eşber yağmurdereli

artin
aydındır , avukattır, yazardır, düşünce adamıdır, mücadele adamıdır iyi insan iyi beşiktaşlıdır...
nasıl beşiktaşlı olduğunu şöyle anlatmıştır :

1955 yılının mayıs ayının son günleriydi. nail dayım “haydi seni maça götüreyim, bak brezilya takımı geldi, gidelim birlikte” dedi, kalktık beşiktaş’a geçtik vapurla. o zaman karşıya geçmek demek, istanbul’a geçmek demek, yani bir kadıköylü karşıya geçince istanbul’a geçmiş oluyor. mithatpaşa stadına geldik, bizim stadın o zamanlar adı mithatpaşa stadıydı, demokrat parti stadın adını değiştirmişti inönü olduğu için. 27 mayıs’tan sonra adı tekrar inönü’ye döndü. mithatpaşa stadında maç yapılıyor, fazla seyirci de yok. tabii gece maçı diye bir şey de yok o zaman.

beşiktaş’la brezilya’nın fluminense takımı maç yapıyor. nail dayım eliyle işaret ediyor futbolcuları, adlarını söylüyor, “bu baba recep, bu nazmi” diyor. beşiktaş 2-1 yendi. bizim gollerin birini ercan, diğerini nazmi atarken, fluminense’nin golünü didi atmıştı. hiç unutmuyorum, 9 numara giyiyordu, siyah bir adam. brezilya milli takımının en ünlü futbolcusuydu, sonra 60’lı yıllarda fenerbahçe’de de antrenörlük yapmıştı. sonra maç bitti, maçtan çıktık, artık eve dönüyoruz. nail dayım, sanıyorum biraz da kıskançlıkla “ya beşiktaş iki tane attı, fener olsaydı beş atardı.” ben de, “nail dayı ben beşiktaşlı oldum” dedim. şaşırdı birden, inanamadı “niye” dedi, cevabımı bile beklemedi “olamazsın sen olsan olsan fenerli olursun”. inat ettim, “yok” dedim, “ben beşiktaşlı oldum”. neyse eve geldik, akşam yemeğinde, o sosyal ortamda ben beşiktaşlı olduğumu ilan ettim herkese. ev de tabii bir kültürün, yeri nedeniyle kadıköy’ün, fenerbahçe kültürünün bir parçası. yani müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi bir şey o evde beşiktaşlı olmak. masada birden bir soğukluk oldu. ihanet demeyeceğim ama o aile kültürüne karşı sanki bir suç işlemişim gibi bir soğukluktu bu. aslında, bu hissin bende bir hoşnutluk yarattığını da fark ettim. yani o kalabalığa tabi olmaktan ziyade, ona karşı olmak değişik, çok keyifli bir duygu gibi geldi bana. bir taraftan da ailedeki genel ortama uygun olmayan bir şey yapıyorsunuz, diğer taraftan da alışılagelmiş ve bir geleneğin parçası olduğu için sorgulanmadan kabul edilmiş bir değerler bütününün karşısında yer alıyorsunuz. daha sonra bu hoş duyguyu çok yaşadım, özellikle de siyasette. her zaman çoğunluğun dışında bir tavrımız, var olanın dışında bir karşıtlığımız olduğu için belki de böyle başladı ve böyle devam etti. dolayısıyla da benim en son katıldığım söyleşide söylediğim “muhalif olduğum için beşiktaşlı değilim, beşiktaşlı olduğum için muhalifim” lafı, sadece siyasi bir hoşluk olsun diye söylenmiş bir laf değil. benim o 8-9 yaşımın tecrübesinden çıkan ve kendiliğinden olan bir duruş. beşiktaşlı olmam, aynı zamanda böyle fenerliliğin hâkim olduğu bir ortamda ona karşı durmak anlamında bir muhalifliği ifade ediyordu. ve o zamandan beri de benim kişiliğimin bir parçası olarak yerini buldu. işte benim beşiktaş maceramın, bir anlamda da düzene karşı muhalifliğimin başlangıcı budur.
diyen abim.
röportajın tamamı sonbarikatbeşiktaş`ın com/blog/face adreslerinden bulabilirsiniz.
bu başlıktaki tüm girileri gör

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol