confessions

bit ustunde rodeo

2. nesil Yazar - uzman yazar - Yazar -

  1. toplam entry 174
  2. takipçi 0
  3. puan 8122

küba

bit ustunde rodeo
Dünya üzerinde en "insani" yasaklara sahip olan ülkedir.

---------------alıntı---------------

• Sömürücü ülkelerin bayraklarının yakılması yasak; çünkü onlar yöneticileri değil o ülkenin halklarını temsil ediyor.

• Karalamacılardan dahi olsa birsinin ölümüne sevinmek yasak; çünkü ailesinin acısına saygı duyulur.

• Birilerinin karşısında diz çökmek yasak.

• Onuru kaybetmek yasak.

• Gerçekten özgür olmanın gücünü kaybetmek yasak.

• Tartışmasız bir kahraman olan Fidel Castro'nun heykelini yapmak veya adına anıtlar dikmek yasak. Ona tapmak yasak, o yaptığı işleri insanlığın çıkarı için yaptığını, kişisel olarak çıkar sağlamak veya yücelmek için yapmadığını söyler.

• Zaten hak olan bir şey için yalvarmak, dilemek onu bir mükafat gibi görmek yasak.

• Tarihsel düşmanların özel hayatından konuşmak. Bu sebeple meşhur “Clinton ve Monica Lewinsky” meselesi hakkında bir tek Kübalının bile konuştuğu duyulmadı.

• Halkın iktidarına ve yaşayış şekline karşı işler çevirmek veya ona karşı çalışmak yasak.

• Cehalet yasak.

• Marjinallik yasak.

• Kültürel yozlaşma yasak.

• çocukların kaderine terkedilmiş bir şekilde sokaklarda uyuması yasak.

• Az sayıda zenginin çok varlığının olması ve çok sayıda insanın az varlığının olmasını oluşturacak durumlara devletin göz yumması yasak.

• Dünya üzerinde herhangi bir yerde üniversite okuma şansı olmayan gençlerin, hayallerine ulaşmak için ne yapacağını bilmeden çaresiz kalması yasaktır bu yüzden ELAM (Latin Amerika Tıp Okulları) kurulmuştur.

• Muayene ve ameliyat parası olanağından yoksun olduğu için doktora gitme imkanını kaybetmiş insanların olması. Bu sağlık alanındaki problemler sadece Kübalıların problemi olarak değerlendirilmesi kabul edilemez. Bu sadece Kübalıların problemi değildir dünyada yaşayan kadın erkek yoksul halkların problemidir (Küba'nın yaklaşık 30,000 doktoru dünyanın yoksul ülkelerinde hizmet vermektedir; çevirenin notu).

• Beslenmede yetersiz düzeyin varlığı yasak.

• çocuk ölümlerinin olması yasak. Dünyadaki Katolik kilisesinin, dünya üzerinde kurbanlar almaya devam eden, kondom kullanılarak kaçınılabilecek hastalıkların, okullarda ve gençlik çevrelerinde konuşulmasını ve bunun önlemlerinin uygulanmasını yüzsüzce engellemektedir.

• Dayanışma eksikliği yasak.

• Duyarsızlık yasak.

• insanların topluma karşı sevgi ve saygı duymaması yasak.

• Dayanışma ihtiyacı olanlarla dayanışma eksikliği yasak.

• iki yüzlülük yasak.

• Başkalarının alınteriyle birkaç kişinin zenginleşmesi yasak.

---------------alıntı---------------

kırmızı forma

bit ustunde rodeo
---------------alıntı---------------
Balkan savaşından Osmanlı imparatorluğu yenik çıkmıştı. Koskoca Balkan toprakları artık yoktu. ülkede bu durum büyük üzüntü yarattı. özellikle gençler savaşın sonucunu uzun süre kabullenemediler. Bu ortamda, adı daha sonra Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü olarak değiştirilen kulübün üyeleri Balkan savaşlarında verilen kayıpların anısına renkleri içinde bulunan kırmızıyı siyaha çevirmeye ve Balkan toprakları geri alınıncaya kadar spor alanlarında siyah-beyaz renklerle mücadele vermeye karar verirler.

Ama ondan sonraki yıllarda Balkan toprakları geri alınamadığından Beşiktaş'ın renkleri kırmızı-beyaz'a döndürülmeden siyah-beyaz olarak kalır.
---------------alıntı---------------

http://tinyurl.com/727b8hs

işte bu yüzden her sezon bir kırmızı forma çıkmalıdır.

istanbul ağrısı

bit ustunde rodeo
"kanatları parça parça bu ağustos geceleri
yıldızlar kaynarken
şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen
sen
eğer yine istanbul'san
yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim

pancak pancak şiirler tüküreceğim
demek yine ben
limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları
mavi asfaltlara çökmüş
diz bağlıyor
eğer sen yine istanbul'san
kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
sirkeci garı'nda tren çığlıklarıyle bıçaklanıp
intihar dumanları içindeki haydarpaşa'dan
anadolu üstlerine bakıp bakıp
ağlayan
sen eğer yine istanbul'san
aldanmıyorsam
yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine senin emrindeyim
utanmasam
gözlerimi damla damla kadehime damlatarak
kendimi yani şu bildiğim atilla ilhan'ı
zehirleyebilirim

sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den
tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş
direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şöförler
uykusuz dalgalanıyor

ulan istanbul sen misin
senin ellerin mi bu eller
ulan bu gemiler senin gemilerin mi
minarelerini kurdan gibi dişlerinin arasında
liman liman götüren
ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor
antenlerinden
neden
peki istanbul ya ben
ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas
ya benim kahrım
ya senin ağrın
ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın
çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi
burgu burgu içime boşalttığın
o senin ağrın
o senin

eğer sen yine istanbul'san
yanılmıyorsam
koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine
satır satır okumak istediğim
sen
eğer yine istanbul'san
eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim

ulan yine sen kazandın istanbul
sen kazandın ben yenildim
kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
yine emrindeyim
ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
yanılmıyorsam
sen eğer yine istanbul'san
senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan
bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir

ulan bunu sen de bilirsin istanbul
kaç kere yazdım kimbilir
kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
1949 eylül'ünde birader mirc ve ben
sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık
sana taptık ulan
unuttun mu
sana taptık"

paris

bit ustunde rodeo
kusursuz bir küçük iskender şiiridir ;

bu kartı sana paris’ten atıyorum



çok türkçe bir aşkın ortasında

çok türkçe bir yağmurun mağarasında

çift kâğıtlının son dumanına sinen erezyonda

kelimelerden

beni aşağılayan, bir hiç yerine koyan kelimelerden

ve tehlikeli, korkunç hayvanlardan kurtulduğum,

kendime doğru

bir çıkış yolu bulduğum

güzel bir zamanda..



bu kartı sana paris’ten atıyorum:



bugün mavinin ayrı bir havası

bugün rüzgârın özel bir şıklığı var,

bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim!

bugün kuşlarla senden, senin

o çok efkârlı ellerinden konuştuk uzun uzun

bugün kuşlarla senin resmini çizdik

bütün karakol duvarlarına

biraz sandviç yedik, biraz su içtik seni düşünerek

allahına kadar fırlamaydık senin anlayacağın

bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim

bugün kuşlara senin ismini armağan ettim!



gereksiz eklem ağrıları ve kriz değil midir

ışıksız gözlerime bir nebze kan

pul pul olmuş tenime enjektör kapanları kuran,

duran

sonra yürüyen

sonra bir daha duran

seyyah kalbime tüm ihtişamıyla boşalan

hap niyetine sıcak elektriğin doludizgin sersemliğinde

üşürken, açken

kolları kısa ceketimin yakalarını kaldırırken

sorgumda soruyorum bunları, hep soru kalanları:

niye ayrıldık (cevabı kullanılmış, aids riski taşıyor)

nasıl sustuk (cevabı, kalabalık getto masallarında)

niçin birbirimize çarpa çarpa bir suça ortak olduk

şimdi hangi dozda hangi ekolde zırvalıyorum

sokaklarda mora mor çalan dönme bir gitaristken

koşabiliyor muyum, nefes alabiliyor muyum, sıçabiliyor muyum

dehşetli yerlerimden

en karanlık gizlerimden çalakalem vurulmuşken

otuz üçünde kahpe bir anarşist

sırtında yetmiş yedi hançer yarası

bir polisten tokatlanmış magnum ve ben

gece camlarını, orospu.mlarını yumruklarken

ya da



çıplak ayaklarımla boş ilaç şişelerini ezerken

her yer, herşey kırmızıya boyanırken duruluyorum

ölmek üzere olan birin üstünde dönenen

puşt akbabalar gibi yüzümün üstünde dolanıyor ruhum!

bu kartı sana ben

sanırım

paris’ten atıyorum!



mamafih,

niye gelmişim, nerden gelmişim, neden burdayım

sanki

ekmeğe karışmışken toprağı özleyen buğdayım!

sevgilim, ben ne soysuz bir adamım -ki

kopan mi telinin yerine kurumuş bir gözyaşı takıyorum

evet! evet!

koşuyorum, yuvarlanıyorum, bağırıyorum, ağlıyorum

faşizme yenilmişken

avla avcının mesafesi daralmışken

otuz üçünde bozguna uğramış bir devrimci

kıçında yetmiş yedi.azrak yarası

bu kartı sana ben

büyük ihtimal

paris’ten atıyorum!



Küçük iskender

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol