az önce sonuçlanan maçta miami heat'i td garden'da 91-72'lik sonuçla denize dökmüş takımdır. orkestra şefi rajon rondo'nun tripple double (16 s, 14 as, 11 rb) yaptığı maçta sakatlıkları nedeniyle ray allen ve mickael pietrus'un da forma giymediğini hatırlatmak gerekir. maçta bir ara 29 sayıya kadar çıkan fark, son çeyreğinin önemli bir kısmını boston benchi'nin oynaması nedeniyle 19 sayıya kadar düşmüştür.
daha önemlisi genç big three'nin forma giydiği heat'i 72 sayıda tutabilmektir ki bu da celtics'in savunmaya asıldığı takdirde deviremeyeceği takım olmadığının kanıtı olsa gerek. dikkat çekeceğimiz bir başka isimse günden güne kendisini belirgin bir şekilde göstermeye başlayan avery bradley... sevgili romalılar. çok iyi bir savunmacı olduğu otoritelerce kabul edilen bu civan mert işin hücum yönünde de sorumluluk almaya başlamıştır. (bu maçta 13 sayı kaydetti)
doc rivers, rondo-bradley ikilisini tam anlamıyla oturttuğu takdirde danny ainge'in rondo'yu takas etme fikrinden (evet ciddi ciddi bunu düşünüyor adam. sezon başı direkten döndük.) cayması kesindir. yoksa keltler ainge'in formasının yanına bizzat kendisini de asarlar, benden uyarması.[ybkz]swh[/ybkz]
brandon bass hamlesi ainge'in sezonda iki defa doğruyu göstermesinin bir ürünü olsa da takımın gerçek bir beş numara ihtiyacı gün gibi aşikâr. chris kaman beklentisi boşa çıktı, ancak bir şekilde o bölgenin takviye edilmesi gerekiyor.
neyse şimdilik bu galibiyetin tadını çıkaralım. yamulmuyorsam son sekiz maçta yedinci galibiyet. aferin çocuklar.
(b: samsunspor)'un (b: danny glover)'ı cehennem silahı 5 filminin setinden kaçırıp, adını (b: bahia dos santos viana) olarak değiştirmekle yetinmeyerek bir de defansta oynattığına şahit olduğumuz maçtır. ya da bana öyle geldi.
http://tinyurl.com/bnd6r7j
http://tinyurl.com/bnd6r7j
bugün itibariyle yaşama veda eden (b: yeşilçam)ın koca çınarlarından. allah rahmet eylesin.
güncellemeler yükleniyor. lütfen sayaçlarınızı kapatmayınız.
bitirici dış şutlarıyla vakti zamanında avrupa çapında nam salmış hırvat elit şutör, şimdilerin basketbol koçu. döneminin hemen her yugoslav menşeli oyuncusu gibi jugoplastika'da palazlanmış; toni kukoc'lu, dino radja'lı, zoran savic'li takımın önemli bileşenlerinden birisi olarak karşımıza çıkmıştır.
1993 yılında ispanya'ya geçerek o dönem "taugres" olarak bilinen saski baskonia takımın sürükleyicisi olmuştur. 1996 yılında bu takımla saporta kupasını kaldırmıştır ki yamulmuyorsam paok ile karşılaştıkları bu final maçı istanbul'da oynanmıştır.
koçluk kariyerine oyunculuğa başladığı kk split'te (oyunculuk yıllarındaki adı jugoplastika idi) merhaba diyen perasovic, daha sonra kendisini tüm avrupa'nın tanıdığı bir yıldız yapan tau ceramica'ya geçmiş; kısa süren estudiantes ve cibona maceralarından sonra 2010 yılında anadolu efes'in teknik patronluğuna getirilmiştir. oyunculuk yıllarının referansına dayanılarak kendisinden hayli umutlu olan çoğunluğun beklentisini karşılayabildiğini söylemek pek kolay değildir. bilhassa yabancı oyuncu transferindeki başarısızlıklar, özellikle oyun kurucu olarak transfer ettirdiği andrew wisniewski üzerindeki anlamsız ısrarı sert eleştirilere maruz kalmasına yol açmıştır. euroleauge maratonuna erken veda ediş, ligde edinilen dördüncülük sezon tamamlanmadan kendisi ile yolların ayrılmasına neden olmuştur. ispanya'da hatrı sayılır bir isim olduğundan iş bulmakta çok zorlanmayarak, sezon başında anlaştığı valencia bc'nin koçu sıfatıyla yaşamını idame ettirmektedir.
1993 yılında ispanya'ya geçerek o dönem "taugres" olarak bilinen saski baskonia takımın sürükleyicisi olmuştur. 1996 yılında bu takımla saporta kupasını kaldırmıştır ki yamulmuyorsam paok ile karşılaştıkları bu final maçı istanbul'da oynanmıştır.
koçluk kariyerine oyunculuğa başladığı kk split'te (oyunculuk yıllarındaki adı jugoplastika idi) merhaba diyen perasovic, daha sonra kendisini tüm avrupa'nın tanıdığı bir yıldız yapan tau ceramica'ya geçmiş; kısa süren estudiantes ve cibona maceralarından sonra 2010 yılında anadolu efes'in teknik patronluğuna getirilmiştir. oyunculuk yıllarının referansına dayanılarak kendisinden hayli umutlu olan çoğunluğun beklentisini karşılayabildiğini söylemek pek kolay değildir. bilhassa yabancı oyuncu transferindeki başarısızlıklar, özellikle oyun kurucu olarak transfer ettirdiği andrew wisniewski üzerindeki anlamsız ısrarı sert eleştirilere maruz kalmasına yol açmıştır. euroleauge maratonuna erken veda ediş, ligde edinilen dördüncülük sezon tamamlanmadan kendisi ile yolların ayrılmasına neden olmuştur. ispanya'da hatrı sayılır bir isim olduğundan iş bulmakta çok zorlanmayarak, sezon başında anlaştığı valencia bc'nin koçu sıfatıyla yaşamını idame ettirmektedir.
beni şöyle bir 25 sene kadar geriye götüren bakliyat.
efenim yetişkin/çocuk farketmez, yaşı müsait olanlar anımsayacaktır. 80'lerin ortalarından sonra (vurgula: trt )ekranlarında hemen her akşam yeşil mercimek tüketimini teşvik eden bir program yayınlanırdı. sonradan isminin (vurgula: ayşe baysal) olduğunu öğrendiğimiz gıda mühendisi/akademisyen, gür saçlı, kalın gözlüklü hanımefendi televizyondan boyuna üfürdü durdu. aşağıdaki tabloda da görüldüğü üzere kesik çizgilerden önceki kısım ayşe ablamızın tespitlerinden, kesik çizgilerden sonraki kısım ise benim büyüyüp eşşek kadar olduktan sonra bu tespitlere yüklediğim anlamlardan oluşmaktadır.
"bir tabak yeşil mercimek yarım kilo pirzola eder" ------ yoksul halkımız et alamıyor diye üzülmesin. yeşil mercimek icat oldu, sınıf çelişkisi ortadan kalktı.
"yeşil mercimek yemek cildi güzelleştirir"------ sevgili kadınlarımız siz de boş durmayın lütfen. kozmetik sektörü de eşek değil ya artık. tadından hoşlanmayanlar için yeşil mercimekli krem, losyon, şampuan ne varsa iteler.
"yeşil mercimek giremeyen eve doktor girer diyebiliriz" ------ sağlık sektörü bu sayede rahat nefes alır.
tabi bu yönlendirmede halkın dini/politik/ideolojik eğilimleri de doğru-yanlış kullanılmaktan çekinilmedi. bunu da çarpmanın toplama üzerindeki dağılma etkisi ile açıklayalım:
en sevdiği yemek yeşil mercimekti . (x kesiminin dini/politik/ideolojik kanaat önderi + y kesiminin dini/politik/ideolojik kanaat önderi + z kesiminin dini/politik/ideolojik kanaat önderi)
sonra sayın abim, programlar uzadıkça ayşe teyzemiz içinde yeşil mercimeğin olduğu fantastik tarifler vermeye başladı. mercimekli börek, mercimek kokteyli, mercimek salatası, mercimekli pilav derken (vurgula: mercimekli baklava) ile altın vuruşu yaptı. o da rahatladı biz de rahatladık. bu öneriye uyup baklava açan olmuştur mutlaka. bir -iki yıl sonra ortalıkta görünmedi ayşe baysal. çok sonra öğrendik ki sevgili romalılar, tüm bunlar 80'lerin ortalarında elde kalan ihraç fazlası yeşil mercimek stoklarının eritilmesi içindir. üstlendiği misyonu layıkıyla yerine getiren ayşe teyzemiz de müsade isteyerek beyaz cama veda etmiştir.
aslında arada sırada ortaya çıksa, mesela ailenin önemine dikkat çekmek için "yeşil mercimek pişmeyen hanelerde evlilik kurumunun çatırdadığına şahit oluyoruz" filan dese ne bileyim.
neyse laf aramızda pişerken içine şöyle bir avuç erişte attığınızda hakikaten güzel oluyor hınzır.
efenim yetişkin/çocuk farketmez, yaşı müsait olanlar anımsayacaktır. 80'lerin ortalarından sonra (vurgula: trt )ekranlarında hemen her akşam yeşil mercimek tüketimini teşvik eden bir program yayınlanırdı. sonradan isminin (vurgula: ayşe baysal) olduğunu öğrendiğimiz gıda mühendisi/akademisyen, gür saçlı, kalın gözlüklü hanımefendi televizyondan boyuna üfürdü durdu. aşağıdaki tabloda da görüldüğü üzere kesik çizgilerden önceki kısım ayşe ablamızın tespitlerinden, kesik çizgilerden sonraki kısım ise benim büyüyüp eşşek kadar olduktan sonra bu tespitlere yüklediğim anlamlardan oluşmaktadır.
"bir tabak yeşil mercimek yarım kilo pirzola eder" ------ yoksul halkımız et alamıyor diye üzülmesin. yeşil mercimek icat oldu, sınıf çelişkisi ortadan kalktı.
"yeşil mercimek yemek cildi güzelleştirir"------ sevgili kadınlarımız siz de boş durmayın lütfen. kozmetik sektörü de eşek değil ya artık. tadından hoşlanmayanlar için yeşil mercimekli krem, losyon, şampuan ne varsa iteler.
"yeşil mercimek giremeyen eve doktor girer diyebiliriz" ------ sağlık sektörü bu sayede rahat nefes alır.
tabi bu yönlendirmede halkın dini/politik/ideolojik eğilimleri de doğru-yanlış kullanılmaktan çekinilmedi. bunu da çarpmanın toplama üzerindeki dağılma etkisi ile açıklayalım:
en sevdiği yemek yeşil mercimekti . (x kesiminin dini/politik/ideolojik kanaat önderi + y kesiminin dini/politik/ideolojik kanaat önderi + z kesiminin dini/politik/ideolojik kanaat önderi)
sonra sayın abim, programlar uzadıkça ayşe teyzemiz içinde yeşil mercimeğin olduğu fantastik tarifler vermeye başladı. mercimekli börek, mercimek kokteyli, mercimek salatası, mercimekli pilav derken (vurgula: mercimekli baklava) ile altın vuruşu yaptı. o da rahatladı biz de rahatladık. bu öneriye uyup baklava açan olmuştur mutlaka. bir -iki yıl sonra ortalıkta görünmedi ayşe baysal. çok sonra öğrendik ki sevgili romalılar, tüm bunlar 80'lerin ortalarında elde kalan ihraç fazlası yeşil mercimek stoklarının eritilmesi içindir. üstlendiği misyonu layıkıyla yerine getiren ayşe teyzemiz de müsade isteyerek beyaz cama veda etmiştir.
aslında arada sırada ortaya çıksa, mesela ailenin önemine dikkat çekmek için "yeşil mercimek pişmeyen hanelerde evlilik kurumunun çatırdadığına şahit oluyoruz" filan dese ne bileyim.
neyse laf aramızda pişerken içine şöyle bir avuç erişte attığınızda hakikaten güzel oluyor hınzır.
yugoslavya basketbol akademisinin mezun ettiği en parlak talebelerden olan bir miktar hırçın, az biraz da kırık (vurgula: hırvat) pivot. 80'lerin sonunda bozidar maljkovic yönetimindeki efsane (vurgula: jugoplastika) takımının toni kukoc ile birlikte lokomotifliğini üstlenmiş; 1989 ve 1990 yılında avrupa şampiyonluğunu yaşamıştır. ayrıca 1989 yılında boston celtics tarafından ikinci turda seçilmiş olsa da, tıpkı diğer arkadaşları gibi[ybkz]swh[/ybkz] (vurgula: nba)'e gitmek için acele etmeyerek "yau dünyaya bir daha mı geleceğiz. vuralım pizzanın,spagettinin,lazanyanın gözüne" diyerek (vurgula: italya)'nın (vurgula: virtus roma ) takımına transfer olmuştur.
üç yıl bu takımda karbonhidrat depoladıktan sonra yediklerini eritmek üzere boston garden'ın yolunu tutan (vurgula: radja), 40 numaralı formasıyla parkelerde arz-ı endam etmiş, kötü savunmasına rağmen (vurgula: celtics)'in gerileme dönemine denk geldiği için o haliyle bile takımın en önemli oyuncusu olmuştur. dört sezonluk (vurgula: celtics) kariyerini noktalayınca illa ki yeşil illa ki yonca diyerek (vurgula: yunanistan)'a dümeni kırmış ve (vurgula: panathinaikos) ile sözleşme imzalamıştır. burada da iki adet lig şampiyonluğu kupası kaldırır. bir sezon ülkesinin (vurgula: zadar) takımında oynadıktan sonra, bu sefer (vurgula: yunanistan)'ın diğer önemli takımı olan (vurgula: olympiakos)'tan gelen teklifi değerlendirir. bir yıl sonra "aga açmadı burası beni" diyerek müsade ister ve sılaya geri dönerek önce (vurgula: cibona), sonra basketbola başladığı yer olan (vurgula: kk split)'te (jugoplastika'nın günümüzdeki ismi) forma giyerek aktif basketbol yaşamını noktalar.
her ne kadar ülkemizde pek çok basketbol yazarı ismini "dino radya" olarak okusa da, asıl okunuşu "dino raca"dır sevgili romalılar. "radya" diye okuyanın saçını çekin, kaleminin ucunu kırın hatta örtmene şikayet edin.
ha bir de hep düşünür dururum;(vurgula: lakers ) vlade divac'ı, (vurgula: blazers) drazen petrovic'i draft ederken bizim (vurgula: celtics) niye bu çatlağı seçti diye. galiba şu sebepten;
http://tinyurl.com/bvatv5l
üç yıl bu takımda karbonhidrat depoladıktan sonra yediklerini eritmek üzere boston garden'ın yolunu tutan (vurgula: radja), 40 numaralı formasıyla parkelerde arz-ı endam etmiş, kötü savunmasına rağmen (vurgula: celtics)'in gerileme dönemine denk geldiği için o haliyle bile takımın en önemli oyuncusu olmuştur. dört sezonluk (vurgula: celtics) kariyerini noktalayınca illa ki yeşil illa ki yonca diyerek (vurgula: yunanistan)'a dümeni kırmış ve (vurgula: panathinaikos) ile sözleşme imzalamıştır. burada da iki adet lig şampiyonluğu kupası kaldırır. bir sezon ülkesinin (vurgula: zadar) takımında oynadıktan sonra, bu sefer (vurgula: yunanistan)'ın diğer önemli takımı olan (vurgula: olympiakos)'tan gelen teklifi değerlendirir. bir yıl sonra "aga açmadı burası beni" diyerek müsade ister ve sılaya geri dönerek önce (vurgula: cibona), sonra basketbola başladığı yer olan (vurgula: kk split)'te (jugoplastika'nın günümüzdeki ismi) forma giyerek aktif basketbol yaşamını noktalar.
her ne kadar ülkemizde pek çok basketbol yazarı ismini "dino radya" olarak okusa da, asıl okunuşu "dino raca"dır sevgili romalılar. "radya" diye okuyanın saçını çekin, kaleminin ucunu kırın hatta örtmene şikayet edin.
ha bir de hep düşünür dururum;(vurgula: lakers ) vlade divac'ı, (vurgula: blazers) drazen petrovic'i draft ederken bizim (vurgula: celtics) niye bu çatlağı seçti diye. galiba şu sebepten;
http://tinyurl.com/bvatv5l
yugoslav ekolünde miyagi san olarak tanımlayabileceğimiz 1952 doğumlu efsane sırp koç. o meşhur dino radja'lı, toni kukoc'lu, velimir perasovic'li, zan tabak'lı, zoran savic'li muhteşem jugoplastika split takımının yaratıcısı. ki bu takımla 1989 ve 1990 yılında avrupa şampiyonluğunu kazanmıştır. bununla da yetinmemiş 1993 yılında dönemin önemli fransız takımlarından csp limoges ile 1996'da ise yunanistan devi panathinaikos ile aynı kupayı kaldırmıştır. 2005 yılında real madrid'i ispanya şampiyonluğuna taşımıştır. şimdilerde slovenya milli takımının koçluğunu yürütmektedir.
yugoslav basketbol ekolünün beşi bir yerdesinden[ybkz]bozidar maljkovic[/ybkz][ybkz]dusan ivkovic[/ybkz][ybkz]svetislav pesic[/ybkz][ybkz]bogdan tanjevic[/ybkz] belki de en hırçın olanı şeklinde tanımlayabileceğimiz 1960 doğumlu büyük sırp koç. partizan, joventut badalona, real madrid, benetton treviso ve şu anda çalıştırmakta olduğu panathinaikos takımı ile hem ulusal hem uluslararası arenada kaldırılmadık kupa bırakmamıştır.
69-78'lik panathinaikos galibiyetiyle sonuçlanarak serinin beşinci maça uzamasını sağlayan müsabakadır. aynı zamanda bu maçta zeljko obradovic, david blatt'a "güzel kardeşim sen kısa pantalonunla ortaokulda konuşanları tahtaya yazarken, ben (b: partizan) ile bu turnuvanın şampiyonluk kupasını kaldırıyordum" mesajını kibarca iletmiştir. herşey bir yana bu serinin uzaması basketbolseverlerin en doğal hakkıydı ve öyle oldu. son maç herşeye gebe. iki takım arasında muazzam farklar yok. ancak bu sefer (b: maccabi)'yi (b: atina)'da bekleyen ortam bir önceki karşılaşmadan çok daha zor olacak. (bkz: gate 13)
bir yaşına daha girmiştir. tebrik edilir.
çok içli, çok duygulu, çok anlamlı şarkıların kraliçesi, kontesi, düşesi, prensesi.
gerçi 12 eylül sonrası kenan evren'in cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte (b: çankaya köşkü)'nde verdiği davetlere eksiksiz icabet ettikten sonra, 90'lı yıllara doğru erdal eren için şarkılar söyleyerek göz yaşları dökmüştü. ama olsun.
- üç puanlı sistemde her an her şey değişebilir değil mi ömer abi?
- aaa.. tabi..
sonra yetmez ama evet diyerek devam etti. rüzgar etnisiteden esiyorsa oraya meyleder. liberalizm'den esiyorsa oraya. hem turgut özal'ı, hem süleyman demirel'i, hem erdal inönü'yü, hem mesut yılmaz'ı sevebilecek kocaman bir yüreğe sahiptir. iktidar ayırt etmemesi ile bilinir. görüş gözetmez. ama bak şarkıları çok içlidir haaa öyle değil mi güntekin?
4+4+4 için henüz sesi çıkmadı galiba. ortamı kokluyor olsa gerek. ölümler filan yaşanırsa şayet, yapıştır besteyi, gir duyarlılık moduna. hayde breee.
ha çok duygusal şarkıları olduğunu söylemiş miydim?
gerçi 12 eylül sonrası kenan evren'in cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte (b: çankaya köşkü)'nde verdiği davetlere eksiksiz icabet ettikten sonra, 90'lı yıllara doğru erdal eren için şarkılar söyleyerek göz yaşları dökmüştü. ama olsun.
- üç puanlı sistemde her an her şey değişebilir değil mi ömer abi?
- aaa.. tabi..
sonra yetmez ama evet diyerek devam etti. rüzgar etnisiteden esiyorsa oraya meyleder. liberalizm'den esiyorsa oraya. hem turgut özal'ı, hem süleyman demirel'i, hem erdal inönü'yü, hem mesut yılmaz'ı sevebilecek kocaman bir yüreğe sahiptir. iktidar ayırt etmemesi ile bilinir. görüş gözetmez. ama bak şarkıları çok içlidir haaa öyle değil mi güntekin?
4+4+4 için henüz sesi çıkmadı galiba. ortamı kokluyor olsa gerek. ölümler filan yaşanırsa şayet, yapıştır besteyi, gir duyarlılık moduna. hayde breee.
ha çok duygusal şarkıları olduğunu söylemiş miydim?
elma ile armutların bayağı bir karıştığı beyanattır. öncelikle (b: thatcher) hükümeti kendisine bu cezaların verilmesini bizzatihi kendisi istemiştir. "bu süre zarfında ben bu holiganizmi bu ülke futbolundan sökeceğim ve avrupa kupalarına öyle geleceğim" duruşu sergilemiştir. ve çok sert yaptırımlar uygulayarak bunu başarmıştır. zaten ömrü hayatında insanlığa tek faydası da bu olmuştur (b: demir leydi)'nin. (b: türkiye) özelinde tff'den veya hükümetten bu yönde bir talep geldiğine henüz rastlamadım. biz "verirlerse versinler yani. ne olacak? beş yıl takılırız aramızda." tavrı sergiliyoruz. ikisi çok farklı şeyler. bunun dışında 1985 heysel faciası'na kadar ingiliz takımlarının avrupa'da kazandıkları başarılar ile 1990 sonrası kazandıkları başarıların bir karşılaştırılması yapılsa iyi olur.
bir de (b: türkiye)'deki kulüp takımlarının olası bir beş yıl yasaktan sonra avrupa kupalarına katıldıklarında kaç puandan başlayacakları ve hangi torbadan kuraya girecekleri hakkında mesela sayın federasyon başkanının bir malumatı var mıdır?
ha bak fenerbahçe, (b: asya şampiyonlar ligi)'ne katılacaksa başka. bir gün şampiyonlar ligi kupasıyla (b: sabiha gökçen havaalanı)'na ineceklerdi ya. onun teorik hazırlığı da olabilir.
bir de (b: türkiye)'deki kulüp takımlarının olası bir beş yıl yasaktan sonra avrupa kupalarına katıldıklarında kaç puandan başlayacakları ve hangi torbadan kuraya girecekleri hakkında mesela sayın federasyon başkanının bir malumatı var mıdır?
ha bak fenerbahçe, (b: asya şampiyonlar ligi)'ne katılacaksa başka. bir gün şampiyonlar ligi kupasıyla (b: sabiha gökçen havaalanı)'na ineceklerdi ya. onun teorik hazırlığı da olabilir.
ilk olarak 1980'li yılların ortalarından itibaren her perşembe akşamı trt ekranlarında izlediğimiz efsane futbol programı. bu da unutulmaz jenerik müziği:
http://tinyurl.com/c9so9bd
http://tinyurl.com/c9so9bd
seyircisiz oynadığı maçta atmış olduğu gol sevincini stad dışındaki taraftarlarıyla yaşaması üzerine "bak hele yine farkınızı ortaya koydunuz" diye seslendiğim takım. ayrıca hepsine birer tane bici ısmarlıyorum.
http://tinyurl.com/cq58n6q
http://tinyurl.com/cq58n6q
gel de gülme dediğim kalecidir.
http://tinyurl.com/bpfeugr
http://tinyurl.com/bpfeugr
1981-1994 yılları arasında liverpool fc takımının kalesini korudu mu korur gibi mi yaptı bir türlü karar veremediğim zimbabwe asıllı kaleci. tipi enteresan, duruşu komik. ya da yaşım gereği pek aklım ermediğinden bana öyle geliyordu bilemedim. şimdi bakıyorsun aynı takımda john barnes, ian rush, steve mcmanaman, dean saunders - son ikisinin henüz çaylak dönemleri- gibi adamlar var da kaleye de ford otosan servisinden cengiz usta'yı koymuşlar gibi. sonradan bir takım şike rezaletlerine bulaştığı ortaya çıksa da, öyle ya da böyle kendisi liverpool fc efsanelerinden birisi olarak ingiliz futbol tarihindeki yerini aldı. şimdi bana birisi kendisinin, vatandaşı norman mapeza ile birlikte anfield road'un altında adapazarı ıslama köfte sattıklarını söylese zerre şüphe etmem.
gelelim benim bu başlığı açma sebebime. 80'lerin ortası, sokak arasında top oynuyoruz böyle. çocuklardan birisinin saçı hafif dökük. o günde kaleye geçmiş bu arkadaş. "bundan sonra senin adın grobbelaar olsun" dedim. bizimki kıyametleri koparıyor, "vay sen bana nasıl grobbelaar dersin" diye. öyle böyle değil, bildiğin zarıl zarıl ağlıyor çocuk her grobbelaar dediğimde. kim olduğunu da bilmiyor. "oğlum bak kötü birşey değil, koskoca liverpool'un kalecisi." filan diyorum hiç oralı değil. ben de inadına okulda, sokakta, pazarda nerede görsem. "grobbelaar ne haber?" diyorum. çıldırıyor çocuk: "bana grommelaar" deme. yanlış telaffuz ediyor her seferinde. ben daha çok ifrit oluyorum.
neyse sayın abim. sen bu çocuk bizim evin kapısını çal beni bir gün valide hanıma şikayet et. diyaloga bakınız. sembolleri verelim önce.
i: mahalle arkadaşım ismail (yani grobbelaar)
vh: valide hanım
gb: ben
i: teyze, gidiyorum bu bana "grommelaar" diyor.
vh:(ne olduğunu anlamaya çalışan afallamış bir surat ifadesi ile) nasıl yani?
i: bilmiyorum kaç kez söyledim beni öyle çağırma diye ama yine de grommelaar diyor bana.
gb: grommelaar değil grobbelaar.
i: neyse ne ya. grommelaar deme bana.
vh: deme sen de oğlum.
gb: anne kötü birşey demiyorum ki. liverpool'un kalecisi.
vh: (ismail'e dönerek) bak kötü birşey demiyormuş. onore etmiş seni.
i: olsun, demesin yine de. istemiyorum.
vh: oğlum deme sen de. bak istemiyormuş arkadaşın. güzel güzel oynayın.
gb: tamam anne.
geldik kaç yaşına. düşünüyorum da şöyle o yıllara dönüp. ismail sen ne uyuz bir adammışsın ya. şimdi saçların iyice dökülmüştür senin. bıyık da bıraktıysan tamam işte. sen bana göre türkiye'nin bruce grobbelaar yüzüsün. ve üzgünüm benim için hep öyle kalacaksın.
son olarak o kadar adını telaffuz ettik. bruce grobbelaar [ybkz]swh[/ybkz], şöyle birisidir efendim.
http://tinyurl.com/776edah
gelelim benim bu başlığı açma sebebime. 80'lerin ortası, sokak arasında top oynuyoruz böyle. çocuklardan birisinin saçı hafif dökük. o günde kaleye geçmiş bu arkadaş. "bundan sonra senin adın grobbelaar olsun" dedim. bizimki kıyametleri koparıyor, "vay sen bana nasıl grobbelaar dersin" diye. öyle böyle değil, bildiğin zarıl zarıl ağlıyor çocuk her grobbelaar dediğimde. kim olduğunu da bilmiyor. "oğlum bak kötü birşey değil, koskoca liverpool'un kalecisi." filan diyorum hiç oralı değil. ben de inadına okulda, sokakta, pazarda nerede görsem. "grobbelaar ne haber?" diyorum. çıldırıyor çocuk: "bana grommelaar" deme. yanlış telaffuz ediyor her seferinde. ben daha çok ifrit oluyorum.
neyse sayın abim. sen bu çocuk bizim evin kapısını çal beni bir gün valide hanıma şikayet et. diyaloga bakınız. sembolleri verelim önce.
i: mahalle arkadaşım ismail (yani grobbelaar)
vh: valide hanım
gb: ben
i: teyze, gidiyorum bu bana "grommelaar" diyor.
vh:(ne olduğunu anlamaya çalışan afallamış bir surat ifadesi ile) nasıl yani?
i: bilmiyorum kaç kez söyledim beni öyle çağırma diye ama yine de grommelaar diyor bana.
gb: grommelaar değil grobbelaar.
i: neyse ne ya. grommelaar deme bana.
vh: deme sen de oğlum.
gb: anne kötü birşey demiyorum ki. liverpool'un kalecisi.
vh: (ismail'e dönerek) bak kötü birşey demiyormuş. onore etmiş seni.
i: olsun, demesin yine de. istemiyorum.
vh: oğlum deme sen de. bak istemiyormuş arkadaşın. güzel güzel oynayın.
gb: tamam anne.
geldik kaç yaşına. düşünüyorum da şöyle o yıllara dönüp. ismail sen ne uyuz bir adammışsın ya. şimdi saçların iyice dökülmüştür senin. bıyık da bıraktıysan tamam işte. sen bana göre türkiye'nin bruce grobbelaar yüzüsün. ve üzgünüm benim için hep öyle kalacaksın.
son olarak o kadar adını telaffuz ettik. bruce grobbelaar [ybkz]swh[/ybkz], şöyle birisidir efendim.
http://tinyurl.com/776edah
beşiktaş'a bursaspor'dan transfer edilmiştir. kendisinden önce bursapor'dan beşiktaş'a transfer edilen bir başka efsane için: (bkz: vedat okyar)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?