seksilik bakımından iskandinav liderleriyle kıyasıya kapışan süperötesi başbakanım sayın recep tayyip erdoğan'ın idealindeki daha güzel, daha mutlu, daha âdil, sevgi dolu bir ülke için, barış için, insanlık için gerçekleştireceği önemli bir adım. böylelikle genç nesiller stajyer sanatçı gibi sadece imanlı ancak estetikten yoksun eserler vermeyecek, karşı görüşteki önemli sanatçıları özümseyerek kendi inançları doğrultusunda ve islâmı yaymak için müthiş yapıtlar doğuracaklar. yeni türkiye'nin oluşmasındaki en büyük kulvarlardan biridir sanat. ben çok mühim ve kıymetli buluyorum canım başbakanımın bu stratejisini. ona tüm akrabalarımın toplamından daha büyük bir sevgiyle bağlıyım.
özetle, ak parti muhafazakâr sanat yapabilir bu da bazılarına koyabilir.
muhafazakar sanat
her yönüyle muhafazakarlaşan toplumumuzun önündeki son hedefidir.
bunu yapmak için sanatçılar sindirilir, sanatla ilgili kurumların başına sanattan zerre anlamayan bürokratlar getirilir. oynanacak oyunlardan tutun da o oyunlarda oynayacak oyunculara kadar bu bürokratlara yetki verilir. her şeye rağmen doğru bildiğini söylemeye gayret eden sanatçılar hakkında dava açılır.
sanat özü itibari ile isyan etmek,eleştirmek üzerine kuruludur. bu sebeple sanatın ve sanatçının yaratıcı olması onun eleştirel olması ile alakalıdır. ama siz sanatın yaratıcı olmasını değil de belli siyasi amaçlara hizmet etmesini istiyorsanız bunu umursamazsınız tabii.
özetle, her kuşu siktik bir leylek kaldı.
bunu yapmak için sanatçılar sindirilir, sanatla ilgili kurumların başına sanattan zerre anlamayan bürokratlar getirilir. oynanacak oyunlardan tutun da o oyunlarda oynayacak oyunculara kadar bu bürokratlara yetki verilir. her şeye rağmen doğru bildiğini söylemeye gayret eden sanatçılar hakkında dava açılır.
sanat özü itibari ile isyan etmek,eleştirmek üzerine kuruludur. bu sebeple sanatın ve sanatçının yaratıcı olması onun eleştirel olması ile alakalıdır. ama siz sanatın yaratıcı olmasını değil de belli siyasi amaçlara hizmet etmesini istiyorsanız bunu umursamazsınız tabii.
özetle, her kuşu siktik bir leylek kaldı.
sıkıntılı ve zorlama bir yaklaşım. zorlamadır çünkü sanat dediğiniz kavramın sayısız tarifini yapabilirsiniz. ancak sanatın başına herhangi bir sıfat yakıştırma çabası yersizdir. sanat ona atfetmeyi düşündüğünüz bütün işaretlemelerinizi kapsar. ama o işaretlemeler sanatı nitelemekte yetersiz ve anlamsız kalır.
sıkıntılıdır. çünkü her şeyden önce muhafazakârlık dediğimiz olgunun karışılığı yaygın olarak bilindiği gibi değildir. şunu kastediyorum. muhafazakârlık, bugün politik literatürümüzde sıkça referans gösterdiğimiz gericilik, yobazlık, bağnazlık, dindarlık gibi kavramları bire bir karşılamaz. etimolojik olarak arapça hfz köküne dayanır. korumak anlamına gelmektedir. muhafazkârlık denildiğinde sıklıkla geleneğe atıfta bulunarak var olanı korumak anlaşılmalıdır. muhafazakâr düşünce yeni olana karşı değildir, ancak ona ağır bir şüphe ile yaklaşır. yeni olanı kabul etmeden önce kendi dayandığı değerler üzerinden çetin bir imtihana tâbi tutar. bu sınavı veren yenilik kabul görür. sınavdan geçemeyen, tamamen reddedilir. hızlı değişimlere ve radikal reformlara toplumun yerleşik kültürel dinamiklerini sarsacağı endişesiyle direnç gösterir.
günümüzde muhafazakârlık olgusu, (b: edmund burke)'ün düşünsel anlamda öncülüğünü yaptığı ve (b: fransız devrimi)'nin avrupa coğrafyasında yaratmış olduğu köklü dönüşümlere tepki ve direnç olarak doğmuş bir ideoloji olma özelliğini kaybetmiştir. daha çok yeni olana, yerleşik olanı kökten değiştirme iddiasıyla gelene karşı bir reaksiyonel tavır niteliğine bürünmüştür.
dolayısıyla hemen her dünya görüşü dönemsel olarak muhafazakâr olma özelliklerini taşıyabilir. bu durum neyi koruyup onun devam etmesinden yana olunduğu ve neye karşı direnildiği alâkalıdır. şunu da belirtmek gerekir ki direnilen değişim ve dönüşüm mutlaka ilerici bir nitelik taşımak zorunda da değildir.
marksist temeller üzerine kurulmuş, buna göre düzenlenmiş ve yıllarca bu anlamda yönetilen devlette bir devlette, liberal düzene geçiş yanlılarına direnen marksist kesim, aynı zamanda muhafazakârdır. süregelenin korunmasından yanadır. bu tip bir keskin dönüşümün her şeyi yıkacağına inanır ve buna direnir. bunun tam tersi de düşünülebilir. birinde marksist devrimi, diğerinde liberalizmi muhafaza etme arzusu yatmaktadır. şeriat esasına dayalı bir devletin yerine laik düzeni oturtarak modern bir ulus devlet yaratmak istediğinizde, buna direnen kesim aynı zamanda muhafazakârdır. çünkü yüzlerce yıllık bir geleneğin bir anda ortadan kaldırılmasına tepki gösterir. ulus-devlet devrimini gerçekleştirenlere karşı, yarın başka bir politik oluşum federalizm fikrini desteklerse, ulus devrimi gerçekleştiren kadrolar buna direnerek kendi devrimlerini muhafaza eden konuma geçer, dolayısıyla muhafazakârlaşır. ve bu döngü dönemsel olarak zincirleme bir şekilde devam eder.
yeniden başlığa dönecek olursak, buradan kastedilen sanatın dinin içine yedirilmesi ve mütedeyyin kesimlerin beğenisine hitap eden bir sanat anlayışının türetilmesidir. bu sanatın doğasına aykırıdır. çünkü sanatı salt bir dünya görüşünün tahakkümü altına alıp şekillendiremezsiniz. bunu ne islâm, ne hristiyanlık, ne cumhuriyet, ne marksizm ne liberalizm adına yapabilirsiniz. zira bu saydıklarımızın hepsi sanatın ancak alt kümesi olabilir. sanat, evrensel niteliğe sahip olduğu için her kesime hitap edecek bir tarzı zaten içinde barındırır. vivaldi'nin dört mevsimini de içselleştiren vardır. ıtrî'nin bayram tekbiri'ni de. sanat sizin önünüze dante'nin ilâhi komedya'sını da koyar süleyman çelebi'nin mevlidi'ni de.
öyleyse nedir bu sanatı isabetsiz ve gereksiz kavramlarla dizayn etme telaşı. aşırı dozda suni gündem ile altın vuruş uygulamayınız topluma. reca ediyorum.[ybkz]swh[/ybkz]
sıkıntılıdır. çünkü her şeyden önce muhafazakârlık dediğimiz olgunun karışılığı yaygın olarak bilindiği gibi değildir. şunu kastediyorum. muhafazakârlık, bugün politik literatürümüzde sıkça referans gösterdiğimiz gericilik, yobazlık, bağnazlık, dindarlık gibi kavramları bire bir karşılamaz. etimolojik olarak arapça hfz köküne dayanır. korumak anlamına gelmektedir. muhafazkârlık denildiğinde sıklıkla geleneğe atıfta bulunarak var olanı korumak anlaşılmalıdır. muhafazakâr düşünce yeni olana karşı değildir, ancak ona ağır bir şüphe ile yaklaşır. yeni olanı kabul etmeden önce kendi dayandığı değerler üzerinden çetin bir imtihana tâbi tutar. bu sınavı veren yenilik kabul görür. sınavdan geçemeyen, tamamen reddedilir. hızlı değişimlere ve radikal reformlara toplumun yerleşik kültürel dinamiklerini sarsacağı endişesiyle direnç gösterir.
günümüzde muhafazakârlık olgusu, (b: edmund burke)'ün düşünsel anlamda öncülüğünü yaptığı ve (b: fransız devrimi)'nin avrupa coğrafyasında yaratmış olduğu köklü dönüşümlere tepki ve direnç olarak doğmuş bir ideoloji olma özelliğini kaybetmiştir. daha çok yeni olana, yerleşik olanı kökten değiştirme iddiasıyla gelene karşı bir reaksiyonel tavır niteliğine bürünmüştür.
dolayısıyla hemen her dünya görüşü dönemsel olarak muhafazakâr olma özelliklerini taşıyabilir. bu durum neyi koruyup onun devam etmesinden yana olunduğu ve neye karşı direnildiği alâkalıdır. şunu da belirtmek gerekir ki direnilen değişim ve dönüşüm mutlaka ilerici bir nitelik taşımak zorunda da değildir.
marksist temeller üzerine kurulmuş, buna göre düzenlenmiş ve yıllarca bu anlamda yönetilen devlette bir devlette, liberal düzene geçiş yanlılarına direnen marksist kesim, aynı zamanda muhafazakârdır. süregelenin korunmasından yanadır. bu tip bir keskin dönüşümün her şeyi yıkacağına inanır ve buna direnir. bunun tam tersi de düşünülebilir. birinde marksist devrimi, diğerinde liberalizmi muhafaza etme arzusu yatmaktadır. şeriat esasına dayalı bir devletin yerine laik düzeni oturtarak modern bir ulus devlet yaratmak istediğinizde, buna direnen kesim aynı zamanda muhafazakârdır. çünkü yüzlerce yıllık bir geleneğin bir anda ortadan kaldırılmasına tepki gösterir. ulus-devlet devrimini gerçekleştirenlere karşı, yarın başka bir politik oluşum federalizm fikrini desteklerse, ulus devrimi gerçekleştiren kadrolar buna direnerek kendi devrimlerini muhafaza eden konuma geçer, dolayısıyla muhafazakârlaşır. ve bu döngü dönemsel olarak zincirleme bir şekilde devam eder.
yeniden başlığa dönecek olursak, buradan kastedilen sanatın dinin içine yedirilmesi ve mütedeyyin kesimlerin beğenisine hitap eden bir sanat anlayışının türetilmesidir. bu sanatın doğasına aykırıdır. çünkü sanatı salt bir dünya görüşünün tahakkümü altına alıp şekillendiremezsiniz. bunu ne islâm, ne hristiyanlık, ne cumhuriyet, ne marksizm ne liberalizm adına yapabilirsiniz. zira bu saydıklarımızın hepsi sanatın ancak alt kümesi olabilir. sanat, evrensel niteliğe sahip olduğu için her kesime hitap edecek bir tarzı zaten içinde barındırır. vivaldi'nin dört mevsimini de içselleştiren vardır. ıtrî'nin bayram tekbiri'ni de. sanat sizin önünüze dante'nin ilâhi komedya'sını da koyar süleyman çelebi'nin mevlidi'ni de.
öyleyse nedir bu sanatı isabetsiz ve gereksiz kavramlarla dizayn etme telaşı. aşırı dozda suni gündem ile altın vuruş uygulamayınız topluma. reca ediyorum.[ybkz]swh[/ybkz]
sanatı yasaklamanın, yumuşatılmış eş anlamlısıdır. bu savı destekleyen en büyük referansımız, yüce başbakanımız recep tayyip erdoğan'ın, bir sanat eseri olan heykele ucube demesi ve o heykeli yıktırmasıdır. istanbul gibi bir şehrin dört bir yanına gökdelenler diken, o meşhur silüeti bu çirkin yapılarla bozabilen, nefes alabilmek için gerekli olan son yeşil alan kalıntılarına da gözünü diken bir iktidarda, estetik ve güzellik anlayışının varlığından söz edilemez. sanat da bu iki kavramdan bağımsız olamaz. kısacası, "muhafazakâr sanat" söylemi, son yıllarda ufak ufak adımlarla hazırlanılan bir sürecin, resmi olarak başlaması anlamına geliyor. bu ufak adımlara birkaç örnek:
- atatürk kültür merkezi'nin yok edilmek istenmesi.
- muhsin ertuğrul sahnesi'nin yıkılması.
-http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=175432
-http://tinyurl.com/cl8ptu9
- bitmek tükenmek bilmeyen, fazıl say'ı linç etme girişimleri.
- (bkz: sanata ucube diyen padişah)
şimdilik aklıma gelenler bunlar. yani buradaki "muhafazakâr" söylemi, akp iktidarının her zamanki oyunlarından; kelimelerle oynayıp hedef saptırmaktan ibaret. bu iktidarı ölümüne destekleyen kesimin büyük çoğunluğunun da sanattan pek anlamadığı düşünülürse, muhafazakar sanat diye bir kavramın var olmadığını insanlara anlatmak oldukça zor olacaktır. sesini duyurmaya çalışan, isyan eden sanatçıların, medya tarafından yok sayılması da cabası. iyiliği, güzelliği temsil ettiği iddia edilen dinin sözde savunucularının yönettiği ülkede, güzel olan her şey bir bir yasaklanıyor. işte öyle bir şey.
- atatürk kültür merkezi'nin yok edilmek istenmesi.
- muhsin ertuğrul sahnesi'nin yıkılması.
-http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=175432
-http://tinyurl.com/cl8ptu9
- bitmek tükenmek bilmeyen, fazıl say'ı linç etme girişimleri.
- (bkz: sanata ucube diyen padişah)
şimdilik aklıma gelenler bunlar. yani buradaki "muhafazakâr" söylemi, akp iktidarının her zamanki oyunlarından; kelimelerle oynayıp hedef saptırmaktan ibaret. bu iktidarı ölümüne destekleyen kesimin büyük çoğunluğunun da sanattan pek anlamadığı düşünülürse, muhafazakar sanat diye bir kavramın var olmadığını insanlara anlatmak oldukça zor olacaktır. sesini duyurmaya çalışan, isyan eden sanatçıların, medya tarafından yok sayılması da cabası. iyiliği, güzelliği temsil ettiği iddia edilen dinin sözde savunucularının yönettiği ülkede, güzel olan her şey bir bir yasaklanıyor. işte öyle bir şey.
yersiz bir tartışma konusudur zira sanatın dini, rengi olmaz. sanat sanattır, sanatçı neye inanırsa o inandığı değerin uğruna yaratıcılığını konuşturur.
(bkz: yaratmak allah a mahsustur) [ybkz]swh[/ybkz]
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?