paris

yigitovic
iş güç sebebiyle yaşadığım şehir. güzeldir, farklı bir havası vardır. modanın ve sanatın başkentidir ama pazar günleri maç öncesi balık pazarındaki atmosferin yanına yaklaşabilecek bir ortama sahip değildir. beşiktaş olmadan hiçbir şeyin tadı olmadığı gibi paris'in de tadı biraz eksiktir.
kont brakula
tez canlılara cinnet geçirten ağır kanlı insanlarla dolu fransa'nın en büyük kenti. illa gidilmesi gereken müthiş bir yer değil.[ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz]

paris'i izlemek isteyenler için bkz (g: panorama=tinyurl.com/yzut5ox)
bit ustunde rodeo
kusursuz bir küçük iskender şiiridir ;

bu kartı sana paris’ten atıyorum



çok türkçe bir aşkın ortasında

çok türkçe bir yağmurun mağarasında

çift kâğıtlının son dumanına sinen erezyonda

kelimelerden

beni aşağılayan, bir hiç yerine koyan kelimelerden

ve tehlikeli, korkunç hayvanlardan kurtulduğum,

kendime doğru

bir çıkış yolu bulduğum

güzel bir zamanda..



bu kartı sana paris’ten atıyorum:



bugün mavinin ayrı bir havası

bugün rüzgârın özel bir şıklığı var,

bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim!

bugün kuşlarla senden, senin

o çok efkârlı ellerinden konuştuk uzun uzun

bugün kuşlarla senin resmini çizdik

bütün karakol duvarlarına

biraz sandviç yedik, biraz su içtik seni düşünerek

allahına kadar fırlamaydık senin anlayacağın

bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim

bugün kuşlara senin ismini armağan ettim!



gereksiz eklem ağrıları ve kriz değil midir

ışıksız gözlerime bir nebze kan

pul pul olmuş tenime enjektör kapanları kuran,

duran

sonra yürüyen

sonra bir daha duran

seyyah kalbime tüm ihtişamıyla boşalan

hap niyetine sıcak elektriğin doludizgin sersemliğinde

üşürken, açken

kolları kısa ceketimin yakalarını kaldırırken

sorgumda soruyorum bunları, hep soru kalanları:

niye ayrıldık (cevabı kullanılmış, aids riski taşıyor)

nasıl sustuk (cevabı, kalabalık getto masallarında)

niçin birbirimize çarpa çarpa bir suça ortak olduk

şimdi hangi dozda hangi ekolde zırvalıyorum

sokaklarda mora mor çalan dönme bir gitaristken

koşabiliyor muyum, nefes alabiliyor muyum, sıçabiliyor muyum

dehşetli yerlerimden

en karanlık gizlerimden çalakalem vurulmuşken

otuz üçünde kahpe bir anarşist

sırtında yetmiş yedi hançer yarası

bir polisten tokatlanmış magnum ve ben

gece camlarını, orospu.mlarını yumruklarken

ya da



çıplak ayaklarımla boş ilaç şişelerini ezerken

her yer, herşey kırmızıya boyanırken duruluyorum

ölmek üzere olan birin üstünde dönenen

puşt akbabalar gibi yüzümün üstünde dolanıyor ruhum!

bu kartı sana ben

sanırım

paris’ten atıyorum!



mamafih,

niye gelmişim, nerden gelmişim, neden burdayım

sanki

ekmeğe karışmışken toprağı özleyen buğdayım!

sevgilim, ben ne soysuz bir adamım -ki

kopan mi telinin yerine kurumuş bir gözyaşı takıyorum

evet! evet!

koşuyorum, yuvarlanıyorum, bağırıyorum, ağlıyorum

faşizme yenilmişken

avla avcının mesafesi daralmışken

otuz üçünde bozguna uğramış bir devrimci

kıçında yetmiş yedi.azrak yarası

bu kartı sana ben

büyük ihtimal

paris’ten atıyorum!



Küçük iskender
gitane
fransanın olduğu kadar romantizmin de başkenti olan şehir, balaylarının, aşıkların ve kaçamakların gözde mekanlarındandır. tüm fransızlarda olan burnu büyük hava parisienlerde kat kat fazladır.
konuşkankartal
gitmek istediğim şehirlerden bir tanesi..özellikle fransız devrimi esnasındaki paris i görmeyi hakikaten isterdim..sanırım o zamanların parisi için romantik şehir tanımlaması pek uygun olmazdı.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol