hemşerisi abdullah cömert'i unutmamış olan şair.
http://www.youtube.com/watch?v=MUj2qFNU5D4
faris kuseyri
https://twitter.com/FarisKuseyri/status/453957881985912832/photo/1
imza gününde yalnız bırakmayacağım beşiktaşlı.
imza gününde yalnız bırakmayacağım beşiktaşlı.
şiir gibiyse Beşiktaş, şairdir taraftarı antakyalı şair.
şöyle demiş :
sana geldim
ilticamı mazur gör hep aşktan seferiyim
sana geldim bağrımda görüldü mühürleri
açık ölü ağzından bir soluktur şiirim
sana geldim elimde solmuş katmer gülleri
fevrinden ki yandım cürmünden ki korktum
sana geldim ışımadan içimin gölgeleri
gülünç bir lanet gibi bozaydınlık sularım
sana geldim aklımda dostların genç ölümleri
kokuşmuş terk edilmiş sabırsız çıplaklığım
sana geldim ağzımda kerhane küfürleri
sana geldim sana geldim baş eğip sana geldim
elimden tut bırakma unut tüm şiirleri
faris kuseyri / mor taka dergisi
ve terk etmedi sevdan beni derken :
üzme güzel canını Kartalım. Gökyüzünden sonra ne var bir sen bilirsin.
Uyku gibi çöker karanlık. Uyku gibi kovalar. Bir sen bilirsin seheri.
Ve şafak hep tetiktedir. Bir sen bilirsin.
Bir avuç pirinçle avunan biri varsa odur seni seven,
çiçek parasına kıyıp dostlarına simit alan odur,
gümüşbalıkları suları ışıkla boyadığında sen görürsün, seni sevenler görür.
üzme güzel canını Kartalım. Melanetler birer birer neder sana?
Onar onar gelsinler. Artarak gelsinler.
Sen yine bize akgöğü anlatacaksın.
çocukların sokağa atılmış, babaevin peşkeş çekilmiş
Ey şehri terk etmem diye tutturmuş kedilerin aşkar oyun arkadaşları,
merhaba cigarası gibi akkara hüznünü sabah sabah tüttürenler,
yatakta dönenip dururken, göğsünde sıkışıp kalan bu huzursuzluğun nereden aktığını bilenler ey,
Ey siyaha usulca yanaşan beyazı gören gözler,
yağmurlu gün gelende aşkınız tazelensin.
Gümbürdesin yine için için tutuşan,
kan ve ateşle yıkansın ifrazatla örtülmek istenen taze güzellik.
Ey güzel beşiktaşlı başını dik tut.
Sen, ters çevrilmiş portakal kasasındaki kurutulmuş balık ve defne ve zeytinyağını paylaşmanın güzelliğisin.
Sen, iyileşip de beni barikat yoldaşlarım ayağa kaldırdı diyensin.
Sen, bir kere görüp de seviverdiğin o en uzaktakinin yolunu bekleyensin.
Ah paralı zamanımıza gelse de, ağabeylerimize hesap ödetmesek demenin sevincisin.
Her güzel günde akla gelen
ve her zor günde akla gelen
ve hep akla gelen
ve dahi akıldan çıkmayansın.
Ey beşiktaşlı başını dik tut.
Duvarına astığın o gazete kesiğinin, sararmış hüznünü unutma.
O elini göğsüne götürmüş sarı saçlı yakışıklı çocuğu,
o güzelim serseri zenciyi,
o oya işler gibi çalım atan ecdadını, o ağabeyleri, babaları
Ama hüzün, dingin gövdende uğultuyla büyüyen sessizlik olsun.
Ve herkes bilsin o sessizlikten sonra ne geldiğini.
üzme güzel canını Kartalım, başını dik tut güzel beşiktaşlı !!!
şöyle demiş :
sana geldim
ilticamı mazur gör hep aşktan seferiyim
sana geldim bağrımda görüldü mühürleri
açık ölü ağzından bir soluktur şiirim
sana geldim elimde solmuş katmer gülleri
fevrinden ki yandım cürmünden ki korktum
sana geldim ışımadan içimin gölgeleri
gülünç bir lanet gibi bozaydınlık sularım
sana geldim aklımda dostların genç ölümleri
kokuşmuş terk edilmiş sabırsız çıplaklığım
sana geldim ağzımda kerhane küfürleri
sana geldim sana geldim baş eğip sana geldim
elimden tut bırakma unut tüm şiirleri
faris kuseyri / mor taka dergisi
ve terk etmedi sevdan beni derken :
üzme güzel canını Kartalım. Gökyüzünden sonra ne var bir sen bilirsin.
Uyku gibi çöker karanlık. Uyku gibi kovalar. Bir sen bilirsin seheri.
Ve şafak hep tetiktedir. Bir sen bilirsin.
Bir avuç pirinçle avunan biri varsa odur seni seven,
çiçek parasına kıyıp dostlarına simit alan odur,
gümüşbalıkları suları ışıkla boyadığında sen görürsün, seni sevenler görür.
üzme güzel canını Kartalım. Melanetler birer birer neder sana?
Onar onar gelsinler. Artarak gelsinler.
Sen yine bize akgöğü anlatacaksın.
çocukların sokağa atılmış, babaevin peşkeş çekilmiş
Ey şehri terk etmem diye tutturmuş kedilerin aşkar oyun arkadaşları,
merhaba cigarası gibi akkara hüznünü sabah sabah tüttürenler,
yatakta dönenip dururken, göğsünde sıkışıp kalan bu huzursuzluğun nereden aktığını bilenler ey,
Ey siyaha usulca yanaşan beyazı gören gözler,
yağmurlu gün gelende aşkınız tazelensin.
Gümbürdesin yine için için tutuşan,
kan ve ateşle yıkansın ifrazatla örtülmek istenen taze güzellik.
Ey güzel beşiktaşlı başını dik tut.
Sen, ters çevrilmiş portakal kasasındaki kurutulmuş balık ve defne ve zeytinyağını paylaşmanın güzelliğisin.
Sen, iyileşip de beni barikat yoldaşlarım ayağa kaldırdı diyensin.
Sen, bir kere görüp de seviverdiğin o en uzaktakinin yolunu bekleyensin.
Ah paralı zamanımıza gelse de, ağabeylerimize hesap ödetmesek demenin sevincisin.
Her güzel günde akla gelen
ve her zor günde akla gelen
ve hep akla gelen
ve dahi akıldan çıkmayansın.
Ey beşiktaşlı başını dik tut.
Duvarına astığın o gazete kesiğinin, sararmış hüznünü unutma.
O elini göğsüne götürmüş sarı saçlı yakışıklı çocuğu,
o güzelim serseri zenciyi,
o oya işler gibi çalım atan ecdadını, o ağabeyleri, babaları
Ama hüzün, dingin gövdende uğultuyla büyüyen sessizlik olsun.
Ve herkes bilsin o sessizlikten sonra ne geldiğini.
üzme güzel canını Kartalım, başını dik tut güzel beşiktaşlı !!!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?