gidiyorum bu

bugünkü taraf gazetesi'nde uzunca bir mektubu yayınlanmış piyano virtüözü.

---------------alıntı---------------

1- Sana mektup

Uzlaşabiliriz...

Evet, hatalı bir laf ettim sana, evet öfkeliyim sana, çünkü sen beni hiçbir zaman anlamaya çalışmadın, çünkü sen beni hep “öteki” olarak gördün, “Batı uşağı” dedin, “Elitist” dedin, “Kâfir” dedin, “Batı kültürünün taklidi” dedin, “Bizden değil” dedin ya da hep kaçtın, hep sıyrıldın, yüzleşmedin. Umurunda olmadı ne Nasreddin Hoca’nın danslarını bestelemem, ne Kara Toprağı, Veysel’i, Dede Efendi’yi, istanbul Senfonisi’ni, Nâzım Oratoryosu’nu, rakı masasındaki Alevi Dedeleri, Saray’daki Harem kadınını, Odam Kireçtir’i, Altıok’u, Turgut Uyar’ı Yunus Emre’yi, Mezopotamya’yı, Hezarfen’i bestelemem.

Piyanoda, “dünya birinciliği” almam, dünyanın her yerinde bir Türk olarak verdiğim konserlerim, Anadolu turnelerim, sana hep elimi uzatmak istemem, hiçbirisi umurunda olmadı. Sen hep manipülasyonlar içindeki medyanı dinledin, bir kere bile gerçeği görmedin.

Vatan haini değilsin elbette. Ama ben vatan hainiysem ve halkı kin ve düşmanlığa teşvik suçundan yargılanıyorsam ve hiçbir suçum yoksa tamamen yanlış ve güdümlü ve de manipüle edilmiş yalanların içinde, sen de bu yalanla kandırıldıysan, bu işin aslını bilmiyorsan ve hapis yatmamı istemekteysen, evet sen de hainsin... Vatanın haini olman gerekmiyor, insani duygulara ihanet etmen yeterli.

Bak; kendi kültürümüzü, Itrî’yi, Veysel’i, Dede Efendi’yi Erkin’i ve tüm evrenselliği savunup, iğrenç ticari müzikleri hâlâ sana zararlı bulduğumu tüm samimiyetimle tekrarlıyorsam ve sen yine de kaldığın yerde sayıklıyorsan: ilerlemek, keşfetmek, öğrenmek, ölüm kültüründen ayrılmak istemiyorsan, e o zaman, Nâzım Hikmet haklıymış... “Suçun tamamı değilse de çoğu sende” derken...

Türkiye’nin ekonomisi iki kat büyümüş olabilir, 10 kat daha da büyüyebilir, dünyanın en zengin ülkesi de olabilirsin. Ama şunu unutma ki senin, sana ait gerçek bir kültürün olmazsa, gerçek sanatın, sanatçıların olmazsa sen asla büyük bir memleket yaratamazsın... Gülünç ve vahim bir halde postmodern yalakalıklara sanat der durursun... Ve bunu kimse yutmaz... Uzlaşabiliriz... Uzlaşabiliriz ama sen de artık bir adım at ki uzlaşalım. Bin tane köşe yazarı, 10 bin tane “anti- Fazıl Say” köşe yazısı yazsa ne olacak? Mezopotamya Senfonisi değersiz bir eser mi olacak? Ne olacak? Lütfen bir adım at, uzlaşabil benimle... Ben sana elimi hep uzattım. Hiçbir zaman görmedin... Görmek istemedin...

Her gün filanca bakanından filanca belediye başkanına, filanca köşe yazısından filanca televizyon tartışmasına müthiş bir baskı altındayım... insanca değil bu. Güçsüz biri intihar ederdi...

Bir kişiye karşı milyon kişi... Sebep? Düşmanın değilim. Dostunum... Artık gör istiyorum...

2- Arabesk
Müzik tartışabiliriz, en sert şekilde de tartışabiliriz ama bu ölüm döşeğindeki Müslüm Gürses’e acil şifa ve hayatta kalması dileklerimi yollamama engel değildir. Kavga da insanidir, dayanışma da insanidir. ölümden yana değiliz... Yaşamaktan yanayız... Müslüm Baba’ya bu yüzden sahip çıkarım, derinliğimle ve samimiyetimle... Evet, ben arabesk müziğine sert eleştirilerde bulundum. Sizler ise hep “bana” sert çıkıştınız... Hanginiz, etik olarak “arabesk müziği şuşu- şu yüzden iyidir, önemlidir” yazdınız? Hanginiz kültür olarak arabeski savundunuz? Sadece ben deyince bana çıkıştınız. Tartışmadınız. Hep beni karaladınız... Süje yoktu. Süje Fazıl Say’ı ezmek idi... Alt tabaka? “Alt tabaka” bence tek haneli bir şey değildir... iyi bir alt tabaka da vardır... Dejenere bir alt tabaka da vardır... Bin türlü alt tabaka vardır.

Ama bir birey hayatta durduğu yerde kalmışsa, ilerlemiyorsa, istemiyorsa, gelişmiyorsa, değişmiyorsa, kusura bakmayın ama bütün bunlar bireyin kendisinin elinde olan şeyler, bırakın hatırlatalım, bırakın canı acısın bazen, bırakın zorunlu kalsın...

Bana ne saldırıyorsunuz? Ona saldırın asıl... “Sana ne bundan” da diyebilirsiniz. Demeyedebilirsiniz... “Kaderci” değilim. çünkü bu dünyada kaderci olarak var olunmuyor. Bu evrenin bambaşka bir hikâyesi var.

Bak; parmakların uyuşmuşsa, kolun ağrıyorsa, dört gündür uykusuzsan, yine de çıkıp çalmak zorunda olduğun konser vardır, Viyana Senfoni ile. Yine de dünyanın en iyilerinden biri olmak zorundasındır... Hayat sanki kolay... Sanki yazılı. Sanki her şey kader... Hayır değil!

Dostlar: Notaların ruhunu unutmayın. Seslerin ulaştığı yükseklikleri... Bir nota sandığınızdan çok daha derindir. çok daha uzun bir yol gider. O derin ruhu takip edin. Ona verilen emeğe sahip çıkın. Her gürültüye “müzik” demememizin bir sebebi var. Müzik inançtır dostlar...

Bakın;

Benim için inançsız diyorlar... Bu yanlış. Ben inançlı bir insanım hem de çok... Seslere olan inancım. Seslerin anlattığı hikâyelere... Günde 30-40 tane “çocuğumuz müziğe çok yetenekli, ne yapalım” tarzı email alıyorum. Buraya dikkat; “müzikte yetenek.” Evet, müzik çünkü bu açıklanamaz soyut ögeyi beraberinde gerektiriyor; Yetenek! Yetenek çünkü evrensel olan... Ve “evrensel olamayan” bir konumda benimle tartışma yapmaya devam ediyorsunuz... işte bu yüzden tıkanıyoruz. işte bu yüzden en sert turnusollerim bile cevapsız kalıyor. Bir oyun gibi... Benim için bir oyun gibi...

21. yüzyıldayız. Benimle konuşabilirsiniz. Uzlaşım var; konuşabilirsiniz. Yani diyeceğim odur ki, bu iğrenç ve geri bulduğum müzik türü ile ilgili “vatan haini” gibi yanlış bir cümle ağzımdan çıkmış olabilir ve ben bu yanlışımı düzeltmiş olabilirim, siz peki neyi düzelttiniz? Arabesk neyi düzeltti?

3- Mezopotamya
Kürt sorunu ya da PKK sorunu ya da terör hakkında hiçbir zaman hiçbir açıklamada bulunmadım. çünkü benim için, Kürt sorunu çözülse de, asıl sorun bitmiyor. “ölüm kültürü” asıl sorun.

Savaşlar, terör, o da yoksa ilkel töre cinayetleri... Bitmiyor... Soruyoruz kendimize; Ortadoğu’ya barış ne zaman gelecek? Uzaydan baktığımızda ne zaman “iyi bir Ortadoğu” göreceğiz? Ne zaman?

Bu soru bağlamında Mezopotamya Senfonisi’ni şekillendirdim. Dicle ve Fırat akar, akar. Güneş (inanç) Ay (Korku) ve ölüm kültürü; “savaşlar”... 55 dakika boyunca müzik, en iyi bildiğimiz ortak dilimiz müzik ile 10. ve son bölümün sonunda, eserdeki melek bile (Theremin enstrümanı) Mezopotamya’yı koruyamamışlığının hüznüne dalar... Henüz. Henüz koruyamadı. Her şey bitmiş değil... Benim görüşüm budur... Bana türlü siyasi etiketler yapıştırmış olanlar da, keşke Mezopotamya Senfonisi’ni dinlese ve de yazdıklarını hatırlasa diye düşünürüm.

4- Nâzım’a sansür
Taraf gazetesinden bana en çok kurşun sıkılan konulardan biridir. Evet. Nâzım Oratoryosu’nda otosansür uygulandı birkaç konser için. Dikkat; Sansür değil! Otosansür. Ama artık uygulanmıyor.

Bu eserin notasında “Hapisten çıktıktan sonra” şiirinin tüm teksti aynen olduğu gibidir. Altında da müziği vardır. (Schott music verlag / Say / Nazım / 2001)

Bazı yıllar bize, 8000-10.000 kişi önünde bu lafları edemezsiniz dendi, içeriden ve dışarıdan, biz de o 4-5 saniyeyi kaldırdık. Durum bu... Sansür uygulayıcısı Fazıl Say mı oluyor bu durumda? Bilemedim... Ama şunu biliyorum; Nâzım Hikmet, yaşasaydı en çok Nâzım Oratoryosu ile gurur duyardı. çünkü en gerçek Nâzım, bu oratoryodaki haliyle Nâzım’dır.

Bir de eklemek isterim, Orhan Pamuk için 2005 yılındaki aydınlar bildirgesini ilk imzalayan bendim. Ermeni meselesi açıklamasından sonra, başı iyice dertteyken. Yani, insaf; kendi eserimdeki “hapisten çıktıktan sonra” bölümünde cümle sansürleyip, aynı anda Pamuk’a bu konuda destek vermem sizce mantıksız değil mi? Değildi... Yine karalanan ben oldum.

Ama pek de ciddiye alınmamıştı bu durum. çünkü Nâzım Oratoryosu bin yaşına gelecek daha...

Son olarak
Evet, büyük bir egom var. Maalesef. Büyük bir ego olmadan Nâzım Oratoryosu da, Mezopotamya Senfonisi de, istanbul Senfonisi de, Universe Senfonisi de bestelenmiyor. Büyük bir ego olmadan yılda 110 konser verilmiyor. Ego için bağışlayın. Herkes kendi olsa keşke...

---------------alıntı---------------

başkanlığını yürüttüğü türkiye futbol federasyonu aracılığıyla beşiktaş'ın ziraat türkiye kupası 4.tur maçının[ybkz]swh[/ybkz] başlama saatini 18.30 olarak belirleyerek beşiktaşlılara metropol trafiği ile mücadele azmi aşılamakla kalmayıp aynı zamanda iş yerlerindeki şefleriyle, kısım amirleriyle, müdürleriyle yaşayacakları nahoş hadiselerin "tartışma kültürü" içerisinde nasıl tolere edilebileceğini cümle âleme ispatlayacakları bir ortam yaratma fısatı sunan spor adamı.

bir gün seni anlayacaklar. korkarım ki çok geç olacak.

beşiktaş'ın ziraat türkiye kupası kapsamındaki oynayacağı dördüncü tur karşılaşmasıdır. çarşamba akşamı oynanacak karşılaşma çalışanlar da düşünülerek türkiye futbol federasyonu saati ile 18.30'da başlayacaktır. canım çalışanlar düşünülerek dediysek fenerbahçeli çalışanlardan bashediyoruz. zira kendilerinin pendikspor ile oynayacakları maç aynı akşam 20.30'da start alacak.

23 kasım 2012 beşiktaş brose baskets bamberg maçı'nda takımın isyan eden yüzü olarak üçüncü çeyreğe damgasını vuran pota altı oyuncusu. attığı üçlük sonrası vücut diline, yüz ifadesine dikkatlice bakın. neden vladimir dasic ile olmayacağını farkedersiniz.

barcelona regal'den ante tomic ile birlkte euroleague'te yedinci haftanın en değerli oyuncusu ünvanını paylaşmıştır.

euroleague c grubu 7. hafta maçında caja laboral'e sadece 45 sayı atma şansı tanıyan litvanya takımı.[ybkz]swh[/ybkz] bu sene gerçekten dolu dizgin gidiyorlar ve koç olarak kariyerinin ilk euroleague maçına çıkan zan tabak'a hiç de nazik davranmadılar.

euroleague yedinci hafta maçında bc khimki'yi kendi sahasında 104-81 mağlup ederek rövanşı alan ve a grubundaki liderliğini sürdüren takım. rudy fernandez 23, nikola mirotic 17, jaycee carroll ve sergio llull 14'er sayı ile karşılaşmayı tamamladılar.

cska moskova'nın kendisi ile yolları ayırdığı forward.

ismail şenol'un kendisine "gapy" diye hitap ettiği center. 23 kasım 2012 beşiktaş brose baskets bamberg maçı sonrası serbest atışlarla ilgili soruya kahkaha atarak "kafamı boşaltmaya ihtiyacım var." demiştir. devre arası kaplıcalara mı götürsek. bilemedim ki.

patrick christopher'ın, hakkında 23 kasım 2012 beşiktaş brose baskets bamberg maçı sonrası "ben randal falker gibi olmak istiyorum. o bizim pota altındaki kara kralımız." şeklinde konuştuğu beşiktaş erkek basketbol takımı savunma bakanı.

edit: sevgili ala rase uyardı.[ybkz]swh[/ybkz] ismail şenol , twitter hesabından açıklama yapmış, patrick "block king" demiş; "black king" anlamış bizimkisi gürültüden.[ybkz]swh[/ybkz]

###212941

---------------alıntı---------------

"çok önemli bir maçtı. Bazı maçları hedef seçtik. Hedefler tutunca insanın daha çok hoşuna gidiyor. çünkü bize sezon başında kimse inanmıyordu. Ama biz TOP 16'ya kalacağız demiştik. Rakiplerimizi hedef aldık. iki tanesini deplasmanda yendik. şimdi hem Partizan hem de Brose’yi evimizde yenerek matematik olarak girdik. Bir tek sıralamamız belli değil. Bu da son oynayacağımız Rytas maçında belli olur. Kazanırsak 3. olarak gireriz. ilk senesinde bir takımın TOP 16’ya kalması önemli. Bu başarı bize lige konsantre olmamızı sağlayacak.


Savunma yaptığımız ve mücadele ettiğimiz zaman etkili oluyoruz. ikinci çeyrekteki hataları yapmamamız lazım. Yapınca CSKA maçındaki gibi oluyor ama Bamberg bizim seviyemizde bir ekip. üçüncü periyotta direnci koyunca farkımızı ortaya koyduk.


Savunmanın iniş çıkışı psikolojik. Maç gidiyor diye oyuncular güç vermeye başlıyorlar. Yumuşak başladığımız maçlar oluyor.Tam teşhis koymak zor. Belki de yeni takımların sendromu bu. üçüncü periyota Falker’ın ortayı kapatması, pas kanallarına yaptığımız baskı vardı. Bunu yaymak lazım. önümüzde Barcelona maçı var. Namağup bir takım. 3 ve 4. periyotları çok iyi oynuyorlar.


Yeni kurulan takımların özelliğidir. Kazandığınız zaman güç alırsınız. Hem coacha hem de oyunculara… Yolun başındayız. TOP 16’ya katılmak var, bir de orada güç göstermek var. Epey zaman var önümüzde. çalışıp daha iyi olacağız. Bugün özellikle Can’ın savunmadaki performansını pozitif gördüm. Muratcan çok enteresan işler yaptı. 3 asist yaptı, Jerrells da 6 asist yapınca istediğimiz pas ritmi oluştu.


Euroleague’de Falker olduğu zaman içeride üst seviye takımlara sıkıntı olsa da bu seviyede daha iyi oluyoruz. Daha çalışmamız lazım bazı yerlerde patinaj yapıyoruz. Tempo düştüğü zaman Jerrells’ın elinde top çok kalıyor. Top ne kadar az kalsa o kadar aktif olduk. Muratcan’ın önemli katkısı vardı bu bölümde. Ne zaman topu tutuyoruz, set oynamıyoruz o zaman geri dönüşünde savunma düşüyor. Ne zaman topu paylaşıyoruz o zaman savunma daha iyi oluyor. Bunlar bir bütün."

---------------alıntı---------------

---------------alıntı---------------

tarihi maaş almadan yazanlar

Beşiktaş tarihinde ilk kez katıldığı Euroleague'de TOP 16'ya kalmayı garantileyen ilk takımımız oldu. Dev bütçeli rakiplerinin 7'de, 8'de 1 bütçesiyle...


Büyük iş çıkardılar...


Hem de çok asil bir şekilde...


Bugün itibariyle 2 aylık maaşları içeride. 10 gün sonra 3 maaş olacak. Ne ağlaştılar, ne sızlandılar, ne de sahaya yansıttılar.


çıktılar, aslanlar gibi mücadele ettiler.


Yönetim, "Nasıl olsa bir sponsor çıkar" düşüncesiyle sezona başladı ancak beklenen sponsor bir türlü bulunamadı. Bazı maçlar için sağlanan göğüs reklamından başka, artı bir giriş de olmadı.


Eski yönetimin bıraktığı enkaz karşısında Beşiktaş tarihinin belki de en zor dönemini, en az hasarla atlatmaya, bir yandan eski borçları ödemeye çalışan yönetim uğraşıyori didiniyor ama o sponsor ortaya çıkmıyor.


Feda senesi, vefa senesi.. Beşiktaşlı zengin iş adamları başka bir seneyi yaşıyor olmalı...


Aslında bırakın Beşiktaşlı iş adamlarını... Sezon boyunca 60 kadar üst düzey maçı televizyondan yayınlanacak olan Beşiktaş'a "feda" gözüyle değil, "iyi bir iş" gözüyle bakıp sponsor verecek firma nasıl olmaz...


Gerçekten akıl alır gibi değil...

---------------alıntı---------------

22 kasım 2012 fenerbahçe ülker u. olimpija maçı'nda kendisini bir kez daha takdir ederek izlediğim, sloven ekibinde forma giyen 2.08 boyunda ve 26 yaşındaki avustralyalı pota altı oyuncusu. u.olimpija formasıyla şu ana kadar çıktığı 7 euroleague maçının 6'sında double double yaptı. bu yedi maçta toplam 107 sayı atıp, 70 ribaund topladı. sanırım şu anda da 10.0 ortalamayla euroleague'in ribaund kralı. taş gibi bir oyuncu işte. u.olimpija bir mucize olmazsa top 16'ya kalamıyor. transferin gözdesi olabilir. bundan sonrası gelinlere kalmış.

tutku açık ve cevher özer'in sakatlığı nedeniyle mehmet ali yatağan ile birlikte 23 kasım 2012 beşiktaş brose baskets bamberg maçı'nın kadrosuna dahil edilmiştir.

geride bıraktığımız akşamda partizan'ın cska moskova'ya, lietuvos rytas'ın da barcelona regal'e yenilmesi sonucu; kazanılması hâlinde top 16'nın garantileneceği karşılaşmadır.

---------------alıntı---------------

Zamanında Serpil Hamdi Tüzün hocanın yaptığı etkiyi şu an Beşiktaş'a yapacak bir sportif direktör gelecek. ismi bende saklı, söz verdim.

---------------alıntı---------------

olympiakos'un kendi sahasında 75-53 kazandığı karşılaşmadır. anadolu efes'in ikinci çeyrekte yalnızca 6 sayı attığını söylemeden olmaz.