confessions

gidiyorum bu

3. nesil Moderatör - - Moderatör -

  1. toplam entry 34128
  2. takipçi 3
  3. puan 665356

ruhi su

gidiyorum bu
bu kadar berrak bu o kadar özgün bir ses renginin bir daha bu topraklara gelip gelmeyeceği konusunda şahsımda derin şüpheler uyandıran sanatçı.

http://tinyurl.com/yf6h5dd

filip holosko

gidiyorum bu
sağ forvet oynatılmasında ısrar edildiği müddetçe minimum randıman alınmasına razı gelinmesi gereken slovak hücum oyuncusu. bir futbolcunun süratli olması bu şekilde cezalandırılmamalı. ertuğrul sağlam'dan bu yana saha içinde düşülen en belirgin yanlışlardan bir tanesi holosko'nun açık olarak kullanılmaya çalışılmasıdır.

rapor alanlar benim evladım geri zekalıdır diyor

gidiyorum bu
son derece üzerinde düşünülmüş, tartılmış, ölçülüp biçilmiş, süzgeçten geçirilmiş bir başbakan değerlendirmesidir.

---------------alıntı---------------

"bu 66 ay meselesinde gidip rapor alanları ben evlatlarına ihanetle vasıflandırıyorum. niye? 'benim evladım geri zekalıdır' diyor. yani iki ay mı senin evladını iyi noktaya getirecek? ne demek ya? ben de babayım.(b: biz de çocuklarımızı yaşları daha gelmeden okula başlattık). hatta okul öncesi eğitim de aldıkları için, mesela benim bir çocuğum birinci değil ikinci sınıftan başladı. şimdi burada da bırakalım çocuklarımızı şöyle rahatlıkla gitsin, okula başlasın. niye bundan dolayı güceniyoruz? biz bu 66 ayı söylerken rastgele atmadık ki. bunun da biz incelemesini yaptırdık. dünyadaki uygulamalar önümüzde. bizim kendi ailelerimizde yaşadıklarımız elimizde. biz istiyoruz ki bir an önce yavrularımız okullarına başlasınlar, bir an önce de hayata girsinler. mesela bizim şimdi okul öncesi eğitimi kaldırdığımız söyleniyor. biz okul öncesi eğitimi kaldırmadık, nereden çıktı bu? öyle bir şey yok.”

---------------alıntı---------------

az çok okuduğum, takip ettiğim bir şeyler var. aklım erdiğince bir şeyler geveleyeyim.

bir kere 64 ve 66 yaşındaki iki insanı karşılaştırırsanız, kendilerine anlatılanları algılama noktasında arada muazzam farklar olmadığını görebilirsiniz. ancak çocuklarda bu tip bir benzerliğe rastlamanız çok olası değil. ay farkı da olsa yıl farkı da olsa çocuk yaştaki bireylerin etrafında olup bitenleri algılaması veya yorumlaması asla yetişkinlerdeki kadar birbirlerine yakın aralıklarda seyretmez. 5 yaşındaki çocukla 7 yaşındaki çocuğa aynı sınıfta ders anlatmak durumunda kalacak bir öğretmenin temel alacağı kıstas ne olacaktır? aynı anda hem ana sınıfı öğretmeni hem de sınıf öğretmeni kimliğine soyunup şizofrenik bir hâl alacağını öngörmek çok da zor olmasa gerek. ayrıca hangi yaş grubundaki öğrencilerini baz alarak dersi anlatacaktır?

örneğin tuvalet eğitimi esnasında herhangi bir hata yaptığında kendisini doğuran annesinden dahi zaman zaman tepki alabilecek çocuklar henüz 5 yaşında öğrenemediği veya algılayamadığı bir konu mevzu bahis olduğunda, yeterli pedagojik formasyona sahip olmayan öğretmenlerin tepkileri karşısında nasıl bir ruh hâline bürüneceklerdir?

yurt dışındaki örnekleri incelediklerini ifade etmiş başbakan. almanya'da üç yaşından itibaren okul öncesi eğitim mecburidir. üç yıllık bu sürecin son senesi "ilköğretime hazırlık" sınıfıdır. ancak dikkat edilirse çocuk yine "ana okulunda" ilköğretime hazırlanmaktadır. yani buradaki gibi aynı anda hem ilkokul okuyup hem de ilkokula alışma sürecini tecrübe etmemektedir. hollanda'da üç aylık bebek iken aileleler çocuklarını kreşe vermeye başlarlar. "istedikleri takdirde" 5 yaşına geldiklerinde çocuklarını ilkokula başlatabiliyorlar. ancak öylesine profesyonel ve uzman ellerde eğitim görüyorlar ki, aileler zaten gönül rahatlığı içinde çocuklarını 5 yaşında bu okullara teslim ediyorlar.

böylesine önemli, bütün bir neslin geleceğini etkileyecek bir konuda; son derece gelişi güzel, apar topar ve bu sürecin paydaşları olan psikologların, ailelerin, ana sınıfı öğretmenlerinin, kreş sahiplerinin görüşlerine başvurulmadan çıkarılan, üzerinde bakanlar kurulu ve iktidara mensup milletvekilleri dışında hiç kimsenin fikir birliğine varmadığı bir yasa bu ülkeye ne kazandırabilir?

gelişim psikolojisi diye bir şeyden haberdar mısınız sayın başbakan? mesela çocuklarının bu yaşta ilköğretim için henüz hazır olmadıklarını düşünüyor olabilirler mi? söz konusu hazırlık sadece zihinsel hazırlıktan mı ibarettir?

son olarak onları bu raporu almaya zorlamanın sizin hükümetinizin lûgâtındaki karşılığı nedir?

feda etmeyen veda etsin

gidiyorum bu
uzun vadede taraftarın beşiktaş'a bağlılığı sırtından vaziyeti toparlama cingözlülüğünün falım sakızı kâğından çıkmış hâli. inönü stadı'nın turnikelerinde "fedametre" cihazıyla bekleyen birer güvenlik görevlisi istihdam edilerek, her taraftarın kuvvetli bir şekilde cihaza üflemesi sonucu kimlerin "veda" etmesi gerektiğine dair kesin bulgulara ulaşılabilir bence. cihazın ekranında çıkan "feda" sözcüğünün sonundaki "a" harfi kimler üflediğinde en çok çıkarsa törenle kendilerine plaket verilsin. fedametre, "feda" etmeyenler üflediğinde ise ekranda "veda" yazısı çıkacak şekilde tasarlanacağı için, kimlerin "koftiden" beşiktaşlı olduklarını anlamak güç olmayacaktır.

tabii cihaz için önce bir proje yarışması düzenlenmeli. birinci gelen projeye konu olan örnek model, seri üretim yoluyla kırmızı, beyaz ve siyah renklerde kulüp personeline dağıtılmalı.

tebrikler kendime. değil mi benjamin?

fikret orman başkanlığındaki beşiktaş yönetimi

gidiyorum bu
eda tuncer kadar olamayan yönetimdir. kolaya kaçıyorsunuz beyler. hep en kestirmeyi tercih ediyorsunuz. "ver kurtul" kalıbı üzerinize öyle yapıştı ki, kendinizden öncekine rahmet okutacak duruma getirdiniz insanları. birbirinizden haberiniz yok. birinizin dediğini ötekisi yalanlıyor. ağzınızdan çıkan sözün kimleri bağladığını nerelere gideceğini hesap etmeniz için muhasebecilerinize mi danışmanız gerekiyor?

bu kulübün başında yönetici titriyle bulunuyorsanız "kadın basketbol takımı bu sene de yoluna birinci ligde devam edecek" dediğiniz anda olay biter. bunun geri dönüşü olmaz. gerekirse şube sorumlusu gider. ama ne pahasına olursa olsun bu takım devam eder. önceki senelerden kalma oyuncu alacakları noktasında size hak veriyorum. ama bu durumun yeni farkına varmadığınızı bilecek kadar da beşiktaşlıyız.

silkelenin ve kendinize gelin artık lütfen. zira bu taraftar "bakar mısınız?" demesini de bilir "bak hele" demesini de.

beşiktaş kadın basketbol takımı

gidiyorum bu
zamanında "belki bir gün lâzım olur" diyerekten okumak için alıp rafın en ucunda tozlanmaya terkettiğimiz kitaptır. arada sırada bulunduğu yerden çekip tozunu aldık, birkaç sayfasını karıştırdıktan sonra ayracı arasına sıkıştırıp tekrar rafa kaldırdık.

az kişiydik işin gerçeği esmeral tunçluer'in annesi vefat ettiğinde destek olmayı düşünen ya da (b: gülşah akkaya) transfer edildiğinde en az jose kleberson'un ya da (b: john carew)'in gelişi kadar sevinen. (b: andrea stinson)'u heyecanla izlerken de durum böyleydi. şebnem kimyacıoğlu şuta kalktığında heyecanlanırken de. bir avuçtuk işte. tek tek sayılacak kadardık. şampiyonluğumuzu ilân ettiğimiz maçta farkına vardık sandığımızdan daha çok beşiktaşlı olduğunu. ama bunu bir kibir vesilesi yapmadık. yapamazdık. sorgulamak bizim densizliğimiz olurdu. zira herkes farkındaydı bu topraklarda futbolun esas oğlan sayıldığını. kaldı ki kadın basketbol için "haddinden" fazla ilgi... siz hiç uçan amerikalı gördünüz mü?

şampiyonluk arttırılan bütçeye rağmen tekrarlanmayınca biz bile gider yapmaya başladık başta koç olmak üzere her oyuncuya. gelmeyen beşiktaş taraftarına nasıl sitem edecektik ki? dalga geçtik aziz akkaya ile. paranın p'sini konuşmayan o adamla alay ettik çapımızı bilmeden. "ilkokul öğretmeni gibi azarlıyor kızları" dedik. "elinde bir cetveli eksik" dedik. ha bunları söylerken ya kışın saten boyalı odamızda sıcak çikolatamızı yudumluyorduk ya da bir kameriye içinde sade sodamızı. çok uyardı ohannes ağabey.[ybkz]swh[/ybkz] "yapmayın çocuklar" dedi. "bilmediğiniz şeyler var" dedi. "işin aslı öyle değil" dedi. oralı dahi olmadık. zannediyorduk ki sadece aziz akkaya'nın takımın başında kalmasıydı tek sorun. o gidince feraha erecektik. ha aziz hoca'nın hataları yok muydu? mutlaka. ama saygısızlık yaptık. cıvıkça eleştirdik.

ama bir gün vardı ki. o gün ilk hasarı biz verdik bu rafa kaldırdığımız kitaba. erkek basketbol takımımızın efes pilsen ile oynadığı maçtan hemen sonra kadın basketbol takımımızın fenerbahçe ile play off final serisi maçı vardı. salon ağzına kadar doluydu. erkek maçı bittikten hemen sonra seyirciye bu maçın önemini hatırlatan ve dağılmaması istenen bir anons yapıldı. hiç kimse oralı dahi olmadı. arkasına bile bakmadı. ve o kızlar ısınmak için çıktıkları salonda tribünlerin birden boşalmasına bizzat şahit oldular. her takım taraftarıyla güzeldir. ama beşiktaş taraftarıyla yaşar. taraftar bu camianın hayat ünitesidir. kadın basketbol takımının yalnız bırakılmasından çok, o gün salonda olduğu hâlde şampiyonluğun en kritik maçını beklemeden orayı boşaltanlar bugünlerin işaretini vermişlerdi bir bakıma. bu bütün bir yılın harcanan emeğine öz evlatların küfür etmesidir.

koz verdik hanımlar beyler. amatör şubeleri kapatmaya dünden razı olanlara el vermedik belki ama koz verdik. sen verdin. ben verdim. öteki verdi. biz verdik. şirket mantığıyla meseleye yaklaşan yönetici, şampiyonluk serisinde salonu boşaltan seyirciyi gördüğünde çoktan rahatladı ağalar erenler. çünkü önlerinde en büyük engel olarak gördükleri bir kitlenin aslında çok da fazla bu şubeyi umursamadıklarına canlı şahit oldular. o gün bu işin önü açıldı.

sonra ne oldu? çok kötü giden bir futbol yönetimi ve takımının ortaya çıkardığı gerginliğin üzerine borçlanarak da olsa basketbol ve voleybol şubelerini işletmeye devam ettiler. çünkü demirören ve yönetimi yönetsel skandal kotalarını futbol ile fazlasıyla doldurmuştu. bu sefer yeni bir akım başladı. paralarını alamayıp kulübe ihtarname çekerek ligin beşinci altıncı haftası demeden çekip giden yabancı oyuncular ve gidecek bir yeri olmadıkları için karın tokluğuna çalışıp, ellerinden idmanları boykot etmekten başka bir şey gelmeyen yerli oyuncular. sıkıntıdan sivilceler döken antrenörler. evet şubeler açıktı ve devam ediyordu ama "benden sonrası tufan" sesleri eşliğinde...

bugün sadece profesyonel futbol takımındaki oyuncuların alacakları nedeniyle kulübe çektikleri ihtarnameler göz önünde. ama sizi temin ederim bir o kadar da voleybol, basketbol kız/erkek takımlarında var. sadece yazılı ve görsel medyada yeterince yer bulmuyor. ya da o alanda da futbolun gölgesinde kaldıkları için kendilerine sıra gelmiyor.

neden en çok sitem edilen kesim taraftar biliyor musunuz? rezalet yönetimler de olsa, sponsor da bulunamasa bu çocukların tek dayanağı taraftar. çünkü bu çocuklar biliyor ki kendi şubeleri ile ilgili kapatma kararı alacak yönetcileri tek durduracak şey dolu tribünlerdir. beşiktaş kadın basketbol şubesi beşiktaş taraftarına asla öfkeli değil. ama kabul edelim ki dargın. çünkü bu çocuklar ezeli rakiplerinin deplasmanlarına çıktığında seyirci desteğini görüp imreniyorlar. futbol maçlarında inönü stadı'ndaki ortamı kendi maçlarında en azından yarısını dahi göremedikleri için iç çekiyorlar. kendileri için bağıran binlerce beşiktaşlı görmeleri için -bu kadar yokluğa hapsedilmişlik içinde- finale kalmak zorunda olduklarının farkında olmaları haksızlık değilse de takdir edersiniz ki ağır bir yük.

idarecisi yalnız bıraksa da biz yalnız bırakmamalıydık imkânlarımız el verdiğince.

ben iğneyi kendimize batırdım. çuvaldız zaten yeterince batırılmış. işin yönetim boyutu zaten ortada.

"evdeki yangın ormana sıçramış."

başınızı ağrıttım. kusura bakmayın. maruzatım budur.

saygılar.

ohannes tomasyan

gidiyorum bu
biz aziz akkaya'ya ağzımıza geleni söylerken, bize bir şeyleri anlatmaya çalıştığı hâlde kulak asmadığımız güzel adam. ben yazacaktım ama sen önce davranmışsın. zaten en çok senin hakkındı dile getirmek. sonuna kadar haklısın ağabey. biz efes maçı sonrasında, kadın takımımızın şampiyonluk serisinde, gidilmemesi için yapılan anonsa rağmen o kızları o salonda yalnız bırakıp evlerimize dağıldığımız gün bu fitili yakmıştık aslında. ben o gün orada değildim ama ne farkeder ki. işte kulağımı uzatıyorum. kopartana kadar çek ağabey.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol