fra. şarap.
ilk harfle bir "v" daha iç içe geçerse ingilizce galibiyet, sonuna bir "e" alırsa da şarap olur. bu haldeyken bir "e" iliştirilirse de asma oluyor, video uygulaması oluyor.
ing. bahçe.
şarkıcı adele'in saldırganca her şeye burnunu sokması durumunda şöhretini kıskanan bir arkadaşının üçüncü bir arkadaşına adele'den bahsederken kullandığı niteleme sıfatı. sürtükle paralel.
müziğin bigbang'ı. tanrı yaratma konusunda hindularla kıyasıya çekişen bir abidir ertegün. sadece blues'a katkıları için bile yad edilmelidir.
bu artık bir plaza kelimesi. reklâmcılıkta reklâm verenin ajanslar arasından birini seçmesine yarayan bir usul. fransızca concours'dan gelir ve yarışma demektir.
fırsat mahiyetindeki kaba tınılı, yoz kelime.
amerikalı country ikonu. fikir babında country şarkıcısı kalıbına oldukça lenduha gelir. yakın zamanda öldü diyecektim ki çift basamaklara dayanmış vefatı. sever, sayardım. çok sevdiğim şarkılarının yanında çok sevdiğim cover'ları da vardır. ölümünün öncesinde walk the line filmi için kendisini canlandıracak oyuncuyu seçmiş, ölmüş ve film vizyona girmiştir.
kısaca şahanedir abimiz.
kısaca şahanedir abimiz.
bir vericiden alıcı ya da alıcılara gönderilen veri.
ingilizce bir kelimedir signal. sinyaldir türkçesi.
hayatın herhangi bir dinamiğine ilişkin müşterek yön bulduğunu düşündüğü ya da bir veriden dolayı ilgisini çeken birisini daha etraflıca tanımak için sosyal medya üzerinden samimiyetin derecesini arttırmak. direkt mesaj yolunu tercih eden kişi, kendisine görünmez sicimlerle bağlı medya arkadaşlarının bulunduğu müşterek havuzdan genel yazışmak yerine özel bir kanalı tercih etmiştir.
müsabakanın döndüğü -canlı ya da ekrandan- koordinatların 100 metre uzağında olmak. sosyal bağları rekabetin şiddetine göre bir ilâ dört gün arasında askıya almak.
malt viski vardır, harman viski vardır. bunlar da irlanda, bourbon ve iskoç olarak kollara ayrılır. ben daha fazla tecrübeli olduğum malt scotch'lar üzerinden konuşacağım. damıtılmadan önce üzerine is sinecek şekilde ateşte kalırlar. bu yüzden scotch'un yanında aynı şekilde tütsülenmiş(füme) etleri tercih etmenin makbul olduğunu söylerler. daha hafif olmasından mütevellit kırmızı yerine beyaz eti teklif ederler. malt bir scotch'a buz koyan kırodur. türkiye'de allegro ile allegretto nüansını ayırabilen hakiki bir aristokrasi temeli olmadığı için "bunları bilmek zorunda mıyız loaa?" şeklinde hiddetlenir ve bir bacağınızı poponuzun altına alarak oturduğunuz kanepede elinizi diğer ayağınızın parmakları arasında gezdirirken neşat ertaş dinlersiniz.
bunun yanı sıra ben balık seven biri olmadığım için scotch'un yanında et de yemiyorum, çikolata da tercih etmiyorum. bir iki saat blues ağırlıklı bir playlistte döneceksem muhakkak viski içiyorum.
bunun yanı sıra ben balık seven biri olmadığım için scotch'un yanında et de yemiyorum, çikolata da tercih etmiyorum. bir iki saat blues ağırlıklı bir playlistte döneceksem muhakkak viski içiyorum.
efendim özal zamanı. haki renk sosyal yaşantıda ve kamuda kendisini vatandaşın iliklerine kadar hissettiriyor. glasnost ve perestroika yüzünden soğuk savaşın artık bir donduruculuğu kalmamış. bülent ersoy'a sahne yasağı var ama ülkede yabancı sigara yok. harman bora, sekso nurettin, kama tevfik ve ben ülkeye kaçak sigara sokmaya karar verdik. yunanistan üzerinden iki defa el değiştirerek teslim alacağız malı. teslimatçıyla anlaşmışız, ipsala'da bir hangarda kamyonu bekliyoruz. gerilimli ortamı yumuşatmak için sekso nurettin harman bora'ya "artık sana bundan sonra mal bora deriz, ehuye ehuye!" şeklinde takılınca biz kopuyoruz oracıkta. sonra bizi monte ediyorlar. aramızda tek beşiktaşlı bi kama var. ama ne beşiktaşlı, öyle böyle...
ne bilim ben amına koyayim! babam beşiktaşlıymış, annem futbolla rüştü'ye şükrü diyecek kadar ilgili. ben de beşiktaşlı olmuşum, herkes gibi.
ne bilim ben amına koyayim! babam beşiktaşlıymış, annem futbolla rüştü'ye şükrü diyecek kadar ilgili. ben de beşiktaşlı olmuşum, herkes gibi.
quentin tarantino'nun para hırsı yüzünden ikiye yararak sunduğu, bir gelinin intikamı merkezli film serisinin son ayağı. bence filmleri hiç bölmeyip ben-hur ve rüzgar gibi geçti'deki gibi dört saatlik tek film ile sunsaydı şaheserlik payesine mazhar olabilirdi.
geri dönülemez büyük bir hata yaparak arkanızı rüya sineması'na verdiğinizde hemen sol tarafınızda kalıyordu. her daim dolu olduğu ve ehi oku.. burada yemek de modaymış demediğim için hiç gitmediğim kült pastane.
yakın zamana kadar istiklâl caddesi'nde türünden vazgeçemeyen seçkin bir izleyici kitlesine aynı janrda filmler sunarak yıllarca hizmet etmiş güzide mekân. makûl bir fiyata blok halinde iki matine sunduğu film pazarlamasıyla bizlere kült bir deyiş bırakan rüya sineması, salona evcil hayvanlarıyla gelen beyefendileri geri çevirmemesiyle de diğer sinemalardan keskin bir salvoyla ayrılmaktaydı. kulağıma çalındığı kadarıyla bir ya da iki tane de kalbine yenik düşen izleyicisi olduğunu hatırlıyorum. neticede rüya sineması, elinde ultraviyole ışınıyla gezmeyen izleyiciler için üç saatlik samimi bir eğlence sunuyordu.
böyle bir ingiliz futbolcu vardı ortalamanın bir tık üzeri.
üç ya da daha fazla z yan yana gelince uyuma efekti olur. çift z efekti cılız kılar.
bir zaga klasiği olan zuzaylılar'ın kapanış lafızıydı bu.
http://www.youtube.com/watch?v=NUKr3XfzLcc
http://www.youtube.com/watch?v=NUKr3XfzLcc
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?