confessions

kel kör kirpi

6. nesil Yazar - uzman yazar - Yazar -

  1. toplam entry 53
  2. takipçi 0
  3. puan 4552

fotomaç gazetesi

kel kör kirpi
Pascal Nouma'dan twitter'da şöyle bir kapak yemiş gazete:

"Bayramda herhalde haber bulamadilar, adima bunu yapmislar.. Bu haberi yapan kardes, sen gerizekalimisin :) @fotomac"

http://www.fotomac.com.tr/besiktas/2015/07/19/nouma-kefil-oldu-onu-alin

taxi driver

kel kör kirpi
Taxi Driver tartışmasız sinematografik olarak bir başyapıttır. Aynı zamanda pek dillendirilmemekle beraber 70'ler Amerikası'nın sağcı // faşist bir propaganda aracıdır.

Kendi bakış açımla nedenini açıklamaya çalışacağım; yapacağım şey filmi çözümlemeden çok yönetmenin kurgusuna dair bir bakış açısı geliştirmek.

Hikayenin anlatılış tarzı, subliminal bombardıman, kahramanın içine yerleştirildiği yozlaşmış ortam ve çevresindekiler... Yönetmenin kurgusu izleyenin direk olarak Travis'le
özdeşleşim kurulmasını amaçlıyor.

Scorsese'nin en büyük başarısı da bu; insanlara böyle bir karakteri benimsetip, hikayeyi onun tarafından seyrettirmek.

Travis'in çevresindeki insanlardan hiçbiri muhafazakar değil; hatta liberal/demokrat eğilimli oldukları açıkça ortada. Daha da önemlisi hepsinin ahlaki değerleri zayıf; dürüst olmayan, boş konuşan, gereksiz insanlar. Kadroyu böyle kuruyor yönetmen...

Travis'se politikadan anlamayan biri, kendisini en iyi ifade ecek şey zaten: Vietnam savaşı sonrası post travmatik stres sendromu yaşayan klinik bir vaka olması. ırkçı ve saldırgan. Kendisine en yakın karakter, bir gece arabasına binen -Scorsese'nin kendi oynadığı- karısını bir zenciyle birlikte olduğu için öldürmek isteyen adam. (Yananlamsal olarak Travis'in İdi olduğunu söyleyebiliriz; arabada ona sürekli emirler veriyor ve sonunda şiddete yönlendiriyor.)

Özdeşleşim olayı dedim ya, örnek vermeye çalışayım...

Hiçbiriniz, (ırkçı değilseniz) kolay kolay şu profili olduğu gibi kabullenip; davranışlarını benimsemezsiniz:

Güneydoğu'da askerlik yapmış Karadeniz'li bir genç düşünün... Çalışmak için İstanbul'a gelmiş. Ağır psikolojik sorunları var. İşsizlik süreci, ardından yaptığı işin tatminsizliği, insanlarla iletişim kuramaması, depresyon; toplum içinde kendisine uygun bir rol bulamama ya da o rolü kabullenmeme, yalnızlık vesaire... Yavaş yavaş gerçeklikten kopuş ve alternatif birşeylerin peşinden gitme isteği.

Derken sonunda kendini gerçekleştirebilmek için önemli bişey yapması gerektiğini düşünmeye başlıyor ve kendi dünya görüşünden uzak, tanınmış birisini öldürmeye karar veriyor... Yabancı gelmemiştir sanırım.

Travis'in Türkçe meali üç aşağı beş yukarı böyle.

Bunun filminin yapılmış hali Taxi Driver.


______________________________________________________________________________________________

Filmi izlerken farketmediğimiz; bilinçaltımızı hedef alan ve yönetmenin kurgusunun temelini oluşturan ayrımcı yaklaşımın subliminal düzlemdeki onlarca örneğinden bir tanesi...


https://www.flickr.com/photos/126814540@N02/14710988107/in/photostream/lightbox/

1.sütun
Kamera New York sokaklarında dolaşırken... Siyahlar daha çok görüntüyü boğan alt açılı çekimlerde, beyazlarsa normal planlarda görünüyor.

2.sütun
Aniden kadraja saldırgan bir şekilde giren siyah adamı görüyoruz, kadınlardan birisinin boğazına sarılacak gibi kolunu ileri uzatıyor.

3.sütun
Siyah adam kolunu uzatır ama Beatsy beyazlar/ın içindedir, kimse ona dokunamaz...




______________________________________________________________________________________________


Buraya da karakterlerle ilgili aklıma gelen "olumsuzlukları" yazıyorum, filmi dikkatli incelerseniz daha fazlasını bulursunuz mutlaka..

İŞ ARKADAŞLARI*** kafede oturmuş laflıyorken, Wizard taksisine aldığı gey bir çiftten bahsediyor, şikayet ediyor ama tutumundan ve söylediklerinden onun bu durumu yadırgamadığını anlıyoruz, hatta içlerinden biri Kaliforniya'da geylerin birbirine nafaka verdiğini söylediğinde, Wizard'ın "bizden çok ilerdeler" demesi, diğerlerinin de onaylaması bu grubun muhafazakar olmaktan oldukça uzak olduğunun kanıtı.

WIZARD*** diğerlerine gerçek olmadığı belli olan hikayeler anlatıyor; yani yalancı biri. Travis'e akıl vermek için bi dolu saçma şey söylüyor; yaptığı konuşmadan, mantıklı düşünemeyen, kendini ifade etmekten uzak "cahil" biri olduğu anlaşılıyor. Söylediklerini beğenmeyen Travis'e "Ben Bertrand Russell değilim, herşeyi bilecek halim yok" diyor. Vietman savaşı karşıtı bir filozofa gönderme yapıyor...

BETSY ve TOM*** Palantine'ın seçim bürosunda görevli; kendi aralarında yaptıkları bir konuşmadan aslında idealist insanlar olmadıklarını görüyoruz; başkan adaylarını, reklamı yapılan bir ürün gibi pazarlamaya çalışıyorlar. Bu ikili büroda bolca geyik muhabbeti de yapıyor ve aralarında da laubai bir ilişki var. Yönetmen Tom'un beceriksiz biri olduğunu bize bir kaç kez gösteriyor; bir sahnede Tom'un bilmediği bir konu üzerine akıl yürütüp yanlış bir çıkarım yaptığını görüyoruz.

PALANTINE***a gelince, kendisiyle ilgili olumsuzlamayı kör göze parmak sokarak yapmıyor Scorsese. Aslında filmin bu denli etkili olmasını sağlayan en önemli şey Scorsese'nin hiçbir şeyi göstere göstere anlatmaması. Palantine'ın kendisiyle ilgili direk bilgi veren 2 şey var:

İlki Travis'in taksisindeki tutumu: "ben bu ülkeyle ilgili bildiklerimi limuzinler yerine bindiğim taksilerden öğrendim" gibi politikacı ağzıyla yaptığı konuşma ve Travis'in faşist önerileri karşısındaki sessizliği ve konuyu geçiştirmesi.
Diğeriyse Konuşmalarındaki vücut dili... güvenli ve etkin bir görüntüsü olmaması.

Kendisiyle ilgili en büyük olumsuzluk zaten seçim bürosu ve ekibi vasıtasıyla gösteriliyor. Gene bir miting öncesinde, Betsy ve Tom'un ilgilendiği çalışanların ne kadar beceriksiz olduklarını görüyoruz. Böyle bir ekibin kendisi için çalıştıkları adayları da haliyle ülkeyi yönetecek doğru kişi değildir.

Son olarak IRIS***e bakalım... Daha 15 yaşında, fahişelik yaptırılan ama içine düştüğü bu durumdan şikayeti yokmuş gibi görünen, aklı bir karış havada bir çocuk. Burçlara takmış, çok zeki olduğu söylenemez; Travis'in söylediği narkotikten olduğu yalana hemen inanacak kadar saf.

Travis'le konuşurken kendisini satan adamı savunuyor, onun iyi biri olduğunu aslında istediği zaman bırakıp gidebileceğini, özgür bir kadın olduğunu söylüyor. Vermont'ta bir komün olduğundan, Travis'le beraber oraya gidebileceklerinden bahsediyor.

Scorsese, Iris karakteriyle 68 kuşağını, çiçek çocuk olgusunu çok başarılı bir şekilde manipule ediyor. Özgürlükten, kadın hareketinden bahsetse bahsetse böyle tipler bahseder diyor Iris'i örnek göstererek...

enemy

kel kör kirpi
Jose Saramago'nun "the double" adlı romanından uyarlanmış kafkavari bir bulmacayı andıran Denis Villeneuve filmi.

Kafa açıcıdır. Normal bir izleyici ortalama üstü bir filmdeki detayların %70-80'ini kaçırıyor dersek bu filmi üstüste bi kaç kez seyretmek gerekiyor kesin. Ya da pes edip çözümlemelere sarılabilirsiniz...

http://blog.radikal.com.tr/sinema-film-kritikleri/enemy-aciklama-ve-analiz-61603
http://sinemahzen.com/enemy/
http://www.youtube.com/watch?v=v9AWkqRwd1I

mario gomez

kel kör kirpi
Alman Futbol Federasyonu'na baş kaldırarak, eşcinsel futbolcuların saklanmalarına gerek kalmadığını söylemiş ve eşcinsel futbolcuların haklarını savunmuştur.

“Bu tabunun artık yıkılması lazım. Özgürce cinsel tercihlerini yaşamaları gerekiyor. Özgürlüklerini yaşamak onların performanslarını arttıracaktır. Diğer mesleklerde olduğunu gibi profesyonel futbolcular da dilediklerini yaşamalı.”

greenpeace

kel kör kirpi
cudi yanarken hiçbir şey yapmayıp yangını seyretmeleri kendilerini hala çevreci bir örgüt zanneden naif kitleyi bile uyandırmaya yetecek dingillikte. ama bizim naifimiz naif, malımız adamakıllı mal olduğu için bunlar bi tweet atsalar gene çevreci olurlar.

taraf-der

kel kör kirpi
Taraftar Hakları Dayanışma Derneği

Pasolig uygulamasıyla ilgili gerçekleri ve mahkeme sürecini takip edebileceğiniz; katılıp destek verebileceğiniz adresleri şunlar:


https://twitter.com/tarafder2013
http://www.tarafder.org/
https://www.facebook.com/tarafder2013

futbolcunun muhalif tavrı olması

kel kör kirpi
malesef bu ülkede yakın zamanda çok olabilecek bişeymiş gibi gelmeyen durum. yetistirilen sporcu profilinin eğitim düzeyi ve siyasi eğilimleri ortada. anca arda turan gibi yurtdışında çok üst düzey bi yerlere gelip, kimseye tamah etmeyecek bir pozisyona ulaşabilirsen böyle bir özgürlük alanın olabilir. (ki o bile atletico'ya ilk gittiği dönem söyledikleri için yanlış anlaşıldım demek zorunda kalmıştı.)

benim hafızamda kalan barcelona'lı romario'nun bi çıkışı vardı: "Futbol malesef ülkemdeki açlık ve sefaletin üzerini örten bir battaniye gibi." top teptiği dönemde mi yoksa sonrasında politikaya atıldığında mı söylemişti orasını hatırlamıyorum.

muhalif olmak yıldız da olsan sıradan bir futbolcu da olsan zor. bu, para kazandığın ülkedeki sistemi karşına alman anlamına geliyor: halihazırda futbol oynuyorsan milli takıma seçilmemen, oynadığın kulüp tarafından mobbing uygulanması, medyadan baskı görmen, itibarsızlaştırılman vesaire.

doğrusu bu açıklama romario'ya olumsuz anlamda nasıl geri döndü bilmiyorum. benim merak ettiğim bu topraklardan bir futbolcunun çıkıp kendi ülkesinde futbol oynarken ciddili siyasi muhalefet yapıp yapamayacağı. bekliyorum; beklemekten çok ümit ediyorum. biri çıksa da kırsa şu ilizyonu diye.

mesela şu dönem türk bi futbolcu çıksa tsk'ya "neden o sivil minibüsü taradın?!" diye isyan etse.
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol