iktidarı elinde bulunduran aleni "vatan hain"lerinin gerek medya, gerek spor kanalıyla kitleleri kışkırtarak, akabinde ayrıştırarak çıkartmak istediği şey.
yakında emellerine ulaşacaklar, az kaldı az.. sonra da topu itinayla "ötekiler"e atacaklar. kazanan ise her zaman çift taraflı oynayan "devlet üstü" güçler olacak. hani baştakinin eşbaşkanlığıyla övündüğü projelerin sahibi o güçler..
yuh!
abi kapatıp gidelim biz, cidden boşuna oynuyoruz bu ligde.
abi kapatıp gidelim biz, cidden boşuna oynuyoruz bu ligde.
öyle böyle taraflı yönetilmeyen karşılaşma. tribünde kıllar sahaya top atar, topu alan ryan götlük yapar, bunu gören barış donkluk yapar bu ne lan!? hayır abi herşeyi geçtim, kasti olarak kesilen atağımızdan sonra donk kartı yemişken top nasıl bize değil de rakibe geçiyor?
böyle rezil kepaze hakem varken sahadaki futbolun neresini konuşacaksın?
edit: hadi buyur!
böyle rezil kepaze hakem varken sahadaki futbolun neresini konuşacaksın?
edit: hadi buyur!
rezil kepaze bir site.
özel haber diye sundukları haberler acınası bir durumda olduklarını kanıtlar nitelikte. 1-2 teknik adam eskisi, eski futbolcu ve sözde yorumcuyu bulmuşlar periyodik olarak görüşlerini alıp haber yapıyorlar. bir de kıytırık istatistik bilgilerini özel haber adı altında veriyorlar. yönetim mamayı kesince fotospor'dan farkı kalmamış resmen, beter olsunlar.
özel haber diye sundukları haberler acınası bir durumda olduklarını kanıtlar nitelikte. 1-2 teknik adam eskisi, eski futbolcu ve sözde yorumcuyu bulmuşlar periyodik olarak görüşlerini alıp haber yapıyorlar. bir de kıytırık istatistik bilgilerini özel haber adı altında veriyorlar. yönetim mamayı kesince fotospor'dan farkı kalmamış resmen, beter olsunlar.
dünyanın en leş insan modelidir. hayatını bahisten gelecek paraya göre endeksler, doğal olarak da tüm değerlerin içini boşaltmaya eğilimi vardır. ne ortama girilir, ne de evine oturmaya gidilir bu insanın. açılan muhabbetlerin sonu istisnasız "şu maç ne olur?", "şu kupon tutar mı?" tarzı tüyo alma peşindeki sorularla biter. tek maçtan yatan kuponlarla övünür bir de bu. pragmatisttir, gereksizdir.
ayrıca bunu yapan şunu da yaptı;
(bkz: kombinesini kiralayıp gelir elde eden insan modeli)
ayrıca bunu yapan şunu da yaptı;
(bkz: kombinesini kiralayıp gelir elde eden insan modeli)
rüya gibi kariyerine kendisini "efsane"leştirecek bir hikâye sığdıramadığı sürece insanların sempatisini çekemeyeceğini düşündüğüm futbolcu. insanlar istatistikten çok hikâyeler anlatmaya bayılırlar, maradona'nın napoli günleri gibi, jordan'ın baseball'u bırakıp tekrar basketbola dönmesi gibi, sick game performansı gibi.
hele ki r9 gibi bir fenomenle aynı ismi paylaşmak gibi bir lanete sahipken.
hele ki r9 gibi bir fenomenle aynı ismi paylaşmak gibi bir lanete sahipken.
hayata "erkek" ya da "kadın" gözünden değil, "insan" gözünden bakmayı öğrenin ki "yüksek" öğrenimli olmanın hakkını verin.
inanın zor değil.
inanın zor değil.
(bkz: sıcak şarap)
eğer elinizde kaliteli bir şarap varsa ve daha önce hiç denemediyseniz, nette dolaşan bilimum tariflerden birini deneyip memleketin buz gibi soğuklarında içinizi ısıtabilirsiniz.
eğer elinizde kaliteli bir şarap varsa ve daha önce hiç denemediyseniz, nette dolaşan bilimum tariflerden birini deneyip memleketin buz gibi soğuklarında içinizi ısıtabilirsiniz.
lige chicago bulls formasıyla point guard olarak girmiş, ardından takas olduğu knicks ve akabinde gezmiş olduğu takımlarda shooting guard olarak kariyerine devam etmiştir.
aynı jenerasyondan bir de jason terry var böyle sonradan sg'ye evrilen.. çorabını sevdiğim..
aynı jenerasyondan bir de jason terry var böyle sonradan sg'ye evrilen.. çorabını sevdiğim..
beşiktaş'ın yıldırım demirören zamanını yansıtan nba takımıdır.
şehir - abd'nin en gelişmiş şehri, en büyük cazibe merkezi
salon - abd'nin en saygın salonu
camia - sadece spike lee'yi saymak bile yeterli varlığına dair
finans - sınırsız maddi imkânlara sahip
kadro - iddiasız kadro kurmuş olduğu görülmemiş
gel gelelim;
başarı - yok.
(bkz: seviyorsam sebebi var)
şehir - abd'nin en gelişmiş şehri, en büyük cazibe merkezi
salon - abd'nin en saygın salonu
camia - sadece spike lee'yi saymak bile yeterli varlığına dair
finans - sınırsız maddi imkânlara sahip
kadro - iddiasız kadro kurmuş olduğu görülmemiş
gel gelelim;
başarı - yok.
(bkz: seviyorsam sebebi var)
problemi yeteneğinin azlığında olmayan futbolcu. başka birşeyler, rest çekmeler, ince hesaplar, kötü kokular var bariz bu işte. yoksa bir futbolcunun standartı düşmez bu kadar.
beşiktaş taraftarı olarak duygusal bir tarafımız var, başarıya açlığımızdan ve geçmişteki oyuncu harcama şenliklerinden dolayı, yetenekli oyuncularla ister istemez duygusal bir bağ kurmaya çalışıyoruz. fernandes'in bazı özellikleri var ki, mevkisi itibariyle hakikaten çok ekstra özellikler bunlar. buna rağmen kritik bazı mental yetilerden de yoksun kendisi. zaten öyle olmasa, 25 yaşında türkiye'ye neden yolu düşsün ki? kabul edelim veya etmeyelim, türkiye'ye 30'undan evvel transfer olan yıldız futbolcuların böyle defolarının olması kadar normal birşey yok. her neyse, fernandes'in bu mental eksileri (ki en barizi fm diliyle decisions'tır) yeteneklerini skora yansıtmasında yetersiz kalmasına neden oluyor. buna taraftarın kendisiyle kurduğu bağı da eklersek fernandes'in bir sorunsal olarak karşımıza çıkmasında payı olan iki önemli maddeye değinmiş oluruz.
peki 1.5 senedir dillerden düşmeyen sözleşme sorunlarının bugünlerde hiç mi payı yok? fikret orman haklı olarak kulübün ekonomik şartlarını ileri sürerek kabarık sözleşme yapmak istemiyor kendisiyle. "almadan verilmez" mentalitesinde yaklaşıyor olaya. yabancı bir futbolcuya bu tarz bir yaklaşım bilemiyorum ne kadar doğru. sen kadroyu 30 kişiden kurup, yedek kaleci olacak cenk'in sözleşmesini iki katına çıkaracaksın, eneramo'ya, holosko'ya milyonlar bayılacaksın ama takımında fark yaratan oyuncuya "ama şartlarımız böyle" diyeceksin. türk futbolcusu zaten büyük kulüpleri hem maddi açıdan hem de kariyeri açısından bir zirve noktası olarak gördüğünden bu tarz şeyleri pek kurcalamıyor. her neyse anlatmak istediğim şu, futbolcuyu geçtim insanlara bir robotmuşçasına aynı tarz yaklaşmak ne kadar doğru? evet, beşiktaş ilkeli bir kulüp ama bu ilkeleri yabancı futbolculara benimsetmen için çok daha büyümen gerekiyor senin. beşiktaş'ı bir cazibe merkezi hâline getirmen gerekiyor. her insanın hayatta farklı öncelikleri var, kimisi de parayla motive oluyor işte fernandes gibi. belki de maça çıkmadan gizlice transfer görüşmeleri yürütüyor. kimse bilemez. bildiğimiz şey şu ki, bu adam motivasyonunu tamamen yitirmiş hâlde, adeta bezgin bekir durumunda.
dün maçtan sonra epey sinirlendim kendisine yalan yok, ama aklı selim düşünüp olaya geniş bir pencereden bakınca manzara aşağı yukarı böyle gözüküyor. umarım fernandes olayı futbolculara değer biçme konusunda bir ders olur gelecekte hepimize. umarım kulüp olarakta "vermeden alacak" duruma gelebiliriz bir gün.
toparlamak bir saatimi aldı bu entry'i, yordun beni be fernandes..
beşiktaş taraftarı olarak duygusal bir tarafımız var, başarıya açlığımızdan ve geçmişteki oyuncu harcama şenliklerinden dolayı, yetenekli oyuncularla ister istemez duygusal bir bağ kurmaya çalışıyoruz. fernandes'in bazı özellikleri var ki, mevkisi itibariyle hakikaten çok ekstra özellikler bunlar. buna rağmen kritik bazı mental yetilerden de yoksun kendisi. zaten öyle olmasa, 25 yaşında türkiye'ye neden yolu düşsün ki? kabul edelim veya etmeyelim, türkiye'ye 30'undan evvel transfer olan yıldız futbolcuların böyle defolarının olması kadar normal birşey yok. her neyse, fernandes'in bu mental eksileri (ki en barizi fm diliyle decisions'tır) yeteneklerini skora yansıtmasında yetersiz kalmasına neden oluyor. buna taraftarın kendisiyle kurduğu bağı da eklersek fernandes'in bir sorunsal olarak karşımıza çıkmasında payı olan iki önemli maddeye değinmiş oluruz.
peki 1.5 senedir dillerden düşmeyen sözleşme sorunlarının bugünlerde hiç mi payı yok? fikret orman haklı olarak kulübün ekonomik şartlarını ileri sürerek kabarık sözleşme yapmak istemiyor kendisiyle. "almadan verilmez" mentalitesinde yaklaşıyor olaya. yabancı bir futbolcuya bu tarz bir yaklaşım bilemiyorum ne kadar doğru. sen kadroyu 30 kişiden kurup, yedek kaleci olacak cenk'in sözleşmesini iki katına çıkaracaksın, eneramo'ya, holosko'ya milyonlar bayılacaksın ama takımında fark yaratan oyuncuya "ama şartlarımız böyle" diyeceksin. türk futbolcusu zaten büyük kulüpleri hem maddi açıdan hem de kariyeri açısından bir zirve noktası olarak gördüğünden bu tarz şeyleri pek kurcalamıyor. her neyse anlatmak istediğim şu, futbolcuyu geçtim insanlara bir robotmuşçasına aynı tarz yaklaşmak ne kadar doğru? evet, beşiktaş ilkeli bir kulüp ama bu ilkeleri yabancı futbolculara benimsetmen için çok daha büyümen gerekiyor senin. beşiktaş'ı bir cazibe merkezi hâline getirmen gerekiyor. her insanın hayatta farklı öncelikleri var, kimisi de parayla motive oluyor işte fernandes gibi. belki de maça çıkmadan gizlice transfer görüşmeleri yürütüyor. kimse bilemez. bildiğimiz şey şu ki, bu adam motivasyonunu tamamen yitirmiş hâlde, adeta bezgin bekir durumunda.
dün maçtan sonra epey sinirlendim kendisine yalan yok, ama aklı selim düşünüp olaya geniş bir pencereden bakınca manzara aşağı yukarı böyle gözüküyor. umarım fernandes olayı futbolculara değer biçme konusunda bir ders olur gelecekte hepimize. umarım kulüp olarakta "vermeden alacak" duruma gelebiliriz bir gün.
toparlamak bir saatimi aldı bu entry'i, yordun beni be fernandes..
sonucu itibariyle fenerbahçe'nin şampiyonluğunu ilan ettiği karşılaşma.
beşiktaşlı futbolculara teknik ekibin sorumluluk almanın ne olduğunu, sorumluluk almadan üretken olunamayacağını kafasına vura vura anlatması gerekiyor. tüm vurdumduymazlığına rağmen fernandes ve töre ilk yarı bunu gerçekleştiren isimlerdi. ikinci yarı ikisinin yokluğu hücumda sıfırlanmamıza neden oldu. top ileride döndü dolaştı atiba'ya geldi sürekli. olcay toplu oyunda yok, holosko toplu oyunda yok, muhammed girer girmez o pas hatasını yaptıktan sonra hiç sorumluluk almadı. hâl böyle olunca ilk yarı hayvani goller kaçıran takımdan, ikinci yarı 1-1'e duacı takıma dönüştük. yazık yahu.
fernandes sana vurdumduymaz dedim ama kullanılabilecek en hafif tabiri kullandım yani. aklın kadıköy'de kalmış belli ama sen işi terbiyesizliğe götürüyorsun artık. istediğin sözleşmeyi alamayabilirsin, kulüple ve taraftarla duygusal bir bağ kuramamış olabilirsin ama bu senin itlik yapmanı gerektirmiyor. ben ki seni burada ne kadar savunmuş bir insanım, bana bile bu kelimeyi kullandırttın ya bravo sana. terbiyesiz adam.
bilic bir lafım da sana. iyi bir teknik adamı vasatlardan ayıran en önemli özellik çözüm üretme sanatıdır bunu unutma. oyuna müdahale de sadece oyuncu değiştirilerek edilmez, bunu da unutma. yedek kulubende bir oğuzhan yer alsa ne güzel olurdu değil mi? olurdu tabi ama her zaman yer almıyor işte. elinde nispeten iyi kadrosu olan teknik adamlar seni çözüyor, problem bu. b planın yok, problem bu. şimdi bunları söyleyince "fm oynayarak futbolu bildiğini sanan" olarak yaftalanabilirim -ki hiç öyle değil- ama görünen köy kılavuz istemez. mecburi töre-holosko değişikliğini inceleyelim örneğin. iki oyuncu da birbirine taban tabana zıt futbolcular, öyle mi? evet. peki değişiklikten sonra oynamaya çalıştığımız oyun anlayışında bir değişme oldu mu? hayır. bitti.
beşiktaşlı futbolculara teknik ekibin sorumluluk almanın ne olduğunu, sorumluluk almadan üretken olunamayacağını kafasına vura vura anlatması gerekiyor. tüm vurdumduymazlığına rağmen fernandes ve töre ilk yarı bunu gerçekleştiren isimlerdi. ikinci yarı ikisinin yokluğu hücumda sıfırlanmamıza neden oldu. top ileride döndü dolaştı atiba'ya geldi sürekli. olcay toplu oyunda yok, holosko toplu oyunda yok, muhammed girer girmez o pas hatasını yaptıktan sonra hiç sorumluluk almadı. hâl böyle olunca ilk yarı hayvani goller kaçıran takımdan, ikinci yarı 1-1'e duacı takıma dönüştük. yazık yahu.
fernandes sana vurdumduymaz dedim ama kullanılabilecek en hafif tabiri kullandım yani. aklın kadıköy'de kalmış belli ama sen işi terbiyesizliğe götürüyorsun artık. istediğin sözleşmeyi alamayabilirsin, kulüple ve taraftarla duygusal bir bağ kuramamış olabilirsin ama bu senin itlik yapmanı gerektirmiyor. ben ki seni burada ne kadar savunmuş bir insanım, bana bile bu kelimeyi kullandırttın ya bravo sana. terbiyesiz adam.
bilic bir lafım da sana. iyi bir teknik adamı vasatlardan ayıran en önemli özellik çözüm üretme sanatıdır bunu unutma. oyuna müdahale de sadece oyuncu değiştirilerek edilmez, bunu da unutma. yedek kulubende bir oğuzhan yer alsa ne güzel olurdu değil mi? olurdu tabi ama her zaman yer almıyor işte. elinde nispeten iyi kadrosu olan teknik adamlar seni çözüyor, problem bu. b planın yok, problem bu. şimdi bunları söyleyince "fm oynayarak futbolu bildiğini sanan" olarak yaftalanabilirim -ki hiç öyle değil- ama görünen köy kılavuz istemez. mecburi töre-holosko değişikliğini inceleyelim örneğin. iki oyuncu da birbirine taban tabana zıt futbolcular, öyle mi? evet. peki değişiklikten sonra oynamaya çalıştığımız oyun anlayışında bir değişme oldu mu? hayır. bitti.
frankie valli'den cant't take my eyes off you'dur.
nakarat kısmı bağırarak söylenmeli ama, yoksa başka türlü verilmez hissiyat.
nakarat kısmı bağırarak söylenmeli ama, yoksa başka türlü verilmez hissiyat.
hissetmediğim depremdir. bunda celtics-knicks maçının etkisiyle uyuklamamanın da payı var sanıyorum. sağolsun yönetmen ara sıra mike woodson'u gösteriyor da gülüyoruz, yoksa maç rezalet.
insanı her daim yazmaya teşvik eden, güzel şeylerin arkasında duran ve ilk elden destek veren gönlübol bir abimizdir. rahatlıkla başkan diyebileceğiniz bir insandır, adamdır.
(bkz: lanet olası federaller)
hiçbir zaman için "evrensel" bir boyut taşımayan durumdur.
bu tanımdan yola çıkarak, haklılığı ispat etme zorunluluğu meselesini deşmek istiyorum biraz. çünkü olay bazen, "ama o başlattı", "ama o yaptı" tarzı çocukça şeylere dönüşebiliyor ve bu noktaya geldiği zaman sonu gelmiyor tartışmaların. (vurgula: koskoca) insanlara nasıl davranması gerektiğini söylemek kimsenin haddine değil tabi ama (vurgula: bence) bu işin ikili ilişkilerdeki çözümü mutlu olmayı haklı olmaya yeğlemektir biraz. yoksa boktan bir mesele üzerinde fikir ayrılığı yaşamak, akabinde sabahlara kadar tartışmak kimsenin gözünde prestijinizi arttırmaz, bilin istedim.
bu tanımdan yola çıkarak, haklılığı ispat etme zorunluluğu meselesini deşmek istiyorum biraz. çünkü olay bazen, "ama o başlattı", "ama o yaptı" tarzı çocukça şeylere dönüşebiliyor ve bu noktaya geldiği zaman sonu gelmiyor tartışmaların. (vurgula: koskoca) insanlara nasıl davranması gerektiğini söylemek kimsenin haddine değil tabi ama (vurgula: bence) bu işin ikili ilişkilerdeki çözümü mutlu olmayı haklı olmaya yeğlemektir biraz. yoksa boktan bir mesele üzerinde fikir ayrılığı yaşamak, akabinde sabahlara kadar tartışmak kimsenin gözünde prestijinizi arttırmaz, bilin istedim.
er kişiyi kısa vadede hedefe, uzun vadede sepete götürecek eylemdir.
tipik bir türkiye insanı eylemi.
günümüz insanı hâlâ bir başka dünya savaşının gerçekleşeceğini düşünedursun, en büyük savaşa sebep olan şeyin kendi egoları olduğunun farkında bile değil. ne denilebilir ki, yiyin birbirinizi..
günümüz insanı hâlâ bir başka dünya savaşının gerçekleşeceğini düşünedursun, en büyük savaşa sebep olan şeyin kendi egoları olduğunun farkında bile değil. ne denilebilir ki, yiyin birbirinizi..
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?