(bkz: marc batta)
23 ağustos 1995 beşiktaş rosenborg maçı
öncelikle başlığın daha önce açılmamış olması beni çok şaşırttı. unutulması pek de mümkün değil zira.
3-1'lik bir galibiyet almamıza rağmen norveç'te alınan 3-0'lık mağlubiyet yüzünden, sonucunda şampiyonlar ligine katılamadığımız maç.
kale çizgisini yarım metre geçen aşırtma şutun gol olarak verilmeyip, o şaşkınlıkla kalemizde golü görmemiz, ceza sahası içinde, ceza yayına yakın kısımda rakip oyuncunun kaleye giden topu adeta bir kaleci edasıyla elleriye kesmesi ve verilmeyen penaltımız. ayrıca golü yedikten sonra tur atlayabilmemiz için yemeden tam 5 gole ihtiyacımız olduğu gerçeği...
beşiktaş sevgisi daha yeni yeni yeşeriyordu içimde. çoğu beşiktaş'lı gibi benim de babamdan aldığım en güzel hediyeydi beşiktaş. 10 yaşındaydım daha. o zamanlar maçlar cine5'de yayınlanıyordu. babam çocuklarıyla pek ilgilenen bir adam olmadığı için beni yanına almamış, evde o gri çizgilerle sansürlenmiş, görüntünün sadece sahada koşan oyuncuların hayal meyal silüyetlerinden ibaret olduğu ancak sesin kesilmediği zamanın karasal şifreli yayınıyla arka odadaki 37 ekran, anten girişi diye tabir ettiğimiz yere bir sigara kutusundan bulduğum alüminyumu çocuk aklımla zar zor kıvırıp yerleştirdiğim bir televizyonda takip etmeye çalışıyordum.
fransız hakem marc batta, gösterdiği yönetimle tüm taraftarın çok büyük tepkisini çekmişti. ertesi gün ülkesine dönmeden önce beşiktaş yönetimi tarafından kendisi için yemek düzenlenmişti. çok güzel vakit geçirdiğini söylerken "maç tekrar oynansın" şeklindeki açıklamasını hala hatırlarım. işte o maçtan sonra bir daha toparlanamadık biz...
https://www.youtube.com/watch?v=V_c5KNzRDKs
düzeltme: hakemin ismi. gidiyorum bu rumuzlu yazara teşekkürler.
3-1'lik bir galibiyet almamıza rağmen norveç'te alınan 3-0'lık mağlubiyet yüzünden, sonucunda şampiyonlar ligine katılamadığımız maç.
kale çizgisini yarım metre geçen aşırtma şutun gol olarak verilmeyip, o şaşkınlıkla kalemizde golü görmemiz, ceza sahası içinde, ceza yayına yakın kısımda rakip oyuncunun kaleye giden topu adeta bir kaleci edasıyla elleriye kesmesi ve verilmeyen penaltımız. ayrıca golü yedikten sonra tur atlayabilmemiz için yemeden tam 5 gole ihtiyacımız olduğu gerçeği...
beşiktaş sevgisi daha yeni yeni yeşeriyordu içimde. çoğu beşiktaş'lı gibi benim de babamdan aldığım en güzel hediyeydi beşiktaş. 10 yaşındaydım daha. o zamanlar maçlar cine5'de yayınlanıyordu. babam çocuklarıyla pek ilgilenen bir adam olmadığı için beni yanına almamış, evde o gri çizgilerle sansürlenmiş, görüntünün sadece sahada koşan oyuncuların hayal meyal silüyetlerinden ibaret olduğu ancak sesin kesilmediği zamanın karasal şifreli yayınıyla arka odadaki 37 ekran, anten girişi diye tabir ettiğimiz yere bir sigara kutusundan bulduğum alüminyumu çocuk aklımla zar zor kıvırıp yerleştirdiğim bir televizyonda takip etmeye çalışıyordum.
fransız hakem marc batta, gösterdiği yönetimle tüm taraftarın çok büyük tepkisini çekmişti. ertesi gün ülkesine dönmeden önce beşiktaş yönetimi tarafından kendisi için yemek düzenlenmişti. çok güzel vakit geçirdiğini söylerken "maç tekrar oynansın" şeklindeki açıklamasını hala hatırlarım. işte o maçtan sonra bir daha toparlanamadık biz...
https://www.youtube.com/watch?v=V_c5KNzRDKs
düzeltme: hakemin ismi. gidiyorum bu rumuzlu yazara teşekkürler.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?