bir ben sevemedim herhalde kendisini. bir bana saç baş yolduruyor herhalde. son 5 (hatta son 7) sezonda takıma doğru dürüst bir golcü gelmediği için baş tacı ediliyor. adamı kıyaslayabildiğimiz tek adam nobre. Benim için al birini vur ötekine. bu gözler metin'i[ybkz]swh[/ybkz], feyyaz'ı[ybkz]swh[/ybkz], ali'yi[ybkz]swh[/ybkz], pascal'ı[ybkz]swh[/ybkz], ilhan'ı[ybkz]swh[/ybkz] gördü ve hatta kadıköy panterini[ybkz]swh[/ybkz]. o yüzden hikayedir benim için.
maç sonunda gelen haberle sevinci kursağımda kalmış maçtır. keşke yenilseydik de ersan adem gülüm sakatlanmasaydı.
quaresmaaaaa....sen insan mısın dedirten maç...o nasıl bir goldü....öyle bir bağırmışım ki boğazım hala acıyor.
90 lı yıllarda starda bir trabzon maçı anlatıyordu. o zamanlar iki tane orhan vardı trabzonspor da. o dönemlerde spikerler soyadlarıyla çağırmıyorlardı futbolcuları. bu yüzden yaşca büyük olana büyük diğerine küçük derlerdi karıştırılmasın diye. maç başlarken kadrolar yansıdı ekrana. kadroları yazan arkadaş büyük olan orhanın yanına b, küçük olanın yanına k koymuştu anlaşılsın diye. ve başladı bülent karpat kadroları saymaya süratla. 1 şu, 2 bu 3, 4 ,5 6 korhan 7 borhan diye devam etti ve bitirdi. o farketmedi söylediğini ama ben yıllar geçse de unutmadım. hala gülerim aklıma geldikçe.
14 yaşındaydım bir pazar sabahı bıçağı alıp boynuma götürdüğümde. Acıyordu içim ya da ben daha büyük acıları yaşamadığım için onun acı olduğunu sanıyordum. Son vermek istedim acımasına. Ne gelecek, ne ailem, ne de arkadaşlarım vardı aklımda. sadece yüreğimdeki sızıyı dindirmek istiyordum. Sonra o geldi yanıma. Kocaman gözleriyle baktı nereye gidiyorsun der gibi, kafamdan geçenleri biliyormuş gibi. indirdim bıçağı, eğildim. kafasını okşadım. yüzümü yaladı geçti der gibi. Sarıldım. Ufacıktı, kayboldu kollarımda. Olmasaydı ne olurdu bilmiyorum ama iyi ki vardı. [ybkz]swh[/ybkz]
anıtlar kurulunun evet demesiyle mayıs 2011 de yıkımına başlanacak mabedimiz. acaba gerekli miydi ile başlayan sorular var kafamda. ama umuyorum hayırlı olur beşiktaşıma.
---------------alıntı---------------
ılık ile serin arası bir bodrum akşamı. "haydi sünger pizza'ya gidelim" diyoruz arkadaşlarla. terasa çıkıyoruz, masamıza geçmek üzereyken köşe masadaki gruba gözümüz takılıyor. "özhan canaydın değil mi o ya" diyorum, "haydi yanına gidelim." arkadaşlarım "ya hu ayıp olur" falan diyor, "yok be" diyorum, "gidip bir merhaba deriz, bir de fotoğraf; o kadar."
yanına geldiğimizi gören özhan canaydın, büyük bir nezaketle ve insanın tüylerini diken diken eden bir beyefendilikle ayağa kalkıyor, "bir saniye çocuklar" diyor ve ekliyor "müsaadenizle ceketimi giyeyim." ben arkadaşlarıma bakıyorum, onlar bana. kaldı mı gerçekten böyle insanlar diye birbirimize boş bakışlarla soruyor ve dumurdan dumura koşuyoruz.
"ee çocuklar nasılsınız, neler yapıyorsunuz?" diyor başkan bize. ve bunu o kadar içten yapıyor ki sanırsınız karşımızda koca galatasaray başkanı değil de kankamız var. "sağolun başkanım" diyoruz; "siz de iyisinizdir inşallah." "sağolun" diyor ve gözü o zaman kız arkadaşım şimdi ise eşim olan canıma takılıyor. "siz nasılsınız küçük hanım" diye soruyor; ya hitaba, klasa bakar mısınız. kız arkadaşıma o kadar içten ve sıcak bakıyor ki gören torununa baktığını sanır.
biraz sohbet ettikten sonra bana dönüp "aman kaçırma bu güzel kızımızı" diyor, "yok efendim kaçırmam" diyorum. efendim hitabını yaparken önce kendime sonra bu saygın bilge adama şaşıyorum. kendime şaşıyorum çünkü o güne değin kullandığım bir hitap şekli değil; özhan bey'e şaşıyorum çünkü bir insanın böylesine bir zarafet içinde olabilmesini aklım almıyor.
"kusura bakmayın çocuklar, yerimiz olmadığı için sizi masaya buyur edemedim, bir içecek ısmarlayamadım" diyor, bunu derken neredeyse kırılacak kibarlıktan. o bunları söylerken biz adeta şoktan şoka giriyoruz. "estağfurullah başkanım, ne önemi var, sizin elinizi sıkıp gideceğiz zaten" diyoruz.
biraz daha sohbet ettikten sonra "aman derslerinizden, işinizden geri kalmayın" nasihatlerini de dinliyoruz başkandan. o an aklıma sürekli benim iyiliğimi isteyen ve her konuda bana yol gösteren babaannem geliyor, istemsizce gözlerim doluyor ılık bir bodrum akşamında.
elini öpüp yerimize geçiyoruz. arkadaşlarla muhabbete dalıyor ve saatlerin nasıl geçtiğinin dahi farkına varamıyoruz. derken bir ses duyuluyor: "haydi iyi geceler çocuklar, iyi eğlenceler." bir anda okulun en disiplinli ama en sevilen hocası sınıflarına dalmış haylaz öğrenciler gibi ayağa fırlıyoruz ve "sağolun başkanım" diyerek teşekkür ediyoruz.
aradan yarım saat daha geçiyor, masanın en büyüğü olarak garsona "hesap lütfen" diyorum. garson masamıza geliyor ve kulağıma fısıldıyor: "hesabınız kapandı efendim, özhan bey halletti." biz bir kez daha şoke oluyoruz, gözlerimiz doluyor adeta. "ne adam be" diyoruz. ama ödediği hesap için değil, bize davranışlarından ötürü elbet.
sonra aradan seneler geçiyor, o güzel adam çok ama çok uzaklara gidiyor ve uğruna gece gündüz çalıştığı stadın açılışında şu an galatasaray'ın başkanlık koltuğunu açıkça işgal eden adnan polat tarafından adı dahi anılmıyor. sonrasında konuşan erdoğan bayraktar adlı basit bir müteahhit tarafından "karşımda naif ve güçsüz duruyordu" denerek sözde küçültülmeye çalışılıyor.
benimse aklımda o rüya gibi gece; şimdi yukarılardan bir yerden bizleri izleyen bu güzel adamı anıyor ve soruyorum: ulan siz kim, sizin adınızın böyle bir adamla aynı cümlede dahi geçebilmesi kim? adnan polat, erdoğan bayraktar kim, özhan canaydın kim?
elimizde takımlar üstü olan bir tek süleyman seba kaldı; bari onu kırmayalım ve iyi bakalım.
adettendir editi: beşiktaş'lıyım.
---------------alıntı---------------
[ybkz]swh[/ybkz] [ybkz]swh[/ybkz]
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=21718251
ılık ile serin arası bir bodrum akşamı. "haydi sünger pizza'ya gidelim" diyoruz arkadaşlarla. terasa çıkıyoruz, masamıza geçmek üzereyken köşe masadaki gruba gözümüz takılıyor. "özhan canaydın değil mi o ya" diyorum, "haydi yanına gidelim." arkadaşlarım "ya hu ayıp olur" falan diyor, "yok be" diyorum, "gidip bir merhaba deriz, bir de fotoğraf; o kadar."
yanına geldiğimizi gören özhan canaydın, büyük bir nezaketle ve insanın tüylerini diken diken eden bir beyefendilikle ayağa kalkıyor, "bir saniye çocuklar" diyor ve ekliyor "müsaadenizle ceketimi giyeyim." ben arkadaşlarıma bakıyorum, onlar bana. kaldı mı gerçekten böyle insanlar diye birbirimize boş bakışlarla soruyor ve dumurdan dumura koşuyoruz.
"ee çocuklar nasılsınız, neler yapıyorsunuz?" diyor başkan bize. ve bunu o kadar içten yapıyor ki sanırsınız karşımızda koca galatasaray başkanı değil de kankamız var. "sağolun başkanım" diyoruz; "siz de iyisinizdir inşallah." "sağolun" diyor ve gözü o zaman kız arkadaşım şimdi ise eşim olan canıma takılıyor. "siz nasılsınız küçük hanım" diye soruyor; ya hitaba, klasa bakar mısınız. kız arkadaşıma o kadar içten ve sıcak bakıyor ki gören torununa baktığını sanır.
biraz sohbet ettikten sonra bana dönüp "aman kaçırma bu güzel kızımızı" diyor, "yok efendim kaçırmam" diyorum. efendim hitabını yaparken önce kendime sonra bu saygın bilge adama şaşıyorum. kendime şaşıyorum çünkü o güne değin kullandığım bir hitap şekli değil; özhan bey'e şaşıyorum çünkü bir insanın böylesine bir zarafet içinde olabilmesini aklım almıyor.
"kusura bakmayın çocuklar, yerimiz olmadığı için sizi masaya buyur edemedim, bir içecek ısmarlayamadım" diyor, bunu derken neredeyse kırılacak kibarlıktan. o bunları söylerken biz adeta şoktan şoka giriyoruz. "estağfurullah başkanım, ne önemi var, sizin elinizi sıkıp gideceğiz zaten" diyoruz.
biraz daha sohbet ettikten sonra "aman derslerinizden, işinizden geri kalmayın" nasihatlerini de dinliyoruz başkandan. o an aklıma sürekli benim iyiliğimi isteyen ve her konuda bana yol gösteren babaannem geliyor, istemsizce gözlerim doluyor ılık bir bodrum akşamında.
elini öpüp yerimize geçiyoruz. arkadaşlarla muhabbete dalıyor ve saatlerin nasıl geçtiğinin dahi farkına varamıyoruz. derken bir ses duyuluyor: "haydi iyi geceler çocuklar, iyi eğlenceler." bir anda okulun en disiplinli ama en sevilen hocası sınıflarına dalmış haylaz öğrenciler gibi ayağa fırlıyoruz ve "sağolun başkanım" diyerek teşekkür ediyoruz.
aradan yarım saat daha geçiyor, masanın en büyüğü olarak garsona "hesap lütfen" diyorum. garson masamıza geliyor ve kulağıma fısıldıyor: "hesabınız kapandı efendim, özhan bey halletti." biz bir kez daha şoke oluyoruz, gözlerimiz doluyor adeta. "ne adam be" diyoruz. ama ödediği hesap için değil, bize davranışlarından ötürü elbet.
sonra aradan seneler geçiyor, o güzel adam çok ama çok uzaklara gidiyor ve uğruna gece gündüz çalıştığı stadın açılışında şu an galatasaray'ın başkanlık koltuğunu açıkça işgal eden adnan polat tarafından adı dahi anılmıyor. sonrasında konuşan erdoğan bayraktar adlı basit bir müteahhit tarafından "karşımda naif ve güçsüz duruyordu" denerek sözde küçültülmeye çalışılıyor.
benimse aklımda o rüya gibi gece; şimdi yukarılardan bir yerden bizleri izleyen bu güzel adamı anıyor ve soruyorum: ulan siz kim, sizin adınızın böyle bir adamla aynı cümlede dahi geçebilmesi kim? adnan polat, erdoğan bayraktar kim, özhan canaydın kim?
elimizde takımlar üstü olan bir tek süleyman seba kaldı; bari onu kırmayalım ve iyi bakalım.
adettendir editi: beşiktaş'lıyım.
---------------alıntı---------------
[ybkz]swh[/ybkz] [ybkz]swh[/ybkz]
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=21718251
sevdiği adamla sınır tanımadığı açıdır.
2 senedir gözümde tüten, babaannemin son 2 seneye kadar her sene düzenli olarak gönderdiği dürülmelik ekmek çeşidi. içine közlenmiş patlıcan, domates, közlenmiş biber ve soğan koyup ısırmak istediğim.
şimdi versem siparişi 17 şubat 2011 beşiktaş dinamo kiev maçı na yetişir mi acep? kapalıda boğazımı yırtarken sıcak tutar hani.
yayınlanmış olan 6 bölümü de izleyen biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki tırt bir dizidir. bu aralar izleyecek dizi bulamayan ben, korku yapımı olmasıyla kendilerine bir şans verdim. ama korkudan daha çok bir dram dizisi demek daha doğru olacak sanırım. Sezon sonu olarak verdikleri 6. bölüm ise tam bir felaketti.
güzel bir nick olur aslında. biz de seni arıyorduk gibilerinden geyikler döner.
sözlükte arattığınızda yok böyle bir şey yazması gereken.
(bkz: adamın götünden kan alırlar kamil kan)
(bkz: adamın götünden kan alırlar kamil kan)
hayatımın en uzun ilişkisini [ybkz]swh[/ybkz] yaşamamı sağlayan olay. ayrıca ablamla ebiştem de nette tanışanlardan. korkulacak bir durum yok yani ama yine de tedbirli olmakta fayda var. [ybkz]swh[/ybkz]
ağzı ile içmeyi başarabilen arkadaştır. muhabbet bittiğinde yürümesine yardım etmeye gerek kalmaz.
tek başına yapıldığında bir şey ifade etmeyen, sevgiliyle güzel bir gecenin ardından yapılmasını tavsiye ettiğim uyuma biçimi.
hayatımda bir kerelik bile olsa gerçekleşen hadise. lisede Nazım Hikmet ran ın kuva-yi milliye adlı eserinin şiir oratoryosunu sergilemiştik fransız kültürde. orada olmak, oyun bittiğinde ayakta alkışlanmak muazzam bir duyguydu.
mevzu buraya geldiyse zaten gittiği yer bellidir.
(bkz: ayrılmak)
(bkz: ayrılmak)
ellerini atmadıkları bir orası [ybkz]swh[/ybkz] kalmıştı onu da yaptılar en sonunda dedirten beyanattır.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?