(bkz: kafa hariç)
bir ölçü birimi.
tadına doyulmaz bir ümit yaşar oğuzcan şiiridir.
Beşyüz borazan birden çalıyor
Bin davul birden vuruyor başımda
Gök gürültüleri
Çekiç sesleri makine sesleri
Dağlardan kopan kocaman çığlar
Taşlar
Kayalar
Ey üstüme üstüme gelen deniz
Ey cam kırıklarından kader
Yeter
Yeter artık
Nerdeyse çıldıracağım
Bir yeşil ötesine geldim durdum işte
Merdivenin son basamağındayım
Bir adım daha atsam
Kimseler tutamaz beni
Bir adım daha atsam karanlıktayım
Kaç kere söyledik
Şu potpuriyi çalmayın diye
Anlamıyor musunuz
Fa diyez bemol çaresizlikler içindeyiz
Bir duvar yıkılıyor altında kalıyoruz
Bir adam ölüyor bizi gömüyorlar
Susturun şu kemanları
Biraz da ilâhlar ağlasın yokluğumuza
Kirli gözyaşları kırık iskemleler
Başıbozuk çigan havaları
Yeminler notalar akortsuz teller
Ve sakat çocukları
Nagazaki'nin
Biz bunun için mi geldik yeryüzüne
Devirin şu putları
Mukaddes kitaplar bize göre değil artık
Sinemaskop rezaletler içindeyiz
Café Chantant'larda dua ediyoruz
Mabetlerde çiftleşiyoruz artık
Mesuduz
Dokunmayın keyfimize
Saint Pierre'in doksandokuzuncu göbekten torunu
Strip-tease yapıyor
Folie Bergere revüsünde her gece
Gelsin arkasından şampanya şişeleri
Kauçuk göğüslü kızlarda bir naz bir çalım
On derste aşk
On derste güzellik
On derste cinsiyet
Ve tam onbin yıldır arayıp bulamadığımız fazilet
Sonra mezarlıklar dolusu günâh
Genelevler dolusu namus
Velhasıl ailece rock'ın roll dansı öğrendik
Tepinip duruyoruz
Pirinç tanelerine çizdiğimiz kral resimleri bizi kurtaramadı
Ne de Bâbil'deki asma bahçeleri
Hakkını veremedik alınterimizin suçluyuz
Har vurup harman savurduk ömrümüzü
Akıllı bir maymun olmaktan öteye gidemedik
Şimdi bu kördöğüşünde yenildikse suç bizim
Geç anladık zavallılığımızı
Herşeyi bu sağır göklerden bekledik yıllardır
Bizi kimseler inandıramadı ölüme
Bize kimseler öğretmedi insanlığımızı
Kim kurdu bu düzeni nerdeyiz
Bu tekerlekler nasıl dönüyor boşlukta
Bu umutlar bu dualar bu kahrolasıca hayaller
Nasıl bunca yıldır barındırdı bizi
Bu katı yürekli topraklar
Bu gülünç mezar taşları
Ölümler ölümler ölümler
Ölümlerden beter yalnızlığımız
Bu macera ne zaman bitecek söyleyin
Söyleyin ne zaman aydınlanacak
Bu karanlık alınyazımız
Harun-er-Reşid'in gazabına uğradık cümlemiz
Baş parmaklarımızın birinci boğumundan vurdular bizi
Bir düşüş düştük Eiffel kulesinden
Sersefil oldu ölümüz caddelerde
Nice evlerin nice apartmanların bütün ağırlığı
üzerimize kurşun gibi çöktü
Sokak köpekleri işedi kanlı gömleğimize
Yedi yıldız senesi bağırdık ağladık
Kimseler duymadı sesimizi Lili Marlen
Beşyüz sene sonra anlaşıldı yokluğumuz
İşte biz böyle yitirdik inancımızı Tanrıya
Keyfimize dokunmayın
Adamakıllı sarhoşuz
Ya bir gül koparın bahçenizden
Koklayalım
Ya bir yudum su doldurun taslarımıza
İçelim
Ya da bir dilim ekmek verin
Şükredelim yaşadığımıza
Karanlıklar içindeyiz
Çamurlar içindeyiz
Tutun kaldırın bizi
O yalancı sevginiz sizin olsun
Biz yaşamak için geldik yeryüzüne
Alın başınıza çalın merhametinizi
Körsünüz ya da sağırsınız
Beyaz çorap giydi diye
Ku Klux Klan demeğinin adamları
Bir zenciyi linç ettiler
Görmediniz
İbni Mansur'un beşinci karısını toprağa gömdüler beline kadar
Sabahtan akşama dek yedibin kişi taşladı
Yedibin kişi tükürdü yüzüne görmediniz
Şu gökkubbenin altında
Boşa gitti nice bonjour'larımız
Sonra üç kere good night dedik
Duyan olmadı
Ya savaş meydanlarında yitirip bulamadığımız gerçek
Engizisyon işkenceleri yirminci yüzyılın
Fırınlar
Gaz odaları
Gaz odaları
Kitle halinde ölümler
Kara sineklerin konduğu çürümüş et yığınları
Yaylım ateşlerle delik deşik olmuş insanlığımız
O azgın atların çiğnediği kollar bacaklar
O kan çanağı gözler
O süngü uçlarında yükselen kesik başlarımız
Bizi alçaltan bu kanlı zafer taçları işte
Öptüğümüz o pis eller
O maymun maskara soytarılar
Küçük orospular
Kirli zevklerimiz
Yatağımıza giren frengili kadınlar
Aldığını geri vermez bir karanlık dört yanımızda
Hangi perdeyi aralasak gece
Hangi taşı kaldırsak çaresizlik
Ölüm isli fener ışığı bu karanlıklarda
Ölüm yorgun askerlerin tek umudu sıcak
Biz bu ölümlerle yakınız ölümsüzlüğe
Bu karanlıklarla uzak
Siz dilediğiniz şarkıyı söyleyin yine
Yine karemalâlarla kandırın küçük kızları
Irzına geçin torunlarınızın
O sapık arzularınız yükseltecek sizi
O karanlık odaların başıboş rahatlığı
Varın dilediğiniz gibi yaşayın artık
Bir gün bütün günahlarınız bağışlanacak Tanrı katında
Ne cehennem ateşleri ne o köprüler kıldan ince
Sizin için değil
Siz öyle Tanrıların böyle kullarısınız işte
Şimdi de oturmuş tuz-biber ekiyorsunuz yaramıza
Kiliselerde camilerde öğütler veriyorsunuz Tanrı adına
Sonra her gece bir cinayet işliyorsunuz
Temiz çarşaflarda pis kanınız
Uykularımızda gölgeniz korkunç belâlı
Sizi sayıyla mı verdiler bize
Defolun karşımızdan
Bize kendi derdimiz yeter
Kanınızı bulaştırmayın ellerimize
Yüzsüzlüğün bu kadarına pes doğrusu
Haydi biraz değin başınızı
Bizden af dileyin
Kederimizi anlayın artık
Saygı gösterin sevgimize
Belki sizi affedebiliriz
Ne de olsa insanız biz de
Bir zayıf tarafımız vardır
Nasıl aldandık bunca zamandır
Nasıl inandık güzelliğine hayatın
Bize ne doğan güneşten
Büyüyen buğdaydan akan sudan bize ne
Alabildiğine kederliyiz yorgunuz
Bize dostluğu öğrettiniz
Bize sevmesini öğrettiniz böyle delicesine
Sevdikse günahlarımız Tanrı'nın boynuna
Sevilmedikse insanlar utansın kederimizden
Ne aradık ne bulduk dünyanızda söyleyin
Bir sevgiyi bile çok gördünüz bize
Öpüştük uykularımızda ayıpladınız
Kara kara yengeçleri saldınız üstümüze
Şimdi de bir yaşamaktır tutturmuşsunuz
Rahat bırakın bizi
Göğüyle deniziyle
Taşıyla toprağıyla
O yoktan var ettiğiniz Tanrı'sıyla
Dünyanız sizin olsun
Boğaz tokluğuna yaşamlar bizi kurtarmaz artık
Biz oldum olası kör doğmuşuz
Brakisefal kafalarımız bir işe yaramıyor
Hele şu biçimsiz ayaklarımızın haline bakın
Aptallığımız yüzümüzden belli
Aynaya bakıp gülüyoruz
Oysa bütün çirkinliğimiz aşikâr ayna gibi
Söyleyin bir Shakespeare mi akıllıydı içimizde
To be or not to be
To be or not to be birşey değil yine
Sen olmasan benim varlığımdan ne çıkar
Ama sen yoksun işte
Bense bütün insanlar gibi ha varım haa yoğum
Yine sana çıkıyor bütün yollar
Yine bütün iki kere ikiler dört ediyor
Dönüp dolaşıp ayni yere geliyorum
Beşyüz borazan birden çalıyor
Bin davul birden vuruyor başımda
Gök gürültüleri
Çekiç sesleri makine sesleri
Dağlardan kopan kocaman çığlar
Taşlar
Kayalar
Ey üstüme üstüme gelen deniz
Ey cam kırıklarından kader
Yeter
Yeter artık
Nerdeyse çıldıracağım
Bir yeşil ötesine geldim durdum işte
Merdivenin son basamağındayım
Bir adım daha atsam
Kimseler tutamaz beni
Bir adım daha atsam karanlıktayım
Kaç kere söyledik
Şu potpuriyi çalmayın diye
Anlamıyor musunuz
Fa diyez bemol çaresizlikler içindeyiz
Bir duvar yıkılıyor altında kalıyoruz
Bir adam ölüyor bizi gömüyorlar
Susturun şu kemanları
Biraz da ilâhlar ağlasın yokluğumuza
Kirli gözyaşları kırık iskemleler
Başıbozuk çigan havaları
Yeminler notalar akortsuz teller
Ve sakat çocukları
Nagazaki'nin
Biz bunun için mi geldik yeryüzüne
Devirin şu putları
Mukaddes kitaplar bize göre değil artık
Sinemaskop rezaletler içindeyiz
Café Chantant'larda dua ediyoruz
Mabetlerde çiftleşiyoruz artık
Mesuduz
Dokunmayın keyfimize
Saint Pierre'in doksandokuzuncu göbekten torunu
Strip-tease yapıyor
Folie Bergere revüsünde her gece
Gelsin arkasından şampanya şişeleri
Kauçuk göğüslü kızlarda bir naz bir çalım
On derste aşk
On derste güzellik
On derste cinsiyet
Ve tam onbin yıldır arayıp bulamadığımız fazilet
Sonra mezarlıklar dolusu günâh
Genelevler dolusu namus
Velhasıl ailece rock'ın roll dansı öğrendik
Tepinip duruyoruz
Pirinç tanelerine çizdiğimiz kral resimleri bizi kurtaramadı
Ne de Bâbil'deki asma bahçeleri
Hakkını veremedik alınterimizin suçluyuz
Har vurup harman savurduk ömrümüzü
Akıllı bir maymun olmaktan öteye gidemedik
Şimdi bu kördöğüşünde yenildikse suç bizim
Geç anladık zavallılığımızı
Herşeyi bu sağır göklerden bekledik yıllardır
Bizi kimseler inandıramadı ölüme
Bize kimseler öğretmedi insanlığımızı
Kim kurdu bu düzeni nerdeyiz
Bu tekerlekler nasıl dönüyor boşlukta
Bu umutlar bu dualar bu kahrolasıca hayaller
Nasıl bunca yıldır barındırdı bizi
Bu katı yürekli topraklar
Bu gülünç mezar taşları
Ölümler ölümler ölümler
Ölümlerden beter yalnızlığımız
Bu macera ne zaman bitecek söyleyin
Söyleyin ne zaman aydınlanacak
Bu karanlık alınyazımız
Harun-er-Reşid'in gazabına uğradık cümlemiz
Baş parmaklarımızın birinci boğumundan vurdular bizi
Bir düşüş düştük Eiffel kulesinden
Sersefil oldu ölümüz caddelerde
Nice evlerin nice apartmanların bütün ağırlığı
üzerimize kurşun gibi çöktü
Sokak köpekleri işedi kanlı gömleğimize
Yedi yıldız senesi bağırdık ağladık
Kimseler duymadı sesimizi Lili Marlen
Beşyüz sene sonra anlaşıldı yokluğumuz
İşte biz böyle yitirdik inancımızı Tanrıya
Keyfimize dokunmayın
Adamakıllı sarhoşuz
Ya bir gül koparın bahçenizden
Koklayalım
Ya bir yudum su doldurun taslarımıza
İçelim
Ya da bir dilim ekmek verin
Şükredelim yaşadığımıza
Karanlıklar içindeyiz
Çamurlar içindeyiz
Tutun kaldırın bizi
O yalancı sevginiz sizin olsun
Biz yaşamak için geldik yeryüzüne
Alın başınıza çalın merhametinizi
Körsünüz ya da sağırsınız
Beyaz çorap giydi diye
Ku Klux Klan demeğinin adamları
Bir zenciyi linç ettiler
Görmediniz
İbni Mansur'un beşinci karısını toprağa gömdüler beline kadar
Sabahtan akşama dek yedibin kişi taşladı
Yedibin kişi tükürdü yüzüne görmediniz
Şu gökkubbenin altında
Boşa gitti nice bonjour'larımız
Sonra üç kere good night dedik
Duyan olmadı
Ya savaş meydanlarında yitirip bulamadığımız gerçek
Engizisyon işkenceleri yirminci yüzyılın
Fırınlar
Gaz odaları
Gaz odaları
Kitle halinde ölümler
Kara sineklerin konduğu çürümüş et yığınları
Yaylım ateşlerle delik deşik olmuş insanlığımız
O azgın atların çiğnediği kollar bacaklar
O kan çanağı gözler
O süngü uçlarında yükselen kesik başlarımız
Bizi alçaltan bu kanlı zafer taçları işte
Öptüğümüz o pis eller
O maymun maskara soytarılar
Küçük orospular
Kirli zevklerimiz
Yatağımıza giren frengili kadınlar
Aldığını geri vermez bir karanlık dört yanımızda
Hangi perdeyi aralasak gece
Hangi taşı kaldırsak çaresizlik
Ölüm isli fener ışığı bu karanlıklarda
Ölüm yorgun askerlerin tek umudu sıcak
Biz bu ölümlerle yakınız ölümsüzlüğe
Bu karanlıklarla uzak
Siz dilediğiniz şarkıyı söyleyin yine
Yine karemalâlarla kandırın küçük kızları
Irzına geçin torunlarınızın
O sapık arzularınız yükseltecek sizi
O karanlık odaların başıboş rahatlığı
Varın dilediğiniz gibi yaşayın artık
Bir gün bütün günahlarınız bağışlanacak Tanrı katında
Ne cehennem ateşleri ne o köprüler kıldan ince
Sizin için değil
Siz öyle Tanrıların böyle kullarısınız işte
Şimdi de oturmuş tuz-biber ekiyorsunuz yaramıza
Kiliselerde camilerde öğütler veriyorsunuz Tanrı adına
Sonra her gece bir cinayet işliyorsunuz
Temiz çarşaflarda pis kanınız
Uykularımızda gölgeniz korkunç belâlı
Sizi sayıyla mı verdiler bize
Defolun karşımızdan
Bize kendi derdimiz yeter
Kanınızı bulaştırmayın ellerimize
Yüzsüzlüğün bu kadarına pes doğrusu
Haydi biraz değin başınızı
Bizden af dileyin
Kederimizi anlayın artık
Saygı gösterin sevgimize
Belki sizi affedebiliriz
Ne de olsa insanız biz de
Bir zayıf tarafımız vardır
Nasıl aldandık bunca zamandır
Nasıl inandık güzelliğine hayatın
Bize ne doğan güneşten
Büyüyen buğdaydan akan sudan bize ne
Alabildiğine kederliyiz yorgunuz
Bize dostluğu öğrettiniz
Bize sevmesini öğrettiniz böyle delicesine
Sevdikse günahlarımız Tanrı'nın boynuna
Sevilmedikse insanlar utansın kederimizden
Ne aradık ne bulduk dünyanızda söyleyin
Bir sevgiyi bile çok gördünüz bize
Öpüştük uykularımızda ayıpladınız
Kara kara yengeçleri saldınız üstümüze
Şimdi de bir yaşamaktır tutturmuşsunuz
Rahat bırakın bizi
Göğüyle deniziyle
Taşıyla toprağıyla
O yoktan var ettiğiniz Tanrı'sıyla
Dünyanız sizin olsun
Boğaz tokluğuna yaşamlar bizi kurtarmaz artık
Biz oldum olası kör doğmuşuz
Brakisefal kafalarımız bir işe yaramıyor
Hele şu biçimsiz ayaklarımızın haline bakın
Aptallığımız yüzümüzden belli
Aynaya bakıp gülüyoruz
Oysa bütün çirkinliğimiz aşikâr ayna gibi
Söyleyin bir Shakespeare mi akıllıydı içimizde
To be or not to be
To be or not to be birşey değil yine
Sen olmasan benim varlığımdan ne çıkar
Ama sen yoksun işte
Bense bütün insanlar gibi ha varım haa yoğum
Yine sana çıkıyor bütün yollar
Yine bütün iki kere ikiler dört ediyor
Dönüp dolaşıp ayni yere geliyorum
afili filintaların sağlam yazarlarındandır kendisi, kesinlikle takip edilmesi tavsiye edilir. eğlencelidir.
"Yemekten Sonra Şiiri: Yoğurdu ıslat ayran, eriği güldür hoşaf olsun. Sar makarayı oyun. Beni sev bir de, cumartesi olsun."
bilmeyenler için afili filintalar;
http://www.afilifilintalar.com/
"Yemekten Sonra Şiiri: Yoğurdu ıslat ayran, eriği güldür hoşaf olsun. Sar makarayı oyun. Beni sev bir de, cumartesi olsun."
bilmeyenler için afili filintalar;
http://www.afilifilintalar.com/
Bir Ece Ayhan başyapıtıdır;
1.Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim
Emrazı Zühreviye Hastanesi'ne kapatıldı anamız
Adıyla çalışan ermiş Sirkeci kadınlarındandır
Şeker atar hâlâ mazgallardan Cankurtaran'da
Acı Bacı'nın acı bilmez uçurtma çocuklarına
Yıl sonu müsamerelerine kimler çıkarılmaz?
2.Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim
Babamız dövüldü güllabici odunlarla tımarhanede
Acaba halk nedir diye düşünür arada işittiği
Dudullu'dan tâ Salacak'a koşarak alkışlayalım
Fazla babalarıyla dondurma yiyen çocukları
Hangi çocukların neye imrenmesi yalınayak şiirdir?
1.Biz tüzüklerle çarpışarak büyüdük kardeşim
Emrazı Zühreviye Hastanesi'ne kapatıldı anamız
Adıyla çalışan ermiş Sirkeci kadınlarındandır
Şeker atar hâlâ mazgallardan Cankurtaran'da
Acı Bacı'nın acı bilmez uçurtma çocuklarına
Yıl sonu müsamerelerine kimler çıkarılmaz?
2.Velhasıl onlar vurdu biz büyüdük kardeşim
Babamız dövüldü güllabici odunlarla tımarhanede
Acaba halk nedir diye düşünür arada işittiği
Dudullu'dan tâ Salacak'a koşarak alkışlayalım
Fazla babalarıyla dondurma yiyen çocukları
Hangi çocukların neye imrenmesi yalınayak şiirdir?
genellikle hollywood filmlerinde rastlanan klişe replik. partiden sıkılmış bir şekilde, partinin yapıldığı evin, balkon ya da terasına çıkan kadına yaklaşmaya çalışan erkeğin tavlama cümlesi. fakat bugün konumuz bu değil.
http://imgim.com/1360inciz3941564.jpg
http://imgim.com/1360inciz3941564.jpg
fransız ihtilalinden kalma bir duvar yazısı. bizlik bi' şey yok yani. inanmıyorsanız bakın;
(bkz: http://imgim.com/istifaet.jpg)
(bkz: http://imgim.com/istifaet.jpg)
romantik filmlerde geçen, kadının sevecen ve davetkar cümlesidir.
http://imgim.com/opbeni.jpg
lakin fotoğraftaki romantik midir, değildir. diğer taraftan bize ne.
http://imgim.com/opbeni.jpg
lakin fotoğraftaki romantik midir, değildir. diğer taraftan bize ne.
bir tayfa bandista albümü. ayrıca; "anlatılan senin hikayendir." demektir ve das capital'in açılış cümlesidir.
Allah standartdan ayırmasın.
http://imgim.com/3622incik5155637.jpg
http://imgim.com/3622incik5155637.jpg
böyle bir şeydir;
http://imgim.com/inilmez.jpg
http://imgim.com/inilmez.jpg
Senaryosunu yılmaz erdoğan'ın yazdığı, başrollerinde ezgi mola ve tolga çevik'in yer aldığı 1 ocak 2014 vizyon tarihli komedi filmi.
spoiler--
Sinan (Tolga Çevik) patronu (İsfendiyar) tarafından Kapadokya’ya bir komedi filmi senaryosu yazmak üzere gönderilir. Süresi çok azdır ve filmin sonu mutlu bitmek zorundadır! Sinan, mutlu bir hikaye için ilham perisini beklerken, önce kalacağı otelin sahibi İzzet Bey’in kızı Eylül (Ezgi Mola) karşısına çıkar sonra da hayatında en çok nefret ettiği kişi olan eski arkadaşı, ünlü oyuncu Faruk ( Murat Başoğlu )! Kendisini Sinan’ın “makam şoförü” ilan eden Taksici Ersin ( Ersin Korkut ) ve çiftlik sahibi Atçı Arif ( Erkan Can ) bir süre sonra hem Sinan’ın hayatında hem de senaryosunda yerlerini alırlar. Kapadokya’da bir balon gezisi, herkesin hayatını değiştirir, özellikle Sinan ve Eylül’ün! Peri bacalarının etrafında, rengarenk balonların içinde ve büyülü bağbozumu şenliklerinde geçen onca macera herkes için adeta ayrı bir filme dönüşürken, patron İsfendiyar’ın beklediği “mutlu son” bir türlü gelmez! Ama patron mutlu son istemektedir ve Sinan sonu yazmak zorundadır!
spoiler--
spoiler--
Sinan (Tolga Çevik) patronu (İsfendiyar) tarafından Kapadokya’ya bir komedi filmi senaryosu yazmak üzere gönderilir. Süresi çok azdır ve filmin sonu mutlu bitmek zorundadır! Sinan, mutlu bir hikaye için ilham perisini beklerken, önce kalacağı otelin sahibi İzzet Bey’in kızı Eylül (Ezgi Mola) karşısına çıkar sonra da hayatında en çok nefret ettiği kişi olan eski arkadaşı, ünlü oyuncu Faruk ( Murat Başoğlu )! Kendisini Sinan’ın “makam şoförü” ilan eden Taksici Ersin ( Ersin Korkut ) ve çiftlik sahibi Atçı Arif ( Erkan Can ) bir süre sonra hem Sinan’ın hayatında hem de senaryosunda yerlerini alırlar. Kapadokya’da bir balon gezisi, herkesin hayatını değiştirir, özellikle Sinan ve Eylül’ün! Peri bacalarının etrafında, rengarenk balonların içinde ve büyülü bağbozumu şenliklerinde geçen onca macera herkes için adeta ayrı bir filme dönüşürken, patron İsfendiyar’ın beklediği “mutlu son” bir türlü gelmez! Ama patron mutlu son istemektedir ve Sinan sonu yazmak zorundadır!
spoiler--
Rus müzisyen. Sesinin yapısı itibarı ile, rusların tom waits'i, leonard cohen'i denebilir.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=TlOwhBGz_eo)
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=TlOwhBGz_eo)
bu işte bir yalnızlık var adıyla, 13 Aralık 2013 tarihinde gösterime giren reklam filminin de dahil olduğu reklamlardır.
bir dönemin çelik kasalı efsanesi, zamanının iphone'u.
aynı dönemlerde ericsson gh688 marka telefonların 'besteleyici' özelliğinden dolayı bir çok kişinin zil sesi olmuş müziktir.
ileri görüşlü insan eylemidir. Su içmek zamanla işemeyi gerektirir ki, işemek; altınıza yapamayacağınızdan dolayı daha zaruridir ve su içmek kadar ertelenemez. yazınca bile tüylerim diken diken oldu. düşman başına!
Leonard cohen'in insanı zorla melankolik eden parçalarından biridir.
http://www.youtube.com/watch?v=iW8rFho6In8
http://www.youtube.com/watch?v=iW8rFho6In8
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?