genel menajer haluk yıldırım tarafından 17 ağustos cuma güne istanbul'a gelip sağlık kontrolünden geçerek takıma katılacağı açıklanan abd'li oyuncu.
şu sıralar es kaza bir yerde karşılaşsam "kombineler ne oldu müdür?" diye seslenesimin olduğu basketbol şube sorumlusu.
yarından itibaren yeni sezon hazırlıklarına başlayacaktır. haydi bakalım kolay gelsin.
son anda şapkadan bir tavşan çıkmaz ise beşiktaş'ın yeni transferi olması muhtemel oyuncu.
mircea lucescu'nun 2004 yılında türkiye'deki futbolun işleyişi üzerine getirdiği yorum. alevlenenler, celâllenenler oldu. ismail er, orhan yıldırım, hayri ülgen gibi beşiktaş'ın aydın kesimi tarafından şaşkınlıkla karşılandı. sahi neler yaşanmıştı çavuşesku romanyasında futbol adına? (vurgula: andras k. bodor)'un türkçeye "diktatörlüğün derbisi: dinamo ve steaua bükreş" şeklinde çevirilen makalesi sanırım hepimize fikir verebilir. hayli uzun bir yazı olacak baştan söyleyeyim. internet üzerinde olmadığı için link vs. koyamadım. dolayısıyla buraya aktarmam hayli zamanımı aldı. "pazar pazar hiç kasamam şimdi" diyenler için işin özünü aktarayım. çok kötü şeyler olmuş.[ybkz]swh[/ybkz] bundan sonrası tüm gücünü toplayıp okumaya karar verenler için. bir solukta okuyan ilk beş kişiye avrupa'da kitap listelerini alt üst eden "usain bolt'un saçını çekip sana doğru kaçmaya başladım sevgili maria" isimli romandan bir pasaj seslendireceğim. roman, isminden de anlaşılacağı üzere hayatı boyunca çim hokeyi hakemi olmak isteyen moritanya asıllı bir gencin büyük şehre göçtüğünde yaşadığı içsel sıkıntıları sürrealist bir dille okuyucularına sunmuş. çok uzatmayalım. buyrun soğutmadan. kenarlarından tutun elleriniz yanmasın.[ybkz]swh[/ybkz]
---------------alıntı---------------
Keyfilik ve yozlaşma çavuşesku Romanyasında toplumsal hayatın her alanını sarmıştı. Spor, hele en popüler spor dalı olarak futbol da bunlardan azâde olamazdı. Dünya kupası eleme maçları ve Romanya takımlarının oynadığı Avrupa kupası maçları, bütün ülkeyi bir humma gibi kaplıyordu. Bu maçlardaki galibiyet ve mağlubiyetler, diğer günlerde Romanyada sadece iş hayatını değil, şayet toplumun yaşama sevincini demeyeceksek, genel hâleti ruhiyeyi etkiliyordu. Diktatörlüğün tepesindekiler bu vakayı gayet iyi biliyorlardı ve her aracı kullanarak sporda, özellikle de futbolda saklı bulunan saikleri, güdüsel güçleri ve propaganda imkânlarını, iktidarlarını sağlamlaştırmak için değerlendirmeye çalışıyorlardı.
Romanyada şampiyonluk ünvanını iki futbol devi on yıllardan beri kendi aralarında hâlledegelmişlerdir. içişleri Bakanlığının ve bu bakanlığa bağlı devlet güvenlik idaresinin takımı (vurgula: Dinamo Bükreş ) ile Savunma Bakanlığının takımı (vurgula: Steaua Bükreş). Diğer takımlar, bu iki devin düellosuna pek az karışabiliyorlardı. En fazla karışabilenler belki de bütün zamanların en iyi Romen futbolcusu olan (vurgula: Nicolae Dobrin)'in kulübü (vurgula: FC Agreş Piteşti )ve 1983te UEFA Kupasının yarı finaline kadar tırmanan (vurgula: Universitatea Craiova ) idi. Son onyıllarda finalini çok az istisnayla hep Dinamo ile Steauanın oynadığı Romanya Kupasında durum aynıydı.
iki ezeli rakip, 2. Dünya Savaşından sonra Romanyada yerleşen sistemin ürünleridir: ikisinin de kuruluşu 1948dedir. (vurgula: Steaua Bükreş )1951de ilk kez ulaştığı şampiyonluk ünvanını sonra 13 kere daha elde etti. Sadece 1985'ten sonra beş sene üst üste şampiyon oldu. Steaua, kupayı da 19 defa kazandı. Kupayı 17. defa alırken yarattıkları skandal, devrimden sonra kulüp ileri gelenlerinin kupayı dinamo'ya iade etmelerine yol açacaktı.
Takım, Avrupa Kupa Galipleri Kupasının 1986'da Sevilla'da oynanan dramatik finalinde fc barcelona'yı uzatmalardan sonra penaltılarla mağlup etti. Tam dört penaltı kurtaran (vurgula: helmut duckhadam)ın başarısı, rekorlar kitabına geçmiş olmalıdır. şubat 1987de (vurgula: monte carlo)'da süper kupa da kazanıldı. gheorghe haginin golü, şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonu Dinamo Kiev'e karşı 1-0'lık galibiyeti getirdi. 1989 ilkbaharında Steaua, şampiyon Kulüpler Kupası finalindeydi. Ama bu sefer ac milan'a 4-0 mağlup oldu.
Steaua'nın 1948 ilkbaharında doğan karşı kutbu (vurgula: Dinamo Bükreş ) o kadar başarılı değildi: Dinamo, şampiyonluk ünvanını sadece 12 defa (1982-1984'te bir üçlü seri çekti), kupayı yedi defa yakaladı. Dinamo, 1984'te Avrupa Kupalarında ilk yarı finale çıkan takım oldu.
iki büyüğün lig şampiyonluğu ve kupa için yaptıkları kurumsallaşmış ikili mücadele, son onyıllarda paradoksal ölçülere vardı. Bu duruma yol açan, megalomanik cinnetini spora da hâkim kılarak ailenin elinde oyuncak etmeyi amaçlayan ve bu yolda her imkânı kullanan diktatör ve klanıdır.
Siyasi baskı, şantaj, para yedirme ve vaziyeti idare numaraları Romanya sporunda vukuat-ı adiyedendi. Son 20 yılda çavuşesku döneminde Spor Bakanlığının yerini tutan- beden eğitimi ve spor konseyi nin sekiz yöneticisi vardı ve bunların hiçbirinin sporla alâkası yoktu. Hepsi politikacı idi. çoğu da general. Gerçekte sözlerinin de bir hükmü yoktu. önemli meselelerde karar, en yüksek yönetim basamağındaki politikacılarındı. Onların da yetkisi ülkenin bir numaralı sporcusu nun her şeye kâdir ve her daim geçerli emir, talimat ve eşsiz değerdeki tavsiye lerini aşağıya iletmekten ibaretti. Bu bir numaralı sporcu lar, Romanya Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin spor işlerinden sorumlu sekreteri (vurgula: orgeneral ion coman) ile parti hiyerarşisinde çavuşesku çiftinin hemen arkasında gelen (vurgula: emil bobu ) idi.
(vurgula: emil bobu), kadro politikasını belirleyen (vurgula: elena çavuşesku ) ile birlikte, hangi sporcuların yurt dışına gidebileceğine ve gerek olimpiyatlarda gerek başka uluslararası spor olaylarında heyetlere kimlerin dâhil olacağına karar veriyordu. şu veya bu sporcunun veya antrenörün güvenilir sayılıp bir pasaport alabilmesi son kertede ona bağlıydı. Uluslararası yarışmalardan dönen sporcuların, az önce değinilen Spor Konseyinin çalışkan mensuplarınca kaleme alınmış olan, Romen sporuna sağlanan fevkalâde maddi şartlara teşekkür ve övgü düzen marşları babamız-koruyucumuz önderin önünde okumalarını veya böylesi beyanatlara imza atmasını da o sağlıyordu.
Kötülük ve yasaları dikkate almayan umursamazlık açısından çavuşeskulara yaklaşabilen tek kişi içişleri bakanı ve eski güvenlik şefi (vurgula: tudor postelnicu ) idi. onun egemenlik sahasına, dinamo bükreş'in yanı sıra, başkentin emniyet müdürlüğünün takımı (vurgula: victoria bükreş ) ile taşra ekibi (vurgula: flacara moreni ) dâhildi. Zamanın Romanya Futbol Federasyonu Başkanı olarak ortama hâkim olan koşulları gözleyebilen (ve sorumluluğu paylaşan) (vurgula: mircea angelescu), postelnicu'yu tiksintiyle gerçek bir canavar diye anıyor.
dinamo böylelikle (sonra tıpkı Emil Bobu gibi müebbet hapse mahkûm edilen) eski içişleri Bakanı postelnicu, onun yardımcısı (vurgula: constantin nuta), kulübe başkanlık eden ve aynı zamanda dinamo'nun şubesi sayılan (vurgula: flacara moreni)'nin de yaratıcısı olan (vurgula: general gheniou ) gibi önde gelen kadroları arkasında bilirken, steaua'nun da arkası boş değildi. hatta çavuşesku aile klanının daha büyük bir bölümü bu ordu takımını tutuyordu. bizzat diktatör, hiçbir zaman futbol sahasına gitmediyse de steaua'nun destekçisiydi. steaua aynı zamanda çavuşesku'nun kardeşi ve baneasa'daki güvenlik okulunun komutanı olan (vurgula: general nicolae andruta çavuşesku)'nun da sevgili takımıydı. steaua'nun asıl velinimetleri ise savunma bakanlı yardımcısı ünvanıyla ordudaki en yüksek siyasi makamı işgal eden ve harp tarihçisi sıfatıyla komşu macaristan'a karşı yayın yoluyla en çirkin hakaretlerin sorumlusu olmasıyla tanınan çavuşesku'nun küçük kardeşi (vurgula: ilie) ve ekibe bütün gezilerinde refakat eden, kendisine kulüp çevresinde biraz da alaycı bir şekilde şef antrenör lâkabı yakıştırılan karpatların dâhisi'nin büyük oğlu (vurgula: valentin çavuşesku) idi.
gerçekten, takımın görevlerini ve antrenman plânlarını her yıl bu son anılan iki kişi saptıyordu. primleri belirliyor, oyuncu alıp-satıyor, takım tertibine karışıyor, hakemlerle şike ayarlıyor ve rakip kulüp şeflerini korkutuyorlardı. arsızca iktidarlarının hükmünü yürüterek, romen futbolunda sonu gelmez yolsuzluk skandalları örgütlediler.
dinamo'nun eski kaptanı ve antrenörü, 75 defa milli olmuş (vurgula: cornel dinu), devrimden sonra kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle diyor:
(vurgula: "1975'ten beri lig maçlarının çoğu; şike, şantaj, siyasi baskı ve yönlendirmenin baskısını taşıyordu. her şampiyonanın başlamasından önce sonuçta hangi takımların uefa kupasına katılacaklarını bilmek mümkündü. lig şampiyonluğu ve kupa şampiyonluğu da kural olarak iki büyük, yani steaua ve dinamo arasında yönlendirme ve baskıyla belirleniyordu. yolsuzluk korkunçtu ve her şeye sızmıştı. romen takımlarının fiilen sadece uluslararası maçları siyasi nüfuzdan ve şikeden etkilenmiyordu. çavuşesku klanı takımlarla, kurşun askerlerle oynar gibi oynuyor, takım yöneticilerini olduğu gibi hakemleri de satın alıyordu. )
avrupa gol krallığı mücadelesi bile hileliydi. Bir sürü tertip sayesinde, Romen topçuları koltuklanıp Avrupa'nın en iyileri arasına sokuluyordu. Dinamo'lu gol kralı (vurgula: rodion camataru ) vakası bu olayın en açık göstergesidir: en sıkı rakibi olan Avusturyalı (vurgula: toni polster)'den altın ayakkabı ödülünü kapabilmesi için bütün diğer kulüp takımları ona eylemli yardımda bulundular. örneğin, şampiyonluk şansı kalmamış olan 2. Sıradaki Dinamo ile küme düşme tehlikesi yaşayan (vurgula: Rapid Bükreş ) kulübü anlaştılar: Rapid, sürpriz biçimde 5-3 kazanarak düşmekten kurtuldu, buna karşılık Dinamo gollerinin ikisini (vurgula: camataru) attı.
Sen bana, ben sana demişler. postelnicu ve general gheniou'nun himayesindeki (vurgula: flacara moreni ) 1986'da 17. hafta sonunda 9 puanla ligin dibine çöktüğü zaman, bu gözde takımı düşmekten kurtarmak için büyük birader in yardım etmesi gerekti. ve hayrettir, kendi sahasında namağlup olan Dinamo, bükreş'te bu taşra takımına 2-3 yeniliverdi. dinamo'nun iki golünü tabii (vurgula: camataru) attı.
1988 kupa finali etrafında dönen skandal dizisi dillere destandır. O zamanki Futbol Federasyonu Başkanı (vurgula: mircea angelescu ) naklediyor:
(vurgula: "89. dakikada durum 1-1 iken, gavril balint topu Dinamo ağlarına gönderdi. ama yan hakemin bayrağını gören orta hakem Dinamo lehine ofsaytı verdi. Steaualı oyuncular kararı protesto ederek hakemi tartakladılar ve şeref tribünündeki valentin çavuşesku'nun bir işaretiyle sahayı terk ettiler. Hakem kuralların öngördüğünden daha da fazla bir müddet bekledi ve sonra maçın tatiline karar vererek olayı rapor etti. Böyle bir olay karşısında dünyanın her sahasında uygulanan tek bir somut karar vardır: Sahayı terk eden takım 3-0 mağlup sayılır, oyuncular sportmenliğe aykırı davranışlarından ötürü cezalandırılırlar. Ne var ki, ertesi gün Emil Bobu'nun vekili yoldaş Mihalache; Spor Konseyi Başkanı General Gheorghe Gomoiu, ilgili iki kulübün başkanları, yüksek hakem kurulu başkanı Ghemigan ve benim katıldım bir komisyon topladı. Ben orada, böyle bir durumda kuralların neyi öngördüğünü anlattım. Bobunun vekili bunun üzerine yerinden fırlayarak aceleyle çıkıp gitti. Ertesi gün gazetelerde, Ulusal Beden Eğitimi ve Spor Konseyinin, Steaua'nın 2-1 galibiyetini ilan eden bir bildirisi yayımlandı. Oysa bu karar spor konseyince değil, merkez komitesinin 1 ve 2 numaralarınca alınmıştı.)
Böylece kupa Steaua'nun oldu. Buna karşılık Dinamo'nun kaptan (vurgula: ion andone), (vurgula: valentin çavuşesku)'yu adaletsiz tavrı nedeniyle açık bir şekilde protesto ettiği için bir yıl men cezası aldı. Devrimden sonra Steaua yönetimi haksız bir biçimde ele geçirilen kupayı Dinamo'ya iade etme kararı alacaktı.
Siyasi amaçlara hizmet eden usûlsüzlüklerin en sık rastlanan örneklerinden birisi, oyuncu temininde kullanılan yol-yordamdı. Steaua ve Dinamo böyle büyüdüler: korunmasız üniversite/öğrenci ve taşra kulüplerinin sırtından. Keza Bükreş'in polis takımı (vurgula: victoria) ön sıralara böyle yükseldi. (vurgula: flacara moreni), çavuşesku'nun doğduğu yerin takımı ve (vurgula: elena çavuşesku ) ve kızı (vurgula: zoe)'nin sevgili takımı olan (vurgula: fc olt ) birinci lige böyle çıkabildiler. Steaua ve Dinamo, her ne yolla olursa olsun kâh askere alma yoluyla, kâh tehdit ve şantajla ortalıktaki en iyi futbolcuları temin ettiler. öte yandan zengin kadrolarının artıklarıyla kardeş ufaklıkları beslediler. Dinamo, Victoria ve Moreni'yi; Steaua FC Oltu ve daha nadir olarak da (vurgula: ASA Tigru Mureş)'i.
Yıldız futbolcu gheorghe hagi vakası da tipik bir örnektir: Steaua Hagi'yi, 1987'de dinamo kiev'e karşı oynayacağı süper kupa maçı için Bükreş üniversitesinin takımı (vurgula: sportul studentesc)'den kiralamıştı. tabii (vurgula: valentin çavuşesku ) bu özel borcu geri vermeyi unutuverdi ve hagi o maçtan itibaren Steaua'da kalmış oldu. Elbette (b: Ilie çavuşesku ) ve bizzat diktatörün emirleriyle. Hagi gibi bir futbolcu kişiliğinin Steaua gibi birinci sınıf bir takımda kendini çok başka türlü geliştirebilmesi ayrı bir bahistir; ancak böylesi oyuncuları yaratan takımların bu gibi alışverişlerden eli boş ayrılmaları hangi hakka sığar? Devrimden sonra Steaua yönetimi meselenin bu durumunu idrak ederek Avrupa Kupa Galipleri Kupası şampiyonluğundan elde ettiği 600 bin doları (vurgula: Sportul Studentsesc)'in ve Hagi'nin daha önce oynadığı takımların hesabına aktarmaya karar verdi.
.. Aralık devrimi tüm toplumla birlikte sporu da zincirlerinden kurtardı. Romen futbolunu şirazesinden çıkaran ve ondan avanta yiyenlerin büyük bir bölümü bugün demir parmaklıklar arkasında. Evinde yapılan aramada başka pek çok şeyin yanı sıra 145 bin Lei, 295 kilo kahve, Batı'dan alınmış on bin plastik torba, 457 şişe yabancı marka likör ve beş renkli televizyon cihazı bulunan Victoria kulübü yöneticisi ve Bükreş Emniyet Müdürü (vurgula: Albay Marin Barbulescu)'ya değinmekle yetinelim. Romen sporu, hâlen ortalıkta serbestçe dolaşan bu gibilerden kendisini korumayı bilecektir. çavuşesku diktatörlüğü ülkeye ve yıkıntıları üzerinde kurulacak genç demokrasiye bir yığın dert, sorun ve yara bıraktı. Futbolun gündeminde ahlâki arınma ve buna karşı hâlâ direniş olsa bile kulüplerin demilitarizasyonu var. Futbolcu, antrenör ve takımların statüsünün ve toplumsal rolünün düzenlenmesi gerekiyor. Ve hepsinden önemlisi futbolun, sporun bütünü gibi kesinlikle siyasetin müdahalesi dışına taşınması gerekiyor.
---------------alıntı---------------
---------------alıntı---------------
Keyfilik ve yozlaşma çavuşesku Romanyasında toplumsal hayatın her alanını sarmıştı. Spor, hele en popüler spor dalı olarak futbol da bunlardan azâde olamazdı. Dünya kupası eleme maçları ve Romanya takımlarının oynadığı Avrupa kupası maçları, bütün ülkeyi bir humma gibi kaplıyordu. Bu maçlardaki galibiyet ve mağlubiyetler, diğer günlerde Romanyada sadece iş hayatını değil, şayet toplumun yaşama sevincini demeyeceksek, genel hâleti ruhiyeyi etkiliyordu. Diktatörlüğün tepesindekiler bu vakayı gayet iyi biliyorlardı ve her aracı kullanarak sporda, özellikle de futbolda saklı bulunan saikleri, güdüsel güçleri ve propaganda imkânlarını, iktidarlarını sağlamlaştırmak için değerlendirmeye çalışıyorlardı.
Romanyada şampiyonluk ünvanını iki futbol devi on yıllardan beri kendi aralarında hâlledegelmişlerdir. içişleri Bakanlığının ve bu bakanlığa bağlı devlet güvenlik idaresinin takımı (vurgula: Dinamo Bükreş ) ile Savunma Bakanlığının takımı (vurgula: Steaua Bükreş). Diğer takımlar, bu iki devin düellosuna pek az karışabiliyorlardı. En fazla karışabilenler belki de bütün zamanların en iyi Romen futbolcusu olan (vurgula: Nicolae Dobrin)'in kulübü (vurgula: FC Agreş Piteşti )ve 1983te UEFA Kupasının yarı finaline kadar tırmanan (vurgula: Universitatea Craiova ) idi. Son onyıllarda finalini çok az istisnayla hep Dinamo ile Steauanın oynadığı Romanya Kupasında durum aynıydı.
iki ezeli rakip, 2. Dünya Savaşından sonra Romanyada yerleşen sistemin ürünleridir: ikisinin de kuruluşu 1948dedir. (vurgula: Steaua Bükreş )1951de ilk kez ulaştığı şampiyonluk ünvanını sonra 13 kere daha elde etti. Sadece 1985'ten sonra beş sene üst üste şampiyon oldu. Steaua, kupayı da 19 defa kazandı. Kupayı 17. defa alırken yarattıkları skandal, devrimden sonra kulüp ileri gelenlerinin kupayı dinamo'ya iade etmelerine yol açacaktı.
Takım, Avrupa Kupa Galipleri Kupasının 1986'da Sevilla'da oynanan dramatik finalinde fc barcelona'yı uzatmalardan sonra penaltılarla mağlup etti. Tam dört penaltı kurtaran (vurgula: helmut duckhadam)ın başarısı, rekorlar kitabına geçmiş olmalıdır. şubat 1987de (vurgula: monte carlo)'da süper kupa da kazanıldı. gheorghe haginin golü, şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonu Dinamo Kiev'e karşı 1-0'lık galibiyeti getirdi. 1989 ilkbaharında Steaua, şampiyon Kulüpler Kupası finalindeydi. Ama bu sefer ac milan'a 4-0 mağlup oldu.
Steaua'nın 1948 ilkbaharında doğan karşı kutbu (vurgula: Dinamo Bükreş ) o kadar başarılı değildi: Dinamo, şampiyonluk ünvanını sadece 12 defa (1982-1984'te bir üçlü seri çekti), kupayı yedi defa yakaladı. Dinamo, 1984'te Avrupa Kupalarında ilk yarı finale çıkan takım oldu.
iki büyüğün lig şampiyonluğu ve kupa için yaptıkları kurumsallaşmış ikili mücadele, son onyıllarda paradoksal ölçülere vardı. Bu duruma yol açan, megalomanik cinnetini spora da hâkim kılarak ailenin elinde oyuncak etmeyi amaçlayan ve bu yolda her imkânı kullanan diktatör ve klanıdır.
Siyasi baskı, şantaj, para yedirme ve vaziyeti idare numaraları Romanya sporunda vukuat-ı adiyedendi. Son 20 yılda çavuşesku döneminde Spor Bakanlığının yerini tutan- beden eğitimi ve spor konseyi nin sekiz yöneticisi vardı ve bunların hiçbirinin sporla alâkası yoktu. Hepsi politikacı idi. çoğu da general. Gerçekte sözlerinin de bir hükmü yoktu. önemli meselelerde karar, en yüksek yönetim basamağındaki politikacılarındı. Onların da yetkisi ülkenin bir numaralı sporcusu nun her şeye kâdir ve her daim geçerli emir, talimat ve eşsiz değerdeki tavsiye lerini aşağıya iletmekten ibaretti. Bu bir numaralı sporcu lar, Romanya Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin spor işlerinden sorumlu sekreteri (vurgula: orgeneral ion coman) ile parti hiyerarşisinde çavuşesku çiftinin hemen arkasında gelen (vurgula: emil bobu ) idi.
(vurgula: emil bobu), kadro politikasını belirleyen (vurgula: elena çavuşesku ) ile birlikte, hangi sporcuların yurt dışına gidebileceğine ve gerek olimpiyatlarda gerek başka uluslararası spor olaylarında heyetlere kimlerin dâhil olacağına karar veriyordu. şu veya bu sporcunun veya antrenörün güvenilir sayılıp bir pasaport alabilmesi son kertede ona bağlıydı. Uluslararası yarışmalardan dönen sporcuların, az önce değinilen Spor Konseyinin çalışkan mensuplarınca kaleme alınmış olan, Romen sporuna sağlanan fevkalâde maddi şartlara teşekkür ve övgü düzen marşları babamız-koruyucumuz önderin önünde okumalarını veya böylesi beyanatlara imza atmasını da o sağlıyordu.
Kötülük ve yasaları dikkate almayan umursamazlık açısından çavuşeskulara yaklaşabilen tek kişi içişleri bakanı ve eski güvenlik şefi (vurgula: tudor postelnicu ) idi. onun egemenlik sahasına, dinamo bükreş'in yanı sıra, başkentin emniyet müdürlüğünün takımı (vurgula: victoria bükreş ) ile taşra ekibi (vurgula: flacara moreni ) dâhildi. Zamanın Romanya Futbol Federasyonu Başkanı olarak ortama hâkim olan koşulları gözleyebilen (ve sorumluluğu paylaşan) (vurgula: mircea angelescu), postelnicu'yu tiksintiyle gerçek bir canavar diye anıyor.
dinamo böylelikle (sonra tıpkı Emil Bobu gibi müebbet hapse mahkûm edilen) eski içişleri Bakanı postelnicu, onun yardımcısı (vurgula: constantin nuta), kulübe başkanlık eden ve aynı zamanda dinamo'nun şubesi sayılan (vurgula: flacara moreni)'nin de yaratıcısı olan (vurgula: general gheniou ) gibi önde gelen kadroları arkasında bilirken, steaua'nun da arkası boş değildi. hatta çavuşesku aile klanının daha büyük bir bölümü bu ordu takımını tutuyordu. bizzat diktatör, hiçbir zaman futbol sahasına gitmediyse de steaua'nun destekçisiydi. steaua aynı zamanda çavuşesku'nun kardeşi ve baneasa'daki güvenlik okulunun komutanı olan (vurgula: general nicolae andruta çavuşesku)'nun da sevgili takımıydı. steaua'nun asıl velinimetleri ise savunma bakanlı yardımcısı ünvanıyla ordudaki en yüksek siyasi makamı işgal eden ve harp tarihçisi sıfatıyla komşu macaristan'a karşı yayın yoluyla en çirkin hakaretlerin sorumlusu olmasıyla tanınan çavuşesku'nun küçük kardeşi (vurgula: ilie) ve ekibe bütün gezilerinde refakat eden, kendisine kulüp çevresinde biraz da alaycı bir şekilde şef antrenör lâkabı yakıştırılan karpatların dâhisi'nin büyük oğlu (vurgula: valentin çavuşesku) idi.
gerçekten, takımın görevlerini ve antrenman plânlarını her yıl bu son anılan iki kişi saptıyordu. primleri belirliyor, oyuncu alıp-satıyor, takım tertibine karışıyor, hakemlerle şike ayarlıyor ve rakip kulüp şeflerini korkutuyorlardı. arsızca iktidarlarının hükmünü yürüterek, romen futbolunda sonu gelmez yolsuzluk skandalları örgütlediler.
dinamo'nun eski kaptanı ve antrenörü, 75 defa milli olmuş (vurgula: cornel dinu), devrimden sonra kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle diyor:
(vurgula: "1975'ten beri lig maçlarının çoğu; şike, şantaj, siyasi baskı ve yönlendirmenin baskısını taşıyordu. her şampiyonanın başlamasından önce sonuçta hangi takımların uefa kupasına katılacaklarını bilmek mümkündü. lig şampiyonluğu ve kupa şampiyonluğu da kural olarak iki büyük, yani steaua ve dinamo arasında yönlendirme ve baskıyla belirleniyordu. yolsuzluk korkunçtu ve her şeye sızmıştı. romen takımlarının fiilen sadece uluslararası maçları siyasi nüfuzdan ve şikeden etkilenmiyordu. çavuşesku klanı takımlarla, kurşun askerlerle oynar gibi oynuyor, takım yöneticilerini olduğu gibi hakemleri de satın alıyordu. )
avrupa gol krallığı mücadelesi bile hileliydi. Bir sürü tertip sayesinde, Romen topçuları koltuklanıp Avrupa'nın en iyileri arasına sokuluyordu. Dinamo'lu gol kralı (vurgula: rodion camataru ) vakası bu olayın en açık göstergesidir: en sıkı rakibi olan Avusturyalı (vurgula: toni polster)'den altın ayakkabı ödülünü kapabilmesi için bütün diğer kulüp takımları ona eylemli yardımda bulundular. örneğin, şampiyonluk şansı kalmamış olan 2. Sıradaki Dinamo ile küme düşme tehlikesi yaşayan (vurgula: Rapid Bükreş ) kulübü anlaştılar: Rapid, sürpriz biçimde 5-3 kazanarak düşmekten kurtuldu, buna karşılık Dinamo gollerinin ikisini (vurgula: camataru) attı.
Sen bana, ben sana demişler. postelnicu ve general gheniou'nun himayesindeki (vurgula: flacara moreni ) 1986'da 17. hafta sonunda 9 puanla ligin dibine çöktüğü zaman, bu gözde takımı düşmekten kurtarmak için büyük birader in yardım etmesi gerekti. ve hayrettir, kendi sahasında namağlup olan Dinamo, bükreş'te bu taşra takımına 2-3 yeniliverdi. dinamo'nun iki golünü tabii (vurgula: camataru) attı.
1988 kupa finali etrafında dönen skandal dizisi dillere destandır. O zamanki Futbol Federasyonu Başkanı (vurgula: mircea angelescu ) naklediyor:
(vurgula: "89. dakikada durum 1-1 iken, gavril balint topu Dinamo ağlarına gönderdi. ama yan hakemin bayrağını gören orta hakem Dinamo lehine ofsaytı verdi. Steaualı oyuncular kararı protesto ederek hakemi tartakladılar ve şeref tribünündeki valentin çavuşesku'nun bir işaretiyle sahayı terk ettiler. Hakem kuralların öngördüğünden daha da fazla bir müddet bekledi ve sonra maçın tatiline karar vererek olayı rapor etti. Böyle bir olay karşısında dünyanın her sahasında uygulanan tek bir somut karar vardır: Sahayı terk eden takım 3-0 mağlup sayılır, oyuncular sportmenliğe aykırı davranışlarından ötürü cezalandırılırlar. Ne var ki, ertesi gün Emil Bobu'nun vekili yoldaş Mihalache; Spor Konseyi Başkanı General Gheorghe Gomoiu, ilgili iki kulübün başkanları, yüksek hakem kurulu başkanı Ghemigan ve benim katıldım bir komisyon topladı. Ben orada, böyle bir durumda kuralların neyi öngördüğünü anlattım. Bobunun vekili bunun üzerine yerinden fırlayarak aceleyle çıkıp gitti. Ertesi gün gazetelerde, Ulusal Beden Eğitimi ve Spor Konseyinin, Steaua'nın 2-1 galibiyetini ilan eden bir bildirisi yayımlandı. Oysa bu karar spor konseyince değil, merkez komitesinin 1 ve 2 numaralarınca alınmıştı.)
Böylece kupa Steaua'nun oldu. Buna karşılık Dinamo'nun kaptan (vurgula: ion andone), (vurgula: valentin çavuşesku)'yu adaletsiz tavrı nedeniyle açık bir şekilde protesto ettiği için bir yıl men cezası aldı. Devrimden sonra Steaua yönetimi haksız bir biçimde ele geçirilen kupayı Dinamo'ya iade etme kararı alacaktı.
Siyasi amaçlara hizmet eden usûlsüzlüklerin en sık rastlanan örneklerinden birisi, oyuncu temininde kullanılan yol-yordamdı. Steaua ve Dinamo böyle büyüdüler: korunmasız üniversite/öğrenci ve taşra kulüplerinin sırtından. Keza Bükreş'in polis takımı (vurgula: victoria) ön sıralara böyle yükseldi. (vurgula: flacara moreni), çavuşesku'nun doğduğu yerin takımı ve (vurgula: elena çavuşesku ) ve kızı (vurgula: zoe)'nin sevgili takımı olan (vurgula: fc olt ) birinci lige böyle çıkabildiler. Steaua ve Dinamo, her ne yolla olursa olsun kâh askere alma yoluyla, kâh tehdit ve şantajla ortalıktaki en iyi futbolcuları temin ettiler. öte yandan zengin kadrolarının artıklarıyla kardeş ufaklıkları beslediler. Dinamo, Victoria ve Moreni'yi; Steaua FC Oltu ve daha nadir olarak da (vurgula: ASA Tigru Mureş)'i.
Yıldız futbolcu gheorghe hagi vakası da tipik bir örnektir: Steaua Hagi'yi, 1987'de dinamo kiev'e karşı oynayacağı süper kupa maçı için Bükreş üniversitesinin takımı (vurgula: sportul studentesc)'den kiralamıştı. tabii (vurgula: valentin çavuşesku ) bu özel borcu geri vermeyi unutuverdi ve hagi o maçtan itibaren Steaua'da kalmış oldu. Elbette (b: Ilie çavuşesku ) ve bizzat diktatörün emirleriyle. Hagi gibi bir futbolcu kişiliğinin Steaua gibi birinci sınıf bir takımda kendini çok başka türlü geliştirebilmesi ayrı bir bahistir; ancak böylesi oyuncuları yaratan takımların bu gibi alışverişlerden eli boş ayrılmaları hangi hakka sığar? Devrimden sonra Steaua yönetimi meselenin bu durumunu idrak ederek Avrupa Kupa Galipleri Kupası şampiyonluğundan elde ettiği 600 bin doları (vurgula: Sportul Studentsesc)'in ve Hagi'nin daha önce oynadığı takımların hesabına aktarmaya karar verdi.
.. Aralık devrimi tüm toplumla birlikte sporu da zincirlerinden kurtardı. Romen futbolunu şirazesinden çıkaran ve ondan avanta yiyenlerin büyük bir bölümü bugün demir parmaklıklar arkasında. Evinde yapılan aramada başka pek çok şeyin yanı sıra 145 bin Lei, 295 kilo kahve, Batı'dan alınmış on bin plastik torba, 457 şişe yabancı marka likör ve beş renkli televizyon cihazı bulunan Victoria kulübü yöneticisi ve Bükreş Emniyet Müdürü (vurgula: Albay Marin Barbulescu)'ya değinmekle yetinelim. Romen sporu, hâlen ortalıkta serbestçe dolaşan bu gibilerden kendisini korumayı bilecektir. çavuşesku diktatörlüğü ülkeye ve yıkıntıları üzerinde kurulacak genç demokrasiye bir yığın dert, sorun ve yara bıraktı. Futbolun gündeminde ahlâki arınma ve buna karşı hâlâ direniş olsa bile kulüplerin demilitarizasyonu var. Futbolcu, antrenör ve takımların statüsünün ve toplumsal rolünün düzenlenmesi gerekiyor. Ve hepsinden önemlisi futbolun, sporun bütünü gibi kesinlikle siyasetin müdahalesi dışına taşınması gerekiyor.
---------------alıntı---------------
az evvel sona eren maçta zenit st petersburg'a deplasmanda 5-0 mağlup olmuştur. bu arada zenit st petersburg'un adı beşiktaş ile anılan hücum oyuncusu danko lazovic bu maçta da 18 kişilik takım kadrosuna dahil edilmemiştir.
16 eylül 2012 tarihinde fenerbahçe ülker'in cska moskova ile oynayacağı maç sonrası parkelere veda edecek olan oyuncu. yıllar önce efes pilsen ile oynanan bir maçta marcus haislip'i çileden çıkarmışlığı da vardır.
gasper vidmar'ın beşiktaş'a transfer ediliş şartını acilen gözden geçirmesi gerekli olan basketbol şubesi sorumlusudur. bakın sayın sözer belki henüz farkına varamamış olabilirsiniz ama geçen sezonu yarıştığı her kulvarda şampiyonlukla tamamlamış bir şubenin sorumluluğuna geldiniz. geçen sene çeyrek finalde tarafımızdan play off'un dışına itilmiş rakibimizin oyuncusunu yetiştirmek için transfer etmek beşiktaş'ın hedefleriyle, ismiyle, büyüklüğü ile bağdaşmaz. beşiktaş; alpella, banvit kırmızı veya yıldırımspor değildir.
akıl vermek haddime değildir. sadece başında bulunduğunuz şubenin ağırlığını bir kez daha hatırlatmak istedim.
akıl vermek haddime değildir. sadece başında bulunduğunuz şubenin ağırlığını bir kez daha hatırlatmak istedim.
galatarasay medical park ile sözleşme imzalamak için istanbul'a gelmiş 2.06 boyundaki sırp power forward. dışarıdan da yüzdeli şutları olup; eurocup seviyesi için sarı kırmızılıların işini fazlasıyla görebilecek bir oyuncudur. ayaklarının yavaş oluşu üst kademe takımlarda oynamasına engel olmuştur. kaldı ki (vurgula: maccabi tel aviv ) formasıyla da arzulanan performansı gösterememiştir.
fenerbahçe'nin, erman kunter gibi bir koçun elinde potansiyelini üst noktalara taşıyabilme ihtimalinden fena hâlde ürktüğünü ispatlamış sloven pivot. mike batiste'i alıyorsunuz, romain sato'yu alıyorsunuz, rivayetlere göre david andersen ile anlaşma aşamasındasınız ancak oynadığı her sezon taraftarınızın büyük çoğunluğunun yerin dibine soktuğu gasper vidmar'ın göstermesi olası iyi performans sonrası gelebilecek tepkilerden ödünüz patlıyor.
beşiktaş açısından bu şartlar ile olumlu bir transfer değildir. zira beşiktaş, fenerbahçe ülker'in pilot takımı değildir.
beşiktaş açısından bu şartlar ile olumlu bir transfer değildir. zira beşiktaş, fenerbahçe ülker'in pilot takımı değildir.
önümüzdeki sezon (vurgula: zalgiris kaunas) forması giyecektir.
pazartesi gününden sonra forvete transfer edilecek ismin kesinleşeceğini söylemiştir. santrafor demek istedi. hissettim ben.
1500 metre finali öncesinde trt mikrofununa şunları söyleyen gururumuz.
"sosyal medyada bizleri eleştirenlere şunu söylemek istiyorum. ne zaman ki dünyada son 16'ya kalacak herhangi bir şey yaparsınız o zaman bizleri eleştirebilirsiniz."
"sosyal medyada bizleri eleştirenlere şunu söylemek istiyorum. ne zaman ki dünyada son 16'ya kalacak herhangi bir şey yaparsınız o zaman bizleri eleştirebilirsiniz."
ispanya'nın finale kadar abd ile eşleşmemek için grubun son maçında brezilya'ya bilerek yenilmesinin sonucunu aldığı karşılaşma olmuştur.
bilhassa ikinci yarıda oynanan futbol ile kesinlikle enseyi karartmamamızı gerektiren maç olmuştur. şahsım adına bir şeyler söyleyecek olursam;
* necip uysal şu durumuyla ne yazık ki kesinlikle beşiktaş'ın ideal 11'inde kendisine yer bulamaz.
* oğuzhan özyakup ve olcay şahan bir şekilde as takıma monte edilmelidir.
* kesinlikle hugo almeida'nın servis yapabileceği, gol vuruşu vasatın üzerinde bir (b: santrafor) transfer edilmeldir. hatta şu ana kadar edilmeliydi.
* julien escude ve tomas sivok henüz birbirlerine uyum sağlayamamışlar ancak telaşa lûzum yok. bu ahenk sıkça yan yana oynamalarıyla kazanılacaktır.
* uğur boral henüz bitmediğini ispatlamak adına varını yoğunu ortaya koyuyor.
* samet aybaba'nın aklının ucundan bile geçmediğini biliyorum. ancak bana göre ibrahim toraman ile bir an önce yollar ayrılmalıdır. ne sağ bek ne de stoper olarak beşiktaş'a vereceği bir şey kalmadığını düşünüyor ve iddia ediyorum. süper ligden herhangi bir takımın sağ beki şu beşiktaş'ta kendisinden daha çok verim sağlar. yurt içinden yapılacak herhangi bir transferde (alper potuk, samuel holmen, veysel sarı vs.) tereddütsüz takasta teklif ederim. olmuyorsa rıdvan şimşek ya da erkan kaş'tan bir tanesini elim dahi titremeden o bölgeye koyarım.
* necip uysal şu durumuyla ne yazık ki kesinlikle beşiktaş'ın ideal 11'inde kendisine yer bulamaz.
* oğuzhan özyakup ve olcay şahan bir şekilde as takıma monte edilmelidir.
* kesinlikle hugo almeida'nın servis yapabileceği, gol vuruşu vasatın üzerinde bir (b: santrafor) transfer edilmeldir. hatta şu ana kadar edilmeliydi.
* julien escude ve tomas sivok henüz birbirlerine uyum sağlayamamışlar ancak telaşa lûzum yok. bu ahenk sıkça yan yana oynamalarıyla kazanılacaktır.
* uğur boral henüz bitmediğini ispatlamak adına varını yoğunu ortaya koyuyor.
* samet aybaba'nın aklının ucundan bile geçmediğini biliyorum. ancak bana göre ibrahim toraman ile bir an önce yollar ayrılmalıdır. ne sağ bek ne de stoper olarak beşiktaş'a vereceği bir şey kalmadığını düşünüyor ve iddia ediyorum. süper ligden herhangi bir takımın sağ beki şu beşiktaş'ta kendisinden daha çok verim sağlar. yurt içinden yapılacak herhangi bir transferde (alper potuk, samuel holmen, veysel sarı vs.) tereddütsüz takasta teklif ederim. olmuyorsa rıdvan şimşek ya da erkan kaş'tan bir tanesini elim dahi titremeden o bölgeye koyarım.
avrupa şampiyonasından sonra olimpiyatlarda da duble yaparak gönülleri fetheden altın kızlardır. ne zaman ki kolpa malzemeden yontulmuş putlar yerine aslıları gamzeleri karşılamak için havaalanlarını doludururuz, işte o zaman bir yerlere geliriz.
yeni sezonda bir yıl süreyle kiralık olarak blackburn rovers forması giyeceği galatasaray tarafından açıklanmış olan sağ forvet.
galatasaray medical park ile anlaşmış; alman vatandaşlığı da bulunan senegal asıllı beş numara. muhtemelen aktif basketbol kariyerini türkiye'de noktalayacaktır.
euroleague'deki rakiplerimizden brose baskets bamberg'in bostjan nachbar'dan sonraki ikinci önemli transferi olmuştur.
michael müller'in macar futbolundaki çöküşü irdeleyen yazısının başlığıdır. futbolda şike davası ile ilgili mahkemenin gerekçeli kararı açıklandığı saatlerde aklıma düşünce, belli kısımlarını paylaşmak istedim. biraz uzuncadır. sabrı ve zamanı olanlar bir göz gezdirebilir.[ybkz]swh[/ybkz]
---------------alıntı---------------
"ne istiyorsunuz ki?" diye patladı, macar futbolunun görmezden gelinemez performans ve cazibe kaybı nedeniyle gazetecilerin sıkıştırdığı birinci lig oyuncusu: "topluma şöyle bir bakın bakalım. toplum iyi işliyor mu ki? macar futbolunun zayıflığı, ekonomimizin ve politik hayatımızın yarım yamalaklığının ve yetersizliklerinin bir yansıması sadece."
macar topçuluğunun durumunun toplumsal belirlenimine ilişkin bu kavrayış basitliği cezasız kalmadı. bir gazetecinin sivri kaleminden yakayı kurtaramadı. "acaba ülkenin borç yükünü düşünmek, korner atarken bu oyuncumuzun konsantrasyonunu mu bozuyor?" diye şeytanca sordu.
80'li yıllarda macar futbol dünyası üç büyük şike skandalıyla sarsıldı. 1983 yazında, ölü mevsimi değerlendirmek için düzenlenen toto turnuvalarının birinde, bir çok sonucun ısmarlama sonuçlar olduğu duyuruldu. şartlar hileye müsaitti: ilgili takımlar açısından toto turnuvası maçlarının hiçbir önemi yoktu. işlerini sağlama bağlamak isteyen fanatik bahisçiler fırsatın kokusunu almışlardı. daha talepkâr olan bazı takımlar bir maçı üç kasa bira karşılığında sattılar. bu skandala toplam 68 oyuncu ve on bir hakem karışmıştı.
1983/84 sezonunun son haftalarında küme düşmeme mücadelesi bir açık arttırma karakterine büründü: kim daha fazla veriyor? aralarında şampiyonluğu kesinlemiş durumda bulunan (b: honved budapeşte ) dahil olmak üzere dört takımın bu işe bulaştığı ortaya çıktı. ne var ki küme düşen (b: ss cepel)'in iki oyuncusu çok sert biçimde cezalandırılırken (10 yıl mahrumiyet cezası), işe karışan honved oyuncuları para cezası karşılığında salıverildi. neden? honved, kulüp genel kaptanı[ybkz]swh[/ybkz] (b: györgy mezey ) yönetiminde güçlü bir takım oluşturma yolunda görünüyordu; onun için korundu. bu karar en üst politik düzeyde kutsanarak verildi. futbolun halkın ruh hâli üzerindeki etkisinin hep ciddiye alındığına dair bir gösterge mi? hakikaten bir dizi dikkate değer sonuç, kitlelerin futbol tembelliğini coşkuya dönüştürmüştü.
olayın farklı ölçütlerle değerlendirilmesinin acısı çıktı. kimsenin gözü korkmadığı için 1987/88 sezonunun sonlarında da da hileli işler döndü. bu kez soruşturmayı polis sürdürdü; on iki takımdan oyuncular, antrenörler ve yöneticiler mahkeme önünde hesap vermek zorunda kaldılar. hükümler verildi ve çok geçmeden yumuşatıldı. macar futbol birliği, başından itibaren içişleri bakanlığının suç duyurusunda bulunması üzerine polis operasyonu başlatılmasını şaşkınlıkla karşılamıştı. o günler, 1956 devriminin yıldönümü vesilesiyle birtakım gösterilerin yapılmasından korkulan 23 ekim civarındaki günlerdi. bu sefer başka bir versiyonuyla halkın afyonu olarak futbol mu? bir futbol skandalının dikkatleri başka yere çekmek için manevra olarak kullanılması mı? birileri böyle bir fikir yumurtladıysa bile iki yanlış varsayıma dayanıyor demekti: birincisi bugünkü macaristan'daki politik bilinç hakkında, ikincisi insanların düşüncesinde futbolun veya bir futbol skandalının kapladığı yer hakkında.
zaten şikeye karışan oyuncular da kabahatlerinden ötürü fazla tantana koparıldığı kanısındaydılar. "biz küçük balıklarız sonuçta" savını ileri sürdüler: "bu toplumda para yedirmeden yapılabilecek hangi iş var ki?". onların ağzından duyulduğunda pek ikna edici olmasa da büyük veya küçük çapta yozlaşma, "hizmet et benim için, hizmet edeyim senin için" ilkesinin toplumun geniş alanlarına hâkim olması tartışmasız gerçeklerdi. belli ki futbolcu çevresinde gördüklerini model alıyordu. pek de başarıyı teşvik etmeyen bir modeldi bu. bu durum da bu spor dalının içinde bulunduğu rezaleti toplumun hâlinin bir yansıması olarak genç futbolcunun yazının girişinde alıntılanan görüşünün onaylanması bir bakıma.
macar toplumu çok uzun süredir geçiş hâlinde bulunuyor. futbola ilişkin olarak bu hâl belki şöyle özetlenebilir: totaliter sistemlerdeki gibi yönlendirme imkânları (örneğin emirle gücün bir takımda yoğunlaşmasını sağlamak) artık yok. başarı için böylesi sistemler için açık olan teşvikler (dış geziler) de yok. aşılmış toplumsal koşullara ait bakiyeler ise hâlâ duruyor. her şeye kâdir edalı kulüp patronlarını ve koruyucularını düşünelim. batılı kulüpleri örnek alarak ekonomik rasyonalizm ve performansa dayalı katı bir bakış açısını devreye sokma denemeleri, öncelikle genel iktisadî zihniyete takılıyor. futbolculara bir süredir tanınan serbesti -hangi yaşta olurlarsa olsunlar yurt dışında oynayabilmek için sözleşme imzalayabiliyorlar- macar futboluna şimdilik sadece kan kaybı getirdi.
başarıya dayalı sporlarla birlikte futbolun, "eski düzen" de tattıkları belirli avantajlar da ortadan kalktı. piyasa ekonomisine dayalı futbol işletmesinden umulan yararlar da hayata geçemiyor. gerçi macar kulüplerinde de oyuncu ticareti batılı merkantil modele göre tıkırında gidiyor (transfer ücretleri gittikçe büyüyor) ama avrupa futbolunun üst ve orta sınıfıyla rekabet edebilir olmaktan çok uzaklar.
batılı modelin hiç özlenmeyen bazı görüntüleriyle bazı görünümleriyle giderek daha fazla benzer hâle geliniyor. stadyumlar ve çervreleri artan sıklıkla kavga-dövüş sahneleri hâline geliyor. (b: ferencvaroş) taraftarlarının sayıca fazla güçlü olmayan ama o ölçüde de militan bir kesimi özellikle sevimsiz. ve "yeni" nin orta yerinde fazlasıyla "eski" bir şey: birçok yahudi'nin desteklediği (b: mtk-vm budapeşte ) takımının deplasman maçlarında anti-semitik aşağılayıcı tezahüratlar duyuluyor. bu, daha dört-beş yıl önce başladı. o zamanlar medya için bir tabu olan anti-semitizm, gizil olmaktan çıktı.
macar toplumunun hızlanan geçiş sürecinin karanlık bir yüzü de kaçınılmaz olarak var. kaygıların ve korkuların yanında elbette daha iyi bir geleceğe dair umutlar da yaşıyorlar, bu umutlar çok uzakta görünse bile. yaşadıkları bunalımı toplumsal koşullara bağlayan futbolcular, başarılı bir dönüşüme bağlı olarak sporlarının da yeniden yükseleceğini vaadediyorlar. ama böyle olacağına dair kimse onlara söz veremez. giderek çoğulculaşan, liberalleşen macaristan'da ilgilerin çeşitlenmesine bağlı olarak futbolun gittikçe daha önemsiz bir konu hâline gelmesi de gayet mümkün görünüyor. kim bilir? futbolun mevcut ve geçmişte kalan kimi olguları toplumsal yönden açıklanabilir.
ama kehanetler toto kâğıdına mahsus kalmalı.
---------------alıntı---------------
buraya kadar sıkılmadan okuyan kartallar arasında yapılacak çekilişte talihli beş kişi, beşiktaş'ın yeni forvet transferinin youtube videosu altına "welcome to beşiktaş" yazma hakkına sahip olacak. az şey mi?[ybkz]swh[/ybkz]
benim ise ütü yapmam lâzım. hiç beceremiyorum bu işi yahu. neyse. saygılar.
---------------alıntı---------------
"ne istiyorsunuz ki?" diye patladı, macar futbolunun görmezden gelinemez performans ve cazibe kaybı nedeniyle gazetecilerin sıkıştırdığı birinci lig oyuncusu: "topluma şöyle bir bakın bakalım. toplum iyi işliyor mu ki? macar futbolunun zayıflığı, ekonomimizin ve politik hayatımızın yarım yamalaklığının ve yetersizliklerinin bir yansıması sadece."
macar topçuluğunun durumunun toplumsal belirlenimine ilişkin bu kavrayış basitliği cezasız kalmadı. bir gazetecinin sivri kaleminden yakayı kurtaramadı. "acaba ülkenin borç yükünü düşünmek, korner atarken bu oyuncumuzun konsantrasyonunu mu bozuyor?" diye şeytanca sordu.
80'li yıllarda macar futbol dünyası üç büyük şike skandalıyla sarsıldı. 1983 yazında, ölü mevsimi değerlendirmek için düzenlenen toto turnuvalarının birinde, bir çok sonucun ısmarlama sonuçlar olduğu duyuruldu. şartlar hileye müsaitti: ilgili takımlar açısından toto turnuvası maçlarının hiçbir önemi yoktu. işlerini sağlama bağlamak isteyen fanatik bahisçiler fırsatın kokusunu almışlardı. daha talepkâr olan bazı takımlar bir maçı üç kasa bira karşılığında sattılar. bu skandala toplam 68 oyuncu ve on bir hakem karışmıştı.
1983/84 sezonunun son haftalarında küme düşmeme mücadelesi bir açık arttırma karakterine büründü: kim daha fazla veriyor? aralarında şampiyonluğu kesinlemiş durumda bulunan (b: honved budapeşte ) dahil olmak üzere dört takımın bu işe bulaştığı ortaya çıktı. ne var ki küme düşen (b: ss cepel)'in iki oyuncusu çok sert biçimde cezalandırılırken (10 yıl mahrumiyet cezası), işe karışan honved oyuncuları para cezası karşılığında salıverildi. neden? honved, kulüp genel kaptanı[ybkz]swh[/ybkz] (b: györgy mezey ) yönetiminde güçlü bir takım oluşturma yolunda görünüyordu; onun için korundu. bu karar en üst politik düzeyde kutsanarak verildi. futbolun halkın ruh hâli üzerindeki etkisinin hep ciddiye alındığına dair bir gösterge mi? hakikaten bir dizi dikkate değer sonuç, kitlelerin futbol tembelliğini coşkuya dönüştürmüştü.
olayın farklı ölçütlerle değerlendirilmesinin acısı çıktı. kimsenin gözü korkmadığı için 1987/88 sezonunun sonlarında da da hileli işler döndü. bu kez soruşturmayı polis sürdürdü; on iki takımdan oyuncular, antrenörler ve yöneticiler mahkeme önünde hesap vermek zorunda kaldılar. hükümler verildi ve çok geçmeden yumuşatıldı. macar futbol birliği, başından itibaren içişleri bakanlığının suç duyurusunda bulunması üzerine polis operasyonu başlatılmasını şaşkınlıkla karşılamıştı. o günler, 1956 devriminin yıldönümü vesilesiyle birtakım gösterilerin yapılmasından korkulan 23 ekim civarındaki günlerdi. bu sefer başka bir versiyonuyla halkın afyonu olarak futbol mu? bir futbol skandalının dikkatleri başka yere çekmek için manevra olarak kullanılması mı? birileri böyle bir fikir yumurtladıysa bile iki yanlış varsayıma dayanıyor demekti: birincisi bugünkü macaristan'daki politik bilinç hakkında, ikincisi insanların düşüncesinde futbolun veya bir futbol skandalının kapladığı yer hakkında.
zaten şikeye karışan oyuncular da kabahatlerinden ötürü fazla tantana koparıldığı kanısındaydılar. "biz küçük balıklarız sonuçta" savını ileri sürdüler: "bu toplumda para yedirmeden yapılabilecek hangi iş var ki?". onların ağzından duyulduğunda pek ikna edici olmasa da büyük veya küçük çapta yozlaşma, "hizmet et benim için, hizmet edeyim senin için" ilkesinin toplumun geniş alanlarına hâkim olması tartışmasız gerçeklerdi. belli ki futbolcu çevresinde gördüklerini model alıyordu. pek de başarıyı teşvik etmeyen bir modeldi bu. bu durum da bu spor dalının içinde bulunduğu rezaleti toplumun hâlinin bir yansıması olarak genç futbolcunun yazının girişinde alıntılanan görüşünün onaylanması bir bakıma.
macar toplumu çok uzun süredir geçiş hâlinde bulunuyor. futbola ilişkin olarak bu hâl belki şöyle özetlenebilir: totaliter sistemlerdeki gibi yönlendirme imkânları (örneğin emirle gücün bir takımda yoğunlaşmasını sağlamak) artık yok. başarı için böylesi sistemler için açık olan teşvikler (dış geziler) de yok. aşılmış toplumsal koşullara ait bakiyeler ise hâlâ duruyor. her şeye kâdir edalı kulüp patronlarını ve koruyucularını düşünelim. batılı kulüpleri örnek alarak ekonomik rasyonalizm ve performansa dayalı katı bir bakış açısını devreye sokma denemeleri, öncelikle genel iktisadî zihniyete takılıyor. futbolculara bir süredir tanınan serbesti -hangi yaşta olurlarsa olsunlar yurt dışında oynayabilmek için sözleşme imzalayabiliyorlar- macar futboluna şimdilik sadece kan kaybı getirdi.
başarıya dayalı sporlarla birlikte futbolun, "eski düzen" de tattıkları belirli avantajlar da ortadan kalktı. piyasa ekonomisine dayalı futbol işletmesinden umulan yararlar da hayata geçemiyor. gerçi macar kulüplerinde de oyuncu ticareti batılı merkantil modele göre tıkırında gidiyor (transfer ücretleri gittikçe büyüyor) ama avrupa futbolunun üst ve orta sınıfıyla rekabet edebilir olmaktan çok uzaklar.
batılı modelin hiç özlenmeyen bazı görüntüleriyle bazı görünümleriyle giderek daha fazla benzer hâle geliniyor. stadyumlar ve çervreleri artan sıklıkla kavga-dövüş sahneleri hâline geliyor. (b: ferencvaroş) taraftarlarının sayıca fazla güçlü olmayan ama o ölçüde de militan bir kesimi özellikle sevimsiz. ve "yeni" nin orta yerinde fazlasıyla "eski" bir şey: birçok yahudi'nin desteklediği (b: mtk-vm budapeşte ) takımının deplasman maçlarında anti-semitik aşağılayıcı tezahüratlar duyuluyor. bu, daha dört-beş yıl önce başladı. o zamanlar medya için bir tabu olan anti-semitizm, gizil olmaktan çıktı.
macar toplumunun hızlanan geçiş sürecinin karanlık bir yüzü de kaçınılmaz olarak var. kaygıların ve korkuların yanında elbette daha iyi bir geleceğe dair umutlar da yaşıyorlar, bu umutlar çok uzakta görünse bile. yaşadıkları bunalımı toplumsal koşullara bağlayan futbolcular, başarılı bir dönüşüme bağlı olarak sporlarının da yeniden yükseleceğini vaadediyorlar. ama böyle olacağına dair kimse onlara söz veremez. giderek çoğulculaşan, liberalleşen macaristan'da ilgilerin çeşitlenmesine bağlı olarak futbolun gittikçe daha önemsiz bir konu hâline gelmesi de gayet mümkün görünüyor. kim bilir? futbolun mevcut ve geçmişte kalan kimi olguları toplumsal yönden açıklanabilir.
ama kehanetler toto kâğıdına mahsus kalmalı.
---------------alıntı---------------
buraya kadar sıkılmadan okuyan kartallar arasında yapılacak çekilişte talihli beş kişi, beşiktaş'ın yeni forvet transferinin youtube videosu altına "welcome to beşiktaş" yazma hakkına sahip olacak. az şey mi?[ybkz]swh[/ybkz]
benim ise ütü yapmam lâzım. hiç beceremiyorum bu işi yahu. neyse. saygılar.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?