evet bir metrobüs anısı daha anı toplayıcısı olmaktan nefret ettim hep ama ne yazık ki anılarla yaşıyorum.
malum bugün biraz yağdı.gökyüzü maviden griye çalıyordu. ben aheste aheste gözlüğümden akan damlaları siliyordum. küçük bir kız vardı sol yanımda. güzel ve masum bir kadının kucağında oturuyordu. (annesi olduğunu anladığım 20 küsur yaşlarda bir kadındı bu) bu küçük kız, tabi benim tercihim ona güzel kız demek ama siz hangisini tercih edersiniz bilmiyorum engelli, özürlü, sakat bir kızdı... birden kalbimin dikenleri törpülendi. bu güzel kız başını ellerime dayadı. o kadar yumuşak saçları vardı ki baskıdan dolayı elimin acımasını unutturdu bana. yüzü, dişleri, elleri, gözlerinin yeşili, saçlarının dağınıklığı ve kaşları güzellik kokuyordu. içimi ezdi annesinden 25- 26 yaş büyük o bed suratlı adama baba demesi. falan filan işte bu kadar. daha fazla yazarak bu anıyı ifşa etmek istemiyor yüreğim.
metrobüs camından kayıp giden
bir kadın, öyle bir kadındı ki eşine hiç rastlanmamıştı. kadın güzeldi betimlemesi daha önce hiç yapılmamış bir güzellik...
erkek baktı. allah var şimdi kadın kozmatik dükkanında takla atmış gibi boyanmamıştı. duruydu çok duruydu. mavi bir kadına bu kadar mı yakışır? erkek kadını hayatının kadını yapmışken, kanının ruh suyuyla yıkanmış bir ezgi çaldı... gözlerini metrobüsün camına mıhladı ve en bilindik nidayı döktü ağzından erkeğin kalbine. işte o an erkek ömrünce aç kalmışlığını fark etti. ama şimdi bir ziyafetin en lezzetli lokması çalınmıştı kulaklarına,
-alo?
sadece bir alo yetti erkeği adı bilinmeyen bir okyanusun en mavi yerine bırakmaya. fakat o kadar nazlı ve narin konuştu ki sadece metrobüs camına yapışmış o bakış yetti...
var olamayacaklarını anladı erkek, derin bir ah ile avucunun içine baktı kayıp giden o kalbe.
son bir kez bakmak istedi asla kavuşamayacağı o sevgiliye. öyle bir baktı ki o ne bakış... ''farklı devirlerin çocukları olmalıydık biz'' der gibi. be, hadsiz bir duygu bindirdi erkeğin kalbine. ''gitme ona gitme kal'' demek istedi.
aman allahım o da ne? kadının bileğindeki de ne? sarı kırmızı yeşil renklerle örülmüş bir bileklik. ucuz tezgah işi. tezgahının bir kıymeti yok aslında. erkeğin gönlüne örüldü o ip parçaları. kararttı kalbinin içini. birden hava bozdu irin kokan bulutlar çöktü metrobüsün camlarına. meğer o kadın yoldaş masaların mezesi miydi? yani şimdi saçlarına yüreğini taktığı kadının üzerinden onlarca erkek mi geçmişti? midesi bulandı erkeğin. hayır hayır midesi değil kalbi bulandı kan kustu.
erkek ömründe o kadar hayasız bir gülüş görmemişti. aklına kurşun gibi saplanan o düşünce çürüttü bütün güzel sözleri. orada o kadını boğmak istedi, güneşin sıcağıyla kavrulmuş o asfaltta o kadını sürüklemek, en mahrem yerlerini açıp aç gözlerle baka ispirto kokulu adamlara ifşa etmek istedi. nice nice iğrenç ruh krizleri geçti içinden.
ben daha fazla bir ideolojinin aşkı baltalamasını görmek istemedim ve inmem gereken durağın 3 durak gerisinde indim.
kusmaya devam eden o kalbi zihnimden atmak, seveninin ölüm fermanını yazdığı o güzel kadını kalbimden silmek istedim ve indim...
tanım: yaşanması ve bitmesi muhtemel sınırların çizdiği, hüzün dolu hikayedir metrobüs camından kayıp giden.
erkek baktı. allah var şimdi kadın kozmatik dükkanında takla atmış gibi boyanmamıştı. duruydu çok duruydu. mavi bir kadına bu kadar mı yakışır? erkek kadını hayatının kadını yapmışken, kanının ruh suyuyla yıkanmış bir ezgi çaldı... gözlerini metrobüsün camına mıhladı ve en bilindik nidayı döktü ağzından erkeğin kalbine. işte o an erkek ömrünce aç kalmışlığını fark etti. ama şimdi bir ziyafetin en lezzetli lokması çalınmıştı kulaklarına,
-alo?
sadece bir alo yetti erkeği adı bilinmeyen bir okyanusun en mavi yerine bırakmaya. fakat o kadar nazlı ve narin konuştu ki sadece metrobüs camına yapışmış o bakış yetti...
var olamayacaklarını anladı erkek, derin bir ah ile avucunun içine baktı kayıp giden o kalbe.
son bir kez bakmak istedi asla kavuşamayacağı o sevgiliye. öyle bir baktı ki o ne bakış... ''farklı devirlerin çocukları olmalıydık biz'' der gibi. be, hadsiz bir duygu bindirdi erkeğin kalbine. ''gitme ona gitme kal'' demek istedi.
aman allahım o da ne? kadının bileğindeki de ne? sarı kırmızı yeşil renklerle örülmüş bir bileklik. ucuz tezgah işi. tezgahının bir kıymeti yok aslında. erkeğin gönlüne örüldü o ip parçaları. kararttı kalbinin içini. birden hava bozdu irin kokan bulutlar çöktü metrobüsün camlarına. meğer o kadın yoldaş masaların mezesi miydi? yani şimdi saçlarına yüreğini taktığı kadının üzerinden onlarca erkek mi geçmişti? midesi bulandı erkeğin. hayır hayır midesi değil kalbi bulandı kan kustu.
erkek ömründe o kadar hayasız bir gülüş görmemişti. aklına kurşun gibi saplanan o düşünce çürüttü bütün güzel sözleri. orada o kadını boğmak istedi, güneşin sıcağıyla kavrulmuş o asfaltta o kadını sürüklemek, en mahrem yerlerini açıp aç gözlerle baka ispirto kokulu adamlara ifşa etmek istedi. nice nice iğrenç ruh krizleri geçti içinden.
ben daha fazla bir ideolojinin aşkı baltalamasını görmek istemedim ve inmem gereken durağın 3 durak gerisinde indim.
kusmaya devam eden o kalbi zihnimden atmak, seveninin ölüm fermanını yazdığı o güzel kadını kalbimden silmek istedim ve indim...
tanım: yaşanması ve bitmesi muhtemel sınırların çizdiği, hüzün dolu hikayedir metrobüs camından kayıp giden.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?