türkiye cumhuriyeti

besiktaskli
bugünüyle bazı hataları olsa da geçmişteki şanlı tarihiyle her daim vatandaşı olmaktan onur duyduğum devlettir.

ne yazık ki her olayda kendini sokaklara atmayı deyim yeirndeyse alışkanlık haline getiren gençliğimizin artık daha farklı ve kesin sonuçlar içeren çözümler üretmesi gerekmektedir. allah' ın şerefsizi abdullah öcalan ile bile müzakereye giden yöneticilerin gençleri göz ardı edeceğini asla düşünmüyorum. ama bazen neyi nasıl istediğimize bakmamız lazım.
basma kalıplardan kurtulabiliyor muyuz? hayır.
etiketlemelerden, ötekileştirmelerden kurtulabiliyor muyuz? hayır.

harçların yüksek olmayısla ilgili olarak sokağa dökülmek dışında daha farklı çözümü olan var mı mesela? ben de ödedim o lanet olasıcası harçları. hatta ikinci öğretim olduğum içni bir yıllık harcım neredeyse şu an ki maaşım kadardı. ama çözüm noktasında hep aynı tekdüzelikteyiz. mesela gerçekten var mı aramızda cesurca hareket edip, arkadaşlarını organize edip, bir yıl bütün üniversitelerin birinci sınıflarını boş bırakacak babayiğit? yok. eylem dediğin çıkıp bağırmakla olmuyor. biraz akılcı ve yaptırımcı davranacaksın ki, istediklerini alabilesin.

özelleştirmeden yakınıyoruz da, var mı alternatif finans kaynağı bulan? hatta bunu projelendirip sunan? yok. türkiye' de ki ekonomininin neredeyse % 80 e yakını kayıt dışı. (fazlası vardır eksiği yoktur) vergi vermekten aciz olalım, bir ülke ekonomisinin en önemli gelir kaynağı olan vergileri yok sayalım, sonra mevcut açıkları, borçları ödemesi hatta üzerine yatırım yapması için farklı alanlarda finans kaynağı bulmaya çalışan ülke yöneticilerini suçlayalım. bunun a partisi b partisi yok. bütün yöneticiler için aynı şey geçerlidir. kaldı ki ilkokulu bile paralı olan bir eğitim sisteminden sadece ünivesitesi paralı olan bir sisteme geçiş yapmak üzereyiz. ufak tefek aksaklıklar var ama onlarda zamanla halledilir. a partisi gider b partisi gelir, birileri iyileştirir.

mevcut sistem faşistmiş. tamam, diyelim ki öyle bir şey var. o zaman hala neden herkes oy kullanabiliyor? şimdi "sanki sandıklarda dalavere olmuyor mu?" diyenler çıkacaktır. hemen onlara da cevap vereyim. o zaman bir zahmet seçim sabahları kıçınızı yerinden kaldırın ve sorumlu, tarafsız bir vatandaş olarak gidin sandık başlarında görev alın. almıyorsanız suça göz yumuyorsunuz demektir. suça göz yumup sonrasında isyan etmek ne kadar mantıklı bir eylem? kundaktaki bebeğe neden ağladığını sorup ondan cevap beklemek kadar mantıklı işte...

eylem sadece pankart açıp, yürümek, sloganlar atmak demek değildir. evet, o da olacak. haksızlık gördüğünde susmayacak kimse ama bir şeyler için de çabalayacak. burada ekran başında filistinli çocukları görüp israile laf etmek yerine damak tadınızdan vazgeçeceksiniz coco cola içmeyeceksiniz mesela. sonra marlboro kullanmayacaksınız. giyim de kuşamda ve hayatın her alanında daha çok yerli markadaları tercih edeceksiniz ki ülke ekonomisi canlansın. yerli üretici üretim yapıyor ama yaptığını satamıyor. kalitesini yükseltmesi için ona kimse fırsat tanımıyor. düşünün ki hepimiz hatalar yapıyoruz, annemiz babamız bizi hemen ilk hata da yok mu sayıyor? elbette ki hayır, ikinci, üçüncü bazen dördüncü beşinci şansları da tanıyor. en affedilmez davranışlarımızı bile affediyor.
bizler de vatanımıza biraz ana gözüyle bakarsak bir şeyleri daha iyiye yönlendirebiliriz. terörle, anarşiyle hele hele oturduğun yerden sövüp icraatsiz kalmakla olacak iş değildir bu.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol