doğduğumuz günden başlıyor kendisi. belki de hiçbir şey anlamadığımız onca gün ile devam ediyor bir süre. ilk hatırladıklarımızla çıkıyoruz yola. daha sonra öğreniyoruz aslında ne demek olduklarını. aslında neden burada olduğumuzu bile bilmiyorken, istikameti görmeden, bir gün gideceğimizi bilmek bile ağır geliyorken, türlü türlü hesaplaşmanın içinde boğuluyoruz. bazen kendimizi cümlelerle anlatamazken, bir bakışın aslında neler anlatabildiğini yanımızdakine anlatamıyoruz , gösteremiyoruz sevgilerimizi; aslında en çok gösterilmesi gerekeni.
tüm kırgınlıklarımızı, sinirlerimizi, hırslarımızı, mutluluk ve kızgınlıklarımızı, sevgilerimizi, merhametimizi, saygımızı, alınganlıklarımızı ve daha bilimum akla hayale gelmeyecek yaşanmışlıklarımızı sığdırmaya çalışıyoruz. biz gittikten sonra ise tüm bunları uzunlamasına bir sandıkla birlikte toprak anaya hediye ediyoruz. kendi elimizle getirdiğimizi yine kendi elimizle götürüyoruz.
kelebekler uçuyor içimizde. hepsi de birbirine çarpıyorlar; tıpkı bir ölüm dansı gibi, sonucunda yok olacağını bile bile yola devam etmek gibi, hayat gibi...
çok kısa. yaşadığımız onca mazi, yaşarken uzun gelmesine rağmen, çok kısa.
insanlar doğuyorlar, insanlar yaşıyorlar, insanlar seviyor ve seviliyorlar. ve değerli olanın hangisi olduğunu kaybettikten çok ama çok sonra anlayabiliyorlar. elini uzatıp tutacak kadar yakın değilken hem de.
bir çift sözün, bir güzel tebessümün çok görüldüğü zamandır, hayatın zindan olduğu dakikalar. hayattan ne kadar zevk aldığımızı düşünmeden ölmek istiyoruz bazen; geride kalanlara ne olacağını düşünmeden ve umursamadan. aldığımız nefesin önemini suyun altındayken anlıyoruz, yürümenin verdiği güveni ise konduktan sonra. hep kaybettikten sonra...
hayat, kaybettiklerimizi anlamakla geçirdiğimiz ve geri kazanabilme ihtimallerini didiklediğimiz kısa metraj bir film gibi; güzelliğine benzetme bulamıyorken, çirkinliğine devamız da yok. hüsnü kablel vukunun hayattaki silüeti güldürür gözleri.
sürüyoruz, varacağımız yeri bilmeden. harcıyoruz sevgilermizi düşünmeden. her şey o kadar eşsiz ki; kaybetmeden anlaşılmalı değerleri.
bir köpeğin kuyruğunu deli gibi sallatmak, ağlayan bir kadını burnunu çekerek gülümsetmek, bir çocuğu kucakta uçak yapıp hayallere daldırmak, annenin/sevgilinin yanağında bir gamze olabilmek, daha önce görmediğin bir yeri görme isteği, tatmadığın bir lezzete ulaşmak, koklamadığın bir kokuyu damarlarında hissetmek o kadar değerli ki... bir insana hayatım demek o kadar önemli ki...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?