confessions

gidiyorum bu

3. nesil Moderatör - - Moderatör -

  1. toplam entry 34150
  2. takipçi 3
  3. puan 665737

salih uçan

gidiyorum bu
bucaspor'un 18 yaşındaki müthiş orta saha oyuncusu. çift yönlü dediğimiz cinsten. iyi bir hocanın eline düşerse bu başlık sayfalarca dolar a dostlar. özetle iyi iş başarılmış. tebrikler.

edit: elbette u 19 milli takımının da değişilmezlerinden. şimdi lütfen bu çocukları nakış gibi işleyecek bir hoca.

slaven bilic

gidiyorum bu
(vurgula: lokomotiv moskova) ile yüklü bir kontrat imzalayarak şahsıma rusya'da devlet demir yollarının bu sene bilançosunda ciddi oranda kâr açıkladığını düşündürten hırvat teknik adam.

bir taraftar, desteklediği takımın başına geçen teknik direktörün ne gibi vasıflara sahip olmasını ister. heyecanlı? hırslı? genç? eğitimli? lider? otoriter? tecrübeli? çalışkan?. soru bankasının sermayesini daha da arrtırmak mümkün. homojen bir futbol anlayışına sahip taraftar profili söz konusu olmadığından bu tip bir sualin tek bir cevabı olması da mümkün değil. bana göre bundan daha önemli olan soru, sportif ve mali açıdan mevcut durumuyla beşiktaş'ın ihtiyacı olan teknik adam tipi ne olmalıdır? (vurgula: slaven bilic ) ismi bu ihtiyacı hangi oranda karşılamaktadır?

slaven bilic'in beşiktaş'ın başına geçmesini hararetle savunurken ne tip argümanlar ileri sürüyoruz. genç, heyecanlı, hırslı, hukuk eğitimi almış, müzikten çok iyi anlıyor. peki sonra?. sonrası aslında muğlak. 2001 yılında yetişiği takım olan (vurgula: hajduk split ) bünyesinde çok da uzun olmayan bir kulüp hocalığı geçmişi ve hemen sonrasında hırvatistan milli takımı serüveni. 1990'lı yıllarda kendisinin de içinde bulunduğu (vurgula: zvonimir boban), (vurgula: alen boksic), (vurgula: davor suker), robert prosinecki, (vurgula: robert jarni) gibi isimlerden oluşan altın jenerasyonun bir benzerini teknik direktörlüğü döneminde yeniden yakaladığını söylemek yanlış olmaz. ancak açık konuşmak gerekirse önemli oyunculardan kurulu hırvatistan milli takımının başında çok da muazzam başarılar elde ettiğini söylemek güç. euro 2008'de yarı finalinde oturmuş bir oyun şablonu olmayan tamamen kaos futboluna ve aşırı motivasyona dayalı fatih terim yönetimindeki milli takımımıza kaybetmesi; bizim için her ne kadar büyük bir sevinç vesilesi teşkil etse de, bilic ve hırvat futbolu açısından ağır bir eleştirinin ana fikridir. yine onun yönetimindeki hırvatistan milli takımı'nın 2012 avrupa şampiyonası eleme grubunu kadro açısından belki de avrupa'nın en vasat takımı olarak gösterebileceğimiz yunanistan'ın arkasında ikinci olarak bitirmesi dikkate alınması gereken bir başka husus olup, hırvat basını tarafından hedef tahtasına konulması çok da uzak bir geçmişe karşılık gelmez. hatta açık konuşmak gerekirse türkiye hırvatistan baraj maçı öncesi elenen takımın hocasının çalıştırdığı takımın başındaki son maçı olacağı ayan beyan bellidir. piyango guss hiddink'e vurmuştur.

bir başka kafamı meşgul eden konu ise bilic'in futbol anlayışının ne olduğu ile ilgili. sadece arada sırada televizyon yayını olduğunda takip ettiğimiz bir hırvatistan var. maçın önemine göre mentalite ve saha dizilişi değişikilik arz edeceğinden kesin bir hüküm sahibi olmak mümkün değil. futbolu yakından takip eden arkadaşlarla konuşma esnasında soruyorum: "slaven bilic'in futbol anlayışı nedir?". el cevap: "hücum futbolunu benimser." "yani?". işte yanisi yok. eldeki tek veri "hücum futbolunu benimser" gibi oldukça genel geçer bir yargı. samimi olarak merak ediyorum, eğer bu konu hakkında detaylı bir bilgiye sahip olan arkadaşım varsa lütfen yazsın. okumak istiyorum. çünkü bilmiyorum. gerçekten bilmiyorum. duyduğum, okduğum şeyler hep aynı. genç, hırslı, heyecanlı, agresif, motivasyon ustası. aslında iyi eğitim almış hırvat tarzı bir fatih terim'den mi bahsediyoruz?

beşiktaş açısından duruma bakalım. hiç tanımadığı bir ülkede mali anlamda küçülmeye gidileceği belli olan, sadece psikolojik açıdan değil, teknik taktik bilgisi açısından da son derece çökük durumda olan bir beşiktaş kadrosunu yeniden ayağa kaldıracak, ona belli bir oyun karakteri, bir futbol felsefesi aşılayacak ideal teknik adam slaven bilic midir? bir çırpıda evet demek benim açımdan oldukça zor. özellikle maddi açıdan son derece gerilimli ve stresli bir sürece girecek olan beşiktaş'ın karşılaşabilmesi muhtemel yapısal sorunlar karşısında karşımızda nasıl bir bilic bulacağız? bunlar benim zihinimi uzunca bir süre meşgul etti açıkçası.

bana göre bu tip süreçte -şayet bir yabancı teknik adam düşünülürse, hoş henüz tayfur havutçu'nun ayrılıp ayrılmayacağını bile bilemiyoruz- tecrübeli, mental açıdan çökmüş bir takımı diplerden alıp - lig sıralamasını kastetmiyorum- akıllı bir planlama ve stratejiyle aşama aşama tepeye taşıyabilecek bir açıdan öğretmen nitelikli bir teknik direktörle anlaşılması beşiktaş'ın menfaatine olacaktır. daha açığı bana göre beşiktaş'ın (vurgula: bobby robson), (vurgula: jupp derwall), (vurgula: udo lattek) tarzı bir futbol (vurgula: hocasına) ihtiyacı var.

slaven bilic şu aşamada kaçan balık mıdır? belki. büyük mü olacaktır. bunu bilemeyiz. ancak önümüzdeki sene rusya ligine daha bir alıcı gözle bakacağımız da başka bir gerçek.

meramım budur. saygılar sunarım.

jorge valdano

gidiyorum bu
real madrid efsanesi arjantinli futbol adamı. sportif direktörlüğü boyunca (b: los galacticos)'un bir arada yer almasının en büyük sebebidir kendisi. aynı zamanda raul gonzalez'i 17 yaşında sahaya sürerek dünya futboluna tanıtmıştır.(b: raul gonzalez ) de bunun farkında olacak ki ilk oğluna jorge ismini vermiştir. 2011 mayıs ayında jose mourinho ile yıldızının bir türlü barışmaması, sportif direktörlük görevine son verilmesine neden olmuştur. yaşı geçkin real madrid taraftarlarının boğazında yumruk gibi düğümlenmiştir bu olay.

(bkz: öksüz başlık sevmeyen birkaç iyi adam)

jose mourinho

gidiyorum bu
müthiş bir saygınlığı var şüphe yok. batılıların (vurgula: trash talk ) dediği işi de zamanında ve yerinde yapan bir adam. çalıştırdığı takıma çalıştırdığı süre içerisinde aşkla bağlı. o yüzden o gelene kadar real madrid, o geldikten sonra mourinho'nun real madrid'i diye başlıyor tüm cümleler. az buz değil. chelsea teknik direktörü iken cezalı olduğu bir şampiyonlar ligi maçında çamaşır sepeti içinde stamford bridge'e girip devre arası takımına taktik veren bir adamdan bahsediyoruz. ama ben yine biraz gıcıklık yapayım;

tam yılın spor adamı diyecektim ki, (bkz: dusan ivkovic). [ybkz]swh[/ybkz]

boston celtics

gidiyorum bu
atlanta hawks'ı 4-2 ile geride bıraktıktan sonra oynamaya başladığı 76'ers serisinin ilk maçında rakibini td garden'da 92-91 mağlup ederek 1-0 öne geçen takım. birileri kevin garnett'e gençlik iksiri içirmiş, keçi boynuzu kemirtmiş ya da kuvvet macunu yedirtmiş olmalı. fena. çok fena.

hocam canlı yayındayız

gidiyorum bu
genellikle önemli maçlardan sonra elde edilen galibiyetler sonrasında kazanan takımın teknik direktörünü/koçunu soyunma odasına doğru ilerlerken alıkoyan televizyon muhabiri repliği. açılımı "hocam çok stresli bir süreçten geçip maçı/şampiyonluğu/ uluslararası bir turnuvaya katılmayı kazanabilirsin. mutlaka bunu da bir an önce soyunma odasına gidip oyuncularına kutlamak istiyorsun. ama şu mikrofona üç - beş kelam etmeden seni şuradan şuraya salmam." şeklinde özetlenebilir.

birinci aşamada "hocam" diye seslenilir. hoca yorgundur başıyla şöyle bir selam verir ve "daha sonra" anlamına gelecek işaretler yapar. hemen arkasından acar muhabirlerimiz ikinci hamleyi gerçekleştirir. "hocam canlı yayındayız". kolundan tutup, kameranın alacağı şekilde adamı bir de yanlarına çekerler. haaa bak o zaman işler değişir. yani canlı yayında da konuşmayacaksan daha ne zaman konuşacaksın be adam. işi daha da garantiye almak için üçüncü replik gelir. "şu anda bütün türkiye ekran başında, sizin ağzınızdan çıkacak sözleri bekliyor." sanırsın adam memur maaş zamlarını açıklayacak.

aynı şeyi yabancı hocalara/koçlara ingilizce yapıyorlar, adamlar umursamadan soyunma odasının yolunu tutunca bunların suratındaki o "haydaaa" ifadesi yok mu. hayal-i cihan değer.

andrei kirilenko

gidiyorum bu
euroleague 2012 en değerli oyuncu ödülünü alan "ahtapot" lâkaplı rus basketbol yıldızı. nba ve milli takım kariyerini hakkında hemen herkes bir miktar bilgiye sahip zaten. gerçekten büyük oyuncu. şundan dolayı;

"bu ödülü on beş'e bölmeyi çok isterdim. çünkü takımımızda on beş tane oyuncu var. takım arkadaşlarım gerek antremanlarda gerekse maçlarda benim iyi bir oyuncu olmamı sağlayan kişiler. onlara çok teşekkür ediyorum."

13 mayıs 2012 panathinaikos barcelona regal euroleague final four üçüncülük maçı

gidiyorum bu
an itibariyle 69-74 barcelona regal'in kazanarak 2012 yılının avrupa üçüncüsü olduğu maçtır. bu tip müsabakalara "üçüncülük-dördüncülük maçı" diye bir tanım uydurmuşlar. yok öyle bir şey. kazananın üçüncü olacağı bir maç üçüncülük maçıdır. final maçına da "birincilik - ikincilik" maçı mı diyeceğiz o zaman? neyse türk spor basınına bu ufak çaplı serzenişten sonra maça geçecek olursak; efendim bu tip maçlar takdir edeceğiniz üzere çok yüksek konsantrasyonun olmadığı sadece iki takımın da çıkıp oynadığı maçlar oluyor genelde. aklı hâlâ iki gün önce avuçlarına kadar gelen finali bireysel hatalarla (b: cska moskova)'ya teslim ettikleri maçta olan zeljko obradovic'in öğrencileriyle, bariz favori çıktıkları yarı final maçında (b: olympiakos)'a elenen (b: barcelona regal ) bu akşam durumu biraz idare ettiler işte. daha çok morali bozuk olan takım kaybetti özetle.

final four müsabakaları öncesi zeljko obradovic yunan basınına "bu sezon panathinaikos ile son final four turnuvam olabilir." mealinden bir şeyler söylemiş. bizde ergin ataman var, düzenimiz dirliğimiz yerinde. anadolu efes yönetimindeki amcalar bu aralar bir atina'yı yoklasınlar bakalım.

ralf rangnick

gidiyorum bu
"profesör" lâkaplı 1958 doğumlu alman teknik adam. her ne kadar avrupa çapında başarısını schalke 04'ü çalıştırırken yakalasa da onu asıl efsaneleştiren özene bezene ortaya çıkardığı tsg hoffenheim isimli baş yapıtıdır demek sanırım yanlış olmaz. 1990'lı yılların başında alman futbolunun dolayısıyla her alman teknik adamın baş ucu dizilişi olan 3 5 2'nin aksine 4 4 2'yi benimsemiş ve bunda ısrarcı olmuştur. 2000'li yılların başında vfb stuttgart bünyesinde kendisini geliştirme imkânı bulurken, bunu takiben hannover 96 ve schalke 04 takımlarını çalıştırmıştır.

ama asıl macera 2005 yazında schalke'den ayrılmasıyla başlar. dietmar hopp'un başkanı olduğu ve o dönem almanya'nın alt liglerinde mücadele eden tsg hoffenheim'in başına geçer ve 3000 nüfuslu bu kasaba takımını iki sene içerisinde bundesliga'ya taşır. sap isimli yazılım firmasının desteğinde ancak parayı har vurup harman savurmadan yaptığı transferlerle çok geçmeden ortalığı kasıp kavurmaya başlar. kimler yoktur ki o takımda gol makinası vedad ibisevic, sol ayağını raket gibi kullanan ve on sekiz yuvarlağı üzerinden çok kaleciyi ağlatmasıyla bilinen sejad salihovic, orta sahadaki çalışkanlığı ile parmak ısırtan luiz gustavo ve niceleri. kendisinden habersiz olarak luiz gustavo'nun bayern münih'e satılması üzerine "ayıp ettiniz dedeler" diyerek düşünmeden basar istifayı. 2011 yılında yeniden schalke 04'ün başına geçen rangnick, o sezon hafızalardan silinmeyecek fc internazionale ile karşılaşılan şampiyonlar ligi çeyrek finalinde italyan ekibine toplam yedi gol atan takımın muzaffer komutanıdır. gülümsetecek bir anektod, guiseppe meazza'daki 2-5 schalke'nin galibiyetiyle sonuçlanan maçta kısa boylu tıknaz bir brezilyalı takımının iki golüne imza atarak turun kapısını açmıştır: (bkz: eduardo gonçalves de oliveira). 2011 yılının eylül ayında sağlık sorunlarını gerekçe göstererek mavi beyazlılardan ayrılır.

sadece usta bir taktisyen değil aynı zamanda gerçek bir eğitmendir ralf ragnick. kendisinin tedrisatından sadece futbolcular değil; şu an bundesligada çeşitli takımları çalıştıran hocalar da geçmiştir. ne güzel olurdu beşiktaş'ı çalıştırsa.

13 mayıs 2012 cska moskova olympiacos maçı

gidiyorum bu
bu akşam 21.00'de ntvspor'dan canlı yayınlanacak ve avrupa basketbolunun bu sene için en büyüğünün belli olacağı karşılaşma. kâğıt üzerinde kadro karşılaştırması yapılacak olursa maçın favorisi şüphesiz cska moskova. ama oyunun sahada oynandığını basketbol bize defalarca gösterdi. en yakın örneğine de olympiakos'un barcelona regal ile oynadığı yarı final maçında yakından şahit olduk. tabii ki cska'nın hemen her mevkisinde sıra dışı ve büyük oyuncular var ancak panathinaikos maçının özellikle ilk çeyreğinde anlaşıldı ki şampiyonluk baskısının yarattığı stresi kaldırmakta güçlük çekiyorlar. maça çok tutuk başladılar ve itiraf etmek gerekirse kendi takım performanslarından ziyade panathinaikos'lu oyuncuların yanlış tercihleri ve bireysel hataları sonucu güçlükle finale kaldılar.

olympiakos bence maça rus ekibine oranla çok daha rahat çıkacaktır. kimsenin buralara kadar geleceğine ihtimal vermediği ivkovic'in talebeleri, yarı finalde barcelona'yı elediklerinden itibaren tüm otoritelerce bir noktada şampiyon olarak kabul edildi. fakat dusan ivkovic bununla yetinecek mizaca sahip bir basketbol adamı değil. zira kendisi de biliyor ki elindeki kadro ile final four finali oynamaktan daha büyük bir mucize varsa o da aynı kadro ile oyuncu bazında senin çok önünde ve herkesin favorisi olan cska moskova'yı yenerek şampiyon olmaktır.

nihayetinde bana göre cska moskova iyi konsantre olarak soğuk kanlı bir şekilde oyununu sergilerse maç hiçbir çekişmeye sahne olmadan sonuçlanabilir. ancak rus takımı yarı finaldeki tutukluğunu bu maça da yansıtırsa külâhlar değişilir. panathinaikos karşısındaki kadar şanslı olamayabilirler. hatırlatalım dusan ivkovic 80'lerin sonlarında yugoslavya milli takımı'nın koçluğunu yaparken zeljko obradovic o takımda oyuncuydu.[ybkz]swh[/ybkz]

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol