yerli basının bıkmadan usanmadan uğraşıp bitirmek için uğraştığı turuncubaş
21 kasım 2014 tarihi için justin biber'i hakkında olandır
sözlükten özür diliyorum bunun için, hiç farkında değildim.
edit: bugün sözlüğe güneş doğmaz artık
sözlükten özür diliyorum bunun için, hiç farkında değildim.
edit: bugün sözlüğe güneş doğmaz artık
pedro'nun cezalı ersan'ın da kondisyon eksiği olduğu bu hafta gelmemesi gereken haberi getiren futbolcu.
yapma bunu hikmet!
şimdi düşün dur bakalım
ersan - atınç mı
ersan - necip mi
ersan atiba mı...
hayırlısı ersan hayırlısı...
yapma bunu hikmet!
şimdi düşün dur bakalım
ersan - atınç mı
ersan - necip mi
ersan atiba mı...
hayırlısı ersan hayırlısı...
yeni yazar eski dost
yedi yıl önce lisedeyim o zaman. kahraman bakkal süper markete karşı oyununu hazırlıyoruz(bunun konumuzla alakası yok ama elbette başrolüm ben). sahne partnerim bir gün sevgilisiyle geldi, -lastplayer oluyor o sevgili- tanıştık falan böyle biraz havalı görünüyordu, bi her şeyi bilirim tripleri vs... ama yalan yok her halttan da anlarmış biraz biraz. gel zaman git zaman bu bizi tanıştıran arkadaşla aramız açıldı. arkadaş, lastplayer'le bi samimi olduk, bi samimi olduk... öyle işte şimdi ikimiz de referansımızla görüşmüyoruz. [ybkz]swh[/ybkz]
nargile dedin mi üstüne tanımam bu adamın, top stili fernandes'in aynısıdır, içki alemi de fernandes'in aynısıdır, ismail köybasi ile karşılıklı oynamışlığı vardır mesela. kolundaki kartalla 1903'ü efsane bir şekilde harmanlayıp yaptırdığı dövmesi kıskandığım tek şeyidir. tüm filmlerimde yardımı illa ki vardır, hiç olmadı cast listesinde en üsttedir, oyunculuğunu konuşturur.
bu entry wikipedia entry'sine dönmeden kapatıyorum. o zamanlar daha geyiği dönmezdi, iyi bir şeydi, "kardeş" demekti özündeki gibi; keko dedik birbirimize... öyle de kaldı. keko'dur o. candır.
yedi yıl önce lisedeyim o zaman. kahraman bakkal süper markete karşı oyununu hazırlıyoruz(bunun konumuzla alakası yok ama elbette başrolüm ben). sahne partnerim bir gün sevgilisiyle geldi, -lastplayer oluyor o sevgili- tanıştık falan böyle biraz havalı görünüyordu, bi her şeyi bilirim tripleri vs... ama yalan yok her halttan da anlarmış biraz biraz. gel zaman git zaman bu bizi tanıştıran arkadaşla aramız açıldı. arkadaş, lastplayer'le bi samimi olduk, bi samimi olduk... öyle işte şimdi ikimiz de referansımızla görüşmüyoruz. [ybkz]swh[/ybkz]
nargile dedin mi üstüne tanımam bu adamın, top stili fernandes'in aynısıdır, içki alemi de fernandes'in aynısıdır, ismail köybasi ile karşılıklı oynamışlığı vardır mesela. kolundaki kartalla 1903'ü efsane bir şekilde harmanlayıp yaptırdığı dövmesi kıskandığım tek şeyidir. tüm filmlerimde yardımı illa ki vardır, hiç olmadı cast listesinde en üsttedir, oyunculuğunu konuşturur.
bu entry wikipedia entry'sine dönmeden kapatıyorum. o zamanlar daha geyiği dönmezdi, iyi bir şeydi, "kardeş" demekti özündeki gibi; keko dedik birbirimize... öyle de kaldı. keko'dur o. candır.
(bkz: bağcılar)
genel olarak görmediklerinden midir bilmem nedense bir kadınla gittiğinde herkes keşfedercesine izlemeye başlıyor. hatta bir rivayete göre bakkal hacı rıfat amca bundan üç yıl önce sadece bakarak bir kadını hamile bıraktı diyorlar. işte öyle bakışlar.
genel olarak görmediklerinden midir bilmem nedense bir kadınla gittiğinde herkes keşfedercesine izlemeye başlıyor. hatta bir rivayete göre bakkal hacı rıfat amca bundan üç yıl önce sadece bakarak bir kadını hamile bıraktı diyorlar. işte öyle bakışlar.
(bkz: tek entryli dönemden çıkmak)
ilgimi çekecek entryleri kaçırmama sebep olan sol frame fuhuşu biraz sıkıntı ve itici duruyor gibi
ilgimi çekecek entryleri kaçırmama sebep olan sol frame fuhuşu biraz sıkıntı ve itici duruyor gibi
mutlu yıllara sahip olmayı okuyabildiğimiz kadarıyla hakettiğini düşündüğüm yazar [ybkz]swh[/ybkz]. yeni yaşı ona bol şans uğur mutluluk ve tuttuğu futbol takımına [ybkz]swh[/ybkz] şampiyonluk getirsin.
ölümünün üstünden yıllar geçmiş ancak etkisi hiç azalmamış sanatçı.
yusuf hayaloğlu'nun "işte gidiyorum" şiirinde kendisinin söylemek isteyip de sustuğu ne varsa dökülmüş uyaklara dolmuştur.
anlatacaklarım var benim de...
sene 98... samsun'dan yeni taşınmışız iskenderun'a... ayağımızın tozuyla konsere gittik. 5 temmuz stadı tıklım tıklım dolu. ahmet kaya gelecek, elbette halk konseri... o gün belki de yanımda yıllar veya günler ardından tanışacağım insanlar var omuz omuza belki de alakasız bir noktasında stadın ama illa ki aynı şarkılar ağzımızda...
küçüğüm tabi o zamanlar, bilmiyorum kürt nedir, ne demektir, biz neden kürtüz, abim neden sırf mardinli olduğu için dayak yemişti dokuz kişiden samsun'da, babam neden ihale yarışlarında zorlanırdı gizli kimlik kargaşaları yüzünden, polisler neden kürtleri arabalarına alır gezdirir gezdirir evlerine geç saatlerde yollardı hiçbirini idrak edemeyecek yaştaydım. sadece tüm ağır sohbetlerin fasulyesiydim başı okşanan...
ahmet kaya da bilmediklerimdendi, kimdi bilmiyordum o gün. temsil ettiği şeyi, elindeki sazın sıralanmış notalarından ibaret sanırdım. oysa bir tarihin acılarını sıralıyordu notalarında, sonradan öğrendim.
çok şeyi de sonradan öğrendim. yapay gölün bile tutmadığı köyüme 80'de adı kürtçe olduğu için devletin adakent adını koyduğunu, nice baba oğluna babasının ismini kürtçe olduğu için koyamadığını, kürt olduğu için yani bir bakıma doğuda doğduğu için yani bir bakıma izmirli olmadığı için işten atılan memurların olduğunu, 60 bin kürtün devlet eliyle zalimce katledildiğini hep sonradan öğrendim...
işte onun yaptığı da sesi kısılan ve azınlık olduğuna inandırılmaya çalışılan bir milletin sesi olmaktı. o gün çok da anlamadan sadece sesine sazına türkülerine kaptırırken kendimi ne kadar seviyorsam sonrasında da öyle sevdim...
başta bahsettiğim şiirde şöyle diyor ahmet kaya için;
"hiçbiriniz hiçbir dilde beni anlamadınız
ben başımı verdim
sizinse insafsız bir linç oldu karşılığınız"
işte gitti...
ağladıkça yeşeren dağlarımızda hala yankılanıyor türkülerin, yankılanacak sonsuza dek...
masum kalan tüm çocuksu duygularımla, yüreğimde güvercinler yetiştiriyorum, tüm penceresiz kalan çocuklar, tüm memleket hasreti çeken sürgünler, tüm evsizler, tüm özgürlük sevdalıları ve tüm diğerleri için.... ve senin için...
ışıklar yoldaşın olsun, sakalları çocuk kokan adam...
yusuf hayaloğlu'nun "işte gidiyorum" şiirinde kendisinin söylemek isteyip de sustuğu ne varsa dökülmüş uyaklara dolmuştur.
anlatacaklarım var benim de...
sene 98... samsun'dan yeni taşınmışız iskenderun'a... ayağımızın tozuyla konsere gittik. 5 temmuz stadı tıklım tıklım dolu. ahmet kaya gelecek, elbette halk konseri... o gün belki de yanımda yıllar veya günler ardından tanışacağım insanlar var omuz omuza belki de alakasız bir noktasında stadın ama illa ki aynı şarkılar ağzımızda...
küçüğüm tabi o zamanlar, bilmiyorum kürt nedir, ne demektir, biz neden kürtüz, abim neden sırf mardinli olduğu için dayak yemişti dokuz kişiden samsun'da, babam neden ihale yarışlarında zorlanırdı gizli kimlik kargaşaları yüzünden, polisler neden kürtleri arabalarına alır gezdirir gezdirir evlerine geç saatlerde yollardı hiçbirini idrak edemeyecek yaştaydım. sadece tüm ağır sohbetlerin fasulyesiydim başı okşanan...
ahmet kaya da bilmediklerimdendi, kimdi bilmiyordum o gün. temsil ettiği şeyi, elindeki sazın sıralanmış notalarından ibaret sanırdım. oysa bir tarihin acılarını sıralıyordu notalarında, sonradan öğrendim.
çok şeyi de sonradan öğrendim. yapay gölün bile tutmadığı köyüme 80'de adı kürtçe olduğu için devletin adakent adını koyduğunu, nice baba oğluna babasının ismini kürtçe olduğu için koyamadığını, kürt olduğu için yani bir bakıma doğuda doğduğu için yani bir bakıma izmirli olmadığı için işten atılan memurların olduğunu, 60 bin kürtün devlet eliyle zalimce katledildiğini hep sonradan öğrendim...
işte onun yaptığı da sesi kısılan ve azınlık olduğuna inandırılmaya çalışılan bir milletin sesi olmaktı. o gün çok da anlamadan sadece sesine sazına türkülerine kaptırırken kendimi ne kadar seviyorsam sonrasında da öyle sevdim...
başta bahsettiğim şiirde şöyle diyor ahmet kaya için;
"hiçbiriniz hiçbir dilde beni anlamadınız
ben başımı verdim
sizinse insafsız bir linç oldu karşılığınız"
işte gitti...
ağladıkça yeşeren dağlarımızda hala yankılanıyor türkülerin, yankılanacak sonsuza dek...
masum kalan tüm çocuksu duygularımla, yüreğimde güvercinler yetiştiriyorum, tüm penceresiz kalan çocuklar, tüm memleket hasreti çeken sürgünler, tüm evsizler, tüm özgürlük sevdalıları ve tüm diğerleri için.... ve senin için...
ışıklar yoldaşın olsun, sakalları çocuk kokan adam...
alıntı--
Tanrım nereye baksam yeşil kasırgalar
O sevip gitmekse o
Çok uzak ve yemyeşil bakmaksa
Tanrım nereye baksam yeşil kasırgalar
alıntı--
Tanrım nereye baksam yeşil kasırgalar
O sevip gitmekse o
Çok uzak ve yemyeşil bakmaksa
Tanrım nereye baksam yeşil kasırgalar
alıntı--
(bkz: bunlar hep yahudi oyunları) [ybkz]swh[/ybkz]
fifa tarafından hezimete uğramaya mahkum olmuş, anca beleş sever türk milletinin tercihi olacak olan oyun. yahu az emek vererek fifa oynayın da oynadığınızı anlayın arkadaş. kendi yarı alanından görmeden üçgen'e basarak gol atmak da neymiş.
bir tırt olmazlar partisi [ybkz]swh[/ybkz] çatısı altında toplanması gereken partilerden biri.
yeni ama etkili yazar. takipteyiz.
fotomaç'ın bugün yaptığı habere göre teknik direktörümüz slaven bilic'in isteği üzerine ilgilendiğimiz hırvat orta saha oyuncusu. 1992 doğumlu olup gencecik bir yetenektir kendisi. oyuncu hocamız tarafından ikna edilmiş ancak takımı dinamo zagreb'in 6 milyon euro istemesi sıkıntı gibi duruyor. pazarlık konusunda da sıkıntı devrede olan ac milan, as roma, inter gibi kulüpler...
ha diyeceksin kardeş haberi fotomaç yapmış neyin kafasındasın, niye yoruyorsun bu kadar kendini. ama umut işte insan bekliyor. şöyle kızışsa orta sahada forma rekabeti fena olma mı...
"galatasaray türkiye'dir" başlığına günlük girilen entry sayısının 4 (dört) olmasıdır.
beden bulamıyorum ulaşamıyorum derken sevdiceğim tarafından bulunup hediye edilen tişörttür.
büyük büyük ayıplar yapılmış adam.
telefonlar nerelere açılıyor, neler isteniyor ya da emrediliyor isyan noktasında açıklamıştır. ama onu da kendi tatlılığından ödün vermeden yapmıştır.
telefonlar nerelere açılıyor, neler isteniyor ya da emrediliyor isyan noktasında açıklamıştır. ama onu da kendi tatlılığından ödün vermeden yapmıştır.
(bkz: sabri bey ne yapıyorsunuz)
akit gazetesinin internet sayfasında 10 kasım 2014 saat 9:05'te attığı manşet.
artık terbiyesizliğin, hayasızlığın son noktasına "bakınız" çakabiliriz bu başlığı.
geçen yıl da buna benzer bir haberle gündeme gelmişlerdi. hiçbir yandaşına ve sevdiği yazara dahi toz kondurmayan yönetimin bu gazeteye bu derece müsamaha göstermesini anlamıyorum. aslında anlıyorum da sindiremiyorum.
ben şimdi sizlere daralmış ve kendini kaybetmiş bir kemalist mantığıyla savunma yapmıyorum ki bu başlık altında muhtemelen yeterince okuruz bunları... benim takıldığım nokta gerçekten sadece şu; her ne olursa olsun, doğrusuyla yanlışıyla, bir ülkenin kurucusunun, dünyanın kabul ettiği bir önderin kendi topraklarında bu derece nasıl hor görülüp, yok sayılmasına ve aşağılanmasına göz yumulur gerçekten anlamıyorum.
madem sormuş cevap vereyim...
sevmek zorunda değilsin, eleştirip hatalarını da söyleyebilirsin, haklı da bulabiliriz seni hatta ben de eklerim eksik söylediklerine ama çıkıp vefat ettiği günün yıl dönümünde hassasiyet gösterip anısına saygı duymak zorundasınız!
unutmayın; bugün kahramanı katil, katili kahraman olarak anlattığınız subjektif tarihiniz, bugünün kahramanı olarak gösterdiğiniz kendinizi ileride katil olarak yazabilir. kendi sisteminizde kendinizi boğabilirsiniz.
artık terbiyesizliğin, hayasızlığın son noktasına "bakınız" çakabiliriz bu başlığı.
geçen yıl da buna benzer bir haberle gündeme gelmişlerdi. hiçbir yandaşına ve sevdiği yazara dahi toz kondurmayan yönetimin bu gazeteye bu derece müsamaha göstermesini anlamıyorum. aslında anlıyorum da sindiremiyorum.
ben şimdi sizlere daralmış ve kendini kaybetmiş bir kemalist mantığıyla savunma yapmıyorum ki bu başlık altında muhtemelen yeterince okuruz bunları... benim takıldığım nokta gerçekten sadece şu; her ne olursa olsun, doğrusuyla yanlışıyla, bir ülkenin kurucusunun, dünyanın kabul ettiği bir önderin kendi topraklarında bu derece nasıl hor görülüp, yok sayılmasına ve aşağılanmasına göz yumulur gerçekten anlamıyorum.
madem sormuş cevap vereyim...
sevmek zorunda değilsin, eleştirip hatalarını da söyleyebilirsin, haklı da bulabiliriz seni hatta ben de eklerim eksik söylediklerine ama çıkıp vefat ettiği günün yıl dönümünde hassasiyet gösterip anısına saygı duymak zorundasınız!
unutmayın; bugün kahramanı katil, katili kahraman olarak anlattığınız subjektif tarihiniz, bugünün kahramanı olarak gösterdiğiniz kendinizi ileride katil olarak yazabilir. kendi sisteminizde kendinizi boğabilirsiniz.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?