her şeyin anlamını yitirmesi

ben öyle bi insan mıyım
birçok, hatta her, şeye yüklenilen gereksiz anlamların, aslında birer ütopya olduğunun anlaşıldığı âna tekabül eden yanılsamadır.

"hiçbir şey"in, zaten, herhangi bir anlamı yoktur.
huzunkovankusu
simdi eger herseye anlamini bizle kazaniyorsa yani biz nesnelere sozcuklere ona buna anlam yukluyorsak , hersey anlamini yitirmiyor da daha cok biz herseyin anlamini yitittiriyoruz dedigimdir. bilmem anlatabildim mi ?
tahazaki
(bkz: laroxyl) 25 mg. bana her şeyin anlamını yitirten, yukarıdaki durumlardan kurtulmamı sağlayan, duygularımı alan, beni düşünmeye sevketmeyen kuş gibi rahatlatan, her şeyin anlamını yitirmesine yardımcı olma durumu...
saniyede yirmidört kare
boşlukların en büyüğü. bir zaman sonra, boşluklar yeni boşluklarla birleşip onlar da anlamını kaybedecek. böyle densiz bir kısır döngü.

sabah uyanıyorsun. niye uyanıyorsun? uyuyorsun, ama ne diye uyuyorsun? zaten uyanmak istediğin yerde/dünyada/hayatta değilsin. sonra diyor birileri 'hadi kahvaltı edelim'. kahvaltının bile anlamı yok ki, domatesler bile acayip bi' depresyonda, salatalıklar desen zaten kokmuyor. sigara içebilmek için kahvaltıya olur diyorsun. sigara da ne acayip, böyle çekiyosun dumanlar çıkıyor falan. sonra haberlere bakıyorsun. genellikle de boş bakıyorsun. aklında kalan, birisi ölmüş. yine birileri öldürmüş. ulan ölmek ne acayip şey, anlamını bulamıyor insan. 'ölüm' diyorsun, kelimenin anlamı bile yok artık, o kadar çok ölüyoruz ki. ardından bi' film izleyeyim diyorsun. o bile anlamsız. hikayeler, insanlar. hep yalan söylüyorlar. belki katlanılabilir olur her şey, kafamı verirsem başka şeylere. işsizim ya ondan herhalde diyorsun. iş arıyorsun. ulan iş aramak ne acayip şey, zerre çalışmak istemediğin işlere bir başvuruyorsun. başvurmak başka bi' acayip. 'deneyiminiz var mı?' diyor, benim tek deneyimim mütemadiyen sıkılmak, çok güzel sıkılırım. sizi de bi' sıkayım mı? diyemiyorsun. 'hayır yeni mezunum' diyorum. akabininde gelen cevabın tonunda 'allah kurtarsın kardeş' var.

sonra bi' dünyaya bakıyorsun. evindeki dandik bürositin üzerinden bakabildiğin kadar işte. oğlum niye buradayız lan? diye bi' soracak oluyorsun, cevabı olmayan soruları sormayı 4 yaşında başlayıp, hâlâ bırakamamışsın çünkü. ilaçlar var sonra, küçük sevimli mavi haplar. çok dara düşersen 16- 17 saat falan aralıksız uyutuyor. uyandığında zaten kafan adeta neptün olduğu için sana geri kalan zamanda sorduğun sorular 'tabağın adı neden tabak? mesela buna saksı deseydik olmuyor muydu?' tadında oluyor.

telefon çalıyor sonra. 'çık biraz yürü' diyor sesin biri, 'hıımm yürümek, çok anlamsız be. adım atıyorsun falan.' desen beyninin yandığını düşünecek. 'evet evet iyi dedin onu hemen çıkıyorum' deyip telefonu kapatıyorsun. tabii ki çıkmıyorsun gerizekalı, çünkü yürümek çok acayip. zaten yorgunum. kronik yorgun...

(bkz: bitmez)

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol