ntvspor'a göre kesinleşen maç 11'lerine bakıldığında tayfur havutçu'nun ileri uçtaki tercihini edu gonçalves de oliveira'dan yana kullanacağı maçtır.
yarın saat 11.00'de antalya'da tff başkanı yıldırım demirören tarafından şike soruşturmasıyla ilgili nihai kararın açıklanacağı basın toplantısıdır. herkesin şimdiden yüreği ağzında olup açıklanacak karar beklenmektedir. eğer şikeyi sahaya yansıtmışlarsa (b: hannover96 ) kulübüne en ağır cezanın verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
dün geceki programın reklam dönüşünde (b: murat bardakçı ) ve (b: erhan afyoncu)'nun şu diyalogla(?) sobelendiği program olmuştur. sarışın ablamız da durumu toparlamak için konya'ya selam yollamaktadır. bambaşkaymışsınız.
http://tinyurl.com/brzzyvs
http://tinyurl.com/brzzyvs
29 nisan 2012 real madrid sevilla maçı'nı anlatmakta olan ercan taner ağabeyin ispanyol basınına dayandırdığı haberlere göre önümüzdeki sezonlar için paris saint germain ile büyük ölçüde anlaştığını öğrendiğimiz arjantin menşeli santrafor.
kaleci dışındaki bütün oyuncuların birbirlerinin görevini rahatlıkla üstlenebildiği, yani takımın sağ bekinin oyunun o an ki durumuna göre orta sahanın ortasından vereceği bir pasla forveti kaçırabildiği ya da hücum oyuncusunun kendi defansının kademesine girerek gol tehlikesini uzaklaştırabildiği bir modeli ifade eden ve 1970'lerden sonra hollanda'nın en güzel örneklerini sergilediği anlayış, felsefe.
kaleciyi bir tarafa bırakırsak, diğer futbolcuların kesin çizgilerle sınırlanmış bir görev alanı olmadığı için yüksek fizik güç gerektirir. bunun yanında bir saha içi lidere de ihtiyaç vardır. saha içindeki herkesin her görevi üstlenmesi gereken bir anlayış üzerine kurulduğu için toplu halde hücum ve toplu halde savunma, bu sistemin karakterini meydana getirir. elbette bu felsefeyi sürükleyen ülke olarak hollanda'yı gösterdik ancak halit kıvanç'ın anlattığı dünya kupası belgesellerinden öğrendiğimiz kadarı ile ilk kibriti çakan 1950'lerin o meşhur (vurgula: macaristan milli takımı)'nın başında bulunan (vurgula: gusztav sebes ) olmuştur. sosyalist bir gelenekle yoğrulmuş olan sebes, takımdaki bütün oyuncuların sahadaki yükü eşit olarak paylaşacağı bir sistem dizayn etmiştir.
sebes'ten yıllar sonra total futbolu tüm dünyanın bildiği anlamda ortaya çıkarmak ve geniş kitlelere izletmek hollandalı teknikli adam (vurgula: rinus michels)'e kısmet olmuştur. 1960'ların ortasından itibaren -yıllarca forvet olarak görev yaptığı- afc ajax'in başına geçen michels, total futbol felsefesini oturtmak için bir an önce kolları sıvamıştır. tabi saha içinde sürekli yer değiştirmeleri ve hareket halinde olmayı gerektiren, keskin mevki ayırımlarını ortadan kaldırmayı amaçlayan bu sistemi şaşkınlıkla karışık ilk yadırgayan ister istemez futbolcular olmuş; "lan nereden getirdiler bu adamı başımıza arkadaş, madem bıraktın futbolu git bir spor gazetesinde maç yazısı yaz, git yayıncı kuruluşta yorumculuk yap." şeklinde çemkirmelere başlamışlardır. hatta o günlerde henüz yeni evlenmiş takım kaptanının yakın çevresine "arkadaş bir total futbol boku çıkardı başımıza, bizim yaptığımız idmanı alman ordusu yapmıyordur yemin ediyorum. akşam eve her tarafım tutulmuş gidiyorum. hanımla arkadaş gibi olduk allah seni inandırsın." şeklinde dert yandığı da rivayet edilir.
neyse hanımlar beyler, konuyu çok dağıtmayalım. rinus michels yönetimindeki afc ajax, çok geçmeden kendisini göstermeye ve kupaları toplamaya başlar. ülke dışına çıkıldığında her ne kadar 1969 yılındaki şampiyon kulüpler kupası finalinde bir başka futbol anlayışının (bkz: catenaccio) bayraktarlığını üstlenmiş ac milan'a kaybetseler de, 1971 yılında yine aynı kupanın finalinde (vurgula: ferenc puskas ) yönetimindeki panathinaikos'a karşı kazanarak şampiyonluğa erişeceklerdir.
aynı (vurgula: rinus michels), artık ulusal çapta bu sistem aracılığyla başarılar elde etmesi için almanya'da düzenlenecek olan 1974 dünya kupası öncesinde (vurgula: hollanda milli takımı)'nın teknik direktörlüğüne getirilir. pek çoğumuzun belgesellerden seyrettiği (vurgula: federal almanya ) ile oynadıkları o meşhur ve dramatik finalde, sahada bir futbol resitali sunmalarına rağmen maçı ve kupayı kaybederler. johan cruyff, (vurgula: johan neeskens), (vurgula: arie haan ) gibi müthiş isimlerden oluşan bu takımın intikamını, 1988 yılında yine almanya'da yine rinus michels'in başında olduğu hollanda, yine federal almanya'ya karşı bu sefer yarı finalde ronald koeman, frank rijkaard, ruud gullit, marco van basten gibi isimler liderliğinde 2-1'lik galibiyetle alacaktır. aynı hollanda finalde de (vurgula: sscb)'yi mağlup ederek kupaya uzanacaktır.
(vurgula: rinus michels)'ten sonra total futbol'un bayrağını devralacak kişinin şüphesiz johan cruyff'tan başkası olması düşünülemezdi, zaten öyle de olmuştur. (vurgula: sarı fare), bugün hâlen fc barcelona'nın oynadığı sistemin 1990'larda temelini atan kişidir.
bu masal da burada bitti. onlar ermiş muradına, biz çıkalım beleştepe'ye. gökten üç ekrem dağ düşmüş. biri bana, biri bu yazıyı yazana, biri de gidiyorum bu'ya.
kaleciyi bir tarafa bırakırsak, diğer futbolcuların kesin çizgilerle sınırlanmış bir görev alanı olmadığı için yüksek fizik güç gerektirir. bunun yanında bir saha içi lidere de ihtiyaç vardır. saha içindeki herkesin her görevi üstlenmesi gereken bir anlayış üzerine kurulduğu için toplu halde hücum ve toplu halde savunma, bu sistemin karakterini meydana getirir. elbette bu felsefeyi sürükleyen ülke olarak hollanda'yı gösterdik ancak halit kıvanç'ın anlattığı dünya kupası belgesellerinden öğrendiğimiz kadarı ile ilk kibriti çakan 1950'lerin o meşhur (vurgula: macaristan milli takımı)'nın başında bulunan (vurgula: gusztav sebes ) olmuştur. sosyalist bir gelenekle yoğrulmuş olan sebes, takımdaki bütün oyuncuların sahadaki yükü eşit olarak paylaşacağı bir sistem dizayn etmiştir.
sebes'ten yıllar sonra total futbolu tüm dünyanın bildiği anlamda ortaya çıkarmak ve geniş kitlelere izletmek hollandalı teknikli adam (vurgula: rinus michels)'e kısmet olmuştur. 1960'ların ortasından itibaren -yıllarca forvet olarak görev yaptığı- afc ajax'in başına geçen michels, total futbol felsefesini oturtmak için bir an önce kolları sıvamıştır. tabi saha içinde sürekli yer değiştirmeleri ve hareket halinde olmayı gerektiren, keskin mevki ayırımlarını ortadan kaldırmayı amaçlayan bu sistemi şaşkınlıkla karışık ilk yadırgayan ister istemez futbolcular olmuş; "lan nereden getirdiler bu adamı başımıza arkadaş, madem bıraktın futbolu git bir spor gazetesinde maç yazısı yaz, git yayıncı kuruluşta yorumculuk yap." şeklinde çemkirmelere başlamışlardır. hatta o günlerde henüz yeni evlenmiş takım kaptanının yakın çevresine "arkadaş bir total futbol boku çıkardı başımıza, bizim yaptığımız idmanı alman ordusu yapmıyordur yemin ediyorum. akşam eve her tarafım tutulmuş gidiyorum. hanımla arkadaş gibi olduk allah seni inandırsın." şeklinde dert yandığı da rivayet edilir.
neyse hanımlar beyler, konuyu çok dağıtmayalım. rinus michels yönetimindeki afc ajax, çok geçmeden kendisini göstermeye ve kupaları toplamaya başlar. ülke dışına çıkıldığında her ne kadar 1969 yılındaki şampiyon kulüpler kupası finalinde bir başka futbol anlayışının (bkz: catenaccio) bayraktarlığını üstlenmiş ac milan'a kaybetseler de, 1971 yılında yine aynı kupanın finalinde (vurgula: ferenc puskas ) yönetimindeki panathinaikos'a karşı kazanarak şampiyonluğa erişeceklerdir.
aynı (vurgula: rinus michels), artık ulusal çapta bu sistem aracılığyla başarılar elde etmesi için almanya'da düzenlenecek olan 1974 dünya kupası öncesinde (vurgula: hollanda milli takımı)'nın teknik direktörlüğüne getirilir. pek çoğumuzun belgesellerden seyrettiği (vurgula: federal almanya ) ile oynadıkları o meşhur ve dramatik finalde, sahada bir futbol resitali sunmalarına rağmen maçı ve kupayı kaybederler. johan cruyff, (vurgula: johan neeskens), (vurgula: arie haan ) gibi müthiş isimlerden oluşan bu takımın intikamını, 1988 yılında yine almanya'da yine rinus michels'in başında olduğu hollanda, yine federal almanya'ya karşı bu sefer yarı finalde ronald koeman, frank rijkaard, ruud gullit, marco van basten gibi isimler liderliğinde 2-1'lik galibiyetle alacaktır. aynı hollanda finalde de (vurgula: sscb)'yi mağlup ederek kupaya uzanacaktır.
(vurgula: rinus michels)'ten sonra total futbol'un bayrağını devralacak kişinin şüphesiz johan cruyff'tan başkası olması düşünülemezdi, zaten öyle de olmuştur. (vurgula: sarı fare), bugün hâlen fc barcelona'nın oynadığı sistemin 1990'larda temelini atan kişidir.
bu masal da burada bitti. onlar ermiş muradına, biz çıkalım beleştepe'ye. gökten üç ekrem dağ düşmüş. biri bana, biri bu yazıyı yazana, biri de gidiyorum bu'ya.
(b: trabzonspor)'un çok kötü, (b: galatasaray)'ın geçen haftaki (b: fenerbahçe) maçına yakın bir oyun sergilediği maçtır. aynı (b: trabzonspor), 15 nisan 2012 fenerbahçe trabzonspor maçı'nda da çok kötü oynamış ve 2-0 mağlup olmuştur. o müsabakada da farklı mağlup olmaktan sarı lacivertli oyuncuların gününde olmaması nedeniyle kurtulmuştur.
fenerbahçelilerin, trabzonspor'u mağlup ettiklerinde "çok güzel bir futbol ve harika tribünlerle kazanılan maç eheh" yorumlarını yapmalarına karşılık; aynı kötü futbolu oynayan trabzonspor galatasaray'a yenilirse "satılmış trabzon" yaklaşımları yakışık almamaktadır.
fenerbahçelilerin, trabzonspor'u mağlup ettiklerinde "çok güzel bir futbol ve harika tribünlerle kazanılan maç eheh" yorumlarını yapmalarına karşılık; aynı kötü futbolu oynayan trabzonspor galatasaray'a yenilirse "satılmış trabzon" yaklaşımları yakışık almamaktadır.
geçen sene atv ekranında (b: 5'er beşer ) adıyla yayınlanan programın 3 mayıs'ta star tv'de başlayacak olmasıyla birlikte aldığı yeni isim. (b: ali sunal), (b: alper kul), (b: okan çabalar ) ve (b: irem sak ) yine ekipteler. kadroya bu isimlere ek olarak (b: erdem yener ) ve (b: aylin kontente ) de girmiş. haydi bakalım kolay gelsin.
beşiktaş futbol şubesinin yeni patronu. bu demektir ki herkes ateşten gömlek giyerken, kendisi aynı ateşten bir takım elbise sipariş etmiştir. bilgisi, görgüsü ve beşiktaşlılığı kendisine beslenen umut ve güvenle birleşince, "beşiktaş'ın bir kuruşu boşa gitmeyecek" hissi kaplıyor bütün bedenleri. en azından kandırılmayacağından emin artık beşiktaşlı. bu da son 12 yılını türlü kişilerin, zihniyetlerin dolmuşuna bindirilerek geçiren bizler için az şey değil.
hariri ailesi'nin muhtemelen çok üzüldüğü kesintidir. bizim internet superonlinedır fiber fiber yaylalar.
pazar akşamı saat 21.30'da ntv spor'dan canlı yayınlanmaya çalışılacak müsabaka. oturmuş bir takım elan chalon. yıllarca asvel takımını çalıştırmış, final four görmüş (vurgula: gregor beugnot ) koçluğunu yürütüyor. takımın en etkili oyuncusu olan (vurgula: blake schilb)'in iyi savunulması noktasında david hawkins'e büyük iş düşecek. boşluğu yakaldığı anda kesinlikle affetmiyor. oyun kurucuları (vurgula: malcolm delaney), arroyo kalibresinde bir oyuncu değil. ancak takıma ritm kazandıran, takımı oynatabilen bir adam. hızlı, içeriye delici penetreleri var. bir başka dikkat çeken isim pota altı oyuncuları abdul aminu. kendisi bonsu kadar atlet, uçana kaçana zıplayan bir arkadaş. diğer pota altı oyuncusu (vurgula: jean-baptiste adolphe ) yapılı ve oldukça sert bir oyuncu. boyalı alanı iyi kapatıyor. ancak ayakları yavaş olduğu için rahatlıkla erken faul problemine sokulabilir. kenardan gelecek oyuncuları çok etkili değil. yine de bu durum bizim için pek bir avantaj teşkil etmiyor. zira beşiktaş bench'inin de çok iyi olduğu söylenemez. (vurgula: nicolas lang)'e dikkat edilmeli. boş bırakıldığı zaman sürpriz üçlüklerle skora katkıda bulunuyor.
bizim adımıza szolnoki olaj karşısında sergilenen oyundan daha kötüsü olamaz diye düşünüyorum. bu kadar yaklaşmışken, olanca gayret ortaya konulmalıdır. hem takım hem taraftar şampiyonluğu haketmiştir.
önce fenerbahçe, sonra elan chalon. haydi o zaman.
remzin kara kartallar gibi manileri yen aş; layıktır bu vasıflar sana ey şanlı beşiktaş.
bizim adımıza szolnoki olaj karşısında sergilenen oyundan daha kötüsü olamaz diye düşünüyorum. bu kadar yaklaşmışken, olanca gayret ortaya konulmalıdır. hem takım hem taraftar şampiyonluğu haketmiştir.
önce fenerbahçe, sonra elan chalon. haydi o zaman.
remzin kara kartallar gibi manileri yen aş; layıktır bu vasıflar sana ey şanlı beşiktaş.
ibrahim altınsay'ı futbol branşının yeniden yapılanmasından sorumlu olarak görev başına geçmeye ikna ederek - ki biliyoruz ki bu pek öyle kolay olmamıştır- , gerçekten bir şeyleri rayına koymak için canla başla çalıştığını ispat etmiş yönetimdir. altınsay, samimiyetine inanmadığı bir organizasyonun içinde kesinlikle yer almaz. yanlış olduğuna inandığımız şeyleri nasıl buraya yazıyorsak, doğru olduğuna kanaat getirdiğimiz hamleleri de açık yüreklilikle belirtmemiz gerekirdi. iş bu entry, bu sebepten yazılmıştır.
patronları ferit şahenk'in tuttuğu takımın basketbol şubesi (vurgula: madagaskar)'da düzenlenen özel bir turnuvaya katılacak olsa tüm canlı yayın ekipmanları ile bir hafta önceden orada hazır bulunacağına inandığım sipor kanalı. teeee macaristanlara resmi turnuva koyarsa fiba, adamlar ne yapsın.
şu şekilde hicvedilen reklamdır.
http://tinyurl.com/cbadflk
http://tinyurl.com/cbadflk
kendisinin de barcelona ile kalıcı başarılar yakalaması halinde katalanlar tarafından (b: mareşal tito) olarak anılması muhtemeldir.[ybkz]swh[/ybkz]
başta (vurgula: adana) olmak üzere, (vurgula: gaziantep) ve (vurgula: kahramanmaraş)'ta da sıklıkla kullanılan, "eften püften", "sıradan", "avam" gibi anlamları karşılayan ve bana söylemesi müthiş keyif veren bir yöresel deyim. siz de deneyin farkı göreceksiniz.[ybkz]swh[/ybkz]
basketbolda ikinci kademe ekipler olarak adlandırabileceğimiz macaristan, çek cumhuriyeti, hollanda, belçika gibi ülkelerin takımlarının ortak özelliği, kendi sahalarında oynadıkları maçlarda yoğun seyirci desteğine arkalarına alarak boyalı alandan ziyade üç sayılık atışlardaki isabet yüzdesine dayalı olarak maçı kazanmayı hedeflemeleridir.
eğer ki (b: beşiktaş), (b: szolnoki olaj)'a bu anlamda bir ritm yakalatırsa işi zorlaşabilir. çünkü bu tip takımlar yakalamış oldukları coşkuyla bariz faullere, aleni hatalı yürümelere başvurur ve genel itibariyle hakemler tarafından kollanmaya başlarlar. o yüzden rakibin üç sayılık atış girişimlerini çok iyi savunmak gerekecektir. hücumda ise bizim aynı yola başvurmamızın şart olduğunu zannetmiyorum. pops mensah bonsu ve son haftaların formda oyuncusu ersin dağlı üzerinden boyalı alanda macar ekibine karşı üstünlük kurabiliriz. çizilen hucum setleri gereği zoran erceg, serhat çetin gibi isimler dış atışlarıyla skora katkıda bulunacaklardır. carlos arroyo hemen her maç maksimumunu sahaya döken bir adam. bu maçta da en önemli kozumuz olacaktır. david hawkins de aynı şekilde. ancak göstereceği performansla doğru orantılı olarak bu maçın kilit isimi son haftalarda kendisinden beklenilenin epeyce gerisinde kalan marcelus kemp olacaktır diye düşünüyorum.
son olarak hatırdan çıkarmamakta fayda var. (b: szolnoki olaj)'ın, bu turnuvaların[ybkz]swh[/ybkz] başat takımlarından ve doğal favorilerinden birisi olan letonya temsilcisi (b: ventspils)'i hem kendi sahalarında hem de deplasmanda mağlup ederek dörtlü finale kaldığını dikkate alalım. yani öyle çok da hello cello bir takım değiller.
eğer ki (b: beşiktaş), (b: szolnoki olaj)'a bu anlamda bir ritm yakalatırsa işi zorlaşabilir. çünkü bu tip takımlar yakalamış oldukları coşkuyla bariz faullere, aleni hatalı yürümelere başvurur ve genel itibariyle hakemler tarafından kollanmaya başlarlar. o yüzden rakibin üç sayılık atış girişimlerini çok iyi savunmak gerekecektir. hücumda ise bizim aynı yola başvurmamızın şart olduğunu zannetmiyorum. pops mensah bonsu ve son haftaların formda oyuncusu ersin dağlı üzerinden boyalı alanda macar ekibine karşı üstünlük kurabiliriz. çizilen hucum setleri gereği zoran erceg, serhat çetin gibi isimler dış atışlarıyla skora katkıda bulunacaklardır. carlos arroyo hemen her maç maksimumunu sahaya döken bir adam. bu maçta da en önemli kozumuz olacaktır. david hawkins de aynı şekilde. ancak göstereceği performansla doğru orantılı olarak bu maçın kilit isimi son haftalarda kendisinden beklenilenin epeyce gerisinde kalan marcelus kemp olacaktır diye düşünüyorum.
son olarak hatırdan çıkarmamakta fayda var. (b: szolnoki olaj)'ın, bu turnuvaların[ybkz]swh[/ybkz] başat takımlarından ve doğal favorilerinden birisi olan letonya temsilcisi (b: ventspils)'i hem kendi sahalarında hem de deplasmanda mağlup ederek dörtlü finale kaldığını dikkate alalım. yani öyle çok da hello cello bir takım değiller.
(b: devekuşu kabare)'nin kurucularından (b: ahmet gülhan)'ın başrolünde oynadığı 80'lerin trt'sinin yerli yapımlarındandır.
türk tiyatrosu'nun emektarlarından (b: üstün asutay)'ın canlandırdığı karakterden ismini alan 90'ların ilk yarısında (b: teleon) isimli kanalda gösterimde olmuş yerli dizi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?