hayat

0 /
soul
felsefecilerin asırlardır anlamlandırmaya çalıştığı olgu. hayatın anlamı nedir? diye hep kendilerine birbirlerine sormuşlar fakat hiçbir cevapta mutabakat sağlayamamışlardır. bizim içinse basittir bunu cevabı (bkz: beşiktaş)[ybkz]swh[/ybkz]
kybele
muhteşem bağlaması ve şiiriyle içimi delen sahrud seyduna türküleri albümünde kazım koyuncunun seslendirdiği parçanın ismi

---- alıntı ----

kaçağım eşkiya aşklar yaşarım durmadan
kaşla göz dagla uçurum arası...
konar göçerim
sürgünlügümü yurtlamaz yerleşik sevdalar...

sığsın isterler defnelerim küçücük saksılarıma
yetmez dag başlarının teslimiyeti istenir
ya katli ya ihanetim.....
bilmezler bir başka bir yol oldugunu
yani ben eşkiya
her yanı pusu
gözlerimde ki dumanlı daglara sevdam
zülfümde gölgeye sıgınmam bundardır....
o zaman keyif çatarim silah diye sevdagının doruguna
buzullar erir nehirler yatak değistirir
sevdalarımı ışıklarında yıkarlar
sonrada yürekleri seslerinde gürül gürül akarlar
Çıplak suretleri dag baslarını resmeder
o den iklim degişir guzun olur
yüregimden gayrısına sır vermedıgım dogrudur
kaçaklık bu hadi gel şahrudum
daglara gölge verelim.......
göğüsüm tahtasının altı ol
yoksa vuracak beni hasretin bir tenhada
yakışırmı bir kaçaga
ecel eliyle ölmek......

metamorfoz
doğduğumuz günden başlıyor kendisi. belki de hiçbir şey anlamadığımız onca gün ile devam ediyor bir süre. ilk hatırladıklarımızla çıkıyoruz yola. daha sonra öğreniyoruz aslında ne demek olduklarını. aslında neden burada olduğumuzu bile bilmiyorken, istikameti görmeden, bir gün gideceğimizi bilmek bile ağır geliyorken, türlü türlü hesaplaşmanın içinde boğuluyoruz. bazen kendimizi cümlelerle anlatamazken, bir bakışın aslında neler anlatabildiğini yanımızdakine anlatamıyoruz , gösteremiyoruz sevgilerimizi; aslında en çok gösterilmesi gerekeni.

tüm kırgınlıklarımızı, sinirlerimizi, hırslarımızı, mutluluk ve kızgınlıklarımızı, sevgilerimizi, merhametimizi, saygımızı, alınganlıklarımızı ve daha bilimum akla hayale gelmeyecek yaşanmışlıklarımızı sığdırmaya çalışıyoruz. biz gittikten sonra ise tüm bunları uzunlamasına bir sandıkla birlikte toprak anaya hediye ediyoruz. kendi elimizle getirdiğimizi yine kendi elimizle götürüyoruz.

kelebekler uçuyor içimizde. hepsi de birbirine çarpıyorlar; tıpkı bir ölüm dansı gibi, sonucunda yok olacağını bile bile yola devam etmek gibi, hayat gibi...

çok kısa. yaşadığımız onca mazi, yaşarken uzun gelmesine rağmen, çok kısa.
insanlar doğuyorlar, insanlar yaşıyorlar, insanlar seviyor ve seviliyorlar. ve değerli olanın hangisi olduğunu kaybettikten çok ama çok sonra anlayabiliyorlar. elini uzatıp tutacak kadar yakın değilken hem de.

bir çift sözün, bir güzel tebessümün çok görüldüğü zamandır, hayatın zindan olduğu dakikalar. hayattan ne kadar zevk aldığımızı düşünmeden ölmek istiyoruz bazen; geride kalanlara ne olacağını düşünmeden ve umursamadan. aldığımız nefesin önemini suyun altındayken anlıyoruz, yürümenin verdiği güveni ise konduktan sonra. hep kaybettikten sonra...

hayat, kaybettiklerimizi anlamakla geçirdiğimiz ve geri kazanabilme ihtimallerini didiklediğimiz kısa metraj bir film gibi; güzelliğine benzetme bulamıyorken, çirkinliğine devamız da yok. hüsnü kablel vukunun hayattaki silüeti güldürür gözleri.

sürüyoruz, varacağımız yeri bilmeden. harcıyoruz sevgilermizi düşünmeden. her şey o kadar eşsiz ki; kaybetmeden anlaşılmalı değerleri.

bir köpeğin kuyruğunu deli gibi sallatmak, ağlayan bir kadını burnunu çekerek gülümsetmek, bir çocuğu kucakta uçak yapıp hayallere daldırmak, annenin/sevgilinin yanağında bir gamze olabilmek, daha önce görmediğin bir yeri görme isteği, tatmadığın bir lezzete ulaşmak, koklamadığın bir kokuyu damarlarında hissetmek o kadar değerli ki... bir insana hayatım demek o kadar önemli ki...
ger0nim0
mor ve ötesi nin belki de en güzel şarkısı.
(bkz: mustafa hakkında herşey)

uğraş didin farklı şeyler yapmak için
üç kişi ya da beş kişi anlar
ve zaman, ve zaman farklı yüzlerle
bazen yanında bazen arkanda

yalan diye bir şey yok
gördük ama konuşmadık

ve hayat her şey yolundayken dur dedi artık
ve hayat herkes evindeyken dur dedi artık
ve hayat ki canına tak etmişti
sus dedi artık
ve hayat

kırık düşler, aynı yalnızlık
öyle azaldık ve yıprandık ki
kafamız karışık, değişmek zor
dünya yıkılsa anlamazlar

http://tinyurl.com/4cl4lg2
golyadkin
uzun süredir saçma ve anlamsız bulduğum mevzu. Bi inönünün kapılarından girince unutuyorum sürekli sorduğum "manası ne?" sorusunu.
majesty1903
kendisine bu kadar çok anlam yüklemeye çalışan insana inat hiçbir anlamı olmadığını düşündüğüm hede[ybkz]swh[/ybkz] [ybkz]swh[/ybkz]

hayat tamamiyle anlamsızdır. doğduğunda önünde olan milyarlarca trilyonlarca seçenekten birini yaşarsın. en basitinden doğacağın aileyi seçemezsin. bunun doğal sonucu olarak 4-5 yaşlarında[ybkz]swh[/ybkz] kendini sokaklarda bulup aç karnını doyurabilmek için milletin parasını gasp eden,parmağındaki bilezik için kolunu kopartan bi serseriye de dönüşebilirsin, varlıklı bi ailenin biricik oğlu olup kolejlerde okutulup 17 yaşında altına mercedes verilen bi piçe de..

evet örnekler ekstrem fakat bir o kadar da gerçek. bunları ve bu ikisi arasındaki milyonlarca senaryoyu sen seçmedin, onlar hep kendiliğinden geldi seni buldu. şimdi insan kendi şansını yaratır zırvalarına kimse girmesin mümkünse. 6 yaşındaki tinerci çocuğun durumu bu şekilde açıklanamaz. herhangi bir ilahi adalet düşüncesiyle de. sonuçta kendini bildin bileli sokaklarda ve açsın neyin adaleti kimin adaleti? suçun ne de bu hale geldin? suçun tabi ki yok, sadece doğduğun aile seni bu duruma getirdi.

olaylar karışmasın ailemden çok memnunum olabilecek en iyi senaryoyu bana sağlamak için saçlarını süpürge ettiler ve başardılar,sağ olsunlar. fakat bu bana böyle denk geldi diye kayıtsız kalmak olmazdı.

sonuç olarak hayat saçmasapan bişeydir ve anlam yüklemeye çalışmak saçmadır. herkes rasgele bir hayat yaşıyo sonuçta..

yazılacak daha sayfalar var fakat kafa sikmek pek adetim değil.

not: beşiktaş başlı başına bir hayattır, apayrı bi dünyadır, uğrunda ölmeye gidilir fakat bu entry'de bahsetmeye çalıştığım şey daha farklı. anlatabilmişimdir umarım..
glnr1903
birçok sapağı olan mayın tarlası. doğru yolu yani mayınsız tarlayı akıl, ilim, şans vs. ile bulabilirsin. ya da deneme yanılma yoluyla. ha bir de iflah olmaz mayınseverler vardır, onlara yapılacak bir şey yoktur.
semt bizim aşk bizim
bazen bu kadar etobur olmasına anlam veremediğim hede. [ybkz]swh[/ybkz][ybkz]swh[/ybkz]

ayrıca gelirken sorulmadığı gibi ilerlerken de bizi pek sikine takmaz öyle devam eder. sonra da vay efendim hayat senin hayatın derler, hadi siktir git ordan pezevenk!!1!
rölanti
ne gariptir..

sizi çok seven arkadaşlarınızla birlikte olup,onlar tarafından terk edilirsiniz..üzülürsünüz..
yeni arkadaşlıklar edinirsiniz..sevinirsiniz..
sizi çok seven kardeşiniz size tarifi imkansız yanlışlar yapar..üzülürsünüz..
kardeşiniz gelir sadece özür diler..sevinirsiniz..
sizi çok seven annenize tarifi imkansız yanlışlar yaparsınız..üzülürsünüz..
anneniz sizi sizden önce affeder..sevinirsiniz..
sizi çok seven babanıza tam anlamıyla kendinizi kanıtlayamamışsınızdır..üzülürsünüz..
rölanti
dönüp bakarsın ardına..
yaşadığın herşey resmi geçittedir.güzel günler, hüzünler, ölümler..boynun kırılacak gibi olur,üzülürsün.
dönüp bakarsın ardına..
hiç tanımadığın, hiç görmediğin, hiç bilmediğin birinin ömrüne vekalet ederek yaşıyormuşsun gibi gelir,üzülürsün..
bedenini, ruhunu ve geçmişini yenilemek istersin..herşeyleriyle dibindedirler,üzülürsün..
üzerinde taşıdığın herşey sana mı ait..?

düşünürsün..düşünürsün..

üzülürsün..

sen, sahiden sen misin.yoksa ?
rölanti
seni hiç önemsememek de vardı aslında..
önemsemek seni, belirli bir süre sonra acı vermeye başladı..

biraz geç oldu ama anladım sinsiliğini artık sensiz de yaşayabiliyorum,yaşıyorum ey (b: hayat).
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol