bu takımı en güzel anlatan resim;
http://sphotos-b.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash3/644040_418453148222575_1798647887_n.jpg
savunmada varsın sürekli hata yapsınlar, takımı coşkuyla hücum ederken görüyorum ya o mücadele bana yeter. eminim hepimizin istediği beşiktaş buydu. tek istediğim fedailerin bu oyunla,istekle devam etmeleri.sıralama önemli değil.
'beşiktaş'ın yeni forvet adayı' başlığıyla lanse edilen 21 yaşında ve forvet arkası urawa reds oyuncusu.
bizimkiler yeni bir kagawa, hasebe, usami,nakata,nakamura peşinde olabilir mi bilmiyorum ama umarım bu tarz bir transfer yaparız.
şimdi bir video izleyip bu adamı alalım diyen taraftar durumuna düşmek istemiyorum ama bazı oyuncu vardır yeteneğini 2 pozisyonda farkedersiniz, bu eleman da öyle sanki.
ayrıca tekrar dortmund'un kagawa'yı japonya ikinci liginden aldığını söyleyelim.
bir kagawa olamasa dahi en azından bayern münih forması giyip şimdilerde hoffenheim'da başarılı performans sergileyen takashi usami'den daha iyi olacağı kesin.
http://www.tribundergi.com/haber/besiktas-in-yeni-forvet-adayi-genki-haraguchi
tsubasa havası yok değil ha.
edit: haber1903'de çıkmış bu haber,ümidimi kesiyorum müsaadenizle.
bizimkiler yeni bir kagawa, hasebe, usami,nakata,nakamura peşinde olabilir mi bilmiyorum ama umarım bu tarz bir transfer yaparız.
şimdi bir video izleyip bu adamı alalım diyen taraftar durumuna düşmek istemiyorum ama bazı oyuncu vardır yeteneğini 2 pozisyonda farkedersiniz, bu eleman da öyle sanki.
ayrıca tekrar dortmund'un kagawa'yı japonya ikinci liginden aldığını söyleyelim.
bir kagawa olamasa dahi en azından bayern münih forması giyip şimdilerde hoffenheim'da başarılı performans sergileyen takashi usami'den daha iyi olacağı kesin.
http://www.tribundergi.com/haber/besiktas-in-yeni-forvet-adayi-genki-haraguchi
tsubasa havası yok değil ha.
edit: haber1903'de çıkmış bu haber,ümidimi kesiyorum müsaadenizle.
---------------alıntı---------------
dünkü maç sonrası, bir türk basın mensubunun "1993'te de istanbul'da hayal kırıklığı yaşadınız, şimdi de aynısı oldu. 19 yılda bir şey değişti mi?" sorusuna zekilikte "evet iki kere kupayı kazandık." yanıtını veren teknik direktör.
---------------alıntı---------------
ahahaha,ulan goygoycu türk basınının göt oluşu kadar zevkli bir şey yok.
dünkü maç sonrası, bir türk basın mensubunun "1993'te de istanbul'da hayal kırıklığı yaşadınız, şimdi de aynısı oldu. 19 yılda bir şey değişti mi?" sorusuna zekilikte "evet iki kere kupayı kazandık." yanıtını veren teknik direktör.
---------------alıntı---------------
ahahaha,ulan goygoycu türk basınının göt oluşu kadar zevkli bir şey yok.
hoş bir albümdür,favorim 'biz'
http://tinyurl.com/8dts2w5
http://tinyurl.com/8dts2w5
buram buram şerefsizlik kokan,fair play'i gömüp üstüne fatiha okutan bir gol.
nordsjaellandlı bir oyuncu yerde ve hakem oyunu durduruyor,klasik topu rakibe verme olayı, shaktarlı oyuncu topu rakip kaleye yolluyor herkes durmuş, adriano denen haysiyetsiz gidiyor golü atıyor utanmadan.
http://tinyurl.com/d3mqjkm
maç 5-2 bitti,adriano 3 gol attı ama lucescu'nun tepkisi ne olmuştur merak ediyorum, ayrıca ilk yarıdan sonra onu oyundan almamasına da üzüldüm.
nordsjaellandlı bir oyuncu yerde ve hakem oyunu durduruyor,klasik topu rakibe verme olayı, shaktarlı oyuncu topu rakip kaleye yolluyor herkes durmuş, adriano denen haysiyetsiz gidiyor golü atıyor utanmadan.
http://tinyurl.com/d3mqjkm
maç 5-2 bitti,adriano 3 gol attı ama lucescu'nun tepkisi ne olmuştur merak ediyorum, ayrıca ilk yarıdan sonra onu oyundan almamasına da üzüldüm.
son haftalarda sergilediği bol gol atıp yiyen takım görüntüsüyle hollanda eredivisie'ye göz kırpan takımımız.ülkedeki futbolun tüm yavanlığına rağmen tek başına hollanda futbolu tadı veren bir takımımız var evet.
premier ligin yüz karası rugby takımı stoke city ile beşiktaş'ın değişim programı çerçevesinde yer değiştirmesi durumunda gerçekleşse hoş olabilecek durum.
beşiktaş'a geldiğinden beri hiç de fena olmayan bir performans sergileyen oyuncumuz. hatta kendini geliştirdiği bile söylenebilir. her ne kadar serbest atışlarda bir shaq, bir ben wallace portresi çizse de yakın zamana kadar kendisi gibiyken houston formasıyla leblebi gibi serbest atış atmaya başlayan ömer aşık'ın yaptığı gibi özel bir çalışmayla bu eksiğini kapatabilir.
30 dakikayı 16-14 önde geçtiğimiz maç.
yalnız maç seba'da değil sanırım.o zaman neden biz ev sahibi gösterildiysek...
edit: ayrıca 1.20'den kupona koyduğum maç. saldır beşiktaş!
yalnız maç seba'da değil sanırım.o zaman neden biz ev sahibi gösterildiysek...
edit: ayrıca 1.20'den kupona koyduğum maç. saldır beşiktaş!
'atsan atılsan satsan satılmaz' türü bir oyuncuyken başta fernandes olmak üzere takımın kendisini oyuna dahil edip verim almadaki başarısı sayesinde skorer bir kimliğe kavuşan futbolcumuz.
3 yıla çok değerli organizasyonlar,arkadaşlıklar sığdıran sözlüğümüze 'hanimiş bizim sözlüğümüz 3 yaşına mı basmış,büyük abi mi olmuş sözlüğümüz?' diyor, niye yıllara temennisini iletiyoruz.
79-69 kaybettiğimiz,kaybederken oldukça dirençsiz ve savruk göründüğümüz, tutku ve cevher'i sakatlığa, jerrels'ı mental çöküşe kurban verdiğimiz maç.
bu yapıyla,oyuncularla bir şey olmayacağı çok açık. hayır kulübün içinde olduğu durumu bilmeden sürekli transfer talep eden cahil taraftar değilim,zaten 'tracy mcgrady çin'e gideceğine parayı bastıralım bize gelseydi' falan dediğim yok, basketbolda transfer demek maddi külfet demek değildir çünkü her zaman. eurolig'de çok daha dar bütçeli olup çok daha verimli transfer yapan takımları gördükçe kahrolmamak elde değil. erman kunter'in gerekli transferleri bütçe elverdiğince yapacağına inanmak istiyorum. ha,böyle bir girişim olmayacaksa da hepimiz takımın sınırlarını bilerek başka bir gözle izlememeyi öğrenelim.
bu yapıyla,oyuncularla bir şey olmayacağı çok açık. hayır kulübün içinde olduğu durumu bilmeden sürekli transfer talep eden cahil taraftar değilim,zaten 'tracy mcgrady çin'e gideceğine parayı bastıralım bize gelseydi' falan dediğim yok, basketbolda transfer demek maddi külfet demek değildir çünkü her zaman. eurolig'de çok daha dar bütçeli olup çok daha verimli transfer yapan takımları gördükçe kahrolmamak elde değil. erman kunter'in gerekli transferleri bütçe elverdiğince yapacağına inanmak istiyorum. ha,böyle bir girişim olmayacaksa da hepimiz takımın sınırlarını bilerek başka bir gözle izlememeyi öğrenelim.
üçüncü çeyreğini 54-49 geride bitirdiğimiz maç. bir şekilde maça tutunduk ancak christopher dışında hücum aşırı sıkıntılı. bu arada christopher'ın üst üste iki jordan basketi bulması da çeyreğin en spektaküler kısmıydı.
ilk yarısını 46-38 geride tamamladığımız maç.
patrick dışında tıkanan bir hücum ve organize olamayan bir savunmayla olabilecek en iyi sonuç.
patrick dışında tıkanan bir hücum ve organize olamayan bir savunmayla olabilecek en iyi sonuç.
ilk çeyreğini 22-18 önde kapadığımız maç.
attığı 15 sayıyla patrick christopher alev almış durumda.
attığı 15 sayıyla patrick christopher alev almış durumda.
(bkz: iyi insan olmadan iyi beşiktaşlı olunmaz)
olmamış.
olmamış.
imza atıp beşiktaş formasıyla sahaya çıkmadan beşiktaş'la anlaştığına inanmayacağım oyuncu.
(bkz: gökhan süzen)
ayrıca yönetimi ikiye bölmüş webo ismi. hayırdır beyler robinho'yu, llorente'yi, cavani'yi falan mı alacaksınız da dudak büküyorsunuz webo'ya?
(bkz: gökhan süzen)
ayrıca yönetimi ikiye bölmüş webo ismi. hayırdır beyler robinho'yu, llorente'yi, cavani'yi falan mı alacaksınız da dudak büküyorsunuz webo'ya?
2011/12 euroleague sezonunda çok iyi giderken grubun sonuncusu kk zagreb'e yenilip iddaa kuponumu yatıran, 2012/13 sezonunda bu sefer de grubun berbat takımı cedevita'ya yenilerek tarihin tekerrürden ibaret olduğunu kanıtlayan takım. her sene zagreb'te bir şeyler çeviriyorsunuz ama bundan sonra yemezler.
dersten çıkmışım, saat 6, hava kararmış, aklımda maruz kalacağım lanet trafik var. her zaman ilk durağa yürür,otobüste istediğim yere oturur rahatça kitabımı okur radyomu dinlerim, bu sefer kararan havanın da etkisiyle 'şimdi oraya yürürken bizim otobüs geçer,bir daha bekleyemem' deyip okulun önündeki durakta bekliyorum.
otobüs geliyor,oturacak bir yer de buluyorum, hoş. hemen önümde,çaprazda bir kız oturuyor. sapsarı saçları, porselen teniyle buraların yabancısı olduğu o kadar belli ki. hafiften çekik, ufak gözlerini görünce 'bu kız kesin finlandiyalı' diyorum. ve fakat bu tahminimi doğrulama şansım yok. üzerinde kemik rengi örme bir hırka, elinde iphone, kah mesajlaşıyor kah kalabalıklaştıkça insanlıktan çıkan meslek liselileri inceliyor. aklımı veremiyorum ne okumam gereken parçalara ne de en sevdiğim şarkılara. epitaph çalıyor,ama ben king crimson'dan affımı dileyip kulaklığı çıkarıyorum. ne yapacağımı bilmiyorum. kız son durağa kadar gelmez ki. hem ya sevgilisi varsa? ayrıca bu kızın sevgilisinin olmama ihtimali mi var? ne zamandan beri melekler iett'nin konservemsi otobüslerinde yolculuk ediyor?
en yakın arkadaşıma durumu mesaj geçiyorum. 'e konuş abi' diyor. 'oğlum otobüste nasıl konuşayım? eğer 4 leventte inerse ben de peşinden insem mi acaba?' diyorum, 'in tabi,şansını dene. hem kaybedeceğin bir şey yok ki' diyor bizimki. aklıma yatıyor.
kız 4 levent'te yerinden kalkıyor,bir anda kalbim limitini zorlarcasına atmaya başlıyor, ne yaptığımı anlamaksızın ben de kalkıp iniyorum peşinden. metroya giriyor hızlı adımlarla, 'lan turnikeleri geçmeden konuşmam lazım' diyorum, metroda önce bankamatikte işlem yapıyor, ben de simit,poğaça ve türevi satan yerin önünde dikiliyorum. bir yanda da 'napıyorum lan ben?' diyorum. daha önce hiç böyle bir şey yapmadım ki ben. hiç öyle dışa dönük birisi olamadım ki. kızın yabancı olma ihtimali rahatlatıyor, ingilizce iletişimi çok daha rahat kuruyorum çünkü. 'acaba hyva paivaa diyerek mi başlasam?' diyorum, iyi de ya kız fin değilse,ayrıca ben fince üç beş şey yazabiliyorum, telaffuz edemiyorum ki. 'saçmalama salak' diyorum.
işte orada,hızlı adımlarla ilerliyor, önce ne olur ne olmaz bir şekilde 'merhaba...' diyorum, anlamaz bir ifadeyle 'english?...' diyor.'biraz konuşabilir miyiz?' diyorum, stresli bir şekilde 'arkadaşıma gidiyorum' diyor, 'sadece birkaç cümle?' diyorum, duralıyor; bir anda sular ve seller biçiminde onu otobüste gördüğümü, neden ve nasılını bilemeden kendimi burada karşısında bulduğumu, onunla konuşmak zorunda hissettiğimi anlatıyorum. mahçup bir gülümsemeye biraz da acele karıştırıp 'sorry,i'm going to my boyfriend' diyor. hemen 'oh,sorry..good evening' diyorum ve ayrı yönlere götürüyor ayaklarımız bizi. ne sandın oğlum, bir de üçüncü tekil mi olacaktı böylesine bir kız? fakat içimde bir rahatlama var. eğer bu saçma sapan maceraya atılmasaydım rüyamda görebileceğim, her gün ilk durağa gidip kendisini görme umudu besleyebileceğim bir kız çünkü kendisi. her neyse, istanbul'da ne kadar süre kalacaksın bilmiyorum büyük ihtimalle değişim öğrencisi kız, umarım her şey gönlünce olur.
yıldırım editsel itiraf: aralara boşlukları koyduk da at kafası kadar yazı oldu, kim okuyacak bunu?
otobüs geliyor,oturacak bir yer de buluyorum, hoş. hemen önümde,çaprazda bir kız oturuyor. sapsarı saçları, porselen teniyle buraların yabancısı olduğu o kadar belli ki. hafiften çekik, ufak gözlerini görünce 'bu kız kesin finlandiyalı' diyorum. ve fakat bu tahminimi doğrulama şansım yok. üzerinde kemik rengi örme bir hırka, elinde iphone, kah mesajlaşıyor kah kalabalıklaştıkça insanlıktan çıkan meslek liselileri inceliyor. aklımı veremiyorum ne okumam gereken parçalara ne de en sevdiğim şarkılara. epitaph çalıyor,ama ben king crimson'dan affımı dileyip kulaklığı çıkarıyorum. ne yapacağımı bilmiyorum. kız son durağa kadar gelmez ki. hem ya sevgilisi varsa? ayrıca bu kızın sevgilisinin olmama ihtimali mi var? ne zamandan beri melekler iett'nin konservemsi otobüslerinde yolculuk ediyor?
en yakın arkadaşıma durumu mesaj geçiyorum. 'e konuş abi' diyor. 'oğlum otobüste nasıl konuşayım? eğer 4 leventte inerse ben de peşinden insem mi acaba?' diyorum, 'in tabi,şansını dene. hem kaybedeceğin bir şey yok ki' diyor bizimki. aklıma yatıyor.
kız 4 levent'te yerinden kalkıyor,bir anda kalbim limitini zorlarcasına atmaya başlıyor, ne yaptığımı anlamaksızın ben de kalkıp iniyorum peşinden. metroya giriyor hızlı adımlarla, 'lan turnikeleri geçmeden konuşmam lazım' diyorum, metroda önce bankamatikte işlem yapıyor, ben de simit,poğaça ve türevi satan yerin önünde dikiliyorum. bir yanda da 'napıyorum lan ben?' diyorum. daha önce hiç böyle bir şey yapmadım ki ben. hiç öyle dışa dönük birisi olamadım ki. kızın yabancı olma ihtimali rahatlatıyor, ingilizce iletişimi çok daha rahat kuruyorum çünkü. 'acaba hyva paivaa diyerek mi başlasam?' diyorum, iyi de ya kız fin değilse,ayrıca ben fince üç beş şey yazabiliyorum, telaffuz edemiyorum ki. 'saçmalama salak' diyorum.
işte orada,hızlı adımlarla ilerliyor, önce ne olur ne olmaz bir şekilde 'merhaba...' diyorum, anlamaz bir ifadeyle 'english?...' diyor.'biraz konuşabilir miyiz?' diyorum, stresli bir şekilde 'arkadaşıma gidiyorum' diyor, 'sadece birkaç cümle?' diyorum, duralıyor; bir anda sular ve seller biçiminde onu otobüste gördüğümü, neden ve nasılını bilemeden kendimi burada karşısında bulduğumu, onunla konuşmak zorunda hissettiğimi anlatıyorum. mahçup bir gülümsemeye biraz da acele karıştırıp 'sorry,i'm going to my boyfriend' diyor. hemen 'oh,sorry..good evening' diyorum ve ayrı yönlere götürüyor ayaklarımız bizi. ne sandın oğlum, bir de üçüncü tekil mi olacaktı böylesine bir kız? fakat içimde bir rahatlama var. eğer bu saçma sapan maceraya atılmasaydım rüyamda görebileceğim, her gün ilk durağa gidip kendisini görme umudu besleyebileceğim bir kız çünkü kendisi. her neyse, istanbul'da ne kadar süre kalacaksın bilmiyorum büyük ihtimalle değişim öğrencisi kız, umarım her şey gönlünce olur.
yıldırım editsel itiraf: aralara boşlukları koyduk da at kafası kadar yazı oldu, kim okuyacak bunu?
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?