dört ayrı grupta incelenebilir tayfadır. [ybkz]swh[/ybkz]
1 - yazar
2 - oylar
3 - yazar - oylar
4 - ne oylar ne yazar.
bu gece ben 2'deyim.
entryler sizden artılar benden beyler.
bilic'in beyanatı.
onurlu insanlara alışık olmadığımız dönemde, haliyle teklifin reddedilemeyecek kısmında para olduğunu düşünenler yahut geyiğini yapanlar olabiliyor.
güzel espriler de dönebilir bu yoldan, kızmamak lazım kimseye. ama yiğidi öldür hakkını yeme demişler.
çoğu yabancı hoca adını anmazken seba'nın, kendisi aksine, hikayelerini dinleyip araştırmış bir insan olarak reddedemediği şeyin beşiktaş'ın geçmişi, taraftarı, yeni bir oluşum içinde olması ile alakalı olduğunu görebiliriz.
gözyaşlarına, üç maymunu oynayan yayıncı kuruluşa yaptığı atarlara falan girmiyorum. "hatırlatılmış" başlık içerisinde güzelce.
sanırım fikret orman'ın bahsettiği "onlar beşiktaş'ı isteyecek" sözündeki onlar'dan biri bilic olsa gerek. şahsım adına söylüyorum, beşiktaş'ı isteyip, önemsediğini defalarca kanıtlamıştır.
onurlu insanlara alışık olmadığımız dönemde, haliyle teklifin reddedilemeyecek kısmında para olduğunu düşünenler yahut geyiğini yapanlar olabiliyor.
güzel espriler de dönebilir bu yoldan, kızmamak lazım kimseye. ama yiğidi öldür hakkını yeme demişler.
çoğu yabancı hoca adını anmazken seba'nın, kendisi aksine, hikayelerini dinleyip araştırmış bir insan olarak reddedemediği şeyin beşiktaş'ın geçmişi, taraftarı, yeni bir oluşum içinde olması ile alakalı olduğunu görebiliriz.
gözyaşlarına, üç maymunu oynayan yayıncı kuruluşa yaptığı atarlara falan girmiyorum. "hatırlatılmış" başlık içerisinde güzelce.
sanırım fikret orman'ın bahsettiği "onlar beşiktaş'ı isteyecek" sözündeki onlar'dan biri bilic olsa gerek. şahsım adına söylüyorum, beşiktaş'ı isteyip, önemsediğini defalarca kanıtlamıştır.
kartal sözlük yöneticilerinin inatla mobil uygulama işini becerememesi ile alakalı olduğunu düşündüğüm durumdur. zaten mobilde yazarken bin dereden su getiriyoruz yarıyoruz bir de noktadan sonra otomatik büyütülen harfle uğraşamayacam. önceden sistem otomatik küçültüyordu. biz gelişsin diye beklerken geriliyor. sonra da sözlük neden cansız...
sefer saatleri inanılmaz sabaha koyulan uçaktır. inanılmaz sabah nedir? daha güneşin yarım küreyle sözleştiği saate, saatler varken çıkarsınız yola ulaşmak için söz konusu sabah uçağına. bence check-in süresiyle ilgili bazı esneklikler konabilir bu saatlere, yoksa tabi.
kargalara bok servisi yapıp, uyansınlar diye horozları dürte dürte gidiyoruz valla.
kargalara bok servisi yapıp, uyansınlar diye horozları dürte dürte gidiyoruz valla.
insanın içini alıp söken başka diyarlara götüren lanet olası pislik bir şarkı... bu şarkıyı yazanın tek maksatı unuturmamak eski aşkları... gardını düşürdüğün kadınları/erkekleri...
bülent ortaçgil'den daha önce hiç aşık olmamış insanlara bir ön uyarı niteliğindeki şarkı sözü.
(bkz: sensiz olmaz)
ama işte kurcalamadan duramıyor insanoğlu... illa arı kovanına sokacak burnunu...
(bkz: sensiz olmaz)
ama işte kurcalamadan duramıyor insanoğlu... illa arı kovanına sokacak burnunu...
alıntı--
Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsun
Elma da elma ha Allahlık
Bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı
Kuşlar uçuyor üstünde
Gökyüzü var üstünde
Hatırlanacak olursa tam üç gün önce soyunmuştun
Bir duvarın üstünde
Bir yandan elma yiyorsun kırmızı
Bir yandan sevgililerini sebil ediyorsun sıcak
İstanbul'da bir duvar
Ben de çıplağım ama elma yemiyorum
Benim öyle elmalara karnım tok
Ben böyle elmaları çok gördüm ohooo
Kuşlar uçuyor üstümde bunlar senin elmanın kuşları
Gökyüzü var üstümde bu senin elmandaki gökyüzü
Hatırlanacak olursa seninle beraber soyunmuştum
Bir kilisenin üstünde
Bir yandan çan çalıyorum büyük yaşamaklara
Bir yandan yoldan insanlar geçiyor çoğul olarak
Duvarda bir kilise
İstanbul'da bir duvar duvarda bir kilise
Sen çırılçıplak elma yiyorsun
Denizin ortasına kadar elma yiyorsun
Yüreğimin ortasına kadar elma yiyorsun
Bir yanda esaslı kederler içinde gençliğimiz
Bir yanda Sirkeci'nin tiren dolu kadınları
Adettir sadece ağızlarını öptürürler
Ayaküstü işlerini görmek yerine
Adımın bir harfini atıyorum
alıntı--
[ybkz]swh[/ybkz]
Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsun
Elma da elma ha Allahlık
Bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı
Kuşlar uçuyor üstünde
Gökyüzü var üstünde
Hatırlanacak olursa tam üç gün önce soyunmuştun
Bir duvarın üstünde
Bir yandan elma yiyorsun kırmızı
Bir yandan sevgililerini sebil ediyorsun sıcak
İstanbul'da bir duvar
Ben de çıplağım ama elma yemiyorum
Benim öyle elmalara karnım tok
Ben böyle elmaları çok gördüm ohooo
Kuşlar uçuyor üstümde bunlar senin elmanın kuşları
Gökyüzü var üstümde bu senin elmandaki gökyüzü
Hatırlanacak olursa seninle beraber soyunmuştum
Bir kilisenin üstünde
Bir yandan çan çalıyorum büyük yaşamaklara
Bir yandan yoldan insanlar geçiyor çoğul olarak
Duvarda bir kilise
İstanbul'da bir duvar duvarda bir kilise
Sen çırılçıplak elma yiyorsun
Denizin ortasına kadar elma yiyorsun
Yüreğimin ortasına kadar elma yiyorsun
Bir yanda esaslı kederler içinde gençliğimiz
Bir yanda Sirkeci'nin tiren dolu kadınları
Adettir sadece ağızlarını öptürürler
Ayaküstü işlerini görmek yerine
Adımın bir harfini atıyorum
alıntı--
[ybkz]swh[/ybkz]
alıntı--
İçinden doğru sevdim seni
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından.
Yerleştir bu sevdayı her yerine
Yüzünde ter olan su damlacıklarının
Kaynağına yerleştir
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına
Gül taşıyan cocuğuna yerleştir
Ve omuzlarına daracık omuzlarına
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
Kar taneleri gibi uçuşan
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine
Yerleştir bu sevdayı her yerine.
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen
Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli
Var eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken
alıntı--
[ybkz]swh[/ybkz]
İçinden doğru sevdim seni
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından.
Yerleştir bu sevdayı her yerine
Yüzünde ter olan su damlacıklarının
Kaynağına yerleştir
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına
Gül taşıyan cocuğuna yerleştir
Ve omuzlarına daracık omuzlarına
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
Kar taneleri gibi uçuşan
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine
Yerleştir bu sevdayı her yerine.
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen
Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli
Var eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken
alıntı--
[ybkz]swh[/ybkz]
alıntı--
Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin...
Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan...
Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü,
Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır...
Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu.
Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi.
Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim.
Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili...
Bir gün akıp gideceğiz hayata...
Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin.
Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur...
Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.
alıntı--
[ybkz]swh[/ybkz]
Bu duvarlar yetmiyor bizi ayırmaya bilesin...
Bu parmaklıklar, bu demir kapılar, bu hava, inan...
Bazen bir yumrukta yıkacak kadar güçlü,
Bazen bir serçe kadar güçsüzsem, bir nedeni vardır...
Hangi zorluğu yenmemiş insanoğlu.
Hele taşıyorsa içinde bu insanca sevgiyi.
Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim.
Damla damla birikiyor insan. Damla damla sevgili...
Bir gün akıp gideceğiz hayata...
Duvarlar yıkılacak, açılacak bütün kapılar bilesin.
Benim yüreğim sensin şimdi, seni vurur durur...
Ve yine damla damla çoğalıyorsun içimde.
alıntı--
[ybkz]swh[/ybkz]
alıntı--
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
alıntı--
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
alıntı--
alıntı--
Samano’nun Gözleri
Almanya’nın Kassel kentinde Server Tanilli’nin vermiş olduğu öğüdü anımsıyorum: “Tarihin bir fo toğraf makinesi vardır. Dünyaya gelen her insanın fotoğrafını çeker o makineyle… Ama yalnızca bir kere!.. Ve insanlar o fotoğraf ile anılırlar yarınlarda. Tarih, bir gün senin de fotoğrafını çekecek Sunay. Dikkatli ol da, sakın o fotoğrafta gözlerin kapalı çıkma!..”
Hocamın öğüdünü Fortino Samano’nun fotoğrafıyla birlikte tutmak, istiyorum. 1916’da, Meksika devrimi sırasında, Agustin Vıctor Casasola tarafından çekilen fotoğrafta gülüyor Samano… Federal ordunun askerleri tetiğe basmadan az önce deklanşöre basıyor Casasola… Elindeki elbette fotoğraf makinesidir tarihin! Kendisini kurşuna dizmeye hazırlanan askerlere gülüyor devrimci. Silah sesleri duyulacak birazdan…
Ve şapkasıyla, purosuyla yere yıkılacak Fortino Samano. Askerler, kanlar içindeki beyaz gömleğiyle yerde cansız yatan devrimciyi tekmeleyecekler, üstüne tükürecekler… Ama çok geçtir artık. Tarihin fotoğraf makinesinin çektiği poz, özgürlüğe, barışa ve eşitliğe inanan insanların eline ulaşacaktır. Sömürüye karşı olan devrimciler yanlarında taşıyacaklardır Fortino Samano’nun fotoğrafını… Gözleri açık, gülümseyen fotoğrafını!.
Che’nin Elindeki Puro
Avukat Ricardo Rojo şunları söyler Ernesto Guevara’ya:
“Neden Venezuela’ya, sadece para kazanmaya yarayan o ülkeye gidiyorsun? Benimle Guatemala’ya gel, gerçek bir toplumsal devrim yaşanıyor orada.”
24 Aralık 1953’te, Ernesto Guevara’nın Guatemala’ya varışı “Che’nin doğuşudur. Arjantinliler ko nuşmalarının sonun da “Che” sözcüğünü kullandıklarından Orta Amerikalılar, Arjantin’den gelenlere bu adı verirler. Bolivya’nın Santa Cruz bölgesinde, 8 Ekim 1967’de, Bolivyalı askerler tarafından yaralı olarak yakalanan Che, Higueras köyündeki bir okula getirilir ve konuşması için işkence yapılır. Ertesi gün, öğleye doğru kalbinden kurşunlanan Che’nin cansız bedeni bir helikoptere bağlanarak getirildiği Vallegrande kasabasında sergilenir.
Che’nin kardeşi cesedi tanımak için Bolivya’ya geldiğinde kendisine cesedin yakıIdığı ve küllerinin savrulduğu söylenir. 30 yıl sonra bulunur Che’nin kemikleri… Mezarının Küba’ya taşınışı malzeme olur medyaya. Kapitalistler, para kazanmak için yakışıklı yüzünü, satabilecekleri eşyalara basarlar. Düşüncelerinden, yapmış olduğu devrimci hamlelerden ise söz edilmez. Satranç oynayan bir Che fotoğrafı rahatsız eder kapitalistleri. Oyun devam etmektedir çünkü…
Yolsuzluk dosyaları, işkenceler ve çetelerin ortaya çıkışıyla birer birer kaybedilir taşlar. Ama ayak diremekteler hâlâ..
Nasıl mı?..
Ataol Behramoğlu’nun dizelerinden öğreniyoruz:
Elinde ne piyon kaldı, ne vezir, ne kale
Düştü birbiri ardına atlar, filler
Ama şah hâlâ ayak diremekte
Yeni taşlar bulundu çünkü: Köpekler…
Fotoğrafa dikkatli bakın; Che’nin elinde luttuğunun Samano’nun ağzındaki puro olduğunu
alıntı--
[ybkz]swh[/ybkz]
fotoğraflar:
http://buyukakin.files.wordpress.com/2011/09/s-nun-gozleri.jpg
http://buyukakin.files.wordpress.com/2011/09/che-puro.jpg
Samano’nun Gözleri
Almanya’nın Kassel kentinde Server Tanilli’nin vermiş olduğu öğüdü anımsıyorum: “Tarihin bir fo toğraf makinesi vardır. Dünyaya gelen her insanın fotoğrafını çeker o makineyle… Ama yalnızca bir kere!.. Ve insanlar o fotoğraf ile anılırlar yarınlarda. Tarih, bir gün senin de fotoğrafını çekecek Sunay. Dikkatli ol da, sakın o fotoğrafta gözlerin kapalı çıkma!..”
Hocamın öğüdünü Fortino Samano’nun fotoğrafıyla birlikte tutmak, istiyorum. 1916’da, Meksika devrimi sırasında, Agustin Vıctor Casasola tarafından çekilen fotoğrafta gülüyor Samano… Federal ordunun askerleri tetiğe basmadan az önce deklanşöre basıyor Casasola… Elindeki elbette fotoğraf makinesidir tarihin! Kendisini kurşuna dizmeye hazırlanan askerlere gülüyor devrimci. Silah sesleri duyulacak birazdan…
Ve şapkasıyla, purosuyla yere yıkılacak Fortino Samano. Askerler, kanlar içindeki beyaz gömleğiyle yerde cansız yatan devrimciyi tekmeleyecekler, üstüne tükürecekler… Ama çok geçtir artık. Tarihin fotoğraf makinesinin çektiği poz, özgürlüğe, barışa ve eşitliğe inanan insanların eline ulaşacaktır. Sömürüye karşı olan devrimciler yanlarında taşıyacaklardır Fortino Samano’nun fotoğrafını… Gözleri açık, gülümseyen fotoğrafını!.
Che’nin Elindeki Puro
Avukat Ricardo Rojo şunları söyler Ernesto Guevara’ya:
“Neden Venezuela’ya, sadece para kazanmaya yarayan o ülkeye gidiyorsun? Benimle Guatemala’ya gel, gerçek bir toplumsal devrim yaşanıyor orada.”
24 Aralık 1953’te, Ernesto Guevara’nın Guatemala’ya varışı “Che’nin doğuşudur. Arjantinliler ko nuşmalarının sonun da “Che” sözcüğünü kullandıklarından Orta Amerikalılar, Arjantin’den gelenlere bu adı verirler. Bolivya’nın Santa Cruz bölgesinde, 8 Ekim 1967’de, Bolivyalı askerler tarafından yaralı olarak yakalanan Che, Higueras köyündeki bir okula getirilir ve konuşması için işkence yapılır. Ertesi gün, öğleye doğru kalbinden kurşunlanan Che’nin cansız bedeni bir helikoptere bağlanarak getirildiği Vallegrande kasabasında sergilenir.
Che’nin kardeşi cesedi tanımak için Bolivya’ya geldiğinde kendisine cesedin yakıIdığı ve küllerinin savrulduğu söylenir. 30 yıl sonra bulunur Che’nin kemikleri… Mezarının Küba’ya taşınışı malzeme olur medyaya. Kapitalistler, para kazanmak için yakışıklı yüzünü, satabilecekleri eşyalara basarlar. Düşüncelerinden, yapmış olduğu devrimci hamlelerden ise söz edilmez. Satranç oynayan bir Che fotoğrafı rahatsız eder kapitalistleri. Oyun devam etmektedir çünkü…
Yolsuzluk dosyaları, işkenceler ve çetelerin ortaya çıkışıyla birer birer kaybedilir taşlar. Ama ayak diremekteler hâlâ..
Nasıl mı?..
Ataol Behramoğlu’nun dizelerinden öğreniyoruz:
Elinde ne piyon kaldı, ne vezir, ne kale
Düştü birbiri ardına atlar, filler
Ama şah hâlâ ayak diremekte
Yeni taşlar bulundu çünkü: Köpekler…
Fotoğrafa dikkatli bakın; Che’nin elinde luttuğunun Samano’nun ağzındaki puro olduğunu
alıntı--
[ybkz]swh[/ybkz]
fotoğraflar:
http://buyukakin.files.wordpress.com/2011/09/s-nun-gozleri.jpg
http://buyukakin.files.wordpress.com/2011/09/che-puro.jpg
dönemin cumhurbaşkanı olan ahmet necdet sezer'in dönemin başbakanı olan bülent ecevit'i yolsuzluklara karşı mücadele edememekle suçlarken yaptığı eylemdir. toplantıyı terk eden ecevit 3 kez kameraların karşısına çıkarak konuşma yapmıştır. bunun sonucunda ertesi gün herkes bambaşka bir türkiye'ye uyanacaktır. zaten gergin olan piyasanın ipleri kopmuş, türkiye tarihindeki en büyük ekonomik krizin içinde bulmuştur kendisini.
göz göre göre yaşanan bu durumun sebebi onuruyla doğruyu yapmaya çalışan insanların yönetimde olmasıyla alakalıdır bana göre. ucunda ekonomik krizin olması tamamen öncesindeki durumlara da bağlı elbette ama cumhurbaşkanının yolsuzluklarla mücadele etmeyen, aynı cephedeki başbakana bu çıkışı, üstelik piyasalar bu kadar gerginken, günümüzde eksik olan şeyin ne olduğunu gösteriyor bence.
göz göre göre yaşanan bu durumun sebebi onuruyla doğruyu yapmaya çalışan insanların yönetimde olmasıyla alakalıdır bana göre. ucunda ekonomik krizin olması tamamen öncesindeki durumlara da bağlı elbette ama cumhurbaşkanının yolsuzluklarla mücadele etmeyen, aynı cephedeki başbakana bu çıkışı, üstelik piyasalar bu kadar gerginken, günümüzde eksik olan şeyin ne olduğunu gösteriyor bence.
türkiye cumhuriyeti 10. cumhurbaşkanıdır. benim için her şeyden önce beşiktaşlıdır. görev süresi boyunca makam aracından diğer tüm cumhurbaşkanı önceliklerini ve haklarını kullanmamak için büyük caba sarf etmiş olan cumhurbaşkanıdır.
ama asıl aklımda bülent ecevite fırlattığı anayasa kitapçığı ile varlığını yaşatıyor. cumhuriyet tarihine girmiş ve unutulmayacak bir mgk toplantısı olmuştur.
ama asıl aklımda bülent ecevite fırlattığı anayasa kitapçığı ile varlığını yaşatıyor. cumhuriyet tarihine girmiş ve unutulmayacak bir mgk toplantısı olmuştur.
"kara çarşamba" olarak bilinen 2001 türkiye ekonomik krizinde tanıştığımız adamdır. ekonomi yönetiminin tamamen bırakıldığı kişidir. kendisinin düzenlediği ve açıkladığı güçlü ekonomiye geçiş programı sanıldığının aksine kısa değil paradan altı sıfır atmaya kadar uzanan uzun vadeli bir planı içerir.
güçlü bir ekonomi kafası barındıran beğensek de beğenmesek de kabul edilmelidir ki zeka küpü bir insandır.
derme çatma iş yapan insanın ön savunma klişesidir
ne var ne yok sorusuna verilebilecek cevaplardan biridir.
yeni digitürk reklamıyla gülümsetmiş ikilidir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?