ilk yarısında ne savunma ne de hücumda başarılı olup, ecel terleri döktüğümüz[ybkz]swh[/ybkz]; ikinci yarısında ise oturaklı, akıllı bir hücum ve pres sistemiyle oyun üstünlüğünü ele geçirdiğimiz; ve fakat, yine, alıştığımız çirkeflik ve şerefsizlikler silsilesinin sillesi ile kazanamadığımız, daha doğrusu kazanmamızın engellendiği maç oldu.[ybkz]swh[/ybkz]
bütün oyuncular hakkında tek tek yorum yapmayacağım bu kez; fakat birkaçı hakkında bir şeyler karalamakta fayda görüyorum:
cenk gönen: hanım, bu çocuk okumayacak galiba. kale çizgisi ile olan problemleri azalmıyor, bitmiyor, tükenmiyor hâlâ. stoperler ile iletişim problemi olduğu da net bir şekilde göze çarpıyor. çıkarılmayacak şutları çıkarmak kesinlikle bir yetenek göstergesi; fakat olmayacak topları içeriye alması, potansiyelinin anlamını yitirmesine neden oluyor.
uğur boral: oyunun, özellikle savunma yönünde, müthiş gayretliydi. çok çok iyi bir performans sergilemese de, kendi standardının üstüne çıkmayı başardı. olcay ile birkaç maç daha önlü-arkalı oynadıkları takdirde, o kanadı rakiplere dar edeceklerine dair inancım tam.
veli kavlak: 90 dakika boyunca[ybkz]swh[/ybkz] oyundan düşmedi, rakibi sürekli yordu, bozdu. üretkenlik açısından vasat olduğunu hepimiz biliyoruz; fakat, hele ki bu sezonda olduğu gibi kısıtlı bir kadroya sahip olduğumuzu unutmayarak, düz, ama rakibi bozan bir orta saha oyuncusunun kadro içerisinde tolere edilebileceğini düşünüyorum.
olcay şahan: işte bak, bu çocuk okur. gün geçtikçe kendini toparlıyor; arkadaşlarıyla, özellikle de uğur boral ile, uyumunu bir kat daha artırmış görünüyor. öyle aman aman yeteneklere sahip değil; fakat süratini gayet iyi kullanarak bu açığı kapatıyor. rakibin, kendi kanadından hücum yapmasını da güçleştiriyor. bu arada, üçüncü goldeki çabası ayakta alkışlanacak cinstendi; golü kendisine yazsalar yeriydi, o derece.
manuel fernandes: takımın olmazsa olmazı. koşuyor, mücadeleyi bırakmıyor; maestro misâli hücumları yönlendiriyor; kullandığı serbest vuruşların tamamında tehlike yaratıyor[ybkz]swh[/ybkz]. dünkü izlediğim fernandes, kafası karışık veya ayrılma niyetindeki şuursuzluk tarzında bir ruh hâlindeymiş gibi gelmedi bana. umarım böyle bir niyeti yoktur; varsa eğer... neyse, o başka bir mevzu.
filip holosko: attığı iki gol ile dingoc'un sırtındaki formayı öpmemize neden olmuştur öncelikle[ybkz]swh[/ybkz]. samet hoca, sağ kanada hapsetti onu maçın başlarında, tıpkı kendisinden öncekiler gibi. kanatta oynarken ne savunmada ne de hücumda bir işe yaradı; hatta saç baş yoldurduğu anlar dahi oldu. fırsatçılığını ve son vuruşlardaki becerisini konuşturarak bulduğu ilk gol takdir edilesiydi. ikinci yarıda ikinci bir forvet olarak daha ileriye sürüldüğü için; ikinci golde yaptığı şey, doğru zamanda doğru yerde olmaktı. golü koklayan bir adam; ileride veya kanatta tek başına bırakılmadığı sürece, ikili forvetin hızlı olan elemanı olarak güzel işler yapabilir bu sezon. yeter ki önünde, çalımlaması gereken defans oyuncuları olmasın[ybkz]swh[/ybkz].
batuhan karadeniz: senin hakkında erken yorum yapmamak konusunda inat ediyorum sütoğlan; sadece kayıtlara geçsin diye[ybkz]swh[/ybkz] şunu söyleyeyim: canla başla mücadele etti ve hücum hattında hava toplarındaki eksikliğin giderilmesini sağladı.
tabii batuhan veya almeida fark etmez; bu tarz uzun boylu ve hava toplarını ayağa indirme özelliği olan oyunculara yakın olarak, ikinci bir forvet oyuncusu bulundurman gerekiyor. aksi takdirde, dün olduğu gibi, indirilen çoğu top rakibe gidecektir şüphesiz.
ve hoca;
samet aybaba: ilk on bir tercihine saygı duyarım hocam; sonuçta bir oyun stratejin var ve ona göre kadro belirliyorsun. ama toraman'ı ön liberoya koyduğun maçın yirminci saniyesinde o golü yeseydik, sonra ne yapacaktın çok merak ediyorum. rakibi orta sahada bozmak ve selçuk'u durdurmak istemişsin toraman'ı oraya monte ederek; ama hücuma kimle, nasıl çıkacaksın be hocam? kaldı ki bunun sıkıntısını yaşayıp durduk ilk yarı boyunca, neredeyse hiç bir şey üretemedik. bu periyotta iki gol bulmamız ise hem şans faktörünün yanımızda olmasından, hem de 1-2 oyuncunun canını dişine takıp inat etmesinden kaynaklandı.
ikinci devrede sazı elimize aldık; özellikle solda uğur-olcay ikilisinin çabası ve fernandes'in başlattığı hücumlar ile rakibi tamamen sindirdik. üçüncü gol de gecikmedi hâliyle. oyunu domine ettiğin dakikalarda bir gol daha bularak farkı ikiye çıkarmalısın mutlaka, ama hoca bunun için hiçbir şey yapmadı ne yazık ki. toraman'ı oyunda tutmak yerine, oğuzhan'ı o bölgeye monte edebilirdi dakika 60 civarlarında. hoca kolayı seçti, "zaten öndeyim, işler de yolunda gidiyor" düşüncesi ile oynayan takımı bozmadı. ama hocam, unutuyorsun ki biz beşiktaşız, unutuyorsun ki karşında galatasaray var; yani adamlar pozisyon bulamasa dahi penaltıdan bir gol atıp, puanlarını çalıp gidebiliyorlar işte.
ne diyelim, sağlık olsun, canlarınız sağ olsun be. ikinci yarıda sergilediğiniz oyun ve mücadele örneği, bizim gönlümüzü almanıza yeter de artar bile. varsın hırsızlık yapsınlar, varsın arsızlık yapsınlar, varsın emeğimizi hiçe sayıp onursuzluk yapsınlar; sen başını dik tut, biz her şekilde yanındayız. varsın, emek hırsızlığıyla aldıkları, puanları da, kupaları da, şampiyonlukları da onların olsun ve varsın bunları böbürlene böbürlene anlatsınlar; sen hep şerefli ikincilikler sun bize canına yandığım.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?