allahın belası renktir, yanına ne koyarsan koy bir türlü olmamaktadır.
(bkz: ne lacivert sarısı, ne sarı kırmızısı, beşiktaşlı olmayanın ...)
sarı
Nefret etmem için 2 tane güzide neden bulunan renk
elde edilmesi zor bir renk olması sebebiyle tarihte bir çok ülkede sadece hanedan üyelerinin kullanabildiği ve halka yasak olan renktir.
ana renklerden birisi, cmyk renk paletinde y ile temsil edilen renk, bizden uzak allaha yakın olası.
ferrari'nin üzerini kaplaması haricinde bir boka yaramayan renktir.
"oğlum sarı, sen şeyi şey yap. biz şeyi şey yaparız."
jehan barbur'un 2012 de çıkarmış olduğu albümüdür.
uzak mesafelerden görülebilirliği yüksek olan renk.
jehan barbur'un, albümüyle aynı ismi taşıyan şiiridir.
bir ara sokakta öldüm
dün
öylece yani
birdenbire
boşluğa düşer gibi
sarı bir sessizliğin içinde
granit duvarlı binanın anlamsızlığına
şehrin boşu boşunalığına içerlerken
bırakmışım son nefesimi kaldırıma
bitmiş
öylesine yani
birdenbire
yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
yüz ifadesini göremesem de
anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı
o sokakta bitti her şey
öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
apartman sakinlerini düşlerken
sıkıntıdan
ölmüşüm
dün
arka odada ütü yapıp
buharını burnuna çeken kadını
mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
gözyaşını kabuklara saklayan madam mari'yi
kocasıyla artık sevişemediği için
kapı komşusu, gar sabunu satan adamı düşleyen servi'yi düşündükçe
ölüvermişim
dün
böylece bitmiş yani
birdenbire
sıkılmışım derinden zahir
tutunca da nefesimi
portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe iki kedi de bulanınca
kaldıramamış nefsim, demlenmiş portakal kedilerini
balkabağı mevsimi bile değilken
dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
ve saat henüz 12'yi vuramamışken
kalkmış otobüsler durmamaya
mecal mi bulamamışım
yere döktükleri bala mı basmışım
hatırlamam ama
öylece kalakalmışım
kalkamamışım
şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan
vagonlar boş
birkaçı kiremit taşıyor topraktan
kayıklar da serseri misinalar
otobüsler kimseyi almadan, durup durup geçiyorlar duraktan
arabalar, yürüme mesafelerini öldürüyor her gün, her öğle, her gece
bisikletleri balkonlarında unutanlar
her an yağmur yağsın diye dua ediyor
üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar
aynı kuru kahveciden gün aşırı, iş olsun diye
yüzer gram kahve alıp evde, iş olsun diye, öğütüyorlar
ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
kimse sormuyor "iş olsun diye yapılan iş, iş midir" diye
bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
sökülüvermişim şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
sıkıntı işte
ya da ölmek yerine
iki adım yol yürüyeydim de
konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
gitmek yerine…
bir ara sokakta öldüm
dün
öylece yani
birdenbire
boşluğa düşer gibi
sarı bir sessizliğin içinde
granit duvarlı binanın anlamsızlığına
şehrin boşu boşunalığına içerlerken
bırakmışım son nefesimi kaldırıma
bitmiş
öylesine yani
birdenbire
yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
yüz ifadesini göremesem de
anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı
o sokakta bitti her şey
öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
apartman sakinlerini düşlerken
sıkıntıdan
ölmüşüm
dün
arka odada ütü yapıp
buharını burnuna çeken kadını
mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
gözyaşını kabuklara saklayan madam mari'yi
kocasıyla artık sevişemediği için
kapı komşusu, gar sabunu satan adamı düşleyen servi'yi düşündükçe
ölüvermişim
dün
böylece bitmiş yani
birdenbire
sıkılmışım derinden zahir
tutunca da nefesimi
portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe iki kedi de bulanınca
kaldıramamış nefsim, demlenmiş portakal kedilerini
balkabağı mevsimi bile değilken
dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
ve saat henüz 12'yi vuramamışken
kalkmış otobüsler durmamaya
mecal mi bulamamışım
yere döktükleri bala mı basmışım
hatırlamam ama
öylece kalakalmışım
kalkamamışım
şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan
vagonlar boş
birkaçı kiremit taşıyor topraktan
kayıklar da serseri misinalar
otobüsler kimseyi almadan, durup durup geçiyorlar duraktan
arabalar, yürüme mesafelerini öldürüyor her gün, her öğle, her gece
bisikletleri balkonlarında unutanlar
her an yağmur yağsın diye dua ediyor
üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar
aynı kuru kahveciden gün aşırı, iş olsun diye
yüzer gram kahve alıp evde, iş olsun diye, öğütüyorlar
ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
kimse sormuyor "iş olsun diye yapılan iş, iş midir" diye
bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
sökülüvermişim şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
sıkıntı işte
ya da ölmek yerine
iki adım yol yürüyeydim de
konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
gitmek yerine…
futbolcu uyarı anlamı taşıyan kartın rengi
bir seçim sonrası türkiye haritasının neredeyse %89,2315486 kısmını kaplayabilen renktir.
Renkli(!)lerin ortak rengi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?