neden ben

rölanti
hiçsizlik isteği gibi. bırakıyorum kendimi boşluğa, boşluğuna. ne olacaksa olsun der gibi. belkide bir kabulleniş. onca hayat arasından payıma düşenler, bunlar mı olmalıydı? sorgulamaktan bile nefret ediyorum biliyor musun?

bazı kelimeler vardır. duyduğun ve yüklediğin anlamlara göre şekil değiştiren. kabuksuz yara gibi. sıkıntılı aslında bu izdüşümleri. savrulmamak için, fırtınanın dinmesini beklersin. bazı insanlar vardır hani, bir kitap okuyunca hayatını değiştiren. bir kelime, bir kitap kadar sığ mıydı yaşadığım hayat! bilmiyorum biliyor musun?

bir çok yaralı bileşkenin toplaşıp, bana geldiği zamanlarım var benim. sorgu sual göstermeden çatkapı içerime giren hüzünlerim var. büyüyorlar içimde, benimle yada bensiz. varlıklarından çeşitli anlamlar çıkarmaya başladığım sancılarım. hepsini çocuğum gibi sever olmuşum. kollayan gözeten bir baba şefkatiyle.

hüzün saplandı mı ciğerine, kayıtsız kalamıyorsun yere ve zamana. canlı, cansız her türden görüntüsü olanın, salt bir meta olduğunu yadsıyamıyorsun. korkutuyor bu. bir defteri, kurşun kalemiyle defalarca ve öylesine karalayan bir veledin elleri gibiler. kanatmak için çırpınan bir bilge gibiler sanki. hem senarist, hem yönetmen onlar. senin başrol oynama isteğin, figüranlığa evriliyor zamanla. it gibi korkuyorsun işte. hep korkacaksın böyle.

benimle yaşamayı öğrenemeyenlere bakıyorum uzaktan. onlarla yaşamanın dersini iyi çalışmıştım oysa. neden önemsemediler beni, bilmiyorum. oyun adında bir filmde görmüştüm bu yaşadığım buhranı. adamın etrafında olan bütün olayların, aslında büyük bir oyun olduğunu anladığı final sahnesi geliyor gözlerimin önüne. ben o sahneyi beklemek zorunda mıyım? belkide bekliyorumdur, farkında olmadan. bilmiyorum.

neden ben bilmiyorum. neden sen değilsin bilmiyorum. neden biz değiliz bilmiyorum. nedenini bilmediğim o kadar çok şeyim birikmiş ki, her iki adımda durup dinlenmem lazım yolum bitene kadar. durup düşünmek bile anlamsızlaşıyor, taşıdığım yükün neden omuzlarımda olduğunu sorgulamak anlamsızlaşıyor. ben anlamsızlaşıyorum. neredesin diyeceğim insanlar anlamsızlaşıyor. yabancılaşmanın dibini görüyorum.

sırtlanların saldırısından kurtulmak isteyen bir ceylan geliyor gözlerimin önüne. çaresiz. ölüm bu kadar basit mi olmalıydı, sorgulamıyorum. o ceylan ölmesin derdim küçükken, büyümüşüm. büyüdüğümü sorgulamıyorum. hayata, yaşamaya, insanlara anlamlar yükleyen bok yığınlarını sorgulamıyorum. sonuna gelinmiş bir hayatın geçmişini sorgulamıyorum.

içimde zaptedilmez bir kırma isteği. bütün yaralarını lime lime edercesine kanatmak istiyorum sevdiğim herkesi, herşeyi. neden yaptığımı sorgulamak istemiyorum. çekip gitmekte istemiyorum aslında biliyor musun? kalmayı hiç istemiyorum. yardım istemiyorum. sorgulamak istemiyorum.

herşeyin bir sebebi olduğuna inandırdığın yığınlarını sorgulamıyorum, ey tanrı! bu tarafta cevabını bulamadığım bu soruyu, bu taraftayken artık sorgulamıyorum. dereyi geçince merasim istemiyorum. görkemli bir seramoni istemiyorum. kimselerden hoşgeldin istemiyorum.

sadece karşına geçip, sorgulamak istiyorum.

neden ben?
konuşkankartal
milyonda bir veya birkaç rastlanan hastalıklardan bir tanesini yakalandığını öğrendiğinde hastane çıkışında yukarıya bakıp sorulası muhtemel sorudur..

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol