balkonda güzel bi kahve arkasından yakılan bi sigara haftanın butun yorgunlugunu alır
pazar sabahı
uyuyabildiği kadar uyunan , erken kalkıldığında biraz rahatsızlık verse de üzerine yapılacak güzel bir kahvaltıyla yeniden tebessümlere neden olan zaman.
çocukluğumda kalmış olanı makbuldür her daim.
peder önderliğinde yapılan kahvaltı ve içerdeki müzik setinden yükselen yerine göre pink floyd, eric clapton, mark knopfler; yerine göre zülfü livaneli, ruhi su, cengiz özkan nameleri... mutfakta tv yoktu o dönem[ybkz]swh[/ybkz], o yüzden kahvaltı salonda yapılıyorsa mutlaka trt1 ve western kuşağı...
kahvaltı sonrası ana babanın karşılıklı kahve-sigara yapması ve bunu kendi evlatlarının yaptığını öğrendiklerinde aşırı tepkiler vermelerini neyle açıklayabilirim bilmiyorum ama o dönem onları izlemek, şimdilerde o dönem gördüklerimi yapmak, geçmişin sadece yaşanıp biten birşey olmadığını, sen istediğin sürece seninle belli oranda gelebildiğini anlamak gibi birşey olduğu için bu kadar zevkli sanırım.
ömrümün geri kalanını, çocukluğumun pazar sabahlarında geçirmek istiyor olabilirim ya. öğleden sonralarında değil ama kesinlikle sabahlarında. öğleden sonra çamaşır, banyo vs telaşlar başlardı ve pazartesi ağırlığını iyiden iyiye hissettirirdi de, tadımız kaçardı. böyle millet gazete okumaya başladığı andan itibaren tüm büyüsü kaçardı sanki pazarın.
o yüzden keşke gün içinde sıkılıp bunaldığım zamanlarda, yanımda taşıdığım şırıngalarla vücuduma bir doz pazar sabahı huzuru zerk edebilsem ara sıra.
peder önderliğinde yapılan kahvaltı ve içerdeki müzik setinden yükselen yerine göre pink floyd, eric clapton, mark knopfler; yerine göre zülfü livaneli, ruhi su, cengiz özkan nameleri... mutfakta tv yoktu o dönem[ybkz]swh[/ybkz], o yüzden kahvaltı salonda yapılıyorsa mutlaka trt1 ve western kuşağı...
kahvaltı sonrası ana babanın karşılıklı kahve-sigara yapması ve bunu kendi evlatlarının yaptığını öğrendiklerinde aşırı tepkiler vermelerini neyle açıklayabilirim bilmiyorum ama o dönem onları izlemek, şimdilerde o dönem gördüklerimi yapmak, geçmişin sadece yaşanıp biten birşey olmadığını, sen istediğin sürece seninle belli oranda gelebildiğini anlamak gibi birşey olduğu için bu kadar zevkli sanırım.
ömrümün geri kalanını, çocukluğumun pazar sabahlarında geçirmek istiyor olabilirim ya. öğleden sonralarında değil ama kesinlikle sabahlarında. öğleden sonra çamaşır, banyo vs telaşlar başlardı ve pazartesi ağırlığını iyiden iyiye hissettirirdi de, tadımız kaçardı. böyle millet gazete okumaya başladığı andan itibaren tüm büyüsü kaçardı sanki pazarın.
o yüzden keşke gün içinde sıkılıp bunaldığım zamanlarda, yanımda taşıdığım şırıngalarla vücuduma bir doz pazar sabahı huzuru zerk edebilsem ara sıra.
nazim hikmetin bugun pazar diye baslayan siirini okuyarak basladigim haftanin belki de en guzel gunu..
pazarın akşamı vardır kim uyanır lan pazar günü hele bir de sabah
tatlı bir gülümeseme belirten sabahtır yüzümde, ancak şimdiki zamanın değil geçmiş zamanın pazar sabahları.
cumartesi akşamı geç yatmayı seven çocuk aklım; pazar sabahları uyanmak istemese de ma aile kahvaltı yapmak adına en geç 10:00'da anne tarafından öpülerek uyandırılırdı. bu; zaman içinde küçük kardeşin üzerine atlamasına bırakmıştır yerini o ayrı. biraz naz yapıp yataktan kalkmaz ama kulağımı dikerdim dış kapının sesi geldi mi? bakkala abim gitti mi yoksa bana mı kalacak? endişesi ile.. bir kaç dakika içerisinde kapı sesi duymaz isem zaten annem gelir kaldırır ekmek almaya yollardı beni tıpış tıpış.
en güzel, en bol çeşit sabahın erken saatlerinde annem tarafından özenle hazırlanır tüm ihtişamı ile sofrada bizi beklerdi. babamın aramıza katılma süreci ise en heyecanlı olan kısmıydı. o gelene kadar televizyon kumandası elden ele geçer, onu izleyelim bunu izleyelim ile tüm çizgi filmler kaçar en sonunda babamın belirmesi ile de kanal hemen trt1 e çevrilirdi. izlemediği kovboy filmi kalmamasına rağmen babam için pazar sabahlarının anlamı kovboy filmiydi ki bu hala değişmemiş bir şeydir.
dip not: sanırım ailemi özledim. sanırım pazar sabahlarını güzelim kahvaltıları özledim.
cumartesi akşamı geç yatmayı seven çocuk aklım; pazar sabahları uyanmak istemese de ma aile kahvaltı yapmak adına en geç 10:00'da anne tarafından öpülerek uyandırılırdı. bu; zaman içinde küçük kardeşin üzerine atlamasına bırakmıştır yerini o ayrı. biraz naz yapıp yataktan kalkmaz ama kulağımı dikerdim dış kapının sesi geldi mi? bakkala abim gitti mi yoksa bana mı kalacak? endişesi ile.. bir kaç dakika içerisinde kapı sesi duymaz isem zaten annem gelir kaldırır ekmek almaya yollardı beni tıpış tıpış.
en güzel, en bol çeşit sabahın erken saatlerinde annem tarafından özenle hazırlanır tüm ihtişamı ile sofrada bizi beklerdi. babamın aramıza katılma süreci ise en heyecanlı olan kısmıydı. o gelene kadar televizyon kumandası elden ele geçer, onu izleyelim bunu izleyelim ile tüm çizgi filmler kaçar en sonunda babamın belirmesi ile de kanal hemen trt1 e çevrilirdi. izlemediği kovboy filmi kalmamasına rağmen babam için pazar sabahlarının anlamı kovboy filmiydi ki bu hala değişmemiş bir şeydir.
dip not: sanırım ailemi özledim. sanırım pazar sabahlarını güzelim kahvaltıları özledim.
müthiş aile kahvaltısını beraberinde getiren sabahtır. güne sucuk kokusu ile uyanırsın genellikle.
içinde, kahvaltı masasında gazete okurken gazete sayfasını reçele bulaştıran bir adet baba ve ona 'doğru okusana şu gazeteyi her yer reçel oluyor!' diye çemkiren bir anne olmadığında bok gibi sabahtır.
saat 7.30 sularında , hadi baba oyun oynayalım diyen bir çocuk ile keyfi duble yapandır.
final konmaması gereken zaman dilimidir
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?