“Senin hiçbir dünya telaşına
değişmedim ben“
Evlerin ve kalabalığın ağırlığını
sana üstün tutmadım.
Yoksulluğun acısından
hafif bilmedim acını.
Nereye gidersem gideyim
seni yürüdüm hep.
Sevincini bir barış, bir bayram
sabahı gibi taşıdım içimde.
Sesine güvendim,
sürekli yaz ikindisine gözlerine en çok yakışan.
Bütün öksüzlerin kederiyle baktım
yüzüne, ne zaman geleceği belirtüysem.
Bir haksızlığı haykıran herkese
senin soluğunu verdim. Bütün
hapislerin penceresi yaptım seni.
Sonra tuttum kenar mahallelerin
yalnızlığını gösterdim, bir
özür, bir bağışlanma umuduyla.
Söze inandım, gövdene ondan çok…
Dönüp dönüp sana geldikçe anladım
özgürlüğün aşk olduğunu.
Alışkanlıklara yenilmedim ben,
seni bir alışkanlığa
dönüştürmek istemedim sadece.
Işıklı bir korunak arayacağım
sesinin kıvrımlarında.
'Gelmen iyiliktir' diyeceğim.
Yüreğimden başka yanıtım olmayacak.
Bir sorudan bir soruya
vuracağım seni yine.
Dünya bütün yağmurları yağacak iki
söz arasında. Ellerimi geçmişe mi,
geleceğe mi koyacağımı şaşıracağım.
Küller için köz için bir yudum
soluk isteyeceğim.
'Aşk iki kişiliktir'
sözünü düşüneceğim uzun uzun.
Kalkıp pencereden hayata bakacağım.
Alnından öptüğüm yerde
'Ülkemsin' diyeceğim.
Bir gülüşünle çıkıp
caddeleri dolduracağım.
Ya sen bu ülkede doğmasaydın, ya
ben aşkı herkes gibi bilseydim? ”
şükrü erbaş
"koro halinde susuluyordu ve yalnızca yüksek sesle konuşanlara inanır olmuştu insanlar" diyen şair. ne güzel söylemiş.
ayak izlerimi silmek için sana gelen yolları tersine yürüyeceğim diyen şair
gece gece hüzünlendiren şair.
ayrilik ne biliyor musun? ne araya yollarin girmesi, ne kapanan kapilar, ne yildiz kaymasi gecede, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katari gökte.
insanin içini dökmekten vazgeçmesi ayrilik!
ipi kopmus boncuklar gibi yollara döktügü gözlerini, birer damla düs kirikligi olarak toplamasi içine. ardinda dünyalar isiyan camlar dururken, duvarlara dalip dalip gitmesi. türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrilik. saçina rüzgar, sesine isik düsürememek kimsenin. çiçekçilerden uzaga düsmesi insanin yolunun. günesin bir ceza gibi dogmasi dünyaya. iki adimdan biri insanin, sevincin kundakçisi, hüznün armasi ayrilik.
o küçük ölüm!
usta dokunuslarla bizi büyük ölüme hazirlayan.
ayrilik, o köpüklü öpüslerin ardindan gidip agzini yikadiginda baslamisti. ben bulutlari gösterirken, “bulmacanin bes harfli yemek sorusuna” yanit aramanla halkalanmis, “askin sarabinin agzini açtim, yar yüzünden içti murt bende kaldi” türküsü tenimde dügümlenirken, odadan çikisinla yolunu tutmus, daglarda öldürülen çocuklarin fotograflarini bir kenara itip, “bu etegin üstüne bu bluz yakisti mi? ” diye sordugunda varacagi yere varmisti çoktan.
simdi anliyormusun gidisinin neden ayrilik olmadigini, bir yapragin düsmesi kadar ancak, acisi ve agirligi oldugunu. bir toplama isleminin sonucunu yazmak gibi bir deger tasidigini. bosluga bir bosluk katmadigini, kar yagdirmadigini yaz ortasinda....
ne mi yapacagim bundan sonra?
ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yollari tersinden yürüyecegim önce. siir yazmayacagim bir süre, fotograflarini günese koyacagim, bir an önce sararsinlar diye. hediyelik esya satan dükkanlarin önünden geçmeyecegim. senin için biriktirdigim yagmur suyunu, bir gül agacinin dibine dökecegim. falci kadinlara inanmayacagim artik. trafik polislerine adres sormayacagim, gelecege isik düsüren bir gülüsle gülmeyecegim kimseye....
ne yapacagimi saniyorsun ki?
tenin tenime bu kadar sinmisken, ömrüm azala azala önümden akarken, gittigin gerçek bu kadar herkese benzerken.. senin korkularini, benim inceligimi doldurup yüregime, biraktigin boslugu yonta yonta binlerce heykelini yapacagim.
ayrilik ne biliyor musun? ne araya yollarin girmesi, ne kapanan kapilar, ne yildiz kaymasi gecede, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katari gökte.
insanin içini dökmekten vazgeçmesi ayrilik!
ipi kopmus boncuklar gibi yollara döktügü gözlerini, birer damla düs kirikligi olarak toplamasi içine. ardinda dünyalar isiyan camlar dururken, duvarlara dalip dalip gitmesi. türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrilik. saçina rüzgar, sesine isik düsürememek kimsenin. çiçekçilerden uzaga düsmesi insanin yolunun. günesin bir ceza gibi dogmasi dünyaya. iki adimdan biri insanin, sevincin kundakçisi, hüznün armasi ayrilik.
o küçük ölüm!
usta dokunuslarla bizi büyük ölüme hazirlayan.
ayrilik, o köpüklü öpüslerin ardindan gidip agzini yikadiginda baslamisti. ben bulutlari gösterirken, “bulmacanin bes harfli yemek sorusuna” yanit aramanla halkalanmis, “askin sarabinin agzini açtim, yar yüzünden içti murt bende kaldi” türküsü tenimde dügümlenirken, odadan çikisinla yolunu tutmus, daglarda öldürülen çocuklarin fotograflarini bir kenara itip, “bu etegin üstüne bu bluz yakisti mi? ” diye sordugunda varacagi yere varmisti çoktan.
simdi anliyormusun gidisinin neden ayrilik olmadigini, bir yapragin düsmesi kadar ancak, acisi ve agirligi oldugunu. bir toplama isleminin sonucunu yazmak gibi bir deger tasidigini. bosluga bir bosluk katmadigini, kar yagdirmadigini yaz ortasinda....
ne mi yapacagim bundan sonra?
ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yollari tersinden yürüyecegim önce. siir yazmayacagim bir süre, fotograflarini günese koyacagim, bir an önce sararsinlar diye. hediyelik esya satan dükkanlarin önünden geçmeyecegim. senin için biriktirdigim yagmur suyunu, bir gül agacinin dibine dökecegim. falci kadinlara inanmayacagim artik. trafik polislerine adres sormayacagim, gelecege isik düsüren bir gülüsle gülmeyecegim kimseye....
ne yapacagimi saniyorsun ki?
tenin tenime bu kadar sinmisken, ömrüm azala azala önümden akarken, gittigin gerçek bu kadar herkese benzerken.. senin korkularini, benim inceligimi doldurup yüregime, biraktigin boslugu yonta yonta binlerce heykelini yapacagim.
size, barış deniliyor. bizim de kahramanlarımız var. biz de geleceğe onurla bakmak istiyoruz. örselersiniz, ama gülü karanfile benzetemezsiniz. bir halk, deniliyor, ancak başka bir halkla zenginlik ve güzellik kazanır. kimse kimseyi kendine benzetecek kadar üstün değildir. diyen güzel insan
http://www.youtube.com/watch?v=HHAj_WIUArQ
hayır okumuyorsanız dinleyin diye.
http://www.youtube.com/watch?v=HHAj_WIUArQ
hayır okumuyorsanız dinleyin diye.
ben bulutları gösterirken,
"bulmacanın beş harfli yemek sorusuna" yanıt aramanla halkalanmış,
"aşkın şarabının ağzını açtım, yar yüzünden içti murt bende kaldı"
türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş,
dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip,
"bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? "
diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.
şimdi anlıyormusun gidişinin neden ayrılık olmadığını,
bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu.
bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.
boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında....
http://www.youtube.com/watch?v=HHAj_WIUArQ
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?