğal hakkıydı ve öyle oldu. son maç herşeye gebe. iki takım arasında muazzam farklar yok. ancak bu sefer (b: maccabi)'yi (b: atina)'da bekleyen ortam bir önceki karşılaşmadan çok daha zor olacak. (bkz: gate 13)
bir yaşına daha girmiştir. tebrik edilir.
çok içli, çok duygulu, çok anlamlı şarkıların kraliçesi, kontesi, düşesi, prensesi.
gerçi 12 eylül sonrası kenan evren'in cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte (b: çankaya köşkü)'nde verdiği davetlere eksiksiz icabet ettikten sonra, 90'lı yıllara doğru erdal eren için şarkılar söyleyerek göz yaşları dökmüştü. ama olsun.
- üç puanlı sistemde her an her şey değişebilir değil mi ömer abi?
- aaa.. tabi..
sonra yetmez ama evet diyerek devam etti. rüzgar etnisiteden esiyorsa oraya meyleder. liberalizm'den esiyorsa oraya. hem turgut özal'ı, hem süleyman demirel'i, hem erdal inönü'yü, hem mesut yılmaz'ı sevebilecek kocaman bir yüreğe sahiptir. iktidar ayırt etmemesi ile bilinir. görüş gözetmez. ama bak şarkıları çok içlidir haaa öyle değil mi güntekin?
4+4+4 için henüz sesi çıkmadı galiba. ortamı kokluyor olsa gerek. ölümler filan yaşanırsa şayet, yapıştır besteyi, gir duyarlılık moduna. hayde breee.
ha çok duygusal şarkıları olduğunu söylemiş miydim?
gerçi 12 eylül sonrası kenan evren'in cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte (b: çankaya köşkü)'nde verdiği davetlere eksiksiz icabet ettikten sonra, 90'lı yıllara doğru erdal eren için şarkılar söyleyerek göz yaşları dökmüştü. ama olsun.
- üç puanlı sistemde her an her şey değişebilir değil mi ömer abi?
- aaa.. tabi..
sonra yetmez ama evet diyerek devam etti. rüzgar etnisiteden esiyorsa oraya meyleder. liberalizm'den esiyorsa oraya. hem turgut özal'ı, hem süleyman demirel'i, hem erdal inönü'yü, hem mesut yılmaz'ı sevebilecek kocaman bir yüreğe sahiptir. iktidar ayırt etmemesi ile bilinir. görüş gözetmez. ama bak şarkıları çok içlidir haaa öyle değil mi güntekin?
4+4+4 için henüz sesi çıkmadı galiba. ortamı kokluyor olsa gerek. ölümler filan yaşanırsa şayet, yapıştır besteyi, gir duyarlılık moduna. hayde breee.
ha çok duygusal şarkıları olduğunu söylemiş miydim?
elma ile armutların bayağı bir karıştığı beyanattır. öncelikle (b: thatcher) hükümeti kendisine bu cezaların verilmesini bizzatihi kendisi istemiştir. "bu süre zarfında ben bu holiganizmi bu ülke futbolundan sökeceğim ve avrupa kupalarına öyle geleceğim" duruşu sergilemiştir. ve çok sert yaptırımlar uygulayarak bunu başarmıştır. zaten ömrü hayatında insanlığa tek faydası da bu olmuştur (b: demir leydi)'nin. (b: türkiye) özelinde tff'den veya hükümetten bu yönde bir talep geldiğine henüz rastlamadım. biz "verirlerse versinler yani. ne olacak? beş yıl takılırız aramızda." tavrı sergiliyoruz. ikisi çok farklı şeyler. bunun dışında 1985 heysel faciası'na kadar ingiliz takımlarının avrupa'da kazandıkları başarılar ile 1990 sonrası kazandıkları başarıların bir karşılaştırılması yapılsa iyi olur.
bir de (b: türkiye)'deki kulüp takımlarının olası bir beş yıl yasaktan sonra avrupa kupalarına katıldıklarında kaç puandan başlayacakları ve hangi torbadan kuraya girecekleri hakkında mesela sayın federasyon başkanının bir malumatı var mıdır?
ha bak fenerbahçe, (b: asya şampiyonlar ligi)'ne katılacaksa başka. bir gün şampiyonlar ligi kupasıyla (b: sabiha gökçen havaalanı)'na ineceklerdi ya. onun teorik hazırlığı da olabilir.
bir de (b: türkiye)'deki kulüp takımlarının olası bir beş yıl yasaktan sonra avrupa kupalarına katıldıklarında kaç puandan başlayacakları ve hangi torbadan kuraya girecekleri hakkında mesela sayın federasyon başkanının bir malumatı var mıdır?
ha bak fenerbahçe, (b: asya şampiyonlar ligi)'ne katılacaksa başka. bir gün şampiyonlar ligi kupasıyla (b: sabiha gökçen havaalanı)'na ineceklerdi ya. onun teorik hazırlığı da olabilir.
ilk olarak 1980'li yılların ortalarından itibaren her perşembe akşamı trt ekranlarında izlediğimiz efsane futbol programı. bu da unutulmaz jenerik müziği:
http://tinyurl.com/c9so9bd
http://tinyurl.com/c9so9bd
seyircisiz oynadığı maçta atmış olduğu gol sevincini stad dışındaki taraftarlarıyla yaşaması üzerine "bak hele yine farkınızı ortaya koydunuz" diye seslendiğim takım. ayrıca hepsine birer tane bici ısmarlıyorum.
http://tinyurl.com/cq58n6q
http://tinyurl.com/cq58n6q
gel de gülme dediğim kalecidir.
http://tinyurl.com/bpfeugr
http://tinyurl.com/bpfeugr
1981-1994 yılları arasında liverpool fc takımının kalesini korudu mu korur gibi mi yaptı bir türlü karar veremediğim zimbabwe asıllı kaleci. tipi enteresan, duruşu komik. ya da yaşım gereği pek aklım ermediğinden bana öyle geliyordu bilemedim. şimdi bakıyorsun aynı takımda john barnes, ian rush, steve mcmanaman, dean saunders - son ikisinin henüz çaylak dönemleri- gibi adamlar var da kaleye de ford otosan servisinden cengiz usta'yı koymuşlar gibi. sonradan bir takım şike rezaletlerine bulaştığı ortaya çıksa da, öyle ya da böyle kendisi liverpool fc efsanelerinden birisi olarak ingiliz futbol tarihindeki yerini aldı. şimdi bana birisi kendisinin, vatandaşı norman mapeza ile birlikte anfield road'un altında adapazarı ıslama köfte sattıklarını söylese zerre şüphe etmem.
gelelim benim bu başlığı açma sebebime. 80'lerin ortası, sokak arasında top oynuyoruz böyle. çocuklardan birisinin saçı hafif dökük. o günde kaleye geçmiş bu arkadaş. "bundan sonra senin adın grobbelaar olsun" dedim. bizimki kıyametleri koparıyor, "vay sen bana nasıl grobbelaar dersin" diye. öyle böyle değil, bildiğin zarıl zarıl ağlıyor çocuk her grobbelaar dediğimde. kim olduğunu da bilmiyor. "oğlum bak kötü birşey değil, koskoca liverpool'un kalecisi." filan diyorum hiç oralı değil. ben de inadına okulda, sokakta, pazarda nerede görsem. "grobbelaar ne haber?" diyorum. çıldırıyor çocuk: "bana grommelaar" deme. yanlış telaffuz ediyor her seferinde. ben daha çok ifrit oluyorum.
neyse sayın abim. sen bu çocuk bizim evin kapısını çal beni bir gün valide hanıma şikayet et. diyaloga bakınız. sembolleri verelim önce.
i: mahalle arkadaşım ismail (yani grobbelaar)
vh: valide hanım
gb: ben
i: teyze, gidiyorum bu bana "grommelaar" diyor.
vh:(ne olduğunu anlamaya çalışan afallamış bir surat ifadesi ile) nasıl yani?
i: bilmiyorum kaç kez söyledim beni öyle çağırma diye ama yine de grommelaar diyor bana.
gb: grommelaar değil grobbelaar.
i: neyse ne ya. grommelaar deme bana.
vh: deme sen de oğlum.
gb: anne kötü birşey demiyorum ki. liverpool'un kalecisi.
vh: (ismail'e dönerek) bak kötü birşey demiyormuş. onore etmiş seni.
i: olsun, demesin yine de. istemiyorum.
vh: oğlum deme sen de. bak istemiyormuş arkadaşın. güzel güzel oynayın.
gb: tamam anne.
geldik kaç yaşına. düşünüyorum da şöyle o yıllara dönüp. ismail sen ne uyuz bir adammışsın ya. şimdi saçların iyice dökülmüştür senin. bıyık da bıraktıysan tamam işte. sen bana göre türkiye'nin bruce grobbelaar yüzüsün. ve üzgünüm benim için hep öyle kalacaksın.
son olarak o kadar adını telaffuz ettik. bruce grobbelaar [ybkz]swh[/ybkz], şöyle birisidir efendim.
http://tinyurl.com/776edah
gelelim benim bu başlığı açma sebebime. 80'lerin ortası, sokak arasında top oynuyoruz böyle. çocuklardan birisinin saçı hafif dökük. o günde kaleye geçmiş bu arkadaş. "bundan sonra senin adın grobbelaar olsun" dedim. bizimki kıyametleri koparıyor, "vay sen bana nasıl grobbelaar dersin" diye. öyle böyle değil, bildiğin zarıl zarıl ağlıyor çocuk her grobbelaar dediğimde. kim olduğunu da bilmiyor. "oğlum bak kötü birşey değil, koskoca liverpool'un kalecisi." filan diyorum hiç oralı değil. ben de inadına okulda, sokakta, pazarda nerede görsem. "grobbelaar ne haber?" diyorum. çıldırıyor çocuk: "bana grommelaar" deme. yanlış telaffuz ediyor her seferinde. ben daha çok ifrit oluyorum.
neyse sayın abim. sen bu çocuk bizim evin kapısını çal beni bir gün valide hanıma şikayet et. diyaloga bakınız. sembolleri verelim önce.
i: mahalle arkadaşım ismail (yani grobbelaar)
vh: valide hanım
gb: ben
i: teyze, gidiyorum bu bana "grommelaar" diyor.
vh:(ne olduğunu anlamaya çalışan afallamış bir surat ifadesi ile) nasıl yani?
i: bilmiyorum kaç kez söyledim beni öyle çağırma diye ama yine de grommelaar diyor bana.
gb: grommelaar değil grobbelaar.
i: neyse ne ya. grommelaar deme bana.
vh: deme sen de oğlum.
gb: anne kötü birşey demiyorum ki. liverpool'un kalecisi.
vh: (ismail'e dönerek) bak kötü birşey demiyormuş. onore etmiş seni.
i: olsun, demesin yine de. istemiyorum.
vh: oğlum deme sen de. bak istemiyormuş arkadaşın. güzel güzel oynayın.
gb: tamam anne.
geldik kaç yaşına. düşünüyorum da şöyle o yıllara dönüp. ismail sen ne uyuz bir adammışsın ya. şimdi saçların iyice dökülmüştür senin. bıyık da bıraktıysan tamam işte. sen bana göre türkiye'nin bruce grobbelaar yüzüsün. ve üzgünüm benim için hep öyle kalacaksın.
son olarak o kadar adını telaffuz ettik. bruce grobbelaar [ybkz]swh[/ybkz], şöyle birisidir efendim.
http://tinyurl.com/776edah
beşiktaş'a bursaspor'dan transfer edilmiştir. kendisinden önce bursapor'dan beşiktaş'a transfer edilen bir başka efsane için: (bkz: vedat okyar)
barcelona'nın sezon başında caja laboral'dan transfer ettiği brezilyalı point guard/orkestra şefi. oynuyor, oynatıyor, kaynatıyor, soğutuyor, haşlıyor, pişiriyor ve servis ediyor bu çok amaçlı basketbol robotu. yakında kendisi veya akrabalarından birisi evlenecek olan sözlük yazarlarımız varsa şayet, huertas topla diripling yaparak düğün salonuna girsin, önce kız tarafına sonra erkek tarafına "hadi yahu oturmaya mı geldik" diyerekten birkaç turnike attırır, birkaç smaç bastırır.
sezon başında anadolu efes kendisinin transferine çok yaklaşmışsa da, son anda barcelona'nın devreye girmesi işi bozmuş, bunun üzerine efes de makedon oyun kurucu vlado ilievski ile anlaşma sağlamıştır.
sezon başında anadolu efes kendisinin transferine çok yaklaşmışsa da, son anda barcelona'nın devreye girmesi işi bozmuş, bunun üzerine efes de makedon oyun kurucu vlado ilievski ile anlaşma sağlamıştır.
herhalde şu an euroleauge'in en iyi dört numarası olarak ilan edebileceğimiz, barcelona regal forması giyen 2.10 boyunda ve 29 yaşındaki slovenya'lı power forward. (vurgula: unics kazan)'ı süpürdükleri çeyrek final serisinde baktım da, bu abi son derece soğuk kanlı bir şekilde hem içerden hem dışardan affetmiyor. gregor fucka'yı fena halde çağrıştırmakta. ikisi de aynı memleketten zaten. (vurgula: fucka)'yı bogdan tanjevic yetiştirip parkelere salmıştı. herhalde tanjevic'e "bugün avrupa'da en beğendiğin oyuncu kim?" diye sorsalar yüksek ihtimal "erazem lorbek" diyecektir. lorbek'in hakları san antonio spurs'un elinde, tim duncan basketbolu bıraktığı anda gregg popovich'in kendisini dibi mumlu davetiyelerle çağıracağı günler yakındır.
şahsımı hiç tereddütsüz bu akşam oynanan şampiyonlar ligi maçları yerine kendisini izlemeyi tercih etmeye sürüklemiş müthiş maçtır. sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. euroleauge finali bu derece üst düzey mücadeleye sahne olacak mıdır? şüphelerim var. avrupa basketbolunun en ateşli iki taraftarının euroleauge çeyrek finalinde salonları dolduruyor olması bu açıdan büyük talihsizlik.
maça değinecek olursak, şurası bir gerçek ki (b: nokia arena ) avrupa'nın (euroleauge'in desek daha doğru olur aslında) tek gerçek deplasman cehennemi olduğunu bir kez daha tescil etmiştir. müthiş bir ilk iki çeyrek oynayan (b: david blatt ) yönetimindeki (b: maccabi tel aviv), sonraki iki çeyrek aynı şekilde karşılık veren (b: zeljko obradovic )yönetimindeki (b: panathinaikos). bilhassa (b: dimitrios diamantidis ) ve arkadaşlarının o bunaltıcı baskıya rağmen 15 sayılardan geri gelmeleri, nasıl büyük takım olunuyor? sorusunun uygulamalı cevabı olarak karşımıza çıktı.
yeniden inşa sürecine giren yunan basketbolu duraklama dönemini atlatmış gözüküyor. (b: nick calathes), (b: stratos perperoglou), (b: kostas kaimakoglou) gibi isimler her ne kadar göze çok hoş gelen hareketler sergilemeseler de belli bir standartın üzerine çıkmayı başarıyorlar. sanırım bunda (b: zeljko obradovic)'in devre arası fırçalarının payı çok büyük.[ybkz]swh[/ybkz]
geçen sene final oynayan iki takımdan birisinin çeyrek final sonrası elenecek olması euroleauge organizasyonu adına bir kayıp. yapacak daha iyi bir işiniz yoksa perşembe akşamı kimselere randevu vermeyiniz efendim.
maça değinecek olursak, şurası bir gerçek ki (b: nokia arena ) avrupa'nın (euroleauge'in desek daha doğru olur aslında) tek gerçek deplasman cehennemi olduğunu bir kez daha tescil etmiştir. müthiş bir ilk iki çeyrek oynayan (b: david blatt ) yönetimindeki (b: maccabi tel aviv), sonraki iki çeyrek aynı şekilde karşılık veren (b: zeljko obradovic )yönetimindeki (b: panathinaikos). bilhassa (b: dimitrios diamantidis ) ve arkadaşlarının o bunaltıcı baskıya rağmen 15 sayılardan geri gelmeleri, nasıl büyük takım olunuyor? sorusunun uygulamalı cevabı olarak karşımıza çıktı.
yeniden inşa sürecine giren yunan basketbolu duraklama dönemini atlatmış gözüküyor. (b: nick calathes), (b: stratos perperoglou), (b: kostas kaimakoglou) gibi isimler her ne kadar göze çok hoş gelen hareketler sergilemeseler de belli bir standartın üzerine çıkmayı başarıyorlar. sanırım bunda (b: zeljko obradovic)'in devre arası fırçalarının payı çok büyük.[ybkz]swh[/ybkz]
geçen sene final oynayan iki takımdan birisinin çeyrek final sonrası elenecek olması euroleauge organizasyonu adına bir kayıp. yapacak daha iyi bir işiniz yoksa perşembe akşamı kimselere randevu vermeyiniz efendim.
kubilay keçeli'nin aldığı duyumlara göre büyük bir aksilik olmazsa carlos arroyo'nun forma giyebileceği, serhat çetin'in durumunun ise maç saatinde belli olacağı müsabaka.
1990'ların başından itibaren dünya basketboluna damgasını vurmaya başlamış; (vurgula: the waiter) lakaplı (vurgula: hırvat) kökenli (vurgula: power forward). 1980'lerin yugoslavyasının basketbolcu fabrikası olan (vurgula: jugoplastica)'da (diğer ismi ile (vurgula: pop 84)) yetişen (vurgula: kukoc), burada oynadığı 6 sezon içinde (1985-1991), ikisi efsane koç bozidar maljkovic yönetiminde olmak üzere üst üste üç kez (1989, 1990, 1991) (vurgula: avrupa şampiyonluğu) sevincini yaşamıştır. içinde olduğu kadro da alevli meyva tabağı gibidir laf aramızda: dino radja, zan tabak, velimir perasovic, zoran savic. bir de henüz o zamanlar bu takımın gencecik bir yedeği olup da 3-5 yıl sonra adını duyurmaya başlayacak olan tanıdık bir sima: (bkz: petar naumoski)
1990 yılında ikinci turda chicago bulls tarafından seçilmesine rağmen (vurgula: nba)'e gitmez. nedenini ise kendisini takip eden hemen herkesin bildiği şu cümle ile açıklar: "ben basketbol oynamayı seviyorum, seyretmeyi değil. seyredeceğim oyuncu michael jordan olsa bile."
1991 yılında önemli bir bedelle o dönem (vurgula: italya)'nın söz sahibi takımlarından (vurgula: benetton treviso)'ya transfer olarak sılaya veda eder. burada lig şampiyonluğu ve (vurgula: italya) kupası şampiyonluğu görmesinin yanı sıra üç kez de yılın oyuncusu seçilir. bana bir (vurgula: biskrem) verirseniz bu adamın 2.11 boyu ile (vurgula: benetton)'da oyun kurucu pozisyonunda da oynadığını söyleyebilirim. herhalde basketbolda (vurgula: match up/eşleşme) problemi kavramının mucidi bu adam olsa gerek. 1993 yılında (vurgula: bulls) tarafından çağrıldığında, (vurgula: jordan) da basketbolu bırakma kararı almıştır. takımın ikinci önemli oyuncusu olan scottie pippen kendisinden pek hazzetmez. hatta (vurgula: kukoc)'a olan alerjisi yüzünden koç phil jackson'la bile araları açılır. (vurgula: kukoc) açısından işin hazin yanı yaratılan bu anlamsız kargaşa içinde (vurgula: bulls) seyircisinin de açıkça (vurgula: pippen)'ın tarafını tutmasıdır. her şeye rağmen bu beyaz gölge, sessiz sedasız elinden gelen en iyi şekilde işini yapmaya gayret etmektedir. tek sıkıntısı savunma yapmayı çok sevmemesidir. hatta amerikalıların, (vurgula: kukoc) gibi avrupa'dan gelen pek çok önemli oyuncunun savunma zaafiyetlerine dikkat çekmek için kullandıkları bir kalıp vardır: "(vurgula: bir sandalyeyi bile savunamaz)".
telefon geldi de kusura bakmayın. hah nerede kaldık. işte bu (vurgula: pippen) hizibinin "bu avrupalılar olmasa ne güzel idare ederdik nba doğu konferansını" temalı çıkışlarıyla geçen iki sezondan sonra 1995 yılında (vurgula: jordan)'ın "yettim gari" diyerek yeniden basketbola dönmesiyle sorunların üstü örtülür. bir de kadroya dönemin en uysal, en mantıklı, böyle etliye sütlüye karışmayan, sansasyondan uzak duran en aklı selim oyuncusu ribaund canavarı dennis rodman da dahil olunca o bildiğimiz 90'ların ortasındaki yenilmez armada meydana getirilir. (vurgula: kukoc) da artık bu yapılanmanın en iyi altıncı adamıdır. sonra gelsin şampiyonluklar, takılsın yüzükler falan feşmekan...
90'ların sonunda kesin bir çöküş dönemine giren (vurgula: bulls)'ta (ortada artık ne (vurgula: jordan) vardır ne de (vurgula: pippen)) takımın elle tutulur tek oyuncusudur. tek başına (vurgula: bulls)'u ayakta tutmaya çalışır. ancak daha fazla dayanamaz. 2000-2001 sezonunu philadelphia 76'ers 'ta, 2001 -2002 sezonunu ise atlanta hawks'ta geçirir. son olarak ağır diz sakatlıklarıyla boğuştuğu milwaukee bucks'ta 2006 yılında aktif basketbol yaşamını tamamlar.
şimdilerde kendisini golf sporuna adayan (vurgula: kukoc)'un bu alandaki en büyük rakibi camiamızın renkli siması kaya çilingiroğludur.
1990 yılında ikinci turda chicago bulls tarafından seçilmesine rağmen (vurgula: nba)'e gitmez. nedenini ise kendisini takip eden hemen herkesin bildiği şu cümle ile açıklar: "ben basketbol oynamayı seviyorum, seyretmeyi değil. seyredeceğim oyuncu michael jordan olsa bile."
1991 yılında önemli bir bedelle o dönem (vurgula: italya)'nın söz sahibi takımlarından (vurgula: benetton treviso)'ya transfer olarak sılaya veda eder. burada lig şampiyonluğu ve (vurgula: italya) kupası şampiyonluğu görmesinin yanı sıra üç kez de yılın oyuncusu seçilir. bana bir (vurgula: biskrem) verirseniz bu adamın 2.11 boyu ile (vurgula: benetton)'da oyun kurucu pozisyonunda da oynadığını söyleyebilirim. herhalde basketbolda (vurgula: match up/eşleşme) problemi kavramının mucidi bu adam olsa gerek. 1993 yılında (vurgula: bulls) tarafından çağrıldığında, (vurgula: jordan) da basketbolu bırakma kararı almıştır. takımın ikinci önemli oyuncusu olan scottie pippen kendisinden pek hazzetmez. hatta (vurgula: kukoc)'a olan alerjisi yüzünden koç phil jackson'la bile araları açılır. (vurgula: kukoc) açısından işin hazin yanı yaratılan bu anlamsız kargaşa içinde (vurgula: bulls) seyircisinin de açıkça (vurgula: pippen)'ın tarafını tutmasıdır. her şeye rağmen bu beyaz gölge, sessiz sedasız elinden gelen en iyi şekilde işini yapmaya gayret etmektedir. tek sıkıntısı savunma yapmayı çok sevmemesidir. hatta amerikalıların, (vurgula: kukoc) gibi avrupa'dan gelen pek çok önemli oyuncunun savunma zaafiyetlerine dikkat çekmek için kullandıkları bir kalıp vardır: "(vurgula: bir sandalyeyi bile savunamaz)".
telefon geldi de kusura bakmayın. hah nerede kaldık. işte bu (vurgula: pippen) hizibinin "bu avrupalılar olmasa ne güzel idare ederdik nba doğu konferansını" temalı çıkışlarıyla geçen iki sezondan sonra 1995 yılında (vurgula: jordan)'ın "yettim gari" diyerek yeniden basketbola dönmesiyle sorunların üstü örtülür. bir de kadroya dönemin en uysal, en mantıklı, böyle etliye sütlüye karışmayan, sansasyondan uzak duran en aklı selim oyuncusu ribaund canavarı dennis rodman da dahil olunca o bildiğimiz 90'ların ortasındaki yenilmez armada meydana getirilir. (vurgula: kukoc) da artık bu yapılanmanın en iyi altıncı adamıdır. sonra gelsin şampiyonluklar, takılsın yüzükler falan feşmekan...
90'ların sonunda kesin bir çöküş dönemine giren (vurgula: bulls)'ta (ortada artık ne (vurgula: jordan) vardır ne de (vurgula: pippen)) takımın elle tutulur tek oyuncusudur. tek başına (vurgula: bulls)'u ayakta tutmaya çalışır. ancak daha fazla dayanamaz. 2000-2001 sezonunu philadelphia 76'ers 'ta, 2001 -2002 sezonunu ise atlanta hawks'ta geçirir. son olarak ağır diz sakatlıklarıyla boğuştuğu milwaukee bucks'ta 2006 yılında aktif basketbol yaşamını tamamlar.
şimdilerde kendisini golf sporuna adayan (vurgula: kukoc)'un bu alandaki en büyük rakibi camiamızın renkli siması kaya çilingiroğludur.
an itibariyle telegol programına konuktur.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?