1992 tarihli bir nick hornby bestsellerı,fakat ben 1997 tarihli filminden bahsedeceğim.çünkü kitabını -henüz- okumadım.[ybkz]swh[/ybkz]
kitapta nick hornby çocukluğundan beri tutkulu bir arsenal taraftarı olan kendisini..he ya,adam kendi anılarını anlatıyor.bir adam düşünün,hayatı arsenal'e endeksli,böyle milyonlarca insan var aslında,en hafifinden biz de beşiktaş kaybettiğinde gazete okumayıp spor programlarını atlamıyor muyuz? öyle işte,ama daha yoğun.aslında filmde anlatıldığı kadarıyla [ybkz]swh[/ybkz] bu karakter işin bokunu çıkarmış durumda,ama yine de sempati duyulmalı.
film hakkında yazılanlara bakarsak işin romantizm dozunu fazla kaçırmışlar,filmde bolca romantizm var,gel-gitlerle dolu bir aşk hikayesinin futbol tutkusuna bandırılmış hali film.
kahramanımız bir ikokulda edebiyat öğretmenidir,aynı zamanda okul futbol takımı menajeridir,okula yeni gelen disiplinli tarih öğretmeniyle başları karakterleri çatışsa da bir anda birbirleri olmadan yapamamaya başlarlar,bu ilişki kadınımızı da [ybkz]swh[/ybkz] önceleri klasik 'futbol mu,sadece bir oyun yea' diyen kadından daha anlayışlı,fikstür takip eden birine dönüştürür.
ama ilişkide gel gitler vardır.kahramanımızın arsenal üzerine kurulu sırça hayatı kadını endişelendirir,öyle ya,bu tarz bir adam aile adamı olacak güce sahip midir?
bir yandan da hamiledir bayan öğretmen.
ara ara paul'ün,filmdeki karakterin adı bu,nasıl bir arsenal fanatiği olduğunu gösteren flashbackler görüyoruz,hillsborough faciası da filmde kısa da olsa öz işlenmiş
filmin finalini ise 26 mayıs 1989 liverpool arsenal maçı yapıyor.
o maça kadar arsenal 18 sene şampiyon olamamış,paul ölüp bitiyor,son hafta arsenal'in liverpool'u 2-0 yenmesi gerekiyor ki maçın anfield'da olması,liverpool'un önceki sezonu dubleyle kapatmış,o sezonu da fa cup şampiyonu olması,dubleye koşuyor olması paul'ü umutsuzluğa sürüklüyor.hatta filmde kadın karakterin en yakın arkadaşı olan kadın şunu söylüyor; liverpool mu? onlar hakkında birkaç şey duydum.iyi olma konusunda çok iyi olduklarını...
işte bu ahval ve şerait içinde maç başlıyor,paul o kadar negatif ki izlerken 'bi sus ağzını yüzünü sktiğim bi sus maç oynansın hele' diyorsunuz,kankası da zaten iyice sıkılıyor bu durumdan,maç 1-0 oluyor paul hala 'işte şimdi gelip 1 tane atacaklar,onca yıl boşa gitti,şimdi ben nasıl yaşayacağım' falan diyor.
derken 90+1'de 4 numaralı michael thomas'ın golü geliyor.arsenal inanılmaz bir şekilde şampiyon oluyor,son saniye golüyle liverpool ile averajını eşitliyor,daha fazla golü olduğu için de şampiyon oluyor.[ybkz]swh[/ybkz]
liverpool tabi kahroluyor falan ama o kadar umursamıyorlar,tabi nereden bilsinler bir daha lig şampiyonluğu kazanamayacaklarını.18'de kalıyor liverpool,arsenal ise 18 sene sonra şampiyonluk görüyor.paul bir coşuyor falan,mutlu son,öpüşme falan var işte.
hoş film ama kitabı okumak lazım görünüyor,zira kitaptan yapılan alıntılar harika ve filmde geçmiyorlar.
fever pitch
işte nick hornby'nin kitabından bazı alıntılar
"arsenal maçi olduğunda bütün işleri iptal etmemin sonsuza kadar süremeyeceğini biliyordum. ileride bir gün mutlaka oğlumun mezuniyeti, kizimin balosu gibi elzem şeyler arsenalin maçina denk gelecekti ve ben ikisi arasinda seçim yapmak zorunda kalacaktim... 2025 yilinda oğlumun ya da kizimin, psikiyatristin koltuğuna uzanmiş "babam arsenali bana tercih etti" dediğini görebiliyordum..."
ben futbolu eğlenmek için izlemiyordum. her yerde eğleniyordum ve eğlenmekten gına gelmişti. her şeyden öte sebepsiz mutsuzluğu yaşayabileceğim, sessiz kalıp endişelenip kederlenebileceğim bir yere ihtiyacım vardı. benim de kendime gore üzüldüğüm şeyler vardı ve takımımı izlerken bu duyguların dışarı çıkmasına izin verebiliyordum.
ancak beni en çok etkileyen bu;
i fell in love with football as i was later to fall in love with women: suddenly, inexplicably, uncritically, giving no thought to the pain or disruption it would bring with it.
çevirmenin çabalaması: futbola da sonraları kadınlara olacağım gibi aşık olmuştum;aniden,açıklanamaz bir şekilde,beraberinde getireceği acı veya düzensizliği umursamadan.
"arsenal maçi olduğunda bütün işleri iptal etmemin sonsuza kadar süremeyeceğini biliyordum. ileride bir gün mutlaka oğlumun mezuniyeti, kizimin balosu gibi elzem şeyler arsenalin maçina denk gelecekti ve ben ikisi arasinda seçim yapmak zorunda kalacaktim... 2025 yilinda oğlumun ya da kizimin, psikiyatristin koltuğuna uzanmiş "babam arsenali bana tercih etti" dediğini görebiliyordum..."
ben futbolu eğlenmek için izlemiyordum. her yerde eğleniyordum ve eğlenmekten gına gelmişti. her şeyden öte sebepsiz mutsuzluğu yaşayabileceğim, sessiz kalıp endişelenip kederlenebileceğim bir yere ihtiyacım vardı. benim de kendime gore üzüldüğüm şeyler vardı ve takımımı izlerken bu duyguların dışarı çıkmasına izin verebiliyordum.
ancak beni en çok etkileyen bu;
i fell in love with football as i was later to fall in love with women: suddenly, inexplicably, uncritically, giving no thought to the pain or disruption it would bring with it.
çevirmenin çabalaması: futbola da sonraları kadınlara olacağım gibi aşık olmuştum;aniden,açıklanamaz bir şekilde,beraberinde getireceği acı veya düzensizliği umursamadan.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?