gözleri görmeyen ama yüreği ile hepimizden daha iyi tanıyan, her yıl 1 mayıs işçi bayramınde bizimle korteje katılan düşünür. sağlam beşiktaşlıdır
eşber yağmurdereli
acil kana ihtiyacı olan abimiz.
--- spoiler ---
Av. Eşber Yağmurdereli'nin çok acil 0 RH (+) kana ihtiyacı var.
Bakırköy Acıbadem Hastanesi tel: 0537 705 63 95
--- spoiler ---
düşünceleri sebebi ile 13 yıl hapis yatmış sağlam beşiktaşlı avukat.
aydındır , avukattır, yazardır, düşünce adamıdır, mücadele adamıdır iyi insan iyi beşiktaşlıdır...
nasıl beşiktaşlı olduğunu şöyle anlatmıştır :
1955 yılının mayıs ayının son günleriydi. nail dayım haydi seni maça götüreyim, bak brezilya takımı geldi, gidelim birlikte dedi, kalktık beşiktaşa geçtik vapurla. o zaman karşıya geçmek demek, istanbula geçmek demek, yani bir kadıköylü karşıya geçince istanbula geçmiş oluyor. mithatpaşa stadına geldik, bizim stadın o zamanlar adı mithatpaşa stadıydı, demokrat parti stadın adını değiştirmişti inönü olduğu için. 27 mayıstan sonra adı tekrar inönüye döndü. mithatpaşa stadında maç yapılıyor, fazla seyirci de yok. tabii gece maçı diye bir şey de yok o zaman.
beşiktaşla brezilyanın fluminense takımı maç yapıyor. nail dayım eliyle işaret ediyor futbolcuları, adlarını söylüyor, bu baba recep, bu nazmi diyor. beşiktaş 2-1 yendi. bizim gollerin birini ercan, diğerini nazmi atarken, fluminensenin golünü didi atmıştı. hiç unutmuyorum, 9 numara giyiyordu, siyah bir adam. brezilya milli takımının en ünlü futbolcusuydu, sonra 60lı yıllarda fenerbahçede de antrenörlük yapmıştı. sonra maç bitti, maçtan çıktık, artık eve dönüyoruz. nail dayım, sanıyorum biraz da kıskançlıkla ya beşiktaş iki tane attı, fener olsaydı beş atardı. ben de, nail dayı ben beşiktaşlı oldum dedim. şaşırdı birden, inanamadı niye dedi, cevabımı bile beklemedi olamazsın sen olsan olsan fenerli olursun. inat ettim, yok dedim, ben beşiktaşlı oldum. neyse eve geldik, akşam yemeğinde, o sosyal ortamda ben beşiktaşlı olduğumu ilan ettim herkese. ev de tabii bir kültürün, yeri nedeniyle kadıköyün, fenerbahçe kültürünün bir parçası. yani müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi bir şey o evde beşiktaşlı olmak. masada birden bir soğukluk oldu. ihanet demeyeceğim ama o aile kültürüne karşı sanki bir suç işlemişim gibi bir soğukluktu bu. aslında, bu hissin bende bir hoşnutluk yarattığını da fark ettim. yani o kalabalığa tabi olmaktan ziyade, ona karşı olmak değişik, çok keyifli bir duygu gibi geldi bana. bir taraftan da ailedeki genel ortama uygun olmayan bir şey yapıyorsunuz, diğer taraftan da alışılagelmiş ve bir geleneğin parçası olduğu için sorgulanmadan kabul edilmiş bir değerler bütününün karşısında yer alıyorsunuz. daha sonra bu hoş duyguyu çok yaşadım, özellikle de siyasette. her zaman çoğunluğun dışında bir tavrımız, var olanın dışında bir karşıtlığımız olduğu için belki de böyle başladı ve böyle devam etti. dolayısıyla da benim en son katıldığım söyleşide söylediğim muhalif olduğum için beşiktaşlı değilim, beşiktaşlı olduğum için muhalifim lafı, sadece siyasi bir hoşluk olsun diye söylenmiş bir laf değil. benim o 8-9 yaşımın tecrübesinden çıkan ve kendiliğinden olan bir duruş. beşiktaşlı olmam, aynı zamanda böyle fenerliliğin hâkim olduğu bir ortamda ona karşı durmak anlamında bir muhalifliği ifade ediyordu. ve o zamandan beri de benim kişiliğimin bir parçası olarak yerini buldu. işte benim beşiktaş maceramın, bir anlamda da düzene karşı muhalifliğimin başlangıcı budur.
diyen abim.
röportajın tamamı sonbarikatbeşiktaş`ın com/blog/face adreslerinden bulabilirsiniz.
nasıl beşiktaşlı olduğunu şöyle anlatmıştır :
1955 yılının mayıs ayının son günleriydi. nail dayım haydi seni maça götüreyim, bak brezilya takımı geldi, gidelim birlikte dedi, kalktık beşiktaşa geçtik vapurla. o zaman karşıya geçmek demek, istanbula geçmek demek, yani bir kadıköylü karşıya geçince istanbula geçmiş oluyor. mithatpaşa stadına geldik, bizim stadın o zamanlar adı mithatpaşa stadıydı, demokrat parti stadın adını değiştirmişti inönü olduğu için. 27 mayıstan sonra adı tekrar inönüye döndü. mithatpaşa stadında maç yapılıyor, fazla seyirci de yok. tabii gece maçı diye bir şey de yok o zaman.
beşiktaşla brezilyanın fluminense takımı maç yapıyor. nail dayım eliyle işaret ediyor futbolcuları, adlarını söylüyor, bu baba recep, bu nazmi diyor. beşiktaş 2-1 yendi. bizim gollerin birini ercan, diğerini nazmi atarken, fluminensenin golünü didi atmıştı. hiç unutmuyorum, 9 numara giyiyordu, siyah bir adam. brezilya milli takımının en ünlü futbolcusuydu, sonra 60lı yıllarda fenerbahçede de antrenörlük yapmıştı. sonra maç bitti, maçtan çıktık, artık eve dönüyoruz. nail dayım, sanıyorum biraz da kıskançlıkla ya beşiktaş iki tane attı, fener olsaydı beş atardı. ben de, nail dayı ben beşiktaşlı oldum dedim. şaşırdı birden, inanamadı niye dedi, cevabımı bile beklemedi olamazsın sen olsan olsan fenerli olursun. inat ettim, yok dedim, ben beşiktaşlı oldum. neyse eve geldik, akşam yemeğinde, o sosyal ortamda ben beşiktaşlı olduğumu ilan ettim herkese. ev de tabii bir kültürün, yeri nedeniyle kadıköyün, fenerbahçe kültürünün bir parçası. yani müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi bir şey o evde beşiktaşlı olmak. masada birden bir soğukluk oldu. ihanet demeyeceğim ama o aile kültürüne karşı sanki bir suç işlemişim gibi bir soğukluktu bu. aslında, bu hissin bende bir hoşnutluk yarattığını da fark ettim. yani o kalabalığa tabi olmaktan ziyade, ona karşı olmak değişik, çok keyifli bir duygu gibi geldi bana. bir taraftan da ailedeki genel ortama uygun olmayan bir şey yapıyorsunuz, diğer taraftan da alışılagelmiş ve bir geleneğin parçası olduğu için sorgulanmadan kabul edilmiş bir değerler bütününün karşısında yer alıyorsunuz. daha sonra bu hoş duyguyu çok yaşadım, özellikle de siyasette. her zaman çoğunluğun dışında bir tavrımız, var olanın dışında bir karşıtlığımız olduğu için belki de böyle başladı ve böyle devam etti. dolayısıyla da benim en son katıldığım söyleşide söylediğim muhalif olduğum için beşiktaşlı değilim, beşiktaşlı olduğum için muhalifim lafı, sadece siyasi bir hoşluk olsun diye söylenmiş bir laf değil. benim o 8-9 yaşımın tecrübesinden çıkan ve kendiliğinden olan bir duruş. beşiktaşlı olmam, aynı zamanda böyle fenerliliğin hâkim olduğu bir ortamda ona karşı durmak anlamında bir muhalifliği ifade ediyordu. ve o zamandan beri de benim kişiliğimin bir parçası olarak yerini buldu. işte benim beşiktaş maceramın, bir anlamda da düzene karşı muhalifliğimin başlangıcı budur.
diyen abim.
röportajın tamamı sonbarikatbeşiktaş`ın com/blog/face adreslerinden bulabilirsiniz.
dün gece ofspor maçından önce tophanede menderes samancılar ile yaptığı tavla maçını izlediğim büyük beşiktaşlı.
akhisar`maçını kadıköy akdeniz kafe`de birlikte izlediğim beşiktaşlı.
can yücel telaffuz ettiğinde ismi çok hoşuma giden kocaman kartal yürekli güzel insan.
telaffuz için sn. 3.28;
http://www.youtube.com/watch?v=XZaTQCRZs1Y
telaffuz için sn. 3.28;
http://www.youtube.com/watch?v=XZaTQCRZs1Y
hoş sohbeti sonsuz bilgi ve tecrübeleri ile çok şeyler öğrenilecek insan, gülümseme sebebi
kendine ait 50 kadar sanat müziği bestesi olan bu bestelerden 10 tanesini bir albümde toplayan bir iki aya kadar çalışmayı sonuçlandıracak bilge kartal.
an itibarı ile belgesel çekimi için stadda bulunan beşiktaşlı.
5 Kasım Pazar Günü Tüyap Kitap Fuarında 14:00 - 16:00 saatleri arasında 3 nolu salonda Kibele Yayınevi Standı'nda kendi sözlerinden bestelediği ve melihat gülses tarafından okunan "ey hayat aşkla terbiye et beni" albümünü imzalayacak beşiktaşlı.
[embed_tasima]https://www.youtube.com/watch?v=GTx14mV68io[/embed_tasima]
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?