(bkz: ılık)
(bkz: hayır benim)
sayısı arttıkça el değiştiren ve son halinde şubeler arasında lezzet farkının olduğunu görebileceğiniz adana'nın bağrından kopup gelen hikmet amcanın açtığı dürüm evi.
birebir adana hizmetini masa donatısını sürdürmeye gayret ediyor. yakınlarında olursanız rahmanlar tren istasyonu yakınlarından bir tane var. yeni belediye karşısı. adres tarif ederken ağzım sulandı ben gidiyorum.
birebir adana hizmetini masa donatısını sürdürmeye gayret ediyor. yakınlarında olursanız rahmanlar tren istasyonu yakınlarından bir tane var. yeni belediye karşısı. adres tarif ederken ağzım sulandı ben gidiyorum.
örf ve adetlerimizden yeni ev almış kişiye götürülen hediye.
tabii bu örf ve adetlerimiz evvel zaman içinde farklılaşmış ve yeni eve kiracı olarak giden arkadaşlarımıza dahi almamız gerektiğinin altı çizilmiştir. yani genel talep ayakkabılık, elbise dolabı, televizyon vs.[ybkz]swh[/ybkz]
tabii bu örf ve adetlerimiz evvel zaman içinde farklılaşmış ve yeni eve kiracı olarak giden arkadaşlarımıza dahi almamız gerektiğinin altı çizilmiştir. yani genel talep ayakkabılık, elbise dolabı, televizyon vs.[ybkz]swh[/ybkz]
fedao yu benimo ile kıyaslayan bir espriyi yapmayacağım tabii ki. heş gelden
kıvranıyorum. yani benim nadir kıvrandığım içki çeşitlerinden biridir kendileri. yanında şalgam. acılı ama böyle gavur gibi acılı bir şalgam. yoğurt ve beyaz peynir istiyorum. at istiyorum.
çökerterek sikmekten gelen mek. ya da sikerek çökertmek. [ybkz]swh[/ybkz]
kartal sözlük v6 ile önümüze gelen sorun. sözlük içerisinde bir çok şey düzeltilmiş ve tüm sözlüklerden önce kendi güncellemelerini kartal sözlüğün yerine getirmesine rağmen şu küçücük sorun yüzünden onlarca kelimeyi yan yana getirip anlamı olmayan bir cümle oluşturmak işin hakikatli saf yanı. YaNi BöyLe YazsAN ne olur? böyle yazmasan ne olur? ben de bir çok defa cep telefonumdan girip sike sike gördüğüm hataları düzeltmeye çalışıyorum ancak birisine gidip sike sike bunu böyle yazmayacaksın demiyorum. üslup önemli kişisele bağlanabilecek küfür ise farklı bir durum. sıyırma gözükeceğim diye işin bokunu çıkartmayın. tek amaç yazım karakterinin göze hoş gözükmesi.
selam ben üstte yer alan entry'e çaktırmadan cevap niteliğinde entry yazan admin.
selam ben üstte yer alan entry'e çaktırmadan cevap niteliğinde entry yazan admin.
bu arkadaşımızın benim tanıdığım haznedarlı olup olmadığını öğrenmek istiyorum. haznedarlı? yani mirc irc.forzabesiktas veya irc.superonline haznedarlı olabilir mi kendisi? hepsini geçtim eğer o ise unruly'i hatırlar mı?
an itibariyle nisan 2013 giri sayısı 5854 entry, tüm dönemler üzerinden bakıldığında 6302 entry ilk on sıralamasında en alt sırada yer alıyor. ve bu sıralama 2012 haziran ayından beri hiç değişmedi. evet önemsiz evet dert bu değil ancak sözlük sıralamaları yerinde ilk beş hedefi hiç uzak değil.
http://www.youtube.com/watch?v=Br6-JUJcTMw
(bkz: forza beşiktaş)
ne oldu bu platforma 90 senelerinden beri en kötü 5 yılı yaşıyor. birileri gitti birileri yeni nesil anlıyorum ancak bu kadar ayrı ve saygısız fikrin bir araya gelmesine hiçbir şey sebep olamaz forum yöneticilerinden başka.
hala beşiktaş jimnastik kulübü kongre üyesi kendileri.
son dönemlerde o kadar tutarsız o kadar mahalle ağzı insanlar tarafından yönetilmiş olduğunu görüyoruz. sinan engin çıkıyor fikret orman'a sen benim telefonumda 4 harfle kayıtlısın diyor, bir başkası çıkıyor sana bir şey demiyorum başkanlığa yakışanı yap diyor bir diğeri çıkıyor istifa etsin başkanlık yapmayı bilsin diyor. kendi bünyesinde bu insanlardan arınması imkansız gibi görülüyor. durum çok kötü ve gram umudum yok.
01 haziran 2004 salı
radikal futbol eki -
fransa teknik direktörü santini nasıl beşiktaş’a “evet” dedi
gerçekti rüya oldu
bjk yönetimine aday olduğumuzda ilk ve en önemli konumuz futbol takımının başına geçecek teknik direktörün belirlenmesiydi... nasıl bir yapılanma amaçlıyoruz, geleceği nasıl inşa edeceğiz, hoca’dan ne bekliyoruz, önce bunları belirledik. yani elbiseyi biçtik. sonra sıra geldi provalara. bu elbiseyi en iyi kim doldurabilir, en iyi kim taşıyabilirdi?
öncesi
a takımdan minik takıma, arama-tarama sisteminden futbolcu sağlığına önde gelen avrupa kulüplerinin düzeyine ulaşmalıydık, hem de beşiktaş olarak... aynı zamanda da ilk günden itibaren futbolseverleri tribünlere çekecek, zevk veren bir futbol oynamalıydı takımımız. taraftarın sevgilisi olmalıydı. türkiye ligi’nde ve avrupa kupalarında ilk günden hedefe yürümeliydik. sistem ve takım yaratmış, genel yöneticilik özelliği gelişmiş, zevk veren futbol oynatan, büyük turnuva deneyimi olan bir teknik direktör (td) gerekti bize. beşiktaş’ın 1970’lerde yaptığı hamleyi 2000’lerin avrupa arenasında yaratacak ve yönetecek biri gerekti.
bilgisine ve yorumlarına güvendiğim arkadaşlarla çalışmaya başladık. kaçınılmaz olarak fransız isimler ağır basıyordu. fransız oyuncu ve hocaların gerçekten ayakkabı numaralarını bile bilen öğretim görevlisi dostum öktem başol çok yardımcı oldu.
benim td favorim, sochaux mucizesinin mimarı olan hocaydı. ancak sonraları kendisiyle görüşecek, kesinlikle fransa’da kalmak istediğini öğrenecektim. sonraki favorim olan isim de bizim tanımımıza uyuyordu. ileriki günlerde onunla da her konuda anlaşacaktık. ardından düşündüğümüz üçüncü ismi yazdık. ön görüşme yaptığımız jean tigana’yı ise teknik direktörlük hevesi pek kalmadığı ve fulham’da zaman zaman futbolculara taktığı için sona bıraktık. bruno metsu, phillip troussiere gibi hocaları ise şimdilik yedekte tuttuk.
santini harekatı
tam bu sırada kulaklarımıza inanamadığımız bir haber aldık. fransa milli takımının teknik direktörü jacques santini, avrupa şampiyonası’nın sonucu ne olursa olsun ulusal takımı bırakacak ve iddialı bir lig takımında çalışacaktı. kararını da 1 haziran’a kadar kesin vermek istiyordu. haberi bize veren kişi fifa lisanslı, güvenilir bir menajerlik bürosunun ortağıydı.
fransa’nın ve efsane saint etienne’in orta saha oyuncusuydu santini. sakatlık yüzünden futbolu bırakınca toulouse, lille, sochaux ve saint etienne’de teknik direktörlük yapmış, orta sıralarda gezinen lyon’u yeni baştan yaratarak şampiyonluğa ulaştırmıştı. lyon o zamandan bu yana şampiyonluğu bırakmayacaktı. ben de santini’yi şampiyonlar ligi’nde fenerbahçe’yi yendikleri maçlarda ve elbette geçen yaz konfederasyon kupası’nda fransa’nın başında izlemiştim. ulusal takımla 21 maç oynamış, 18 maçı kazanmış, sadece dostluk maçında çekler’e yenilmişti... tam bizim aradığımız isimdi...
hareket planımız kökten değişmişti.
11 mayıs 2004 – cannes
11 mayıs salı günü, film festivali için cannes’a uçuyorum. amacım hem festivali izlemek hem de td ve futbolcular konusunda temasta bulunmak.
santini’yle telefonda konuşuyorum. resmi ve tek yetkili menajeri thierry gras ile görüşmemizi istiyor öncelikle... kurduğumuz telefon trafiği sonucunda thiery ile çarşamba günü nice’de oynanacak nice-toulouse maçı öncesinde görüşmek ve sonra da maçı izlemek üzere anlaşıyoruz. kendisine ilgilendiğimiz futbolcuları da aktarıyorum.
12 mayıs 2004 – nice
thierry ile çarşamba günü maç öncesinde nice havaalanı yakınında bir otelde buluşuyoruz. ihtiyacımızı anlattıyorum. o da hoca’nın beşiktaş’a saygı duyduğunu, beşiktaş gib iddialı bir kulüpte çalışabileğini söylüyor. “istanbul’un üç büyüğünden biri olabilir” demiş hoca “ama inönü stadı’nda oynayan takım olursa daha iyi olur”. daha sonra santini’den bu statta istanbulspor’la bir avrupa kupası maçı yaptıklarını öğreneceğim. iki elinin parmaklarını açıp 10 işareti yapacak ve “10 numara sizde değil mi?” diye soracak. “evet” diyeceğim “sergen zaten hep bizim futbolcumuzdu”. hoca, beşiktaş’ın her iki chelsea maçını da izlediğini, sergen’i ve takımı tanıdığını ekleyecek...
thierry değişik teklifler olduğunu söylüyor ve santini’nin koşullarını sıralıyor. koşullar oldukça ağır ama kapıyı kapatmamak için “görüşebiliriz” diyorum. hoca ile telefonda kısaca iyi dileklerde bulunuyoruz ve maça yollanıyoruz.
nice ve toulouse 1-1 berabere kalıyor. stat dökülüyor ve maç çok sıkıcı. ancak toulouse’da oynayan ve bizim de listemizde olan orta saha oyuncusu döktürüyor; hem mücadeleci, hem teknik, hem de son derece enerjik... sonra bu futbolcuyu santini’ye söylediğimde “onu ben yetiştirdim” diyecek ve fransız basınına da beşiktaş’a götürebileceğini açıklayacak...
maçtan sonra nice ve toulouse’un futbol direktörleriyle yemekte buluşuyoruz, futboldan ve futbolculardan konuşuyoruz.
15 mayıs 2004 – monaco
cumartesi günü monaco-rennes maçı öncesinde monte carlo’ya geçiyorum. maç öncesi monaco futbol direktörü ile listemizde olan bir santraforun transferi için görüşüyorum. futbolcuyu verebileceklerini söylüyorlar, koşulları da makul, pazarlıkla bizim istediğimiz yerlere çekilebilir. maçı futbolcunun menajeri ve thiery ile birlikte izliyorum. 90 dakika oynuyor ve harika bir asist yapıyor. kulübün izniyle maçtan sonra futbolcuyla buluşup merhabalaşıyoruz. rennes’de izlemek istediğim orta saha oyuncusu ve santrafor ise oynamıyor. çok beğendiğim ancak transfer ücreti çok yüksek olan savunmacı-ön libero faty yine etkili... monaco’nun aristokratik harika stadında maçı rennes 4-1 kazanıyor.
santini ile haftaya paris’te buluşmak ve detayları görüşmek için telefonda anlaşıyoruz. hoca özellikle tesisler ve takım hakkında bilgi istiyor.
ertesi gün film festivali’ni yarıda kesip istanbul’a dönüyorum. zaman azalıyor.
17-23 mayıs 2004 – istanbul
istanbul’a dönünce konuyu arkadaşlarımızla görüşüyorum. ikinci sıradaki td adayımızla anlaşma noktasına geliyoruz. santini hakkında da istihbarat topluyoruz. hangi koşullarda evet diyeceğini anlamaya çalışıyoruz. uzakdoğu’dan ve ortadoğu’dan iki milli takımdan ve ingiltere’den tottenham’dan teklif olduğunu, hocanın gönlünde iddialı bir avrupa kulüp takımının yattığını öğreniyorum.
çok hevesli görünmemek için seçim çalışmalarını bahane edip o hafta içinde randevu vermiyorum. sonraki hafta perşembe günü için anlaşıyoruz. fransa milli takımı andorra ile oynayacağı hazırlık maçı için montpellier’de kampa girecek. maçtan bir gün önce buluşacağız. hoca 16.00-19.00 arası bizimle birlikte olacak, sonra futbolcularla yemek yiyecek, sonra yine bizimle buluşacak.
27 mayıs 2004- montpellier
montpellier’e bizi ulaştıracak uçuş seferlerini baktırıyorum, çok karışık çıkıyor. sonunda bir özel uçak ayarlıyoruz. iki yıl önce mondragon seferine çıkıp cordoba ile döndüğümüz uçak bu. yönetim kurulu üyesi adaylarımızdan kerem üstünkaya da bana katılıyor. o da hocayı görmeli, dinlemeli, pazarlıklara katılmalı. ikinci görüş çok önemli. ben, kerem, öktem başol ve bize aracılık eden fıfa menajeri yola çıkıyoruz. hocayla anlaşırsak öktem onun toplumla, kulüple ve medya ile ilişkilerini düzenleyen yardımcısı olacak.
montpellier sadece fransa’nın değil avrupa’nın en güzel en estetik kentlerinden biri... kentin sayfiyesi grand motte’a geçiyoruz. buluşacağımız otelin bahçesinde özel toplantı yerimiz ayrılmış bile.
santini tam saat 16.00 geliyor. üzerinde milli takım eşortmanları var. fotoğraflarından daha genç ve enerjik... hemen söze girip 1970’den beri beşiktaş’ı anlatıyoruz. tesislerimizi gösteriyoruz. ihtiyacımızı açıklıyoruz. kadrodan gidecekleri, transfer düşüncelerimizi ve bütçemizi aktarıyoruz. dikkatle dinliyor. sonra uluslararası basına demeç verir gibi tek ek konuşuyor ve çeviri araları bırakıyor. ingilizce biliyor ama fransızca’yı tercih ediyoruz. konuşmaları çeviren öktem’in paris aksanına şaşırıyor...
santini, istanbulspor’la, fenerbahçe’yle ve milli takımla oynadığını söylüyor. “penaltıyı atsaydınız konfederasyon kupası’nı siz kazanacaktınız” diyor. inönü’yü ve istanbul’u sevmiş. ümraniye tesislerinden etkileniyor. “akademi ( altyapı) nerede kalıyor, nerede çalışıyor”diye soruyor.beşiktaş’ı biliyor. fransız futbolcular yüzünden chelsea maçlarını izlemiş. “kadronuz iyi ama kalitesinin yükselmesi gerek” diyor, “altyapı için zaman var ama önce takımı ligde ve uefa kupası’nda başarı için hazırlamalıyız”. sonra bir mühendis gibi detaylı sorular soruyor: deplasmanlara nasıl gidilir, maçlar hangi günlerde oynanır, sahaya kaç kişiyle çıkılır, yedekler ligi var mı? olmadığını öğrenince “hafta içleri özel maç almalıyız” diyor.
sonra mevcut kadroyu ve transferleri konuşuyoruz. sergen’i fotoğraflarından tanıyor, cordoba’nın bizde olmasına seviniyor, zago gidecekse yerine aynı kalitede birini almak gerektiğini söylüyor. “takımı 4 kategoride futbolcudan oluşan bir piramit gibi kurmalıyız, en tepede uluslararası yıldızlar olmalı” diye anlatıyorum. “kim mesela”, diyor, “crespo” olur mu?”. “ücretinde anlaşırsak neden olmasın ama biz yeni batistuta denilen bir arjantinli var, onu tercih ederiz. belki siz ikna edersiniz”. “bu futbolcuyu duydum. araştıracağım.”...
futbolcuları da konuştuktan sonra sıra geliyor teknik kadroya. birinci yardımcısı türk olacak. feyyaz uçar’ı anlatıyoruz, etkileniyor. ikinici yardımcı fransız; oynamayanlarla ilgilenecek daha çok. kondüsyonerini ve fizyosunu da getirecek. altyapının başına fransa’nın önde gelen akademi direktörlerinden birini getirecek, takımların başına ise eski bjk’lı futbolcuları vereceğiz. bir de izlemeci(scout) getirecek, oynayacağımız takımların bir önceki maçlarını izleyecek, ayrıca arama tarama sistemimizi düzenleyecek.
santini sanki kırk yıllık beşiktaşlıymış gibi sakin ama kararlı anlatıyor. gözleri parlıyor. sanki hoca’yla kamptayız ve yeni sezonu hazırlıyoruz. üç buçuk saat sonra izin isteyip ayrılıyor. ulusal takım toplanmadan önce, desailly, thuram, zidane, lizarazu, barthez ve henry ile gizli bir toplantı yapıp avrupa şampiyonası’nın stratejisini belirleyecek. “turnuva sırasında çok tartışmak, konuşmak iyi olmaz” diyor. “thiery tam ve tek yetkili. onunla anlaşma konularını görüşebilirsiniz” diyerek ayrılıyor.
sonra işin en çetin ve tatsız yanı başlıyor. kerem’le birlikte gece 12.00’ye kadar uğraşıyor, tartışıyoruz. thiery birkaç kez santini’yi arıyor ve sonunda lucescu’nunkilere benzer koşullarda anlaşıyoruz. getireceği ekibin ücretlerini bile belirliyoruz. thiery hoca ile telefonda son kez konuşuyor ve onun adına ön anlaşmayı imzalıyor. ertesi sabah vekaletname belgesini ve fransız federasyonu onaylı yetki belgesini de anlaşmaya ekleyecek.
28 mayıs 2004- montpellier
santini basını atlatıp sabah kahvaltısına geliyor. herkes memnun. “artık beşiktaşlılar kupa’da fransa’yı tutacak ama biz de sizden kupa’yı istiyoruz” diyoruz. fotoğraf çektiriyoruz. seçimde başarılar diliyor. maçtan sonra saint etienne’e gidip eşiyle planlar yapacak ve bize dönecek. eşinin ve yardımcısının haftaya istanbul’a gelmesini kararlaştırıyoruz.
belgeleri alıp montpellier’de bir internet kafeden fakslıyoruz, fotoğrafları geçiyoruz... yeniden uçağımızdayız. rüya gerçek olmaya başladı. derwall’in türkiye’ye gelişinden daha önemli bir olay bu. tasarladıklarımız olursa, rakiplerimizi ezip geçecek ve en az 5 yıla damgasını vuracak bir takım yapacağız... avrupa altımızda uzanıyor.
sonrası
pazar akşamı kongre’den dönerken hoca’yı arıyorum. cep telefonu kapalı. “mesaj bırakın” diyor...
daha sonra konuşacağız. 2 haziran’a kadar bekleyecek ve tottenham’a imza atacak. bizi avrupa kupası’na davet edecek. “çeyrek finale kalın geliriz” diye yanıtlayacağım…
ama o pazar akşamı sahil yolundan dönerken kötü bir fransızcayla cep telefonuna mesaj bırakacağım. seçimi kazanamadığımızı söyleyecek ve ekleyeceğim:
“mersi mösyö. herşey için çok mersi.”
ibrahim altınsay.
http://www.altinsay.com.tr/news_detail.asp?id=36&type=6
radikal futbol eki -
fransa teknik direktörü santini nasıl beşiktaş’a “evet” dedi
gerçekti rüya oldu
bjk yönetimine aday olduğumuzda ilk ve en önemli konumuz futbol takımının başına geçecek teknik direktörün belirlenmesiydi... nasıl bir yapılanma amaçlıyoruz, geleceği nasıl inşa edeceğiz, hoca’dan ne bekliyoruz, önce bunları belirledik. yani elbiseyi biçtik. sonra sıra geldi provalara. bu elbiseyi en iyi kim doldurabilir, en iyi kim taşıyabilirdi?
öncesi
a takımdan minik takıma, arama-tarama sisteminden futbolcu sağlığına önde gelen avrupa kulüplerinin düzeyine ulaşmalıydık, hem de beşiktaş olarak... aynı zamanda da ilk günden itibaren futbolseverleri tribünlere çekecek, zevk veren bir futbol oynamalıydı takımımız. taraftarın sevgilisi olmalıydı. türkiye ligi’nde ve avrupa kupalarında ilk günden hedefe yürümeliydik. sistem ve takım yaratmış, genel yöneticilik özelliği gelişmiş, zevk veren futbol oynatan, büyük turnuva deneyimi olan bir teknik direktör (td) gerekti bize. beşiktaş’ın 1970’lerde yaptığı hamleyi 2000’lerin avrupa arenasında yaratacak ve yönetecek biri gerekti.
bilgisine ve yorumlarına güvendiğim arkadaşlarla çalışmaya başladık. kaçınılmaz olarak fransız isimler ağır basıyordu. fransız oyuncu ve hocaların gerçekten ayakkabı numaralarını bile bilen öğretim görevlisi dostum öktem başol çok yardımcı oldu.
benim td favorim, sochaux mucizesinin mimarı olan hocaydı. ancak sonraları kendisiyle görüşecek, kesinlikle fransa’da kalmak istediğini öğrenecektim. sonraki favorim olan isim de bizim tanımımıza uyuyordu. ileriki günlerde onunla da her konuda anlaşacaktık. ardından düşündüğümüz üçüncü ismi yazdık. ön görüşme yaptığımız jean tigana’yı ise teknik direktörlük hevesi pek kalmadığı ve fulham’da zaman zaman futbolculara taktığı için sona bıraktık. bruno metsu, phillip troussiere gibi hocaları ise şimdilik yedekte tuttuk.
santini harekatı
tam bu sırada kulaklarımıza inanamadığımız bir haber aldık. fransa milli takımının teknik direktörü jacques santini, avrupa şampiyonası’nın sonucu ne olursa olsun ulusal takımı bırakacak ve iddialı bir lig takımında çalışacaktı. kararını da 1 haziran’a kadar kesin vermek istiyordu. haberi bize veren kişi fifa lisanslı, güvenilir bir menajerlik bürosunun ortağıydı.
fransa’nın ve efsane saint etienne’in orta saha oyuncusuydu santini. sakatlık yüzünden futbolu bırakınca toulouse, lille, sochaux ve saint etienne’de teknik direktörlük yapmış, orta sıralarda gezinen lyon’u yeni baştan yaratarak şampiyonluğa ulaştırmıştı. lyon o zamandan bu yana şampiyonluğu bırakmayacaktı. ben de santini’yi şampiyonlar ligi’nde fenerbahçe’yi yendikleri maçlarda ve elbette geçen yaz konfederasyon kupası’nda fransa’nın başında izlemiştim. ulusal takımla 21 maç oynamış, 18 maçı kazanmış, sadece dostluk maçında çekler’e yenilmişti... tam bizim aradığımız isimdi...
hareket planımız kökten değişmişti.
11 mayıs 2004 – cannes
11 mayıs salı günü, film festivali için cannes’a uçuyorum. amacım hem festivali izlemek hem de td ve futbolcular konusunda temasta bulunmak.
santini’yle telefonda konuşuyorum. resmi ve tek yetkili menajeri thierry gras ile görüşmemizi istiyor öncelikle... kurduğumuz telefon trafiği sonucunda thiery ile çarşamba günü nice’de oynanacak nice-toulouse maçı öncesinde görüşmek ve sonra da maçı izlemek üzere anlaşıyoruz. kendisine ilgilendiğimiz futbolcuları da aktarıyorum.
12 mayıs 2004 – nice
thierry ile çarşamba günü maç öncesinde nice havaalanı yakınında bir otelde buluşuyoruz. ihtiyacımızı anlattıyorum. o da hoca’nın beşiktaş’a saygı duyduğunu, beşiktaş gib iddialı bir kulüpte çalışabileğini söylüyor. “istanbul’un üç büyüğünden biri olabilir” demiş hoca “ama inönü stadı’nda oynayan takım olursa daha iyi olur”. daha sonra santini’den bu statta istanbulspor’la bir avrupa kupası maçı yaptıklarını öğreneceğim. iki elinin parmaklarını açıp 10 işareti yapacak ve “10 numara sizde değil mi?” diye soracak. “evet” diyeceğim “sergen zaten hep bizim futbolcumuzdu”. hoca, beşiktaş’ın her iki chelsea maçını da izlediğini, sergen’i ve takımı tanıdığını ekleyecek...
thierry değişik teklifler olduğunu söylüyor ve santini’nin koşullarını sıralıyor. koşullar oldukça ağır ama kapıyı kapatmamak için “görüşebiliriz” diyorum. hoca ile telefonda kısaca iyi dileklerde bulunuyoruz ve maça yollanıyoruz.
nice ve toulouse 1-1 berabere kalıyor. stat dökülüyor ve maç çok sıkıcı. ancak toulouse’da oynayan ve bizim de listemizde olan orta saha oyuncusu döktürüyor; hem mücadeleci, hem teknik, hem de son derece enerjik... sonra bu futbolcuyu santini’ye söylediğimde “onu ben yetiştirdim” diyecek ve fransız basınına da beşiktaş’a götürebileceğini açıklayacak...
maçtan sonra nice ve toulouse’un futbol direktörleriyle yemekte buluşuyoruz, futboldan ve futbolculardan konuşuyoruz.
15 mayıs 2004 – monaco
cumartesi günü monaco-rennes maçı öncesinde monte carlo’ya geçiyorum. maç öncesi monaco futbol direktörü ile listemizde olan bir santraforun transferi için görüşüyorum. futbolcuyu verebileceklerini söylüyorlar, koşulları da makul, pazarlıkla bizim istediğimiz yerlere çekilebilir. maçı futbolcunun menajeri ve thiery ile birlikte izliyorum. 90 dakika oynuyor ve harika bir asist yapıyor. kulübün izniyle maçtan sonra futbolcuyla buluşup merhabalaşıyoruz. rennes’de izlemek istediğim orta saha oyuncusu ve santrafor ise oynamıyor. çok beğendiğim ancak transfer ücreti çok yüksek olan savunmacı-ön libero faty yine etkili... monaco’nun aristokratik harika stadında maçı rennes 4-1 kazanıyor.
santini ile haftaya paris’te buluşmak ve detayları görüşmek için telefonda anlaşıyoruz. hoca özellikle tesisler ve takım hakkında bilgi istiyor.
ertesi gün film festivali’ni yarıda kesip istanbul’a dönüyorum. zaman azalıyor.
17-23 mayıs 2004 – istanbul
istanbul’a dönünce konuyu arkadaşlarımızla görüşüyorum. ikinci sıradaki td adayımızla anlaşma noktasına geliyoruz. santini hakkında da istihbarat topluyoruz. hangi koşullarda evet diyeceğini anlamaya çalışıyoruz. uzakdoğu’dan ve ortadoğu’dan iki milli takımdan ve ingiltere’den tottenham’dan teklif olduğunu, hocanın gönlünde iddialı bir avrupa kulüp takımının yattığını öğreniyorum.
çok hevesli görünmemek için seçim çalışmalarını bahane edip o hafta içinde randevu vermiyorum. sonraki hafta perşembe günü için anlaşıyoruz. fransa milli takımı andorra ile oynayacağı hazırlık maçı için montpellier’de kampa girecek. maçtan bir gün önce buluşacağız. hoca 16.00-19.00 arası bizimle birlikte olacak, sonra futbolcularla yemek yiyecek, sonra yine bizimle buluşacak.
27 mayıs 2004- montpellier
montpellier’e bizi ulaştıracak uçuş seferlerini baktırıyorum, çok karışık çıkıyor. sonunda bir özel uçak ayarlıyoruz. iki yıl önce mondragon seferine çıkıp cordoba ile döndüğümüz uçak bu. yönetim kurulu üyesi adaylarımızdan kerem üstünkaya da bana katılıyor. o da hocayı görmeli, dinlemeli, pazarlıklara katılmalı. ikinci görüş çok önemli. ben, kerem, öktem başol ve bize aracılık eden fıfa menajeri yola çıkıyoruz. hocayla anlaşırsak öktem onun toplumla, kulüple ve medya ile ilişkilerini düzenleyen yardımcısı olacak.
montpellier sadece fransa’nın değil avrupa’nın en güzel en estetik kentlerinden biri... kentin sayfiyesi grand motte’a geçiyoruz. buluşacağımız otelin bahçesinde özel toplantı yerimiz ayrılmış bile.
santini tam saat 16.00 geliyor. üzerinde milli takım eşortmanları var. fotoğraflarından daha genç ve enerjik... hemen söze girip 1970’den beri beşiktaş’ı anlatıyoruz. tesislerimizi gösteriyoruz. ihtiyacımızı açıklıyoruz. kadrodan gidecekleri, transfer düşüncelerimizi ve bütçemizi aktarıyoruz. dikkatle dinliyor. sonra uluslararası basına demeç verir gibi tek ek konuşuyor ve çeviri araları bırakıyor. ingilizce biliyor ama fransızca’yı tercih ediyoruz. konuşmaları çeviren öktem’in paris aksanına şaşırıyor...
santini, istanbulspor’la, fenerbahçe’yle ve milli takımla oynadığını söylüyor. “penaltıyı atsaydınız konfederasyon kupası’nı siz kazanacaktınız” diyor. inönü’yü ve istanbul’u sevmiş. ümraniye tesislerinden etkileniyor. “akademi ( altyapı) nerede kalıyor, nerede çalışıyor”diye soruyor.beşiktaş’ı biliyor. fransız futbolcular yüzünden chelsea maçlarını izlemiş. “kadronuz iyi ama kalitesinin yükselmesi gerek” diyor, “altyapı için zaman var ama önce takımı ligde ve uefa kupası’nda başarı için hazırlamalıyız”. sonra bir mühendis gibi detaylı sorular soruyor: deplasmanlara nasıl gidilir, maçlar hangi günlerde oynanır, sahaya kaç kişiyle çıkılır, yedekler ligi var mı? olmadığını öğrenince “hafta içleri özel maç almalıyız” diyor.
sonra mevcut kadroyu ve transferleri konuşuyoruz. sergen’i fotoğraflarından tanıyor, cordoba’nın bizde olmasına seviniyor, zago gidecekse yerine aynı kalitede birini almak gerektiğini söylüyor. “takımı 4 kategoride futbolcudan oluşan bir piramit gibi kurmalıyız, en tepede uluslararası yıldızlar olmalı” diye anlatıyorum. “kim mesela”, diyor, “crespo” olur mu?”. “ücretinde anlaşırsak neden olmasın ama biz yeni batistuta denilen bir arjantinli var, onu tercih ederiz. belki siz ikna edersiniz”. “bu futbolcuyu duydum. araştıracağım.”...
futbolcuları da konuştuktan sonra sıra geliyor teknik kadroya. birinci yardımcısı türk olacak. feyyaz uçar’ı anlatıyoruz, etkileniyor. ikinici yardımcı fransız; oynamayanlarla ilgilenecek daha çok. kondüsyonerini ve fizyosunu da getirecek. altyapının başına fransa’nın önde gelen akademi direktörlerinden birini getirecek, takımların başına ise eski bjk’lı futbolcuları vereceğiz. bir de izlemeci(scout) getirecek, oynayacağımız takımların bir önceki maçlarını izleyecek, ayrıca arama tarama sistemimizi düzenleyecek.
santini sanki kırk yıllık beşiktaşlıymış gibi sakin ama kararlı anlatıyor. gözleri parlıyor. sanki hoca’yla kamptayız ve yeni sezonu hazırlıyoruz. üç buçuk saat sonra izin isteyip ayrılıyor. ulusal takım toplanmadan önce, desailly, thuram, zidane, lizarazu, barthez ve henry ile gizli bir toplantı yapıp avrupa şampiyonası’nın stratejisini belirleyecek. “turnuva sırasında çok tartışmak, konuşmak iyi olmaz” diyor. “thiery tam ve tek yetkili. onunla anlaşma konularını görüşebilirsiniz” diyerek ayrılıyor.
sonra işin en çetin ve tatsız yanı başlıyor. kerem’le birlikte gece 12.00’ye kadar uğraşıyor, tartışıyoruz. thiery birkaç kez santini’yi arıyor ve sonunda lucescu’nunkilere benzer koşullarda anlaşıyoruz. getireceği ekibin ücretlerini bile belirliyoruz. thiery hoca ile telefonda son kez konuşuyor ve onun adına ön anlaşmayı imzalıyor. ertesi sabah vekaletname belgesini ve fransız federasyonu onaylı yetki belgesini de anlaşmaya ekleyecek.
28 mayıs 2004- montpellier
santini basını atlatıp sabah kahvaltısına geliyor. herkes memnun. “artık beşiktaşlılar kupa’da fransa’yı tutacak ama biz de sizden kupa’yı istiyoruz” diyoruz. fotoğraf çektiriyoruz. seçimde başarılar diliyor. maçtan sonra saint etienne’e gidip eşiyle planlar yapacak ve bize dönecek. eşinin ve yardımcısının haftaya istanbul’a gelmesini kararlaştırıyoruz.
belgeleri alıp montpellier’de bir internet kafeden fakslıyoruz, fotoğrafları geçiyoruz... yeniden uçağımızdayız. rüya gerçek olmaya başladı. derwall’in türkiye’ye gelişinden daha önemli bir olay bu. tasarladıklarımız olursa, rakiplerimizi ezip geçecek ve en az 5 yıla damgasını vuracak bir takım yapacağız... avrupa altımızda uzanıyor.
sonrası
pazar akşamı kongre’den dönerken hoca’yı arıyorum. cep telefonu kapalı. “mesaj bırakın” diyor...
daha sonra konuşacağız. 2 haziran’a kadar bekleyecek ve tottenham’a imza atacak. bizi avrupa kupası’na davet edecek. “çeyrek finale kalın geliriz” diye yanıtlayacağım…
ama o pazar akşamı sahil yolundan dönerken kötü bir fransızcayla cep telefonuna mesaj bırakacağım. seçimi kazanamadığımızı söyleyecek ve ekleyeceğim:
“mersi mösyö. herşey için çok mersi.”
ibrahim altınsay.
http://www.altinsay.com.tr/news_detail.asp?id=36&type=6
bu sadece bir tespittir.
sanırım eski yöneticiler veya fikret orman'ı devirmek isteyenler, beşiktaş taraftarları arasında özellikle sosyal medyada adam yerleştirmişler. ahlaksızca hortalayan bu tipler, yıldırım demirören'e bile edilmeyen hakaretleri samet aybaba ve fikret orman'a ediyorlar. burada amaç başkan veya teknik patron değil. başka bir şeyler var bir gaza getirme operasyonu. haydi hayırlısı
sanırım eski yöneticiler veya fikret orman'ı devirmek isteyenler, beşiktaş taraftarları arasında özellikle sosyal medyada adam yerleştirmişler. ahlaksızca hortalayan bu tipler, yıldırım demirören'e bile edilmeyen hakaretleri samet aybaba ve fikret orman'a ediyorlar. burada amaç başkan veya teknik patron değil. başka bir şeyler var bir gaza getirme operasyonu. haydi hayırlısı
iyi pazarlamacıdır. eleştirirken haklı olduğunu düşünebileceğiniz cümleleri çok iyi seçer. araya hakikatli bir iki cümle yerleştirir ve gözü boyar sonrasında alttan alttan giydirmelere başlar ve aklından geçen fikirleri usul usul beyninize işler. güntekin onay'ı dahi bir çok kez kandırabildiğine hepimiz şahit olmuşuzdur. fikret orman söz konusu programda çok güzel kendisini ifade edemese dahi verdiği yanıtlar beni tatmin etti. sürekli dürüstlüğünüzden üslubunuzdan yana şüphemiz yok cümlelerini söylemesine hiç gerek yok. oraya, yayına katılan beşiktaş'ın başkanıdır. haddinizi bilin dese bile benim için yeterli bir cevap olacaktır. rıdvan tutuşmasa siz şimdi sabaha kadar programlara bağlanacaksınız o zaman demezdi. bu bir hakarettir. fikret orman hesabını bizlere verir sizler ise bizlere hesap vermesi gerektiğini bir kere anlatırsınız. siz önce teknik ve futbol mantığı çerçevesinde yorumlarınızı yapar samet aybaba'nın hatalarını anlatır sonra bu böyle iken böyle olması gerekiyordu der bir iki cümleylede kulüp yönetimine dokundurur sonra susarsınız. öyle her mağlubiyetten sonra yandı efendim öldü efendim edebiyatı yapıp herkesi taraftarın gözünde topun ağzına getiremezsiniz. yineliyorum rıdvan efendi haddinizi bileceksiniz.
beynin kalabalıklaşmasıdır. ruhsal boşluğun beden bulma hali diyebiliriz. uzun süredir test sürüşündeyim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?